Yalçın Bayer (Hürriyet 27.10.2009)
Yalçın Bayer, Hürriyet, 27 Ekim 2009 Devrimci Aydın Talat Turhan 85 yaşında
27 Mayıs devrimine binbaşı olarak katılan, Talat Aydemir’in 22 Şubat ve 21 Mayıs’taki ihtilal girişimlerini destekleyen, 1964 yılında subaylar arasında kurduğu “Genç Kemalistler Ordusu” adlı gizli örgütlenmesi ortaya çıktığında kurmay yarbay iken emekliye sevk edilen Talat Turhan’ı yeni nesil ne kadar tanıyor?
Turhan, 1944 yılında Harp Okulu’nu sekizincilikle, Harp Akademisi’ni de birincilikle bitiriyor. Topçu sınıfının en başarılı subayı oluyor, Kore’de görev yapıyor. Üstleri tarafından hep takdir ediliyor ve “geleceğin genelkurmay başkanı” olarak görülüyor. Atatürk devrimciliğinden hiç uzak durmuyor. Devrimci duruşu yüzünden ordu içindeki “‘Amerikancı subayların” hep hedefi oluyor. Talat Aydemir’in 1963’teki ihtilal girişimini desteklediği için MSB Özel Kalem müdürü iken Afyon’a sürülüyor; Burada “Genç Kemalistler Ordusu” isimli bir gizli subay örgütlenmesine girişiyor. Dağıttıkları bildiriler ortaya çıkınca, 1964’te emekliye sevk ediliyor. Başarılı bir kurmay subayken devrimci düşünceleri yüzünden tasfiye edilince, TSK’da 20 yıllık hizmet süresinden sonra bu kez bir “devrimci aydın” olarak mücadeleye devam ediyor. 12 Mart’tan sonra tutuklananlardan biri de Talat Turhan oluyor. Henüz Boğaz Köprüsü yapılmamışken, yapıldığında bombayla imha etmeyi planlamak iddiasıyla yargılanıyor. Erenköy’deki ünlü Ziverbey Köşkü’nde, “Madanoğlu cuntası’ davasından yargılanan İlhan Selçuk, Doğan Avcıoğlu ve Celil Gürkan’la birlikte işkence görüyor. İki yıl cezaevinde yatıyor Talat Turhan. Bu arada 1974’te Ecevit hükümeti af kanunu çıkarıyor. Talat Turhan, bunun üzerine “Affı kabul etmiyorum, affedilecek bir şey yapmadım; ya beraat ettirin ya da asın” diye dilekçe veriyor. Ama sonunda davası düştüğünden salıveriliyor.
“İyi Asker İyi Devrimci”
Artık anıya dönüşen bu gerçekleri neden yazıyoruz? Talat Turhan’ın önceki gün 85. doğum günü dolayısıyla Türk Solu dergisinin Taksim’deki merkezinde bir etkinlik vardı. “Talat Turhan’a Saygı Günü” başlığını taşıyan etkinlikte “İyi Asker, İyi Devrimci” belgeseli ile Turhan’ın askerlikte geçen 20 yılı ve daha sonraki 45 yıllık (1964–2009) “devrimci aydın” olarak yaşadıkları anlatıldı.
Ergenekon ve “Bomba Davası”
Kendisini dinlemeye gelen gençler ve bir elin parmakları kadar kalan asker arkadaşlarına hitap ederken, Ergenekon davasına da göndermelerde bulundu. “Bomba davası ile yaşadıklarının benzerlerinin bugün Silivri’deki davada devam ettiğini” söyledi. “Bugün yaşananları anlamak ve faşizmin kontrgerilla taktiklerini öğrenmek isteyenler, Bomba Davası’nı okumalıdırlar.”
Kaç Tür Subay Vardır
Talat Turhan’ın konuşmasından bazı satır başları: Askerlerin benimle uğraşmasını aklım mantığım almıyor. Benim amacım, Atatürk devrimciliği konusunda halkı aydınlatmaktır… Bir asker olarak dik ve onurlu duruşumu büyük fedakârlıkla devam ettiriyorum.
Yargıç olan babam Diyarbakır’da görev yaptığı için bazıları “Kürt Talat” lakabını takmışlardı. Baba tarafından Rize Çayeli, anne tarafımdan Elazığ’da 1640’lara varan şeceremi ortaya çıkarttım ve Kürtlükle alakam olmadığını kanıtladım. Türkiye’de MİT’in, CIA’in emrinde olduğunu ta 1973’te bomba davasından beri söylüyorum. Türkiye’de kurumlar arasındaki ilişki yanlış kuruluyor. MİT, polise emrediyor, aslında olmaz. Mustafa Kemal, kendisinden önceki “sözde” devrimci ve demokrat akımlarla ve İttihat Terakki ile bağını keserek, antiemperyalist devrimci örgütlenmesine girişti. Gerektiğinde askerlikten de istifa etti. Buna karşı yine de Türkiye’yi kurtaran komutan olarak tarihe geçti. Atatürk olmasaydı Türkiyemiz olmazdı. Mustafa Kemal’in içinden çıkan Türk Ordusu devrimci olmayacak da kim olacaktı.
1960 ihtilalinde, gerici iktidarı deviren ordunun üst kademesi değil, genç subaylardı. Ne yazık ki, 27 Mayıs’ta iki uç çıktı; biri kendisini halk hareketi ile birleştiren “devrimci subaylar” grubu, diğeri de mevki ve makam hırsı içindeki “Amerikancı subaylar”. Ama birileri mevki peşinde koşup, devrimcilikten uzak durdukça gericiler de mesafe almaya başladılar. 1950’li yıllardan beri gelişen karşıdevrim hareketi, göstere göstere geldi; hiç acele etmediler, tavizler kopara kopara geldiler. Atatürk’ün mirasını çiğneye çiğneye geldiler. Önce belediyeler alındı, sonra hükümet ve sonunda da Cumhurbaşkanlığı…
İşkence Gördüğü Köşkü Mumcu ile Buldu
Turhan’ı tanımak için eylem ve söylemlerini de özetlemek gerekiyor: 1986 yılında Uğur Mumcu ile birlikte Ziverbey İşkence Köşkü’nü ortaya çıkarttı. Bomba davasında, “kontrgerilla” terimini Türkiye’de ilk kez telaffuz etti. “Derin devleti” ortaya çıkaran çalışmalarını kitaplarıyla kamuoyuna sundu; MİT, CIA bağlantısını ortaya koyan isim oldu. Türkiye’deki kontrgerilla faaliyetlerinin esasının yer aldığı bir Amerikan belgesini de ortaya çıkardı. FM 31-16 isimli Kontrgerilla Operasyonları başlıklı bu talimnameyi bularak kitaplarında yayınladı.
12 Mart’ın 1. Ordu ve Sıkıyönetim komutanı Faik Türün’ün işkencelerden sorumlu olduğunu 12 Mart koşullarında cesurca söyledi.
“Başkomutanımızdır”
Türk Solu Başyazarı Gökçe Fırat, Emekli Amiral Vedii Bilget, Güngör Türkeli, Bozkurt Nuhoğlu, Numan Esin ve kızı Feza Tosun, izleyicilere Talat Turhan’ı anlattılar. Bunlar arasında en ilginci Vedii Bilget’in Talat Turhan için “Atatürk’ün aydınlatma yolunu bize gösterdiği için o bizim başkomutanımızdı” demesi ve “Askerler bugün niye susuyorlar?” diye sormasıydı.
“X Örgütü”
Ertuğrul Kürkçü, bianet.org 29 Aralık 2009: Öyle de oldu, insanlar, yaptıkları kadar yapmadıkları şeyleri de itirafa direndikleri ölçüde Kontrgerilla’nın gazabından paylarına düşeni aldılar. Ankara, İstanbul, Adana, Diyarbakır, İzmir askeri cezaevleri ayaklarının tabanları falakada patlamış, bedenleri elektrik akımıyla kavrulmuş, tecavüze uğramış, ruhları örselenmiş insanlarla doldu taştı… Ateş düştüğü yeri yakarmış. İşkence kurbanlarının her türlü maddi ve manevi acının pençesinde örselendikleri bu merkezlerde kendilerine Kontrgerilla adını verenleri işkencecilikle özdeşleştirmelerinden daha doğal birşey olamazdı. Ama bu tutuklulardan biri, Kara Kuvvetleri’nden emekli Kurmay Yarbay Talat Turhan, açık duruşmaya çıktığı ilk günden başlayarak “Kontrgerilla”ya başka bir düzlemden bakılması gerektiğini haykırıyordu: “Kontrgerilla, CIA güdümünde politik bir örgüttür. Doğrudan doğruya Pentagon’dan yönetilen dünya karşıdevrim örgütünün Türkiye’deki koludur. Atatürk Kültür Merkezi’ni 1971’de yakan, 1972’de tersanelerde gemileri batırıp ateşe veren Kontrgerilla’dır. Bütün bu işleri ‘sol’a yıkmak için düzmece davalar icat edenler onlardır.” Talat Turhan’ın parmağını ona uzatmasının üzerinden 25 yıl geçtikten sonra Kontrgerilla’nın varlığı, onu çevreleyen resmi yalan halesine karşın artık kimse için bir sır değil. Askeri mahkemedeki (1971-1974) Kontrgerilla’yı resmi kayıtlara geçirip, belgeleyerek onun bir rivayet olmaktan çıkarılmasını sağlayan ilk kişi olması Talat Turhan’ın tezlerine dikkatle eğilmeyi gerektiriyor.