12 Mart Cezaevinden Mektuplar
12 Mart Cezaevinden Mektuplar
İleri Yayınları
Birinci Basım EKİM 2008
ÖNSÖZ
Memleket için bir şeyler yapmanın gerektiğini düşünüyorum.
12 Mart 1971 darbesi öncesinde o zamanın iktidarına karşı sivil-asker zinde güçler işbirlikçi işbirlikçi iktidarı alaşağı etmek için Türkiye’nin her yerinde başlangıçta birbirlerinden bağımsız örgütlenerek vatanı kurtarmak için çareler arıyorlardı. Gençlik çeşitli fraksiyonlar halinde o dönemdeki dünyayı etkileyen sol dalgadan esinlenerek eylemsel yöntemlerle arzu ettikleri sonuca varacağını düşlüyor ve özellikle canları pahasına antiemperyalist bir mücadele sürdürüyorlardı. Bu mücadele Dolmabahçe’de ABD donanmasında görevli denizcileri denize dökmeye kadar varıyor, karşı devrimci cephe de sol gençlik fraksiyonlarını provoke etmek için ‘Beyazıt kulesine’ kırmızı bayrak çekilmesinden tutun, çeşitli provokasyonlarla solu eyleme iterek bir hesaplaşma içine girmiş bulunuyordu. Bu bağlamda eski tüfek diye tanımlanan kişiler, çevresine topladığı yandaşlarıyla olası bir Askeri harekattan pay kapmayı düşünüyorlardı. Bunlar içinde özellikle Doğan Avcıoğlu, o dönemde yazmış olduğu ‘Türkiye’nin Düzeni’ kitabı başta kuvvet komutanları olmak üzere birçok yapıtı hemen hemen Silahlı Kuvvetler ’in büyük bir çoğunluğu tarafından okunup onaylandığı için elde ettikleri potansiyel gücünü geleceğin iktidarında söz sahibi olmak için kullanmayı düşünüyorlardı. Bu amaçla daha sonraki dönemde ‘Madanoğlu grubu’ diye adlandırılan sivil-asker karması bir örgüt oluşturulmuş ve ‘ devrim gazetesi’ bu örgütün sözcülüğünü üslenmiş bulunuyordu. Yine o dönemde ‘Devrimci Ordu Gücü’ isimli bir örgütün kurulmuş olduğunu görüyoruz. Bu örgütün Asker kanadı ilke itibariyle aralarına sivil şahısları almayı kabul etmemelerine karşın, Doğan Avcıoğlu grubuyla birlikte çalışmada hiçbir sakınca görmüyorlardı. Doğan Avcıoğlu grubu içine MİT Ajan sızdrıröış, bu Ajan onların bütün toplantılarına katılıp, toplantıları yönlendirip, bütün konuşmaları kayda alıp, 12 Mart 1971 sonrasında ‘Madanoğlu davası’ diye bir davanın başlıca delili olarak kullanmıştır. Fakat o dönemde bant delil sayılmadığı için dava beraatla sonuçlanmıştır. Bu bağlamda İstanbul’da da Binbaşı dahil daha üst rütbeli subaylar aralarında toplantılar yaparak ülkeyi kurtarmak için çareler arıyorlardı. Bu grubun önde gelen bir kişisi benimle irtibata geçerek çalışmalarından söz etti. Ve toplantılarına katılmamı benden talep etti. Bu öneriyi geri çeviremezdim. Çünkü bende memleket için bir şeyler yapılması gerektiğini ve her durumda ülkenin işbirlikçi iktidardan uzaklaştırılması gerektiğine inanıyordum.
Toplantılarımız devam etti. Bir noktaya geldikten sonra başlarına bir general görmek istediklerini söylediler. Ben büyük uğraşlardan sonra o tarihte Adapazarı’nda 12. Tümen Kumandanı olan Tümgeneral Celil Gürkan’ı ikna ederek birlikte olduğum bu subay grubunu Adapazarı civarında beş karayolunun kesiştiği bir yerde bulunan bir benzin istasyonunda gece yarısı saat 02:00 sıralarında tanıştırdım. Bu suretle 12 Mart’a giden süreçte İstanbul Grubunun lideri bulunmuş oldu. Kendimi yedeğe almak suretiyle toplantılar süregeldi. Daha sonra mahkemeye çıktığımda savcı beni subaylarla birkaç toplantı yapmakla suçladı. Sorguma başlar başlamaz (mealen): “İçinde hırsız, esrar kaçakçısı, eroin kaçakçısı gibi suçlular bulunan parlamentoyu istemiyorum. Savcının dediği gibi bu uğurda 2 toplantı değil birçok toplantı yaptım. Eğer buradan çıkabilirsem 100 toplantı daha yaparım.” diye söze başladım. Zaman içinde parlamentoda bu nitelikte insanların çıkması haklılığımı kanıtladı. Bir MHP’li senatör Marsilya’da eroin satarken yakalandı ve mahkum oldu.
Tümgeneral Celil Gürkan’ın Silahlı Kuvvetler içerisinde öne çıkmış, iki dil bilen, çok kültürlü, saygın bir kişilik olmasına karşın Adapazarı’ndan (Sakarya) Ankara’ya gittiğinde (1970) olağanüstü güce sahipti. Ancak etrafını, 12 Mart 1971 muhtırasal darbesine kadar olan süreçte bir darbeden pay koparmaktan başka düşüncesi olmayan sivil-asker muhteris kişiler, yerli ve yabancı istihbarat örgütü ajanları ve masonlar(1) sarmış Gürkan’ı kontrol ediyorlardı. Nitekim 12 Mart 1971’den sonra Celil Gürkan: “İyi ki başaramadık” diyerek duygularını açıklamıştı. Onun için 9 Mart 1971 ılımlı sol darbe girişimi 12 Mart 1971’de karşıtların bir araya gelmesiyle faşist bir darbeye dönüştü.
Devrimci Ordu Gücü’nün Çifte Standardı
Tümgeneral Celil Gürkan Ankara’ya atanmadan evvel, biraz önce de belirttiğim gibi, 1969-1970 yılları arasında asker kesimin örgütlenmesinde benimle birlikte yer almıştır. Daha sonra bu oluşuma bazı sivil kişiler de katılmışlardır. Bu dönemde Gürkan, bu örgütlenmenin Hava Kuvvetleri ve Deniz Kuvvetleri ayaklarında bulunan general ve amirallerle de tanıştırılmış ve daha sonra Ankara’ya atanmıştır. Orada benzer bir yapı olduğu için, onlarla da birliktelik içinde gücü daha da arttı. Birlikte yola çıkmış olmamıza karşın “Devrimci Ordu Gücü”nün çifte standartlı, sivil almama ilkesine uyarak beni bu oluşumdan açıkça ifade etmeksizin dışladılar. Buna karşın yurt sevgim süregeldiği için iktidarı devirmeyi düşleyen bu grubu izlemeye devam ettim. Aşağı yukarı 12 Mart 1971’den 6 ay önce aralarına korgeneral rütbesinde ABD yanlısı bir ajanın sızmış olduğunu öğrenince Faruk Ateşdağlı isimli, her çevrede büyük saygınlığı olan emekli bir kurmay albaydan Ankara’ya gitmesini istirham ettim. Çünkü sözü geçen ajanın da, öğretmeni olduğu için Faruk Ateşdağlı’ya büyük saygısı vardı. Kendisiyle konuşarak niyetini öğrenmesini ve temasının sonuçlarını Tümgeneral Celil Gürkan’a aktarmasını istedim. Ajan, 1970 yılını geçmemek üzere kanlı bir faşist darbe düşünüyordu. Oysa ki ötekiler, Marksist olmasa bile CHP’nin başlangıçta ortanın solu diye nitelediği demokratik sosyalist bir anlayışta bir darbe yapmak istiyorlardı. Daha sonraki süreçte 1971 yılının Şubat ayında Tümgeneral Celil Gürkan’ın isteği üzerine İstanbul’daki örgüt içinde bulunan ve benden sonra örgüt içine sızan bir piyade albay aracılığıyla, o dönemde İstanbul’da görevli bulunan ve direkt Orgeneral Faruk Gürler liderliği içinde yer alan sınıf arkadaşım bir Tuğgeneral ile temas ederek izlenimlerimi Tümgeneral Celil Gürkan’a aktardım. Durum hiç de düşlediğim yönde gelişmiyordu. Daha 3 Mart 1972 gecesi biraz evvel sözünü ajan provokatör korgeneralin de bulunduğu Ankara’da bir toplantıya katıldım. O toplantıda 5 muvazzaf general 5 eski ihtilalci subay vardı. Ben ajanı görür görmez sadece dinleme konumuna geçtim.
Aslında o toplantının 9 Mart’ın 12 Mart’a çevrilmesi için düzenlenmiş ve ajan açısından çok başarılı olmuş bir tarihsel dönüm noktası olduğunu düşünüyorum. Bir televizyon kanalında ve bir bir kitabımda bu olayı ayrıntısıyla açıklıyorum. Toplantı esnasında ev sahibi olan avukat Danton2 edasıyla ‘Paşalar Paşalar! Gördüğüm kadarıyla siz iradenizi Orgeneral Faruk Güler’e bağlamışsınız Türkiye’nin özgün koşulları eğer bir devrimi gerektiriyorsa, bu devrim önündeki tüm engeller aşılır. Eğer sizin gücünüz yetmiyorsa bırakın biz Faruk Güler’i temizleyelim, yeter ki devrim olsun’ dedi.
Ajan korgeneralin de duymak istediği cümle tam da buydu. Çünkü bu sözleri sarf eden kişi aynı zamanda Orgeneral Faruk Güler’in de avukatıydı. Ajan teybini götürüp Güler’e dinletti. Hem Amerikancı olan hem de tüm istihbarat örgütlerinin desteği içinde çıkarlarını kollayan Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay-Gn.Kur.Bşk. Org.Memduh Tağmaç kliğine sözde solda gözüken Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Faruk Güler ve Hava Kuvvetleri Komutanı Org.Muhsin Batur mecburen katıldı. Dolayısıyla daha başlangıçta birbirine karşı olan bu dörtlü, muhtarısal bir darbeyle ülkedeki devrimci potansiyeli bir anda deşarj ettiler. 9 Martlıların aymazlığından kaynaklanan bu olguyu kuşkusuz tarihçiler değerlendirecektir.
Talat TURHAN
NİSAN 1995
İÇİNDEKİLER
ÖNSÖZ…………………………………………………………………7
Talat Turhan’ın savunmasında 12 Mart 1971’nin Değerlendirmesi……………24
2 Ağustos 1972 tarihli mektup ………………………33
5 Ağustos 1972 tarihli mektup ………………………37
7 Ağustos 1972 tarihli mektup ………………………39
10 Ağustos 1972 tarihli mektup ……………………45
14 Ağustos 1972 tarihli mektup ……………………49
21 Ağustos 1972 tarihli mektup ………………………53
28 Ağustos 1972 tarihli mektup ………………………59
11 Eylül 1972 tarihli mektup …………………………61
18 Eylül 1972 tarihli mektup …………………………65
25 Eylül 1972 tarihli mektup …………………………69
30 Eylül 1972 tarihli eşya dilekçesi ………………73
7 Ekim 1972 tarihli eşya dilekçesi ………………75
14 Ekim 1972 tarihli eşya dilekçesi ………………77
21 Ekim 1972 tarihli eşya dilekçesi ………………79
4 Aralık 1972 tarihli mektup………….………………81
16 Aralık 1972 tarihli eşya çizelgesi………………85
18 Aralık 1972 tarihli mektup………….………………87
23 Aralık 1972 tarihli eşya çizelgesi.………………89
25 Aralık 1972 tarihli mektup………….………………91
1 Ocak 1973 tarihli mektup………….…………..……93
6 Ocak 1973 tarihli eşya çizelgesi….………………97
15 Ocak 1973 tarihli mektup………….………………99
22 Ocak 1973 tarihli mektup………….………………101
25 Ocak 1973 tarihli mektup………….………………105
19 Şubat 1973 tarihli mektup………….………………107
22 Şubat 1973 tarihli mektup………….………………111
23 Şubat 1973 tarihli eşya çizelgesi.………………115
2 Mart 1973 tarihli eşya çizelgesi.…………….……117
16 Mart 1973 tarihli eşya çizelgesi.…………….…119
23 Mart 1973 tarihli eşya çizelgesi.…………….…121
26 Mart 1973 tarihli mektup……..…………….……123
20 Nisan 1973 tarihli eşya çizelgesi.…………….127
23 Nisan 1973 tarihli mektup………..…………….129
4 Mayıs 1973 tarihli eşya çizelgesi.…………….133
7 Mayıs 1973 tarihli mektup……………………….135
26 Kasım 1973 tarihli mektup……………………..137
14 Ocak 1974 tarihli mektup………………………139
Son Söz yerine……………………………………………..143
Ekler
Fotoğraflar…………………………………………………… 152
Av.Alp Kuran’dan Sabiha Turan’a mektuplar…..158
Esat Efendigil’den SabihaTuran’a mektup………..160
Talah Turan hakkında………………………………………….163
Yayınlanmış yapıtlar…………………………………………….167
Talat TURHAN
Yenigün Sok. No. 11
81200 KUZGUNCUK-İSTANBUL