2
Yurtiçi Basın

Bugünün Ergenekonu Bomba Davası

1970’LERİN BOMBA DAVASI BUGÜNÜN ERGENEKONUYDU
GÖZLEM GAZETESİ – 16 OCAK 2010
SERKAN AKSÜYEK YAZDI

Yaklaşık iki yıldır Türkiye gündeminden düşmeyen Ergenekon davasının, tıpatıp benzeri 1970’li yıllarda yaşanıyordu. Kurmay Yarbay Talat Turhan, 1964 yılında, henüz 40 yaşındayken emekli edilmişti. O tarihte, 1944 yılı Kara Harp Okulu mezunu kurmay subaylar arasında kıdem bakımından birinci sıradaydı. Ordunun en parlak kurmayları arasında gösteriliyordu. O emekli edildiği için aynı sınıfta kendisinden sonraki kıdemde gelen Necip Torumtay genelkurmay başkanı olmuştu. Yani 1964 yılında şerefli, kaskatı Atatürk milliyetçisi bir Türk subayının rütbelerini koparanlar, 1990’lı yılların genelkurmay başkanını da emekli etmiş oluyorlardı. Talat Turhan, emekliliğinden itibaren kendisini “derin” araştırmalara adadı. Devletin kendisine sağladığı emekli maaşı dışında, kimseye tamah etmedi, dimdik duruşunu bozmadı. MİT’in İstanbul bölge başkanlığı görevini dahi reddetti. İpuçlarını yakaladığı gizli düzenin şifrelerini çözmek istiyordu. 1972-74 yılları arasında üst düzey generallerin birbirleriyle olan makam ve çıkar çatışmaları üzerine tezgâhlanan ve akıl almaz bir komplo olan Bomba Davası’nın baş sanığı olarak Ziverbey Köşkü’nde bir ay işkence gördü. Nedensiz ve gerekçesiz iki yılını Selimiye Askeri Ceza ve Tutukevi’nde geçirdi. İdamla yargılanıyordu.

Bomba Davası, dönemin Deniz Kuvvetleri komutanı Oramiral Kemal Kayacan’ı ordunun tepesinden uzaklaştırmak için Amerika ve gizli örgütleri tarafından düzenlenmişti. Türk tarihinin en büyük, en akıl almaz ve en profesyonelce hazırlanmış provokasyonlarından biriydi. Genelkurmay başkanı ve iki kuvvet komutanını “sanık” ilan eden bir başka dava daha yoktu. Bomba Davası sanıkları, yapılacak bir askeri ihtilale zemin hazırlamak için, soygunlar ve bombalı saldırılar düzenlemekle suçlanıyordu. O tarihlerde henüz inşaatı süren Boğaziçi Köprüsü’nün (açılışı 29 Ekim 1973’te, Cumhuriyet’in 50. yaş gününde yapılmıştı) Beylerbeyi ve Ortaköy’de denize çakılan ayaklarına bomba konulacak ve köprü henüz inşaat aşamasında havaya uçurulacaktı. Sanıklar gülünç iddialarla İstanbul’daki Ziverbey Köşkü’nde işkenceli sorgulamalardan geçirildi. “Kontrgerilla” adı ilk kez bu köşkte dile getirildi. Çünkü sorgulamayı yapanlar kendilerini bu adla tanımlıyorlardı. Bomba Davası büyük gürültülerle sürmesine rağmen, sessiz sedasız bitti. Yargılama sürecinde tek bir mahkûmiyet kararı bile çıkmadı. 1974 yılında çıkarılan afla dava düştü.

Talat Turhan, mahkemeye sunduğu dilekçeyle bu affa itiraz etti. Yargılanmasının devam etmesini, suçsuzluğunun mahkeme tarafından tescillenmesini istiyordu. Dosya, Askeri Yargıtay’a gitti ama kararda bir değişiklik olmadı. “Kontrgerilla” kelimesinin ülke gündemine ilk duyuran da Talat Turhan olmuştu. 70’li, 80’li, 90’lı yıllarda yayımladığı kitaplarda, Türkiye’nin nasıl bilinçli olarak kardeş kavgasının içine çekildiğini, 12 Eylül’e nasıl sürüklendiğini bıkıp usanmadan yazdı. Hain bir suikasta kurban giden Uğur Mumcu’nun, kritik araştırmalarındaki bilgi kaynağı her zaman Talat Turhan olmuştu. Turhan, oğlu gibi sevdiği Uğur Mumcu’yla çok özel bilgilerini paylaştı. Bugün kendisini “Gladio Uzmanı” olarak tanıtanların, onun yazdığı kitaplardaki cümleleri bire bir kullandıklarını göreceksiniz. Örnek mi?

Bomba Davası/Savunma 1-2, Doruk Operasyonu, Özel Savaş, Terör ve Kontrgerilla, Kontrgerilla Düzeni, İç Savaşın MİT’çisi Eymür, Küresel Çete, Mont Pelerin, Bohemian Club Ve daha niceleri. Sevenleri, yani bizler ona “Atatürk’ün Yarbayı” dedik hep. Bu satırların yazarı da 1990’lı yılların başında, sahaftan bulduğu bir kitapla tanıştı ‘Talat Amca’sıyla. O, 70’ine gelmiş kıdemli bir yazar; ben, Türkiye’nin garip düzenine merak salmış körpe bir adamcık.

Aradan geçen 17 yılda Talat Amca’yla doyumsuz sevgimiz artarak sürdü. Ben onun (kendi deyişiyle) manevi evladı, o benim mücadele idolüm. İstanbul-Kuzguncuk’ta, “arşiv evi”nde saatler süren sohbetlerimiz. İzmir’e her gelişinde birbirimizle olmak için fırsat kollamalarımız  1924 doğumlu bu Cumhuriyet Anıtı’nın, onca hastalığa rağmen kitap fuarında dimdik ayakta eserlerini imzalamasını, iki saatlik bir konferansa, neredeyse iki ay boyunca cerrah titizliğiyle hazırlanmasını hep hayranlıkla izledim. Onun mücadele azmi ve teslim olmayış isyanı; bu ülkenin haline bakıp umutsuzluğun dibine sürüklendiğim anlarımda tutunacak dal oldu bana. Bugünlerde Ergenekon adı altında yapılanlara bakıyorum da, Talat Turhan’ın kitaplarında yazılan, hafızama kazınmış olaylar dizisi geliyor aklıma. 86 yaşındaki bu mücadele anıtı, her gün ekranlardan evlerimize sinen bilinmezlik ve güvensizlik bulutunu bakın nasıl yorumluyor: “Türkiye’nin üniter devlet yapısını parçalamak isteyenler, bunun önünde tek engel olarak gördükleri Türk Silahlı Kuvvetleri’ni pasifize etmek, mümkünse yok etmek için mücadele ediyor. Hedefin sakın Kontrgerilla’yı yok etmek, Türkiye’yi sivil demokrasiye kavuşturmak olduğunu sanmayın. Hedefleri genelkurmay başkanını sanık sandalyesine oturtmak; laik ve demokratik cumhuriyet yapısının yerine Ilımlı İslam modeline dayalı bir devlet düzeni ikame etmektir. Yine Amerika tarafından tezgâhlanan bir oyunla karşı karşıyayız…”

Ergenekon davasının akıl almaz işleyişine bakıp aklı karışanlara Talat Turhan’ın kitaplarını okumalarını öneriyorum. Küresel güçlerin Türkiye için hazırladığı senaryonun orijinal metnini onun satırlarında bulacaksınız.

Etiketler
BENZER YAZILAR
Talat Turhan
Türkiye

1924 Yılında Elazığ’da doğdu. O tarihte babası Elazığ Müdde-i Umumisi (Savcı) idi. Baba tarafı Rize ilinin Çayeli ilçesinin tanınmış ailelilerinden (Şerifoğulları)’na mensuptur. Anne tarafı Elazığ Harput’un tanınmış ailelerinden (Efendigiller) ‘dendir.....