1
Yazı

İktisat Dergisi (Şubat 1991)

İktisat Dergisi,  (Sayı 132, Şubat 1991)

Emperyalizmin Örgütleri

 

Emperyalist ülkelerin sömürdükleri ülkelerdeki çıkarlarının sürekliliğini sağlamak amacıyla çok değişik yöntemlere başvurdukları bilinen bir gerçektir. Bu bağlamda “Zenginler Kulübü”(1) adı altında zaman zaman bir araya gelen kapitalist ülke liderleri önemli yönetsel kararlar almakta ve saptadıkları doktrinleri emirlerindeki örgütlerle dünya genelinde uygulamaya koymaktadırlar. Genellikle sömüren ülkeler ile sömürülen ülkeler arasındaki ekonomik ilişkiler Dünya Bankası, IMF, OECD vb. örgütlerce düzenlenirken ülkemizin askersel kontrolü NATO doktrinlerine uyarlı olarak sağlanılmakta, kültürel açıdan politikacılar, bürokrasinin her iki kanadı, sendikacılar, öğretim elemanları ve lise düzeyine kadar öğrenciler(2) değişik burslarla genellikle ABD’ye çağrılmakta ve indoktrine edilerek ülkelerine gönderilmektedir.

Amerikan istihbarat örgütlerinin (NSC, NSA, CIA, DIA, AID, DEA(3) vb.) yerli istihbarat örgütleriyle ilişkisi gün yüzüne çıkmış bulunuyor.  Bu anlamda ABD’nin tüm kirli işlerini CIA’ya yüklemekle asıl hedefi göz ardı etmek gibi bir yanılgıya düşmüş oluyoruz. Bu bağlamda AID (Uluslararası Kalkınma Ajansı, Uluslararası Kalkınma İçin Yardım, Uluslararası Gelişme Örgütü, Amerikan İktisadi İşbirliği Teşkilatı vb. adlarla anılıyor) de CIA’nın gizli işlerine paravanlık yapmaktadır. Oysaki bundan önce yayımlanan yazılarımda da (4) çok yönlü ve tehlikeli bu paravan casusluk örgütünün işlevinden söz etmiştim. Anılan örgütün gerek dünyada ve gerekse ülkemizde ipliği pazara çıkartıldığı için, kapatıldığı açıklandı ve bu yöntemle unutturulmaya çalışıldı.

Oysaki AID’in kapitalist dünyanın uyduları haline dönüştürülen ülkelere yönelttiği hıyanet eylemleri saymakla bitmez. Bir gazetede yer alan habere göre Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği’nde (TOBB) yapılan törende ABD Büyükelçisi Abramowitz, özel sektörle aralarındaki ilişkiyi geliştirmelerinin iki ülkenin de yararına olduğunu ifade etmiş, TOBB Genel Başkanı Ali Coşkun da AID’le (Uluslararası Kalkınma Teşkilatı) imzalanan protokol çerçevesinde çalışmaları birlikte yürüteceklerini belirterek “Bu uzman kuruluşun bilgi birikiminden yararlanacağız” demiştir. Aynı gazetenin diğer bir haberine göre de Abramowitz itimatnamesini sunar sunmaz,(5) ayağının tozuyla Odalar Birliği başkanıyla bir sözleşme imzalamıştır. Sözleşmeye göre Ankara’da kurulacak bir büro ABD’li firmaların Türkiye’de yatırım yapmalarında öncülük edecek, bu firmalar ile bizimkiler arasında ortak yatırım projeleri geliştirecektir. ABD büyükelçisi bu girişimden duyduğu memnuniyeti: “Türkiye’de bulunmanın önemli amaçlarından biri doğrudan ABD yatırımlarını Türkiye’ye getirmektir. Bu ek yatırım imkânlarından Türk işadamları da yararlanacaktır…” (6) diye dile getirmiştir.

Anlaşmaya göre, ABD’nin Uluslararası Kalkınma Ajansı (US-AID)(7) Türkiye’nin önde gelen özel sektör örgütleriyle de işbirliği yapacak.  Alıntı yaptığımız haberlerden de kesinlikle anlaşılacağı gibi, Abramowitz’le birlikte AID’ın da Türkiye’deki çalışmalarını sürdürdüğü anlaşılıyor. Aslında dünya halklarına yutturulduğu gibi AID’in kapatılması da söz konusu değildi. Bugün serbest piyasa ekonomisi adı altında halkımıza dayatılmaya çalışılan modelin itici gücü. Amerikan casusluk örgütünün finansmanıyla palazlanan işbirlikçi sermayedar özel sektörden oluşmaktadır. Abramowitz’in TOBB Başkanı Ali Coşkun’la imzaladığı anlaşma bu işbirliğini daha geniş bir alana (orta ve küçük büyüklükteki işyerlerine [KOBİ]) yaymak için yapılmaktadır. Bu yolla işbirlikçi özel sektör, tabanını daha geniş bir alana yayıp ekonomik sömürünün altyapısı güçlendirilmeye çalışmaktadır. Uzun bir süreç içerisinde örgütlenen işbirlikçi sermayenin özellikle 80’li yıllardan sonraki iktidar üzerinde söz sahibi olduğu ve ABD yanlısı partilerin iktidara gelmesi ve kalması için destek sağladığı günümüzde daha da açıklığa kavuşmuş bulunmaktadır. Özellikle 12 Eylül darbesinin lideri Kenan Evren’in bir işadamının talimatına itibar ettiğini itiraf etmesi(8) üzerinde önemle durulmalıdır.

AID’in çok yönlü ve etkili bir casusluk örgütü olduğundan söz etmiştik. Nitekim ev sahibi ülkelerde bir yandan işbirlikçi özel sektör yetiştirirken, diğer yandan sarı sendikacılığı örgütlemekte ve finanse etmektedir.(9) CIA Ajanı Philip Agee, AID’in CIA’ya paravanlık görevi yapmak amacıyla kurulmuş bir Amerikan casusluk örgütü olduğunu ifade etmektedir.(10) Bu örgütün azgelişmiş ülkelerde yüklendiği görevlerden bazıları şunlardır:

Özel Sektörle İlişki ve Ekonomiyi Yönlendirme:

AID, azgelişmiş ülkelerin ekonomilerini emperyalist metropollerin gereksinmeleri doğrultusunda düzenleme amacını güttüğü halde “yoksulluğa karşı uluslararası işbirliğinin somut belirtileri olarak” gösterilmeye çalışılmaktadır.(11) Oysa, gerçekte güdülen amaç, diğer AID görevlerinin başarılması için, ekonominin özel sektör kesimine egemen olmak, azgelişmiş ülkelerin işadamlarıyla ilişki kurmak ve onları örgütlemektir. AID, bu manivelayı kullanarak, iktidarlar üzerinde egemen olmaktadır. “Sınai Kalkınma Bankası”nın yabancı kökenli sermayesi, “Avrupa Kalkınma Bankası, Uluslararası İmar ve Kalkınma Bankası (IBRD), Amerikan Kalkınma Teşkilatı (AID) ve International Finans Cooperation (IFC)” örgütlerinin katkılarından oluşmaktadır.

AID’in de iştirakçisi olduğu bu banka özel sektör projelerini finanse etmektedir. Bilindiği gibi, 12 Mart 1971 Muhtırası’nın amaçlarından saptırılmasında ve 1961 Anayasası’nın geriye doğru değiştirilmesinde, önemli katkıları bulunan dönemin genelkurmay ve cunta başkanı Org. Memduh Tağmaç şimdi bu bankada yönetim kurulu üyeliği yapıyor!..

AID, “Karadeniz Bakır İşletmeleri”ne el atmıştır. Bu konuda yapılan Senato araştırmasında “ABD’den sağlanan kredilerin ulusal çıkarlarımıza aykırı olduğu”(12) saptanılmıştır. “Dünyanın en büyük tröstlerinden biri olan CORN Product Company’nin yüzde 60 hisseye sahip olduğu, Türkiye’deki Bemis şirketinin işlerinin büyük ölçüde AID tarafından takip edildiği öğrenilmiştir.” Bemis şirketinin memurları, mısır üreticisi köylere teker teker gitmekte, köylerde “grup reisi(!)” olarak tanınan kişilerle ilişki kurmaktadır. (Bu “grup reisi” terimini vurgulamak isterim, çünkü ileride üzerinde duracağız.) Amerikan Yardım Örgütü AID’in, Türkiye’deki yöneticilerinden Dr. Edward Pice, Bemis şirketinin çalışmalarıyla doğrudan doğruya ilgilenmektedir…

Köylülere teknik yardım sağlamak şeklinde gelişen bu kampanyayı yine AID’den Mr. Parker yönetmektedir. Eski CIA ajanı Philip Agee CIA Günlüğü adlı yapıtında, “Özellikle geri kalmış ülkelerde – Uluslararası İşbirliği Kurumu (eski AID)–, CIA için tam bir paravana görevi yapar” dedikten sonra “uluslararası tarım ve müttefik işçiler federasyonunu, gerillaların köylerde üslenmesini engellemek için kullandıklarını” eklemekte ve “kırsal bölgede yaşayan köylülerin akıllarının çelinmesini önlemek en önde gelen amaçlarımızdandı” demektedir.

Türkiye’de 1972’den bu yana Türk-İş, AID yerine Asya-Amerika Hür Çalışma Enstitüsü’nden (AAFLI) yardım almakta ve işçi liderlerinin eğitimi de bu örgüt tarafından sağlanmaktadır. AAFLI Türkiye temsilcisi Emanuel Boggs’un CIA ajanı olduğu saptandığından yerine bir başkası gönderilmiştir.

CIA’nın, Türk tarım işçilerinin sorunlarıyla da ilgili olduğunu, Türk-İş’e müşavirlik yapan CIA ajanı Emanuel Boggs’un Haziran 1976’da Tarım İş Sendikası’nın Adana’da düzenlediği Tarım İşçileri Eğitimi Semineri’ne katılmasından öğreniyoruz.

Azgelişmiş Ülkelerde Her Konuda İstihbarat Yapmak

AID, Amerika’da özel beyin yıkama eğitiminden geçirilen ve işbirlikçi yapılan ajanların yönetiminde, azgelişmiş ülkelerde örgütlediği legal ve illegal örgütlerle; bunlar aracılığıyla çeşitli yöntemlerle ikinci derece ajan yapılanlar ve antikomünizm oltasına takılan kişilerle, diğer sağcı  örgütlerden de yararlanarak ABD adına istihbarat çalışmalarını sürdürmektedir. Bu istihbarat “siyasi, iktisadi, sosyolojik, biyografik, askeri ve yıkıcı faaliyet” alanlarını kapsamaktadır.

FM 30-31 A işaretli Amerikan talimnamesinde bu istihbaratların ayrıntıları açıklanıyor. Örneğin, “Siyasi alanda her ilin, ilçenin ve hatta köyün idaresinde söz sahibi olunması gerekir” denilmektedir (Kuşkusuz mısır ekilen bir köyde, en çok mısır üreten kişi, kilit adamdır ve “grup reisi (!)” adıyla tanımlanan bu tip kişilerle, çeşitli yollarla ilişki kurulmaktadır. Bu ilişkinin bir türü yukarda açıkladığımız Bemis şirketi örneğinde verilmiştir.) Kaldı ki, FM 31-15 işaretli Amerikan talimnamesinde bir yeraltı örgütü şeması verilmekte ve bu örgütün köylere kadar, istihbarat, tedhiş ve sabotaj yapmak amacıyla örgütlendiği de gösterilmektedir. Yani, CIA ve AID azgelişmiş ülkelerin her anlamda köyüne dek girmiş bulunmaktadır.

FM 30-31 A işaretli Amerikan talimnamesinde istihbarat toplamak için her türlü kaynaktan yararlanılacağı, özellikle “siyasi partilerde istihbaratın temel görevlerinden biri” olduğu ve istihbaratın Amerikalı görevlilerden oluşan Ülke Ekibi (HC) tarafından sağlanacağı da  belirtilmektedir. “Ülke ekibi: Bu genellikle bir elçi olan ABD diplomatik misyonunun şeflerinden biri tarafından idare edilir ve ilgili bulunan ABD dairelerinin ya da ajanlıklarının en büyük ajanlarından oluşur. Buna Dışişleri Bakanlığı, ABD Merkezi İstihbarat Servisi (CIA), Uluslararası Gelişme Ajanlığı (AID) üyeleri, Savunma ataşesi, diğer kilit personel ve danışman ya da yardım programının en  büyük askeri yetkilisi de dahildir” denilmektedir.

Faşist Yeraltı Örgütlerinin Kurulması, Anarşinin Organizasyonu ve Darbe Düzenleme

Azgelişmiş ülkelerde, Amerikancı iktidarları yaşatmak için, Makyavelizm’in en iğrenç örneklerini veren Amerikan emperyalizmi uyguladığı bu yöntemleri “kurtuluş savaşları”nın önlenmesinde de kullanmaktadır. Genellikle, kurtuluş savaşları gerilla savaşı şeklinde  yürütüldüğünden, Amerika geliştirdiği yöntemlere “kontrgerilla” adını vermektedir. Bu aynı zamanda ABD yanlısı iktidarların seçimle iş başına gelme şansının kalmadığı saptanıldığında, terörist eylemler (banka soygunu, bombalama, adam kaçırma, uçak kaçırma ve siyasi cinayetler) vb. düzenleyip, sosyal ve politik ortamı etkilemekte, faşist askeri dikta rejimlerinin kurulmasını sağlamaktadır. 12 Mart 1971 Türk halkının eriştiği bilinç düzeyi nedeniyle yarı kalmış bir faşist müdahaledir.

Bu gibi durumlarda, “Temizlik Operasyonları” düzenlemekte ve daha önce, azgelişmiş ülkelerin istihbarat örgütleriyle birlikte çalışan CIA ve AID ajanlarının da katkısıyla fişlenen kişiler, çeşitli yöntemlerle etkisiz hale getirilmektedir. Bu mekanizmanın çalışması için ACC (Area Control Center) adı verilen bir örgütün faaliyete geçirilmesi gerekmektedir. Bu gereksinme ise ancak, sıkıyönetim ilanı ve olağanüstü hal ile sağlanmaktadır. FM 31-16/Counterguerilla Operations (Kontrgerilla Harekâtı) adlı Amerikan talimnamesinin 33’üncü sayfasındaki şemada, ACC’yi sıkıyönetim komutanlarının temsil ettiği görülmekte ve böyle bir örgütlenme içinde CIA ve AID ajanları da görev almaktadırlar.  (Şema bölümün sonundadır.)

ABD’nin yardım ettiği 82 ülkede, ABD eğitim sistemi ve örgütlenmesinin tümü aynen benimsendiğine göre, azgelişmiş ülkelerin sıkıyönetim komutanlarının CIA ve AID ajanlarıyla birlikte çalıştıklarını bu belgeler karşısında kesinlikle iddia edebiliriz. Polis Yetkililerinin Özel Eğitimle Beyinlerinin Yıkanması ve İşkence Yöntemlerinin Öğretilmesi AID, Washington’da Uluslararası Polis Akademisi’ni kurmuş ve finanse etmektedir.Akademiyi 25 yıldan beri CIA kontrolü altında tutmakta ve 87 azgelişmiş ülkenin polis şeflerini özel eğitime tabi tutmakta, onlara teknik sorgulama yöntemlerini (işkenceli sorgulama) öğretmekte ve onların beyinlerini yıkamaktadır.”

Eski CIA ajanı Philip Agee’nin CIA Günlüğü adlı yapıtının ilgili bölümünü aşağı çıkarıyorum (cilt 2, s. 820): “Amerikalar Arası Polis Akademisi Panama Kanal Bölgesinde Panama merkezi tarafından kurulan eğitim okulu, Washington’a taşınarak Uluslararası Polis Okulu adını almıştır. Mali açıdan AID tarafından desteklendiği halde CIA denetimindedir. Örneğin, Uluslararası Polis Akademisi kurs programlan arasında, ‘patlayıcı maddelerle suikast düzenleme ve patlayıcı maddelerin hazırlanması, boş vakitleri değerlendirmek için (!) sessizce adam öldürme (bıçaklama, boğma vb.) plastik ve elektrikli bomba hazırlama ve mayın döşeme çalışmaları’ bulunmaktadır.”(13)

Yasalarımızın polis örgütüne yüklediği görevlerin önde geleni, vatandaşın can, mal ve ırz emniyetini korumak olduğu halde, Amerika’da azgelişmiş ülkelerin polis yetkililerine suikast düzenleme, sessiz adam öldürme neden öğretilmektedir?

Dün ve bugün adı işkenceci olarak çeşitli olaylarla kamuoyuna yansıtılan polis yetkililerinin, Washington’da Uluslararası Polis Akademisi’nde eğitim görüp görmedikleri de saptanmalıdır. AID azgelişmiş ülkelerin siyasi polisini, Amerikan emperyalizmine hizmet ettiği ölçüde dolarlarla beslemekte; araç gereç gereksinimini karşılamakta; işkence yerleri ve hapishanelerin yapılmasını finanse etmekte ve işkence araçları sağlamaktadır.(14)

Örneğin, Senatör Edward Kennedy’nin Senato’da yaptığı bir konuşmada, ABD’nin AID aracılığıyla Güney Vietnam siyasi polisine para verdiğini söylemiş ve bu açıklama Kongre üyesi Michael Clare tarafından doğrulanmıştır. Clare’den, “5 yıl içinde Güney Vietnam siyasi polisine 2,5 milyarlık bir ödeme yapıldığını ve Morrison firmasınca Güney Vietnam’da ‘Bahriye kışlası’ adı altında, siyasi suçluların hapsedilmesi için tecrit hücreleri yapıldığını ve ABD dolarlarıyla beslenen işbirlikçi 120.000 Güney Vietnamlı siyasi polisin, ülke halkının üçte ikisini fişlediğini” öğreniyoruz.

Sarı Sendikacılığın Örgütlenmesi, İşçi Liderlerinin Eğitimi ve Finansmanı:

AID, azgelişmiş ülkelerdeki sendikal hareketleri kontrol etmekle, örgütlemekte, sendika liderlerini eğitmekte ve bu amaçla gerekli finansmanı sağlamaktadır. Türk-İş bültenlerinde, AID’den yardım alındığı açıklanmaktadır. Bugün, Türk-İş ile Amerika arasındaki ilişki AID yerine Asya Amerika Hür Çalışma Enstitüsü’nce (AAFLI) sürdürülmektedir.

Burs Sağlama

AID ajanları azgelişmiş ülkelerde, kendi ölçülerine göre seçtikleri öğrenci ve öğretim üyeleri ile bürokratlara burs sağlamakta, Amerika’da eğitmektedir.

Sağcı Örgütlerin Kurulması, Finansmanı, Anarşi ve Cinayetlerin Organizasyonu

AID azgelişmiş ülkelerde “antikomünizm”i ilke olarak benimsemiş, sağcı kuruluşları örgütlemekte, finanse etmekte ve yönetmektedir. Bu örgütler, “itimat edilir polislerden” oluşan ekiplerle, gerektiğinde, terörizmi ve siyasal cinayetleri organize ederek, darbe ve temizlik ortamı hazırlamaktadır. Özetle:

— AID, özel sektör projelerini finanse etmekte ve azgelişmiş ülke işadamlarıyla ilişki kurmakta, bu kişilerin önde gelenlerinden uluslararası örgütler içinde, kendi amaçları doğrultusunda yararlanmaktadır.(15)

— AID, azgelişmiş ülkelerde “siyasi, iktisadi, sosyolojik, biyografik askeri ve yıkıcı faaliyetler” hakkında istihbarat yapmaktadır.

— AID, azgelişmiş ülkelerde Amerikan yanlısı düzenlerin yaşatılması için, müdahale de dahil olmak üzere her türlü tertibe başvurmaktadır.

— AID, Washington’da Uluslararası Polis Akademisi’nde özel eğitimden geçirdiği polis şeflerine işkence, sabotaj, adam öldürme yöntemlerini öğretmekte ve gerektiğinde bu işbirlikçileri kendi halkına karşı kullanmaktadır.

— AID, azgelişmiş ülkelerdeki sendikal hareketi kontrol ve finanse etmekte ve işçi liderlerinin de Amerika’da özel eğitim görmesini sağlamaktadır(!)

— AID, azgelişmiş ülke öğrenci, öğretim üyesi ve bürokratlarına burslar sağlamakta ve onları, Amerika’da özel eğitimden geçirmektedir(!)

— AID, çeşitli yöntemlerle yetiştirdiği yerli işbirlikçiler aracılığıyla ABD emperyalizminin çıkarları doğrultusunda sağı örgütlemek, darbe ve temizlik harekâtları düzenlemek için, terörizm ve siyasi cinayetleri organize etmektedir.

İşçi sınıfının örgütleriyle AAFLI ilişkileri geçmişte olduğu gibi bugün de devam ettiğinden bu mücadelede ulusallıktan söz edilemez. Türk-İş, CIA, AID, AAFLI ilişkilerinin tüm boyutlarıyla saptanılmasının ulusal çıkarlarımız açısından sayısız yararları vardır. Türk işçi hareketinin doğal doğrultusunda gelişmesi, ancak bu konudaki gerçeklerin aydınlanmasına bağlıdır. Belgesel açıklamalarımızda görüldüğü gibi Türk ulusu her yönüyle uzun ve sistemli bir uğraş sonucunda ABD güdümüne sokulmuştur. Bu amaçla “Atatürk ilkeleri” paspas gibi çiğnenmiş ve çiğnenilmeye devam edilmektedir. 12 Eylül’ün (1980) bakan yaptığı bir general Silahlı Kuvvetler’de iken Atatürk konusunda konferans vermekle görevlendirdiği bir subaydan halkçılık ilkesinden söz etmemesini istiyordu. 1970’li yıllarda polis okulunda okutulan bie ders kitabında(16) “devrimcilik ilkesi”, “ılımlılığa” dönüştürdüğünü 1977 yılında açıklamama karşın(17) yankı bulmaması 1980 darbesiyle dejenere edilip bugünlere gelmemizde herkesin suçu olduğunu düşündürüyor. Dün Atatürk devrimciliğinin savunmasını yapan politikacılar günümüzde devletçilik ve devrimcilik ilkelerinden söz edilemeyeceğini itiraf edebilmektedir. Bu koşullar altında tam bağımsızlığı kimse ağzına almaya bile cesaret edememektedir. Oysaki, ekonomimizin evrelerini incelediğimizde altın yılların devletçilik döneminde yaşandığı görülmektedir. Buna karşılık 1980 yılından sonra ABD ve AB’ye teslimiyet arttığı ölçüde Türk halkının yoksullaşması giderek hızlanmaktadır. Halkımızın hedefi bu çemberi kırmak olmalıdır.

Etiketler
BENZER YAZILAR
Talat Turhan
Türkiye

1924 Yılında Elazığ’da doğdu. O tarihte babası Elazığ Müdde-i Umumisi (Savcı) idi. Baba tarafı Rize ilinin Çayeli ilçesinin tanınmış ailelilerinden (Şerifoğulları)’na mensuptur. Anne tarafı Elazığ Harput’un tanınmış ailelerinden (Efendigiller) ‘dendir.....

anlaşmalı boşanma

anlaşmalı boşanma