1
Dizi Yazı

7 GÜN 2.3.1977

7 GÜN 2 Mart 1977

İŞÇİ SINIFI VE GERÇEĞİ -3-

Kanımızca, başta işçi sınıfı olmak üzere “D.G.M.’ye hayır diyen” tüm örgüt ve kişiler Demirel’e çok şey borçludurlar. Çünkü onun, D.G.M’lerle ilgili girişimleri devrimci ilerici, Atatürkçü kesimde, çok geniş kapsamlı boyutlara ulaşan bir birleşme ile sonuçlanmıştır.

Daha da önemlisi, Türkiye’de ilk kez işçi sınıfı-demokratik yolla ve siyasi amaçla iktidar karşısında direnmenin yetkin bir örneğini vermiş ve işçi sınıfının bilinç düzeyinin anlaşılması için bu direniş, işçi sınıf mm mücadelesinde denek taşı olmuştur. Yaşanılan bu deneyle, işçi sınıfının siyasal iktidar üzerinde ağırlığını koyabilecek bilinç düze­yinde ulaştığının anlaşılması, demokrasimizin sağlı­ğı için en önemli bir güvence olduğu kadar, tüm saldırganlıklarına rağmen, son çözümde MC iktida­rını ve onların destekçisi egemen güçleri geri çekeceği muhakkaktır, işten çıkarma gibi girişimleri, biz onlar adına şaşkınlık emareleri olarak görüyoruz. Çünkü gerçekten “Sosyal barış ve huzuru isteyen­ler” sınıflar arası çatışmayı tahrik etmezler, aksine, işçi sınıfına tanınan hakları ve güvenceleri daha da, geliştirerek sosyal adaletin ve dengenin kurulmasına yardana olurlar.

KANIMIZCA GÜNCEL SORUN:

Devrimci kesimde Demirel’in de katkısıyla kendiliğinden oluşan anti faşist ve anti emperyalist bütünleşmenin, seçimlere kadar sürdürülmesi MC içinde esasen var olan çatlakların daha da artması olasılığını hesaba katarak, demokratik karşı yöntem­lerin geliştirilmesi ve MC’nin son kurtuluş çaresi olarak gördüğü, sıkıyönetim getirme çabalarını engellemek için başvurma olasılığı bulunan tüm oyun ve kışkırtmalara gelmeden, seçime ulaşmak ve seçimin emniyeti için iktidarı demokratik yollarla bir an önce MC’nin elinden almak olmalıdır.

  1. TÜRK-İŞ VE HALİLTUNÇ:

Genellikle çeşitli örgütleri eline geçiren kişiler, örgüt içinde kendi sözcülüğünü yapacak nitelikte dalkavukları bulmakta güçlük çekmezler. Bu dalkavuklar, örgüt liderine herhangi bir eleştiri yapıldığında, sanki örgüt eleştiriliyormuş, gibi kavram kargaşalığı yapıp, demagoji yolu ile eleştirmenleri susturmak için çeşitli yollara başvu­rurlar. Kanımızca, Türk işçi hareketinin iki büyük konfederasyonunu sendikalar ve bu sendikalara üye olan işçiler arasında sınıfsal açıdan ayırım yapmak olanaksızdır. İşçi Konfederasyonları arasındaki ayırım, sendika yetkililerince benimsenen politika ve ilkelerle, yapay olarak iç ve dış egemen güçler tarafından önerilmekte, finanse edilmekte ve uygula­maya konulmaktadır. Bu amaçla, düzenlenen işveren ve işçi liderini aynı pota içinde eriten eğilim, Amerikan dolarlarıyla gerçekleşmektedir.

D.G.M’lere karşı direnmede, Türk-İş’e bağlı Yol-İş Sendikası Başkanı Sayın Halit Mısırlıoğlu başta olmak üzere, Türk-İş’e bağlı birçok sendikalar, sınıf bilincine yaraşır düzeyde, yasal kavga vermişler ve özellikle politik yönü ağır basan Konya’daki Yol-İş Grevi’nden olumlu sonuç alınmış­tır.

Ayni dönemde Türk-İş’e bağlı Sosyal Demokrat’ Sendikalar da, Tunç’un görüşlerine karşı çıkmışlar­dır.

D.G.M’ler konusu Halil Tunç’u adeta ele vermiştir. Bu nedenle, Türk-İş örgütündeki sınıf bilinci ve çıkarlarına sahip çıkan, tüm sendika ve işçi üyelerinin tümüne saygılı olduğumuzu özellikle belirtmek gereğini duyuyoruz. Eleştirilerinin hedefi

İşçi sınıfının üzerinde faşizmin kara bulutlarının yoğunlaştığı ve egemen güçlerin adım adım faşizme yöneldiği bir ortamda “sınıf mücadelesi” “sınıf kavra­mı” gibi sosyal bilimlerde yeri bulunan kavramlara karşı çıkarak, sarı sendikacı­lığın, “partiler üstü” sloganına yapışan­lar sadece Amerikan emperyalizmine hizmet edebilirler…

  1. TÜRK-İŞ AMERİKA İLİŞKİLERİ:

a- Halit Mısırlıoğlu önergesi:

Türk-İş’in, Amerika’nın çeşitli örgütleri ile yakın ilişki içinde olduğu hakkında, gerek basında ve gerekse Türk-İş Yönetim Kurulu Toplantılarında önemli savlar öne sürülmüş ve Halil Tunç’tan açıklama istenmiştir. Oysa bu konuda Tunç sessizliği korumaktadır.

Türkiye Gazeteciler Sendikası Ankara Şubesi’nin, 27 Haziran 1976 tarihinde yayınladığı broşürde Türk-İş’in CIA-AID (AFL-CI0-AAFLI) gibi ör­gütlerle ilişkilerine dair belgesel savlar öne sürül­müştür. Bu arada, 21 Temmuz 1976 günü yapılan, Türk-İş Yönetim Kurulu Toplantısı’nda Sn. Halit Mısırlıoğlu tarafından verilen ve AAFLI-CIA, AAFLI-TÜRK-İŞ, TÜRK-İŞ,-CIA ilişkilerinin saptanılmasını isteyen önerge, bugüne kadar Halil Tunç tarafından yanıtlanmış değildir.

Eğer gerçekten Amerikan Emperyalizmi, çeşitli örgüt ve yöntemlerle benzerleri birçok ülkelerde görüldüğü gibi, Türk İşçi Hareketi içine sızmışsa, işçi örgütü yetkililerinin, sermaye sınıfının sözcülü­ğünü yapacak ölçüde, dış ve egemen güçlerin etkisi altına girmesi doğaldır. Bu durumda, Türk İşçi Hareketi’nin sağlığı ve geleceği için Sn. Halit Mısırlıoğlu’nun önergesinin tüm boyutlarıyla aydınlığa

Eğer gerçekten Amerikan emperya­lizmi, Türk işçi hareketi içine sızmışsa, işçi örgütü yetkililerinin, sermaye sınıfı­nın sözcülüğünü yapacak ölçüde, dış ve egemen güçlerin etkisi altına girmesi doğaldır. Bu durumda, Türk İşçi Hareke­tinin sağlığı ve geleceği için, Halit Mısırlıoğlu’nun önergesinin tüm boyut­larıyla aydınlığa kavuşturulması bir zo­runluluk haline gelmiştir.

Halil Tunç örgütünü ve kendisini, CIA ile ilişkide bulunmak suçlamasından kurtarmak için, Türk-İş Yönetim Kurulu’ nu olağanüstü toplantıya çağırmak göreviyle karşı karşıya bulunmaktadır.

kavuşturulması kesin bir zorunluluk haline gel­miştir. Halil Tunç örgütünü ve kendisini, Amerikan Casusluk örgütü olan CIA ile ilişkide bulunmak suçlamasından kurtarmak için,  Türk-İş Yönetim Kurulu’nu Olağanüstü toplantıya çağırmak göreviy­le karşı karşıya bulunmaktadır.

Bu konudaki gerçekler aydınlığında, AAFLI (Asya Amerika Hür Çalışma Enstitüsü) ve benzeri örgütlerle, Türk-İş’i ilişkiye geçiren iktidarlarla, bu ilişkiyi kabul ederek, Türk İşçi Hareketi’ne hıyanet eden sendika yetkililerinin durumları belirlenecek ve San Sendikacılığın çanına ot tıkanmış olacaktır? Bu sayede de, Türk işçisinin, kendi sınıfı çıkarları doğrultusunda yasal kavga veren, devrimci sendika­lar safları içinde, yerlerini saptaması kolaylaşmış olacaktır.

b- Türk-İş ve partiler üstü politika:

Türk-İş Genel Kurulu’nun 1966 yılı Mart ayında yaptığı toplantıda tüzüğüne önemli bir ilke ekler: (Cum. 10. Nisan. 1966.. Yalçın Doğan)

“Türk-İş siyasi partiler karşısında mutlak bağımsızlığım korur. Siyasal partilerle organik bağ kurmaz. Genel Kurul karan olmadıkça herhangi bir siyasi partiyi desteklemez.”

Gerçekte bu görüş, 1881’de kurulan American Fedaration of Labor (AFL) Türk-İş’in “partiler üstü politikası” Sayın Yalçın Doğan tarafından, özetle aşağıdaki görüşlerle eleştirilmiştir:

1950–1960 döneminin Türk sendikalizminde önemli bir yeri vardır. Bu dönemde ortaya çıkmıştır, Amerikan sendikacılığının etkisi. Turuman Doktrini ve Marshall Planı uygulamalarının bir parçası olarak Amerika çeşitli ülkelerdeki sendikacılık hareketim, kendi çıkarlarıyla ters düşmeyecek biçimde düzenle­mekte ve çaba göstermektedir. Türkiye’deki Ameri­kan Elçiliği, çeşitli uluslararası ekonomik kuruluşlar (Örneğin: AID “Uluslararası Gelişme Örgütü”) çeşitli sendikal kuruluşlar (Örneğin: AFL) Bu dönemde temsilcilik açmışlardır. Bunların arasından da Türk-îş kurulmuştur. Çeşitli mali yardımlar ve “eğitilmek” üzere Amerika’ya sendikacı gönderilme­sine ilişkin programlar bu dönemin belirgin olgularıdır.”

“1960–1970 arasında Türk-İş kongrelerine sunu­lan hesap raporlarının incelenmesi, bu dönemde Amerika’nın Türk-İş’e sağladığı yardımın, 13,5 milyon liraya ulaştığım ortaya koymaktadır. Ger­çekte önemli olan, bu yardımlar değil, bu yardımlara bağlı olarak gelen belli doktrinler, belli dünya görüşü ve sendikal eylem türüdür.”

Sayın Yalçın Doğan’ın görüşlerinin, Halil Tunç tarafından doğrulandığını vurgulayarak belirtmek isterim.

Televizyon’da 20/21 Şubat 1976 gecesi yapılan açıkoturumda, 1952–1961 döneminde işçi eğitimi için çalışma bakanlığı ve AID arasındaki işbirliğinin varlığı Halil Tunç tarafından açıklanmıştır.

c- Az gelişmiş ülkelerde, AID’NIN rolü ve işçi sınıfı:

Amerikan casusluk örgütü olan CIA’nin ekonomik yan kuruluşu olan AID, Amerikan emperyalizmin çıkarlarım korumak için, tüm az gelişmiş ülkelerde faaliyet halindedir.

AID: İşçi eğitimlerinin finansmanını karşıla­makta, Emperyalist amaçlarla ülkeler ekonomisinin Amerikan çıkarlarına uygun bir duruma getirilmesi için bazı projelerin finansmanını sağlamakta ve ilişki kurduğu ülkelerin güvenlik örgütleriyle işbirliği yapmaktadır. Uluslararası Washington Polis Akademisi’nin AID tarafından kurulduğunu Ticaret ve Sanayi Odası tarafından yayınlanan “Komünist Darbeler ve Karşı Tedbirler” adlı yapıta dayanarak daha önce açıkladığımı anımsayalım)

AID, Amerika’da yerli işbirlikçilere, “işkence yöntemleri” öğretmekte işkence araçları temin etmekte ve işkence yerlerinin finansmanım da sağlamaktadır, örneğin:

AID’IN Morison Firması’na Vietnam’da tecrit hücreleri yaptırdığını ve Phoneix Planı gereğince, 20.000 Vietnamlıyı öldürttüğü ve işbirlikçi, Güney Vietnam siyasi polisine milyonlarca para yardımı yaptığı, Amerika Senatosunda Senatör Michael Grane tarafından açıklanmıştır.

AID’nın aynı zamanda CIA yanında, ulusal kurtuluş hareketleri’ni bastırmak veya “Sosyal uyanmayı önlemek için temizlik harekâtı” düzenle­mek gibi işlevleri de bulunduğunu, “FM 13–16 Counter Guerrilla Operatıons (Kontr-Gerilla Harekâtı) adlı resmi Amerikan Talimnamesi’nde gösteril­miştir.

Türkiye’de, Sınaî Kalkınma Bankası finansmanı içinde AID’nın hissesi bulunduğu açıklanmıştır. 12 Mart sonrası “Temizlik harekâtı’nın” baş uygulayıcısı Memduh Tağmaç bu bankanın yönetim kurulunda halen üyedir…

Herhalde bu görev Tağmaç’a bankacılıktaki engin tecrübesinden yararlanmak için verilmedi?

Sn. Çağlayangil’in “12 Mart’ta ClA’nın bulun­duğu” hakkındaki savının baş muhatabı, Sayın Memduh Tağmaç’tır. Oysa O, kişisel çıkarlarını korumak için susmayı yeğlemektedir. Muhtıra imzacılarından Sayın Muhsin BATUR, zaman zaman 12 Mart’a sahip çıkmak hatasına düştüğü halde, bu ağır itham karşısında sessiz kalmıştır. Gerçekte, tüm Türk Silahlı Kuvvetlerî hedef alan ve özel bir amaçla yinelenen Sayın ÇAĞLAYANGİL’İN suçlaması bugüne kadar, hiç bir yetkili kişi tarafından yanıtlanmış değildir. 27 Mayıs’la CIA ilişkisi sadece, Sayın OZDILEK tarafından “ÇAĞLAYANGİL’İN konuşurken pot kırdığı şeklinde” yanıtlanıp geçiştirilmiştir. (Politika: 4 Ocak 1977)

Turizm’e de AID el atmıştır. Çünkü Turistik tesisler aynı zamanda istihbarat amaçları için kullanılabilmektedir.

Aynı zamanda Stratejik, ekonomik, sosyolojik, biyografik v.b gibi istihbarat elde etmekle görevlen­dirilen AID az gelişmiş ülkelerin üzerine bir kâbus gibi çöreklenmiş, Amerikan Emperyalizmi’nin çoban köpekliğini yapmaktadır.

SARI SENDİKACI-SERMAYE SINIFI-POLİS İŞBİRLİĞİ:    

Antikomünizm, anti sosyalizm, anti demokra­tik sosyalizm ve “beynelmilel komünizm” sloganların bazı çevrelerce sıkça kullanılmasının ve adeta bir iktidar felsefesi haline dönüştürülmesi ardında yatan gerçek, bu tablo içinde sanırım daha da aydınlanmaktadır. Çıkarlarını Amerikan Emperyalizmiyle bütünleşmede gören çevreler, ülkelerinin ulusal bağımsızlık ve çıkarlarına sahip çıkan, gerçekten milliyetçi yurtsever devrimci parti, örgüt. . ve kişileri susturmak ve karalamak için başta komünistlik suçlaması olmak üzere her türlü yönteme başvurmaktan çekinmemektedir.

Bu koşullar altında benimsenen, “partiler üstü politika” ilkesinin TÜRK-İŞ’İ Amerikan sendikacılı­ğının dümen suyuna sokmaktan başka bir işlevi olabileceğini sanmıyoruz.

d- TÜRK-İŞ-AAFLI-CIA ilişkileri:

(1) 14 Mart 1976 günkü Cumhuriyet Gazetesin­de, bir haber yer alıyordu. Bu haberde, “Ankara’da Amerikalı Sendikacının CIA ajanı” olduğu açıklanı­yor ve CIA ajanı olduğu öne sürülen Emanuel BOGGS’ UN; TÜRK-İŞ’E bağlı bazı sendika yöneticileriyle bir yemekte çekilmiş bir fotoğrafına yer veriliyor ve “Who’s who CIA – CIA’ da kim kimdir) adlı yapıtın fotokopisi ile Emanuel Boggs’un CIA Ajanı olduğu kanıtlanıyordu, bu arada Boggs’nun “Amerikan İşçi Sendikaları Konfederasyonuna” bağlı olarak kurulan ve Türkiye’de de bürosu bulunan “Asya-Amerika Hür Çalışma Enstitüsünün AAFLI) temsilcisi olduğu da öne sürülüyor ve 4 yıldan beri Türk-İş, AAFLI ve Boggs arasında ilişkilerin sürdürüldüğü, açıklanıyordu. Ayrıca (AAFLI) nın (Türk-İş)’in isteği üzerine 1972’de kurulduğu açıklanıyordu.

(2) Şimdi de 13 Nisan 1976 günlü Cumhuriyet gazetesinde yer alan, Yılmaz Gümüşbaş’ın yazısını özetleyerek, konuya aydınlık getirmeye çalışalım:

12 Nisan 1976 günü, ‘Türk-İş’in 10. Genel Kurulunda Halil Tunç “Partiler üstü politika” yi savunmuş ve gerekçe olarak da “sınıf bilincinden yoksun bir işçi topluluğunun siyasetine ağırlığını koyması pratikte anlam taşımazdı” çünkü “yeterli eğitim almamıştı işçi sınıfı….

Görüldüğü gibi. Tunç çıkarlarını korumakta görevli olduğu işçi sınıfını, bilinçsizlik ve eğitimsiz­likle suçlamaktadır. (Bu eğitimin 12 Mart sonrası olağan üstü hükümetleri döneminde, CIA’ dan AAFLI’ YA aktarılmış fonlarla gerçekleştirdiği aşağıda açıklanacaktır. .

Yılmaz Gümüşbaş yazısında, CIA Ajansı Emanuel Boggs’un Türk-İş Genel Kurulunu ön sıralardan izlediğini de belirtmiştir.

(3) Daha sonra, 27 Haziran 1976 tarihinde Türkiye Gazeteciler Sendikası Ankara Şubesi “Yorumsuz” başlığı altında “CIA-AAFLI- Türk-İş ilişkileri üzerine” adlı bir broşür yayınladı. Bu broşür 28 Haziran 1976 tarihli bazı yayın organlarında da yer almasına rağmen, tekzip edilmedi. Eleştirdiğimiz konuya tam bir aydınlık getirebilmek için, adı geçen broşürün geniş bir özetine yer vermek gereksinimini duymaktayız:

“Türk-İş’in 1971’den bu yana, çeşitli alanlarda işbirliği yaptığı ve “Para yardımı” aldığı Amerika İşçi Sendikaları Konfederasyonu (American Federation Of Labor And Congress Of IndüstrıalOrganızaıons) = (AFL-CIO) na bağlı, Asya Ameri­ka Hür Çalışma Enstitüsü (AAFLI)nün, Amerikan Merkezi İstihbarat Teşkilatı (CIA) ile ortak bir çalışma içinde bulunduğu” Amerikan Hükümetlerin­ce verilen tahsisatları kullandığı açıklanmıştır. (Broşürde, paranın sendikal amaçlardan çok siyasal amaçlarla kullanıldığı bildirilmekte, Amerikan hükümetinin son onbeş yıl içinde Hür Çalışma Enstitüleri’ne ödediği miktarın 100 milyon dolardan fazla olduğu Amerikan basınından fotokopi verilerek kanıtlanmaktadır.)

AFL-CIO rumuzlu Amerikan işçi Sendikasının Başkam George Meany’in adı çeşitli yolsuzluk, cinayet, gangsterlik olaylarına karışmış ve bu husus Amerika basınında yer almıştır. Aynı kişinin BARZANİ’YLE görüşmeler yaptığı basınımıza yansıt­mıştır.

Etiketler
BENZER YAZILAR
Talat Turhan
Türkiye

1924 Yılında Elazığ’da doğdu. O tarihte babası Elazığ Müdde-i Umumisi (Savcı) idi. Baba tarafı Rize ilinin Çayeli ilçesinin tanınmış ailelilerinden (Şerifoğulları)’na mensuptur. Anne tarafı Elazığ Harput’un tanınmış ailelerinden (Efendigiller) ‘dendir.....