7 Gün Dergisi, 10 Mayıs-20 Temmuz 1977
İşkence, Siyasi Cinayetler, Güvenlik Örgütleri, İktidarların Çeteleşmesi ve Bürokrasi
7 Gün Dergisi, 10 Mayıs-20 Temmuz 1977
Vatansever-Vatan Haini
Görevlerini. Anayasa ve yasa sınırları içinde büyük özveri içinde yapan tüm güvenlik görevlilerine saygılı olduğumuzu öncelikle belirtmek isterim. Aslında bu ölçüler dışına çıkanlar, görevli sıfatıyla tanımlanamaz. Çete anlayışıyla, çeşitli legal örgütler içinde şebekeleşenleri de iki grupta mütalaa etmekteyiz. Birinciler, belli bir kültür düzeyine gelmeden, “Pavlov’un köpeği” gibi beyinleri yıkanıp faşist düzenin gelmesini özleyen, iktidar manyaklarına alet olan zavallılardır. İkinciler ise, bilerek yerli işbirlikçi yapılmış hainlerdir. Tüm tertipler, çeşitli örgütler içine sızdırılan ve kendilerine “vatansever, milliyetçi, itimat edilirlik” sıfatları yakıştırılan bu gerçek hainler çetesinin başının altından çıkmaktadır.
Türkiye’de gerçekten parlamenter demokrasinin kurulması, bu şebekenin ve yuvalandıkları örgütlerin köklerinin kazınmasına bağlı olduğu inancıyla eleştirilerimizi çoğunlukla bu işbirlikçilere yönelttik. İşkence, terörist eylemler ve cinayetlerin sorumlusunun ABD’de özel eğitimden geçirilmiş bu tür kişiler olduğunu vurgulayarak belirtmek isterim. Bozuk düzende hainlerin “milliyetçi”, yurtseverlerin “vatan haini” ilan edilmesindeki kavram kargaşası, bu işbirliğinin doğal bir sonucu olmaktadır. Nitekim dün de emperyalist işbirlikçisi hainler, Mustafa Kemal Paşa’yı Bolşevik ilan etmişlerdi. Bugün, Mustafa Kemal Paşa’yı Bolşevik olarak suçlayan hainlerin sözcülüğünü yapanlar, Türkiye’yi yeni emperyalist mihraklara peşkeş çekme politikasının iflas ettiğini gördükleri bir dönemde, utanmadan kendilerine “milliyetçi”, kendilerinden olmayanlara “vatan haini” diyebilecek kadar alçaklaşabilmektedirler.
Azgelişmiş ülkelerde vatansever-vatan haini koşullandırılmasının CIA kaynaklı olduğunun ve bu ülkelerde kendilerini “vatansever” sananların bilerek ya da bilmeyerek Amerikan emperyalizmine maşalık ettiklerinin en somut örneğini Yunanistan’daki işkencecilerin yargılanması vermiştir. Yunanistan’da işkenceci Kulumvakis yargılanırken “Büyük Yunanistan’ı biz yaratacağız” dedikten sonra, halkını “sapına kadar Yunanlı olanla” (yani vatanseverler) ile “daha az Yunanlı olanlar” (yani vatan hainleri) olmak üzere iki gruba ayırdığını görüyoruz.
İktidarların Çeteleşmesi (Dizi Yazı – 1977)
Kontrgerilla örgütlenmesinin, amaçları dışında kullanılmasına karşı çıkmak güç ve yeteneğine sahip olmayan iktidarlar, askerleri politika içine çekmekte; askeri darbelere açık bir ortam hazırlamakla da Anayasa suçu işlemekte; iktidarların örtülü veya açık askeri nitelik kazanmasına yardımcı olmakla, emperyalist işbirlikçiliklerini hıyanete dönüştürmektedirler. Bu olguyu, “iktidarların çeteleşmesi” olarak niteliyoruz:
“Parlamenter demokratik bir düzenle yönetilen ve hukukun üstünlüğü ilkesini benimseyen bir ülkede” sivil ve asker bir bürokrat aldığı emri, anayasa, yasa, tüzük ve yönetmeliklere aykırı olup olmadığını araştırmadan gözü kapalı yapmayı yeğlerse, yasal statüsünü yitirip “çete” durumuna düşer.
Aradan dört yıl geçmiş olmasına karşın yineliyoruz. Demokratik hukuk devletinde kim olursa olsun, yasaları anayasadan; tüzükleri yasalar ve anayasadan; yönetmelikleri tüzükler, yasalar ve anayasadan, emirleri, yönetmelikler, tüzükler, yasalar ve anayasadan üstün tutarsa kamu; görevlisi değil çetedir. Bunun gibi, görevi icabı bu anlamda çetecilik olayından haberdar olmalarına karşın olay sorumluları hakkında soruşturma açtırmayanlar da birer çetedir.
Çeteleşen iktidarların çeteleşen bürokratlara gereksinmesi vardır ama parlamenter demokratik hukuk düzeninin, anayasadan emre kadar uzanan yasal piramide saygılı, kimseye kul olmayan, namuslu ve şerefli kamu görevlilerince yaşatılabileceğini unutmamalıyız.
Seçimler
Türkiye 12 Mart’tan (1971) sonra, “sahte operasyonlar”la faşizme tırmandırılır ve bu amaçla, “sahte davalar” düzenlenirken, Türk halkının demokratik uyanıklığı ve sosyal bilinç düzeyi sayesinde önündeki engelleri aşıp, 1973 seçimlerine ulaşabildi. 1977 seçimlerinde durum farklı değildi. Dış ve iç egemen sınıflar ve onların iktidarlarının yeraltı örgütleri yeniden faşist tırmanma girişimlerine başlamışlar, siyasal cinayetlerini yoğunlaştırmışlar ve “sahte operasyonları” “gerçek operasyonlara” dönüştürmeye başlamışlardır.
Kontrgerilla örgütleri tüm azgelişmiş ülkelerde, kuruluş amacı dışında ve Amerikan emperyalizminin çıkarlarına uygun bir şekilde, sıkıyönetim ve faşist askeri darbeler’in aracı olarak, halkları aleyhine kullanılmıştır, kullanılmaktadır. Beyinleri yıkanıp kendi halkına düşman edilen, ABD dolarlarıyla beslenen ve kendi ülkelerinde etkili görevlerde kalmaları sağlanan, işbirlikçilere verilen görev, ülkelerinde “kontrgerilla”nın örgütlenmesi, yan sağ kuruluşların kurulması ve ikinci derece işbirlikçilerin saptanması ve eğitilmesidir.
Azgelişmiş ülkelerdeki, gerilla veya partizanlar, gerilla ya da partizanlar ulusal kurtuluş savaşlarını yürütmekte, özgürlük ve bağımsızlıklarını elde etmektedirler. O halde, Amerikan emperyalizmi sömürü ve hegemonyasını sürdürmek için, karşı yöntemler geliştirmek durumundadır. Bu gerekçeyle gerilla ve partizanlara karşı yürütülen savaşa “kontrgerilla harekâtı” ya da “gayrı nizami kuvvetlere karşı harekât” denilmektedir.
Çok Yönlü bir Diğer Amerikan Casusluk Örgütü AID
(Bu yazı 5 Haziran 1977 seçimlerinden önce yazıldı.)
Antikomünizmi finanse ederek, politika ve çeşitli kuruluşlar ile ve dernekler içinde bir avuç işbirlikçiyle örgütleyen CIA, milli birlik ve beraberlik anlayışını tahribe yönelip, emperyalizmin değişmez kuralını (böl, parçala, yönet) uygulamaya koymuştur. Bu anlayışla, Amerikan uyducuları “vatansever”, gerçek milliyetçileri “vatan haini” ilan edip cepheleşenlerin, bugün birbirlerinin ipliğini pazara çıkarma yarışına girmiş olmaları, gerçekte bir düzenin iflasını simgeliyor.
-AID, özel sektör projelerini finanse etmekte ve azgelişmiş ülke iş adamlarıyla ilişki kurmakta, bu kişilerin önde gelenlerinden uluslararası örgütler içinde, kendi amaçları doğrultusunda yararlanmaktadır.
—AID, azgelişmiş ülkelerde “siyasi, iktisadi, sosyolojik, askeri ve yıkıcı faaliyetler” hakkında istihbarat yapmaktadır.
—AID, azgelişmiş ülkelerde ABD yanlısı düzenlerin yaşatılması için, müdahalede dahil olmak üzere, her türlü tertibe başvurmaktadır.
—AID, Washington’da Uluslararası Polis Akademisi’nde özel eğitimden geçirdiği polis şeflerine işkence, sabotaj, adam öldürme yöntemlerini öğretmekte ve gerektiğinde bu işbirlikçileri kendi halkına karşı kullanmaktadır.
—AID, azgelişmiş ülkelerdeki sendikal hareketi kontrol ve finanse etmekte, işçi liderlerinin de Amerika’da özel eğitim (!) görmesini sağlamaktadır.
—AID, azgelişmiş ülke öğrenci, öğretim üyesi ve bürokratlarına burslar sağlamakta ve onları, ABD’de özel eğitimden (!) geçirmektedir.
—AID, çeşitli yöntemlerle yetiştirdiği yerli işbirlikçiler aracılığıyla ABD emperyalizminin çıkarları doğrultusunda sağı örgütlemek, darbe ve temizlik harekâtları düzenlemek için, terörizm ve siyasi cinayetleri organize etmektedir.
Halkımızın bu kez yapacağı yeğleme, özgürlükleri kısıtlayan hak, hukuk, adalet kavramlarını hiçe sayan, demokrasiyi kabul etmeyen bir düzen getirmek isteyen Amerikan uydu ve işbirlikçisi güçlerle, gerçekten ulusçu özgürlükçü, halkçı demokrasiden yana olan partiler arasında olduğu için tüm seçimlerden daha önemli bir dönemeç noktasına varmış bulunuyoruz…
Kuvvetler Ayrılığı İlkesi
Montesquieu’nün 1748 yılında Kanunların Ruhu (De L’esprit des lois on), adıyla yayınlanan yapıtında; “Zulmün, iktidarın tek elde toplanmasından kaynaklanacağı”, “iktidar kötüye kullanılmadığı takdirde, hürriyetin demokratik idarelerde bulunacağı” ve “kendisine yetki verilen her insanın bu yetkiyi kötüye kullanmaya eğilimli olduğu” görüşünden hareketle yasama, yürütme ve yargı kuvvetleri arasında, iktidar güçlerini bölüştürerek, demokrasi ve özgürlükleri güvence altına alabilmek için, “kuvvetler ayrılığı” ilkesi önerilmiştir.
Örtülü Faşizm, Anayasa İhlali ve Sahte Davalar
“Dün dündür, bugün bugündür” anlayışı içinde, dün ödünç milletvekili verip grup oluşturmasını sağladığı partiden, bugün milletvekili transfer eden, her çeşit yolsuzluğu örtbas etmek için denetimden kaçma tertiplerine girişen ve yüksek yargı organlarının kararlarını hiçe sayan iktidarların, bu tutumları bile, kanımızca kesinlikle “Anayasayı ihlal suçu”nun tüm unsurlarını taşır. Dün kontrgerillanın tertiplerine katılmış olanlar, her geçen gün etkenliklerini korumakta ve bazı politik örgütlerden destek almaktadırlar. Bu örgütlerin iktidarları döneminde kontrgerilla uygulamalarının her geçen gün yoğunlaşarak devam etmesi ve bu olaylarda çoğunlukla faillerin yakalanmaması bunun belirgin örneğidir. Anımsatmak isteriz ki, bu tablo, bir ülkede askeri darbe getirmek isteyen emperyalistlerin, faşist tırmanış yöntemlerine tıpatıp uymaktadır. (1980 darbesi öngörüsü.)
Amerikan emperyalizminin, azgelişmiş ülkelerin teorideki düzenlerini pratikte kendi sömürü olanaklarını korumaya yönelik, sivil-asker karması “örtülü faşizm”e dönüştürmede kullandığı yöntemlerden en etken olanı kontrgerilla örgütlenmesidir. Eğer bir ülkede süreli işkence yapılıyor, yetkili ve sorumlu kişiler bu gerçeği görmemezlikten geliyor, işkence suçlularının ortaya çıkarılması engelleniyor, bir kısım basın ve yayın organları, aynı doğrultuda yayın yapıyorsa, bunlar, bilerek ya da bilmeyerek Amerikan emperyalizminin, o ülkedeki yeraltı örgütü olan “kontrgerilla”ya hizmet sunan birer ajandır.
Kontrgerilla örgütlenmesi içinde çeteleşen ve bu amaçla örgütlenen bir iktidarda, sol görüşün her türünün kökünü kazımak için, “teknik sorgulama” adı altında işkence yapmak, her türlü sabotaj, tedhiş ve teröre başvurmak, sahte operasyonlar düzenlemek, “sahte davalar açmak” ve siyasi cinayet işlemek mümkündür. Çünkü bu tip örgütlenme tüm bu tertipleri düzenlemek olanağını vermektedir.
Asker-Politika İlişkisi
Amerikan emperyalizmi, azgelişmiş ülkelerin silahlı kuvvetlerinin kendi amaçlarına yararlı olduğu sürece, politika yapmalarını da önermektedir. Örneğin; CIA ajanı David Galula’nın önerisine göre:
“Politika yok, görevi yalnız düşmanı yenmek olan, bir askerin normal bir savaştaki doğal bir tepkisidir. Fakat ayaklanmaları bastırma hareketlerinde, askerin görevi halkın yardımını kazanmak olduğu için, asker pratik siyasetle meşgul olmalıdır.”
İşbirlikçi İktidarlar
Kokuşan bozuk düzen demokratik yöntemlerle değiştirilmeli, sorunlara gerçekçi ve devrimci bir yaklaşımla doğru teşhisler konulmalı, gerekli tedavi yollarına başvurulmalı, bozuk düzenin sorumlusu emperyalist işbirlikçilerinden hesap sorulmalı, toplumsal değerler, sosyal adalet ilkelerine uygun olarak üleştirilmelidir.
Azgelişmiş ülkelerde emperyalistlerce beyinleri yıkanan egemen sınıflar ve onların iktidarları büyük bürokratlarla bütünleşmektedir, işbirlikçi iktidarların, işbirlikçi bürokratlarla ilişkileri, bir yandan emperyalist sömürü olanaklarını artırırken, diğer yandan da ülke halkı üzerinde, zulüm ve baskı yöntemlerinin yoğunlaşmasıyla sonuçlanmaktadır.
Toplumun gerçek ulusçu ve devrimci güç ve sınıfları azgelişmiş ülkelerde milliyetçilik maskesi altında, uluslararası sermayenin bekçiliğini yapan, işbirlikçi iktidarları alaşağı etmek güncel görevi içinde bütünleşmediği sürece, karşıdevrimci güçlere yardımcı olduğunu algılamalı ve üzerlerine düşen görevleri demokratik yöntemlerle gerçekleştirmelidir.(1)
Polislere Sosyal Güvenlik Önerisi
Milliyetçi Cephe iktidarı döneminde, çeşitli nedenlerle hayatlarını kaybeden polislerin sayısı, Siyasi Cinayetler gibi, doruğa çıkmıştır. Bu nedenle, polise hayat sigortası sağlanması önerisini yineliyor ve ivedilikle OYAK (Ordu Yardımlaşma Kurumu) gibi, POYAK (Polis Yardımlaşma Kurumu) kurulmasını istiyorum.
Kaynakça ve Açıklamalar
(1) 8 ay süreyle yayımlanan bu iki yazı dizisinde 780 kaynak ve dipnot kullanıldı. “İktidarların Çeteleşmesi” dizi yazısı devam ederken, dergi yayına son verdi.