1
Yurtdışı

Kassel Konferansı 23.09.1993

TALAT TURHAN KASSEL KONFERANSI (23 EYLÜL 1993)

            Değerli dostlar, katılımcılar, yöneticiler hepinizi saygıyla sevgiyle selamlıyorum. Demek ki Almanya bir anlamda Amerikan emperyalizminin çirkin oyunlarına yataklık ediyor. Bir okulda ve o bölgede paraşüt okulu özel savaşçıların paraşüt okulu denilen bir bölgede bulunuyor. O halde Amerikan emperyalistlerin bir başka çirkin ağını da böyle görmüş oluyoruz.

Bir de bunun siyasi boyutu var, siyasal boyutta Brüksel’de eğitici denilen bir yer, komite var. Bütün NATO ülkelerinin yeraltı örgütleri, yani kontrgerilla denilen örgütler burada zaman zaman bir araya geliyorlar ve de yeraltında yapılası gereken işle hakkında karar alıyorlar. O halde birde Brüksel’den Almanya’ya dolayısıyla Amerikan emperyalizminin örümcek ağları tümüyle çıkmış olunacak. Tablo şimdi bu, bu tablo içerisinde bundan sonraki görevde de bu kuvvetlere dayanmak suretiyle Amerikan emperyalizmine dünya liderlerini garanti altına almak istiyor. 15 Eylül 1993’ün gece yarısı tesadüfen bir program yakaladım. TV3 ‘te, orada özel Amerikan savaşçıları benim yıllardan beri söylediğim tüm ayrıntıyı açıkça itiraf ettiler. Şöyle ki; Biz 1000 kişi içinde 100 kişiyi seçeriz, o 100 kişiyi de eğitime alırız üçte ikisini eleriz, geriye 25-30 kişi kalır. Bir kere bu 30 kişiyi sırf kaba kuvvet, beyni Amerikan emperyalizmine şartlanmış ve de kendisini üstün insan sayan bir nevi modern ……oluşan timler. Bir de bu eğitimden geçtikten sonra hangi ülkede olursa olsun özel savaşçılar, bulunduğu ekonomik düzeyin 10 katına çıkarılıyor. Para veriyorsunuz, şişiriyorsunuz, bir de dokunulmazlık sağlıyorsunuz. Adam ölürse, işkence ve terör yapsa hiçbir sorumluluğu yok, dolayısıyla toplumların başına bela olan bir güç olarak ortaya çıkmış oluyor. Amerikan özel savaşçıları diyorlar ki; biz kendimiz çok önemli Amerikan çıkarı olmazsa savaşmayız. Biz bize bağlı olan özle savaşçılarını kendi amaçlarımız doğrultusunda savaştırırız.

Şimdi bu girişten sonra benim kontrgerilla ile tanışmam nasıl oldu, neden bu konuya eğildim onu anlatmak durumundayım. Biliyorsunuz 12 Mart 1971’de Türkiye’de bir yarı askeri darbe oldu. O darbe öncesinden gerçi benim daha önce faaliyetlerim vardı, darbeden 1 yıl sonra beni Ziverbey köşküne aldılar, orada 1 ay süresince beni kuşağımda hiçbir insanda görmediğim şekilde çok ağır bir işkence gördüm, bu da doğaldı çünkü beni transfer olarak düşünüyorlardı, bende o zamanın Kara Kuvvetleri ile Hava kuvvetlerine atlayarak cunta içindeki çatışmalı bir davalıya dönüştürmek istiyorlardı. Yani yukarıda cunta çatlamış, bir kanat bir kanadı yenmek istiyor, ilk önce beni yemlik almışlar, o doğrultuda itiraf almak niyetiyle diğer kanadı içeriye almak istiyorlar. Böyle büyük bir operasyon içerisinde tabi bana düşen yük ağırdı, işkence de o boyuttaydı. Bunun ayrıntısını ‘’Savunma-2’’ adlı yapıtımda ayrıntılı olarak günü gününe yazıyorum. Şimdi olayı bildiğim vakit, tabi eller zincirli, aç-susuz, neyse onlar çok önemli değil, sorguya aldıklarında adamlar diyorlar ki; ‘’Burası kontrgerilla örgütü, burada anayasa baba yasa geçmez, şu andan itibaren bizim esirimizsin, ne dersek onu yapacaksın’’. Bunun içinde zaten bizden evvel 10-15 kişi almışlar. İşte o andan itibaren ben bu adamlarla mücadele etmeliyim kanısına vardım, kağıt kalem yok tabi, günü gününe oradaki bütün olayları kafama nakşetmeye başladım ve de ayaklar zincirliyken dolaştığım yerlerin mesafesini tespit ettim, ayağım zincirliyken 15cm atıyor atıyorum demek ki 30 adım gittiğim vakit, 4.5 metre kat ettim. Neyse uzatmayalım, oradan çıktığım vakit oradan geçmiş birkaç kişiye dedim ki, kaldığının odanın planını bana verin, tabi hayali bir plan ama gerçeğe yakın. Şimdi o arada beni aldıkları vakit Temmuz ayı idi, Ağustos ayında da Kuvvet Komutanları değişecek. Bize işkence yapan sağ cunta umut ediyor ki kendi adamları Genelkurmay Başkanı olacak, oysa ki o arada 15 Ağustos 1972 günü Faruk Güler bir anda gelip Genelkurmay Başkanı oldu, suçlanan adam. Şimdi kim suçlanıyor, karşı tarafta Faik Türün diye bir adam var, siz tanıyorsunuz onun arkasında da Memduh Tağmaç ve zamanın Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay var. Bu adamlar öbürlerini alaşağı etmek istiyorlar, öbürleri de zorla oturuyorlar. Bir yıl sonra Faruk Güler’e seni Cumhurbaşkanı yapmayacağız dediler aşağıya aldılar, aradan 15 gün geçti baktım bizim dava açıldı ve bir iddianame ile Genelkurmay Başkanı, Hava ve Deniz Kuvvetleri komutanları sanık ilan edildi. Onlarda benim yanıma getirilerek yargılanacak, fakat Türkiye’nin şartları onların içeri getirilmesine müsaade etmedi. Bomba davası diye bir dava benim üzerime kaldı.

Şimdi neymiş bu Bomba davası? Biz İstanbul’da iki yıl sokaktaki terörü idare etmişim, bütün bombaları ben patlatmışım yani İstanbul’da ne kadar pislik varsa hepsini ben yapmışım. Fakat benle irtibat kuramıyorlar ama ben yapmışım. Niye yapmışım, Marksist-Leninist bir cuntanın iktidara gelmesi için yapmışım. Şimdi bu şartlar altında mahkemeye çıkarılınca bir dilekçe verdim (8 Haziran 1973), dedim ki; Bütün sıkıyönetim yalan söylüyor, çünkü dosyada polis ifadesi yer almaz, ben MİT’in şu adresteki yerinde ifade verdim, bir keşif istiyorum. Bu kez ben 4 gün sonra tekrar mahkemeye çıkarıldım 12 haziran 1973, mahkeme aracılığı ile Başbakanlığa, Genelkurmay Başkanlığına, Kara Kuvvetleri Kumandanlığına bir dilekçe verdim ve dedim ki; Bir faşist örgüt filan adreste, filan yerde kontrgerilla adı altında Türk halkının aydınlarına, gençlerine işkence yapmaktadır ve ben bunun takibini istiyorum. Ben bu dilekçeyi verdikten 4 gün sonra o zamanki Başbakan, Akbank grubunun em has adamı İstanbul’a geldi, bu adamı susturun dedi ve gitti. Ama o bir yıl içinde işkence hakkında kimse konuşamıyor, o kadar büyük bir baskı var. Nihayet bu olaydan sonra Fikri Karaman senatoda işkence konusunda bir önerge verdi, fakat bu geçen 20 yıl içinde kontrgerilla var mı yok mu talebim araştırılmadı. Her seferinde önerge geri alınıyor, şu son kitabımda açıkça gösteriyorum bugünkü koalisyon da bulunan SHP ile DYP liderleri iktidara gelmeden evvel kontrgerillanın üstüne gidilmesini söylüyorlar. İktidara geldikten sonra tam tersini söylüyorlar. Nihayet bizim bu öneri ve isteğimiz 1973’den 90’ kadar pek önem kazanmadan unutuldu gitti.

1990 yılında İtalya’da Glaodio olayı patlak verdi, bu sefer bunun Türkiye’deki karşılığı nedir? Kontrgerilla, o zaman millet benim üzerime düşmeye başladı. İç basından ve dış basından sayısız istemler aldım ve de her isteme yanıt vermeye çalıştım. Bir ay süreyle tüm basının, tüm kesimlerinde demeçlerim yer aldı. Almanya, İsveç, Filistin’de yer aldı yani beni Gladio olayından sonra yeniden keşfettiler. O günden bu yana bu konudaki çabalarımı sürdürüyorum.

Şimdi o zaman kontrgerilla nedir, ne değildir sorusunun yanıtını aramak durumundayız. Gerçekte ben Özel savaş adlı yapıtımda bir şema kurdum, bu şemada dolayısıyla tabloda tamamen aydınlandı. Türkiye’de ve dünyanın Amerikan bağımlısı olan her ülkesinde bu mekanizma çalışıyor, ama Türkiye’de başka türlü burada başka türlü çalışıyor. O da çok açık, bir Almanla tanıştım burada dedi ki; ‘’Sizin ülkenizde kontrgerillanın bu kadar açık olmasının nedeni, siz orada cinayet işliyor, burada işlemiyor, çünkü gerekçe yok.

Şimdi o zaman özel harp nedir diye bakmamız lazım. Özel harp soğuk harbin bir ürünü ve gayri nizami gerilla ve kontrgerilla savaşı, mukavemet harekatı, istika harekatı, psikolojik savaş. Bunların tümü özel savaş kapsamı içerisinde. Bu olaylardan bir tanesi 1978 yılında Ecevit’e suikast tertip ediliyor. Ecevit Başbakan açıkça itiraf ediyor, diyor ki; Silah da Amerikan silahı, bir polis vurmak istedi vuramadı, bir yere kadar gittim daha da ileriye gidemedim. Şimdi bir ülkede bir Başbakan kendisine suikast yapılıyor ve bunu ortaya çıkartamıyor. Özal’a da bir suikast düzenlendi 89 yılında ve suikastçı yakalandı ve çıktı hapishaneden konuşmaya başladı, dedi ki; ‘’Ben MİTte çalıştım, kontrgerilla örgütünde eğitim gördüm, beni eğittiler’’ diyor, isim veriyor, bunun üzerine komisyon kuruluyor. Komisyonun başında da çok değerli bir Yargıtay üyesi var, emekli Yargıtay üyesi Uğur Törük tam adam bu işin sorgusuna başlar başlamaz üç tane ızmandıt gibi bir adam çevriliyorlar ve diyorlar ki ’’Sana bir yazıhane açıp para verelim tatlı tatlı hayatını yaşa’’ diyorlar. Kabul etmiyor ama çekilmek zorunda kalıyor. Şimdi yani bir ülkede iki Başbakana suikast tertip ediliyor. Başbakanlar bile suikastı kim düzenliyor bilemiyor. O zaman şimdi niye suikast yapılıyor, niye işkence yapılıyor bu sorular havada. O zaman bu düzen kokuşmuştur, bu düzene kendi yöntemleriyle karşılık vermek gerekir diye düşünüyorum. 12 Mart ve 12 Eylül’de çok açık olarak gördük ki ilk önce bir terör devri başlıyor, sonra bir darbe geliyor, sonra geçici olarak bir hükümet geliyor. Halk da diyor ki oh bunlar geldi terör bitti. Bu hem darbenin manevrasını yapıyor, hem de darbeyi yaşatıyorlar. Ama mesela bir Alman, bir Fransız toplumunda belki darbe yapmak şansı yok, bu kez de oralarda bulunan Amerikan yanlısı partiler parayla destekleniyor. Bunu eski CIA Başkanlarından William Kahli açıkça söylüyor. Bütün diyor bizden yana partileri biz destekleriz, çünkü amacımız komünizmi yayılmasını engellemek bundan doğal hakkımız olamaz. Demek ki bu örgütlenme içerisinde çeşitli yöntemlerle oradaki ülke düzenini Amerika’ya bağımlı hale getirmek için her türlü yöntem uygulanıyor. Bunu tüm öldürme olaylarının ardında Gladio olayı ortaya çıkartıyorlar. Gladio olayı ortaya çıkınca Avrupa’ya yansıyor. Örneğin; Almanya’daki kontrgerilla yahut Gladio’nun karşılığı olan kuruluşun ismi Gerzen harekatı, bu örgütler mafya ile de irtibat halinde her türlü ahlaksızlığı yaptıkları fiilen görüldü. İtalya’da gene buna bağlı olarak bir Mason locası olayı var. Bütün bunların arkasında bu tür örgütlerin varlığını açıkça görüyoruz.

Şimdi bu tartışma Avrupa’ya yansıdığı vakit, herkes bu örgütlerin kalacağını söyledi fakat Yunanistan ve İsviçre dışında bu tür örgütler kaldırılmış değil. İsviçre’de çok da değişik bir uygulama var, örneğin; Bir İsviçre vatandaşı kendi ülkesine (Hükümetine) dilekçe veriyor diyor ki benim hakkımda tutulmuş fişi bana verin, bu bir belli para karşılığında fiş veriliyor, eğer herhangi bir ülkede yahut bizde günün birinde bu konuma gelirsek, bizde bizim hakkımızda tutulan fişleri öğreniriz ve biraz demokrasiye geçmiş olduğumuzu ifade edebiliriz. Şimdi bu kontrgerilla savaşının içerisinde, hapisten çıktıktan sora belge topladım. Bu belgelerden iki tanesi çok ilginçtir ve Türk kamuoyuna bu belgeleri mal ettim, bir tanesi ayaklanmaları bastırma harekatı adlı bir kitap, şimdi bu kitap 12 Mart ve 12 Eylül’de satır satır uygulandı. Sorgulama, arama, temizlik nasıl yapılır, ne amaçla yapılır. Bütün bunlar bu kitapta var ve ben bu yapıtı savunmamın esası olarak kabul ettim. Eğer bunu yapmasaydım sen devlet sırrını açıklıyorsun diye benim hakkımda soruşturma yaparlardı. Bunları açıkladığım vakit de bana bir şey yapamıyorlar, bir başkası bunları açıklamaya kalksa o zaman suç olabilir.

Şimdi bu kitaba baktığımız vakit kitabı Harward üniversitesi yapmış. Yazarları içerisinde Henry Kissenger’da var. Kissinger 1964 ile 1966 yılları arasında Almanya’daki istihbarat okulunda hocalık yapmış, oradan gitmiş Harward üniversitesinde ayaklanmaları bastırma kitabı yazmış yani emperyalizmin diğer ülkelerdeki yöntemlerini yazmış, ondan sonra başbakan olmuş, Türkiye’ye çok yakın dostluklar kuran ……., şimdi birinci yapıt olur, ikinci yapıt Amerikan FM 31-15 gayri nizami kuvvetlere karşı harekat. Gayri nizami kuvvet demek gerilla demek, Amerikan talimnamesinden aynen tercüme ediyorum; Baktığımız vakit şu kontrgerilla şemasını görüyorsunuz. Diyor ki; tipik yeraltı örgütü, şemaya baktığımız vakit istihbarat, sabotaj ve terör yapmak üzere insanlar örgütlenir. Bu insanları Türkiye’de daha hala kimse bilmiyor, 40 yıldan beri çalışıyor bu insanlar, bir tanesini dahi yakalayamadık, tespit edemedik. Çünkü burada açıkça gösteriliyor. ……sistemi ile çalışıyorlar, birbirini de tanımıyorlar. Ancak diyor ki yetkililer, savaş olursa bunlar birbirini tanır, pazarda bunlar birbirlerini tanımaz. Şimdi demek ki daha da ilginci bu örgütlerde çalışanlar kanunlara bağlı değil. Düşünebiliyor musunuz bir ülkede demokratik devlet olduğu söyleniyor, bir yeraltı örgütü kurulmuş, CIA kurmuş, CIA finanse ediyor. Söylemeyi unuttum devlet CIA’e bağlı şu an, CIA’dan bir alacaksınız, bu kez böyle Almanya’ya yada Brüksel’e bağlamayacaksınız. Diğer 19 ülkeye bir ağ daha çekeceksiniz. Durum böyle.

 

 

 

Etiketler
BENZER YAZILAR
Talat Turhan
Türkiye

1924 Yılında Elazığ’da doğdu. O tarihte babası Elazığ Müdde-i Umumisi (Savcı) idi. Baba tarafı Rize ilinin Çayeli ilçesinin tanınmış ailelilerinden (Şerifoğulları)’na mensuptur. Anne tarafı Elazığ Harput’un tanınmış ailelerinden (Efendigiller) ‘dendir.....

anlaşmalı boşanma

anlaşmalı boşanma