7 Gün Dergisi 15.6.1977
7 Gün Dergisi 15 HAZİRAN 1977 Ortadoğuda Şeytan Üçgenleri
Geçmişin Mirası ve Düzen Değişikliği
Ulusal Kurtuluş Savaşımız, antiemperyalist, antikapitalist ve tam bağımsızlık ilkelerini şiar edinerek başarıya ulaşmıştı. Dünyanın ilk kurtuluş savaşını veren Türkiye, o dönemde kendisi gibi emperyalizm, kapitalizm ve bağımlılık tuzağı içine düşürülerek sömürülen mazlum ülkelere örnek olmuştu…
Atatürk’ten sonra ki iktidarlar, O’nun ilkelerine her geçen gün sırt çevirip, kendi çıkarlarını emperyalizmle bütünleşmede gördükleri için, yeniden emperyalizmin ve kapitalizmin ağına girmekte bir sakınca görmediler. Bu nedenle de, ödün yarışı içinde kanla kazanılmış “tam bağımsızlık”ımızı da “bağımlılık”a dönüştürdüler…
Bu bağımlılık politikasının iflası bugün için “Amerikan ambargosu”yla somut bir gerçek olarak önümüzde durmaktadır. Ülkemiz, Atatürk’ün ilkelerini temel alıp kendi düzeninin model ve ideolojisini yaratmak uğraşısı içine girseydi, bugünkü “ideolojik boşluk” meydana gelmeyeceği gibi, iç ve dış dinamiklerin verdiği güç nedeniyle “mazlum ülkeler”in ideoloji ve dış politikalarına önderlik etmek olanağı bulunabilirdi. Ulusçu ve gerçekçi böyle bir seçenek, ülkemizi hem bloksuz ülkelerle bütünleştirecek, hem de Arap âleminde “devrim öncülüğü” yapmamızı mümkün kılacaktı. Dolayısıyla da İslam âlemi üzerinde gerçek anlamda etken olmamızı sağlayacaktı…
Oysaki, bugün içinde bulunduğumuz iç ve dış durum tüm boyutlarıyla geçmişte yapılan hataları gün yüzüne çıkardığı halde, bu oluşumun sorumlusu olanlar, Atatürkçü olduklarını iddia ediyorlar ve hâlâ “Atatürkçülük” diye bir ideolojik modelden söz edebiliyorlar. Antiemperyalizm yerine Amerikan emperyalizmini, Antikapitalizm yerine kapitalizmi, tam bağımsızlık yerine bağımlılığı yeğleyenler, “Atatürkçü” olamazlar ve O’nun modelinin ardına sığınamazlar…
“Gaflet ve hıyanet” içinde bulunanlar, içine düştükleri umutsuzluk bataklığında “Sağa da sola da karşıyız” diye bağırırken, gerçekte hiçbir şey olmadıklarını ifade ediyorlar…
“İdeolojik boşluk”a toplumların tahammülü yoktur. Tıpkı “hava boşluğu” gibi, kendiliğinden dolar. Bu nedenle Atatürk modelini, Türkiye’nin ekonomik, sosyal, politik, kültürel ve tarihi oluşumu üzerine bina ederek kendimize özgü bir “ideolojik model”e dönüştüremeyenlerin yarattıkları “ideolojik boşluğu” diğer modellerin doldurmasından daha doğal bir sosyal oluşum düşünülemezdi…
Kanımızca, bugünkü ideoloji tartışmaları ve düzen değişikliği fikrini gündeme alma arasında dün yaratılan bir boşluğun da payı bulunmaktadır. Bu durumun sorumluları olan emperyalizme ve kapitalizme bağımlı işbirlikçi güç ve sınıflarla onların sözcüsü iktidarlar, kokuşmuş düzenlerini yaşatmak için, işkence, terörizm; bireysel, toplumsal, siyasi cinayetler ve toplumsal provokasyonlardan medet umuyorlar…
Doğal olarak da, gerçek ulusçu, devrimci sınıf ve güçler bu tavra karşı yasal kavga vereceklerdir. Bu kavga, aynı zamanda Türkiye’nin kendi düzenini arama ve yaratma uğraşısı içinde bulunduğunu da gösteriyor. Emperyalist hıyanet zincirlerinin kopartılıp atılması, kanımızca Düzen Değişikliği gündeminde birinci önceliği almalıdır.
Amerikan Emperyalizminin Şeytan Üçgenleri ve Türkiye’nin Ulusal Politikası Üzerine
Amerikan emperyalizmi Ortadoğu ve Doğu Akdeniz politikalarını, oluşturduğu politik, ekonomik, askeri vb. bağları koruma amacını güden ve istihbarat ağlarından kurulan “şeytan üçgenleri”yle yürütülmektedir. Ankara-Tahran-Tel Aviv üçgeni bu amaçla oluşturulmuş üçgenlerden biridir. İ. S. Çağlayangil’in(1) de kabul ettiği gibi, MİT-SAVAK-Mossad(2-3) arasında organik bağlar kurulmuş ve Türkiye-İran-İsrail istihbarat örgütleri CIA ile işbirliğine sokulmuştur. “Ülke Ekibi” (HC) adı verilen yaygın bir Amerikan istihbarat ekibi tarafından CIA adına görev yapan ajanlar, bu ilişkiyi düzenlemektedirler.
MİT-SAVAK-Mossad üçgeninin Doğuda Pakistan ve Batı’da Batı Alman istihbarat örgütü BND(4) ile bölgedeki istihbarat ağının yaygınlaştırıldığı da bilinen bir gerçektir. Amerikan emperyalizmi Ortadoğu, Doğu Akdeniz ve dolayısıyla Kıbrıs politikasını bu bölgede oluşturduğu “Şeytan Üçgenleri”ne dayandırmaktadır. Türkiye’nin Kıbrıs müdahalesi bölgedeki dengeyi emperyalistler aleyhine bozduğu için, bugün Türk ulusu “silah ambargosu”yla cezalandırılmış bulunuyor. Bu cezadan kurtulmayı amaçlayan Milliyetçi Cephe İktidarının (MC) tüm girişimlerinden olumlu sonuç alamaması bir başka açıdan da iktidarın dış politikasının iflasını kanıtlamaktadır.
ABD emperyalizmi Ortadoğu’nun kuzey bölgesinde MİT-SAVAK-Mossad’dan oluşturduğu şeytan üçgeninin SAVAK ucuyla gerici ve CIA işbirlikçisi Arap ülkeleriyle de ilişki içine girip istihbarat şebekesini Ortadoğu’nun güney bölgesine de yaymış ve bu amaçla da İran-Ürdün-Suudi Arabistan’dan oluşan bir diğer üçgen oluşturmuştur. Bu kadarıyla da yetinmeksizin Arap ülkelerinde Nâsır’ın tutuşturduğu “devrim meşalesi”ni söndürmek için bu bölgede gerçekleştirilen Emperyalist şeytan üçgenlerinin de katkısıyla Enver Sedat’ın politikasını kendisine bağlamış ve Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) üzerindeki baskıları yoğunlaştırmıştır. Lübnan iç savaşa sürüklenip, bir yandan Ortadoğu’daki Amerikan köprübaşı olan İsrail güçlendirilirken, diğer yandan Arap’lardan FKÖ’yle yanan “devrim ateşi”ni söndürme girişimleri sürüyor…
Emperyalistlerin ağına düşen ülkeler, uyduluktan başka seçenekleri kalmadığı için dış politikalarını, ulusal çıkarları doğrultusunda yürütemiyorlar. Örneğin, “Kıbrıs sorunu”nda Arap ülkelerinden bile destek görmeyişimizde, oluşumunda katkımız bulunan şeytan üçgenlerinin rolü küçümsenemeyeceği gibi, bir başka açıdan da “Milliyetçi Cephe” (MC) iktidarının dış politikasının tükenmişliğini yansıtmaktadır. Dış politika’da yalnızlıktan kurtulmak için, MC iktidarı İle açığa çıkan “Panislamist akımlar”ın da katkısı ile Arap ülkeleri’yle ilişkiler “Siret Konferansı” düzenlemeyle “laiklik ilkesi”ne ters düşen bir düzeye getirilmeye çalışılmış ve Arap Ülkeleri’yle ümmetçiliğe dayanan bağlar kurulmak istenilmiştir. Bu amaçla, özellikle MC iktidarı döneminde tantanalı “İslam konferansları” düzenleyip dış politikada yalnızlıktan kurtulmak isteyenler, bu girişimlerinde bile samimi değillerdi. Çünkü, Amerikan Emperyalizmince oluşturulan,
CIA-MİT, CIA-Mossad, MİT-Mossad ilişkileri içinde Türkiye ile İsrail istihbarat Örgütleri arasında kurulmuş bulunan gizli bağlar var oldukça, Türkiye’nin İslam ülkeleriyle ilişkilerini ulusal çıkarlarımıza uygun ve samimiyet ölçüleri içinde yürütmesi olanaksızdır… Kaldı ki, İslam ülkeleri de homojen bir manzara göstermemekte, içlerinde çok yönlü çelişkiler bulunmaktadır. O halde, CIA-MIT-Mossad ilişkilerine karşı çıkmadan, tantanalı İslam Konferansları düzenleyenler, ne yapmak istiyorlardı? Dini politikaya alet edip bu sahte görünüm içinde gerici ve tutucu çevrelerin oyunu kazanmak. Türkiye’nin sömürgen emperyalist ve kapitalist ilişkilerinden arındırılması ve ulusal çıkarlarımıza uygun, haysiyetli bir dış politika izlemesi ancak düzen değişikliğiyle olanaklıdır. Bu nedenle de “bu düzen değişmelidir”.
Ortadoğu’da Şeytan Üçgenleri
Kaynakça ve Açıklamalar
(1) Adalet Partisi (AP) iktidarının Dışişleri bakanı.
(2) SAVAK: İran istihbarat örgütü.
(3) Mossad: İsrail istihbarat örgütü.
(4) BND: Batı Almanya istihbarat örgütü.