1
SÖYLEŞİ

Cem Tv, Enerji Savaşları, 20.6.2010

CEM TV, Enerji Savaşları,
Prof. Dr. Tolga Yarman-Talat Turhan Söyleşisi, 
20 Haziran 2010 

Tolga Yarman: Selam sevgili izleyiciler. Şükür kavuşturana. Yine bir canlı yayında beraberiz. Şehitlerimiz için başsağlığı ve esenlikler diliyorum, elden başka bir şey gelmiyor. Onların Allah annelerine babalarına sabırlar ihsan etsin. İçimiz kanıyor. Enerji Savaşları programını bence tam da konunun en can alıcı noktası itibarıyla bugün ele almak durumunda bulunuyoruz ve benim çok değer verdiğim sevgili hocam diyeceğim, kesinlikle öyle esas itibarıyla, kitaplarından, konuşmalarından bir nevi öğrenme imkanını bize bahşeden bir konuğumuz var bugün. Sevgili Talat Turhan büyüğümüz.

Talat Turhan: Çok teşekkür ederim.

Tolga Yarman: Saymakla bitmeyecek kadar yapıta imzasını atmış böyle pırıl pırıl bir delikanlı. Siz hemen görmüyorsunuz. Rengarenk tabii kırmızı-beyaz renk siyah üzerine hakim. Kravat altında Kemal Atatürk, K. Atatürk yazısısı var. Özenli, ben bugün esasen tişörtle gelmeyi düşünmüştüm ama onun böyle geleceğini bildiğim için ben de böyle giyinmeyi istedim. Ayrıca iyi de oldu, hava bir anda serinledi, öyle bir boyutu da var. Bana verdiği ev ödevini büyük bir haz duyarak, öğrenerek doya doya öğrenerek yerine getirdim. Bana 3 tane CD bahşetti. Daha önceki konuşmalarının birisi de CEM TV’de olmak üzere Sevgili Musa Özuğurlu ile beraber onun da kulakları çınlasın, selam ediyorum kendisine, müthiş bir program yapmışlar altı buçuk saat süren bir program yapmışlar. Altı buçuk saat yani sevgili Talat Turhan’ı şimdi 45’li yaşında ancak bulunuyor ama onun yaşında bir kimse için…

Talat Turhan: 86 olduğumu söyleyelim.

Tolga Yarman: 86 Allah nazardan saklasın, Allah nice 86’ları görmeyi nasip etsin. Bunu bizim egoizmimiz olarak ifade ediyorum. Sizden daha çok yararlanacak Türk Ulusu diye düşünüyorum. Altı buçuk saat dayanmış ve konuşmuş.

Talat Turhan: Hocam eğer haklı bir mücadele yapıyorsanız o size direnme gücü veriyor.

Tolga Yarman: Muhteşem, gerçekten çok ilginç. Bana bahsettiği ev ödevini o çerçevede yani CD’yi uzun uzadıya, yani saatlerce dinledim, izledim. Kendisinden de bugün CD’leri kendisine iade etmeme müsaadesini istirham ettim. Sağ olsun bağışladı. O CD’leri imkân nispetinde çoğaltacağım ve ilgili yerlere dolaştıracağım. Ben sözü çok fazla uzatmak istemiyorum. Gelmeden önce yalnız sevgili Faruk’la beraber benim akıl hocalarımdan biridir kardeşim Havelsan Genel Müdürü. Şimdi onun da başına iş açayım istemiyorum ama gerçi telefonlarımız muhakkak dinleme takipte olduğu için önemli değil. Burada da konuşuyoruz esas itibarıyla. İsrail’den gireceğiz ama size yolda gelirken açtığım soruyla yani biraz yönlendirici olduğunu düşünerek müsaade buyurursanız yönelteyim diliyorum. Siz Kontrgerilla’ya, Galdio’ya çok emek verdiniz, ömrünüzü tükettiniz. Müthiş bir yüreklilikle onu da ifade etmezsem haksız davranmış olacağımı düşünüyorum. Çünkü kolay bir şey değil, cesaret isteyen bir şey yok. Çok genç yaşta emekli edilmiş olmanıza rağmen, çiçeği burnunda bir yarbay olmanıza rağmen emekli oluyorsunuz. Gladio ile uğraşıyorsunuz bunların her birisini insanlara Türk Ulusu’ndan başlayarak armağan, kontrgerilla’yla uğraşıyorsunuz. Ecevit daha sonra Başbakan iken konuyu gündeme getirmişti. Ben olup bitenler zemininde tabii PKK’yı da bu çerçevede dikkate almamız gerektiğini düşünüyorum. Acaba Türkiye’de kontrgerilla ki daha önce asker kanadın dahili olarak yükseltilmiş bir örgüt olarak görünüyor. Türkiye’de kontrgerilla sivilleşiyor mu sorusunu burada dört başı mamur gündeme akademik olarak kimse de alınmasın hatta öğrenmeye de çalışsınlar diye düşünüyorum. Ben bir hocayım strateji hocalığı da yaptım, çeşitli kurumlarda yıllardır devam ediyor. Öyle bir soruyu özellikle sizin CD’lerinizi izlerken yaşadım, tasavvur ettim. Bu soruyu da dikkatinize taşıyayım diliyorum. Türkiye’deki kontrgerilla bundan önce askeri boyutları olan kontrgerilla, MİT biliyorsunuz esas itibarıyla bir korgeneral tarafından yönetilirdi, epey yakın bir geçmişe kadar. Acaba kontrgerilla Türkiye’de bir anlamda siyasiler de dinlesinler ve kulak kabartsınlar, burada yüksek sesle düşüneceğiz bu örgütler sivilleşiyor mu? Kabul buyurursanız İsrail’den girelim. Sonra PKK olayını bir anlamaya çalışalım bugün nasıl yükseliyor? O konuda kıyamet kadar bence birbirini tutmayan laflar ediliyor. Siyasileri bir parça daha tutarlı olmaya davet etmemizin yerinde olacağını düşünüyorum. Ondan sonra da bugünkü durumu daha iyi anlamak boyutunda siz kurmay subaysınız fevkalade yatkınsınız, yetkinsiniz şematizasyona esas itibariyle soyutlamaya başka bir deyişle. Herkesin anlayacağı bir dilde biraz daha üst perdelere bizi taşıyarak zaten onu yapacaksınız hiç kuşkum yok, bu konularda bir parça daha topluca bakalım diliyorum. Hoş geldiniz efendim. Lütfettiniz.

Talat Turhan: Teşekkür ederim. Biliyorsunuz 20’nci yüzyılda iki büyük dünya savaşı, dünyayı yeni baştan şekillendirdi. Bu şekillendirmenin en başını, birkaç yüzyıl süren İngiliz emperyalizminin Amerikan emperyalizmine dönüşmesi olarak nitelendirebiliriz. Sovyet devriminden sonra mazlum ülkeler kurtuluş savaşlarına başladılar ve bu kurtuluş savaşları Sosyalist tandanslı savaşlardı. O zaman “ABD barutun icadından sonra en tehlikeli silah” olarak gördüğü kurtuluş savaşlarını bastırma yöntemleri geliştirdi. Bu yöntemler için okullar açtı. Onlara kitaplarımda yer veriyorum uzatmayacağım. 1945 yılında Panama’da School of Americas (SOA) “Amerikalar Okulu” açıldı. Bu okul 1982 yılında ABD’de Fort Benning’e taşındı. 1963 yılında ABD en büyük okulu açtı, Fort Bragg 75×75 kilometre bir alanda NATO denetiminde, “J. F. Kennedy Özel savaş Okulu” diye adlandırıldı. Sonradan bu okulu Almanya’da Oberammergau’de açtılar. Ben gittim Oberammergau’yu gördüm bu okulu resimledim ve filmlerini çektim. Bu okulların esas amacı kurtuluş savaşlarını bastırmak için özel savaşçı yetiştirmek. Yani kuraldışı savaş, bilinen konvansiyonel savaşların karşısında kural dışı savaş yöntemleri gelişti.

Tolga Yarman: Nedir o kuraldışı savaş efendim?

Talat Turhan: Kuraldışı savaş, bilinen yöntemler dışında her türlü hilenin, sabotajın, cinayetin, yasa tanımadan uygulanması…

Tolga Yarman: Psikolojik savaş yani.

Talat Turhan: Psikolojik Savaş, Özel Savaş’ın bir bölümü. Kuraldışı savaş olunca buna göre özel kuvvetler yetiştirildi. Mesela, biz NATO bağlamında Almanya’da Bad Tölz denilen kentte bulunan “20’nci Özel Savaş Komutanlığına” bağlıyız. ABD kendi kurduğu okullarda her ulustan yetiştirdiği özel savaşçıları, ABD emperyalizminin çıkarları doğrultusunda kullanacağını 1990 yılında ABD Özel Kuvvetler Komutanı Gn. Carl Stinner’in ağzından açıklıyor1. ABD yönetimi, Pentagon, CIA, DIA, AID, NSC, NSA gibi ABD’nin bütün istihbarat örgütleri, özel savaş doktrinine göre şekillendirildi.

Tolga Yarman: National Security Council (NSC), National Security Agency (NSA), yani milli güvenlik ajansı.

Talat Turhan: Defense Intelligence Agency (DIA), AID ABD yardım örgütü. AID ABD’nin en tehlikeli ve çok yönlü bir istihbarat örgütüdür. 1975 Jamaika protokolüyle “Commision of Foreign Relations”a (CFR) bağlanmıştır ama Pentagon ve NATO’yla birlikte çalışmaktadır. Ülkemizde CIA, NATO ilişkileri içersinde özel savaş kuramlarını uygulamaya koymuş birliklerini ve örgütlerini kurmuştur. Özellikle 1990 yılından sonra ABD emperyalizminin tehlikesinin algılanmaya başlanması sonucu “özel savaşçılar” ulusallaşmaktadır. Bugün süregelen çatışmanın nedenini bu anlayışa bağlıyorum.

Tolga Yarman: Kontrgerilla denilen bu mu oluyor tam olarak?

Talat Turhan: Özel savaşın iki bölümü var. Bir görünen bölümü, işte o komando tugayları görünen bölümleri özel savaş birlikleri, bir de görünmeyen bölümü yeraltı bölümü var. Yeraltı bölümüne ülkemizde kontrgerilla deniliyor. Oysa kontrgerilla özel savaşta bir yöntem adıdır. Gerilla kuvvetine karşı yani kurtuluş savaşı amacıyla gerilla taktiği kullanıp savaş yapan güce karşı, karşı bir güçtür. Ama bizde kontrgerilla denildi. Neden kontrgerilla dendi? Çünkü bize Ziverbey İşkence Köşkü’nde 1972 yılının Temmuz ayında bir ay işkence yaptılar. Oradakiler aldığı herkese; “Biz kontrgerilla örgütüyüz. Bizim esirimizsin, istediğimiz her şeyi yapmak zorundasın, yoksa öldürürüz, kimsenin ruhu bile duymaz” diye hitap ediyorlardı. Yanlış ifade edilen “Kontrgerilla Örgütü”ndeki kavram karışıklığı günümüze kadar süregelmektedir.

Tolga Yarman: Bu işkence çok işe yaramış. Delikanlı görünüyorsunuz, işkence çok umurunuzda değil. Yürekliliğiniz oradan çıkıyor meydana.

 Talat Turhan: Çok faydalı oldu, gerçekleri öğrenme imkânı buldum.

 Tolga Yarman: İşkencenin de faydaları oluyormuş.

Talat Turhan: O satılmış Vatan Hainleri: “esirimizsiniz, buranın adı kontrgerilla örgütü” diye bir ay akıl almaz işkenceler uyguladılar. Bu adamlar ABD Özel Savaş Okullarında yetiştirilmişlerdi ve ABD sistemini benimsemişlerdi. Tabii hepsi asker değildi, Jandarma, Polis ve istihbarat elemanları da vardı, Faşist militanlar da görevlendiriliyordu. Bu yapılanma karma bir güçtü. Onun için bu kesimi suçlamalıyız. Ama ben kitaplarımda bu konuyu bütün ayrıntılarıyla işliyorum.

Tolga Yarman: Yok yere işkence gördünüz. Zaten işkencenin varlık nedeni de olmaz ama sonra beraat ettiniz.

Talat Turhan: Neden işkence gördük, yazıyorum kitaplarımda, o dönemin Genelkurmay Başkanı Memduh Tağmaç Genelkurmay Başkanı olur olmaz bir daire başkanı bir klasör götürüyor önüne koyuyor diyor ki; “Efendim şu anda Yunanlılarla aramızdaki ilişkiler çeşitli nedenlerle şekil değiştirmiştir. İşte kıta sahanlığı FIR hattı gibi sorunlar var v.s. Onun için ben bir çalışma yaptım. NATO toplantısına gideceksiniz. Eğer onaylarsanız tezimi savunun”. Genelkurmay Başkanı gayet küstah bir tavırla dosyayı fırlatır atar ve; “Ben burada oturduğum sürece ABD ile ihtilaf yaratan hiçbir sorun önüme gelmeyecek”2 der. Biraz daha geri gidersek DP’nin Genelkurmay Başkanı Rüştü Erdelhun 1958 yılında İzmir’de SIXATAF Karargâhında 60 NATO generaline; “bu vatan bizim değil, sizindir” diyordu.

Tolga Yarman: Ne demek oluyor? Ayıptır sorması.

 Talat Turhan: 1970 yılında, Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay’a açık mektup yazdım3. Dedim ki “siz Org. Rüştü Erdelhun’un 2’nci başkanıydınız, onun paraf koymadığınız bütün icraatından sorumlusunuz. Bu anlayışla bu ülke bu hale getirildi satıldı” peşkeş çekildi. Atatürk’ün tam bağımsızlık ilkesi tamamen sıfırlandı şu anda. Bana Rüştü Erdelhun yanıt verdi. Bu belgeleri sitemde de bulabilirsiniz. Erdelhun: “sayın yazarın hassasiyetine teşekkür ederim. Ben bu lafı söyledim. Ama hava savunması sadedinde” 4 diyor.

Tolga Yarman: Rüştü Erdelhun söylüyor ama Sunay savunuyor.

Talat Turhan: Erdelhun yanıt verdi, ben Sunay’ı suçluyorum. Cevdet Sunay yanıt vermedi, intikamını Ziverbey İşkence Köşkü ve “Bomba Davası”nda yargılama sürecinde almaya çalıştı ama tarihi süreç aleyhine gelişti.

Tolga Yarman: Hangi tarihte?

Talat Turhan: 1970’te yazdığım açık mektup üzerine, Sunay’ın yalakaları Ziverbey İşkence Köşkünde şahsıma özel bir yöntem uyguladılar. Oranın koşulları içinde 10 dakika gözlerim bağlı iken filmimi çekip efendileri Org. Turgut Sunalp ve Cumhurreisi Cevdet Sunay’a izlettiler…

Tolga Yarman: Şimdi gösterseler aslan gibisiniz kıskanılırsınız herhalde.

 Talat Turhan: Keşke şimdi gösterseler, filmimi görsem.

Tolga Yarman: O zaman emekli Kurmay Yarbaysınız.

Talat Turhan: Evet.

Tolga Yarman: Rüştü Paşa size “ben hava savunmasını kastetmiştim” dedi.

Talat Turhan: Hava savunması yanıtı bir tür tevili ikrar niteliğinde, ülkemizin NATO bağımlılığını kesinlikle kabul ediyor.

Tolga Yarman: Rüştü Paşa, o zaman hapisten çıkmıştınız, cevap veriyor.

Talat Turhan: Hayır, o tarihte cezaevinde değildim.

Tolga Yarman: Size teşekkür ederim diyor, sonra şunu kastetmiştim mi diyor? Anladım.

Talat Turhan: Hava savunmasında çok içler acısı Türkiye. Neden içler acısı? Bizim teğmen olduğumuz dönemde İngiliz malı 9,4mm çaplı otomatik uçaksavar topları vardı. Bugünkü uçaksavar silahları radar ve bilgisayarlarla çalışıyor. Yine benim yüzbaşılık döneminde 12,7mm’lik ABD menşeli dakikada 2000 mermi atan Taret hafif uçaksavar silahları kullanıyorduk, başka hafif silahlarda vardı. Org. Memduh Tağmaç Genelkurmay başkanı olunca uçaksavar sınıfını lağvetti. Düşünebiliyor musunuz, dünyada uçak, sınırsız gelişme gösteriyor buna karşın uçaksavar sistemi güçlendirilmek şöyle dursun ortadan kaldırılıyor.

 

Tolga Yarman: O zaman uçaksavar sınıfı ortadan mı kaldırılıyor?

Talat Turhan: 2–3 gün evvel AKP’nin Dışişleri Bakanı ABD’ndeydi. Orada NATO bu konuda yardımcı olmadığı için sitem ediyor. Aslında NATO’ya üye olduğumuz dönemde Türk Silahlı Kuvvetleri, diğer NATO ülkelerinde olduğu gibi donatılmadı. Örneğin alçaktan uçan uçaklar için geliştirilen TOMAHAWK füzelerinden Türkiye’ye hiç verilmedi. PATRIOT füzeleri konusu daha da içler acısı.

 Tolga Yarman: Yardımlarını değil yardım etmemelerini rica etmeleri lazım.

 Talat Turhan: NATO’nun Türkiye’ye ihanet ettiğini yıllardan beri söylüyorum. Hiçbir zaman TSK NATO ordularının standartlarına yükseltilmedi5. Hep diğer ikinci sınıf üçüncü sınıf silahlarla idare edildik. Örneğin; 1948 yılında, ben dahil 24 seçkin subay dokuz ay Tuzla’da M–8 ve SCR 584 komuta aleti ve radar kursu gördük. Niçin gördük bu kursu? ABD’den en son model 90mm çaplı otomatik 16 tane batarya vereceklerdi. Orda kumandanlık yapmamız için verdiler kursu. Ancak kurs bitince ABD, 90mm’lik modern uçaksavar bataryalarını vermedi.

Tolga Yarman: Siz topçu sınıfındaydınız.

Talat Turhan: Uçaksavar. Radar ve de komuta aleti bugünkü bildiğimiz bilgisayarların o günkü hali, her şey otomatik. Biz dokuz ay çok yoğun bir kurstan geçtik. Gerçekte ABD bizi her zaman silah bakımından hep OGS’ye getirmiştir yani kadro dışı silahları vermek suretiyle idare etmiştir.

Tolga Yarman: OGS nedir?

Talat Turhan: Kadro dışı bırakılmış silah, araç gereç.

Tolga Yarman: Out of gone system falan.

Talat Turhan: ABD kendilerine yakın gördükleri ülkeleri normal silah, malzeme, teçhizatla donatmıştır. Buna mukabil Türkiye’yi sürekli kendi çıkarları için kullanmıştır. Şimdi bu safha geçti. TSK, ulusal çıkarımızı öne çıkarıyor. Onun için hedef tahtası yapılıyor.

Tolga Yarman: Ne zaman? O zaman mı, şimdi mi?

Talat Turhan: Hayır, Güneydoğu Anadolu’da savaşan askerlerimiz, komutanlarımız ABD’nin PKK’ya yardım ettiğini gözüyle gördü.

Tolga Yarman: Bu televizyonlarda konuşuluyor Necati Paşa’nın sözleri var. Necati Özgen açıkça bunu söyledi. Pamukoğlu da bunu söyledi.

Talat Turhan: Rahmetli Eşref Bitlis’in katledilmesinin ardında ABD parmağı olduğu varsayımı bugün genel kabul görüyor. Bir uçak düşüyor. Yarım saat sonra Genelkurmay Başkanı Orgeneral Doğan Güreş buzlanma tanısı koyabiliyor. Henüz deliler toplanmadan, bilirkişi rapor vermeden böyle bir iddiada bulunanlar kuşkuları üzerlerine çekerler. Kaldı ki uçağı imal eden firma; “imal ettiğimiz uçaklar buzlanmaz” diyor. ABD kendi politikalarına uygun bir politika gütmeyen bir orgeneralimizi katlediyor. Ben böyle algılıyorum. Bu konumu 6 Şubat 1998 tarihinde atv’de yayınlanan Siyaset Meydanı programında dile getirdim.

Tolga Yarman: O konuda da delil yok galiba biraz daha belki akademik durmamız gerekirse.

Talat Turhan: Hayır, suikast sonucu yapılan soruşturma bile bu varsayımın gerçek olduğunu gösteriyor. Kaldı ki merhum pilot yüzbaşının kız kardeşi mahkemeye verdi olayı aydınlatmak için uçağın nitelikleri saptandı. Zaten bir yerde delilleri ortadan kaldırdığınız vakit o işin ortağı konumuna düşersiniz.

Tolga Yarman: Yani kaygılarımız var, öyle söyleyelim.

Talat Turhan: Evet, Uğur Mumcu suikastında benzeri olaylar yaşandı. Patlama olayından sonra yarım saatte deliller ortadan kaldırıldı. Oysa bugün bir saç kılı bile delil sayılıyor. Yani orayı hemen çevireceksiniz, tek tek toplayacaksınız, patlamanın cinsini saptayacaksınız, parmak izi alacaksınız.

Tolga Yarman: Katılıyorum, hassas çalışılmadı.

Talat Turhan: Bir derin araştırma faaliyetine gireceksiniz. Uçak kazasında bu çok daha büyük çapta çünkü parçalar çok geniş bir alanda yayılıyor. Em. Org. Necati Özgen bir TV programında helikopterlerinin ABD uçakları tarafından taciz edildiğini açıkladı. Bu nasıl “Stratejik Ortaklık”. Gerçi Başkan Obama’nın “Model Ortaklık” önerip ilişkilerimizi bir kademe aşağı çekmesine razı olduk ama o da sökmedi. NATO üyesi olarak yarım yüzyıldan fazla hiçbir fedakârlıktan çekinmememize rağmen ABD’nin açıkça hasımlarımıza yardım etmesi gerçekleri doğru algılamamıza katkıda bulundu.

Tolga Yarman: Ne zamandan itibaren?

Talat Turhan: “Stratejik Müttefikimiz” (!) ABD’nin Kuzey Irak’taki faaliyetlerini ve PKK’ya yardım ettiğini ayırtına vardıktan sonra… Bu süreçte “İncirlik Üssünün” ulusal çıkarlarımızın aleyhine iktidarların kullanıldığına tanık olduk. Parlamento altı aylık sürelerle “Çekiç Güç” süresini uzatmasının anlamı bugünkü “Kuzey Irak’taki Kürt Devleti”nin oluşumuna katkıda bulunmaktadır, diye düşünüyorum.

Tolga Yarman: Orda siyasilerin çok sorumluluğu var. Herkesin çok büyük sorumluluğu var.

Talat Turhan: TBMM’de “Çekiç Güç”ün süresinin uzatılmasına imza atanlar açıklanmalıdır.

Tolga Yarman: İyi niyetle yaptığını düşünenler de çok, hemen hepsi öyle olduğunu düşünüyorlar. Şimdi birçok kimse de esasen iyi niyetle yaptığını düşünüyor. Ama sonra vaziyet başka türlü anlaşılacak. Onun için ben kontrgerilla sivilleşiyor mu, sorusunu ortaya koyalım istedim.

Talat Turhan: Bu oluşumu gördükten sonra zaten ulusal çıkarlar öne geldiği vakit TSK artık ABD’ye karşı uzak durmaya başlıyor.

Tolga Yarman: Onu da kapalı bir kutu olarak görmemek lazım galiba öyle değil mi? Orda bir Derin Devlet var Cumhuriyetçiler var, Demokratlar var. Demokratlar bize daha yakınlar.

Talat Turhan: “Derin Devlet” adlı bir kitabım var6 orada bu konuya ilişkin tüm ayrıntılar açıklanmaktadır.

Tolga Yarman: Sevgili hocamız bir bavul kitapla geldi. Onu da söylemezsem haksızlık etmiş olurum. Onları şimdi böyle yaydık.

Talat Turhan: Burada Siyonizm’e 1090 yılından itibaren yer veriyorum. 1090 yılından itibaren Siyonist bir yapılanma…

Tolga Yarman: Anadolu’ya Türklerin 1071’de ondan 20 sene sonra.

Talat Turhan: Siyon birliği ile başlıyor.

Tolga Yarman: Burada Uğur Mumcu’yla beraber görünüyorsunuz.

Talat Turhan: Evet, 1986 yılında can dostum Uğur Mumcu’yla işkence köşkünde, Ziverbey’de röportaj yaptık. Bu o zamandan kalma. Uğur çok saygı duyduğum bir dostumdu.

Tolga Yarman: Bu Kadıköy’den aşağı yukarı 15 dakika mesafede bir yer.

Talat Turhan: Ziverbey caddesi üzerinde Tüccarbaşı durağının yakınında.

Tolga Yarman: Şu kitabın kapağını gösterelim mi çocuklar alsınlar, Sevgili Uğur’la beraber. Nur içinde yatsın.

Talat Turhan: Burada bakın, derin devletin Siyonist ve masonik bağlantılarını kuruyorum. 1090’da Siyon Birliğiyle başlıyor. Gidiyor işte Tapınak Şovalyeleri falan, 1615’e geliyor. 1615 bizi ilgilendiriyor. Neden ilgilendiriyor? 1615 Gül ve Haç Kardeşliği Locası, “Rose and Cross”. Teşvikiye’de İzmir apartmanının en üst katında, bu locaya Celal Bayar, Tevfik Rüştü Aras, Şükrü Kaya ve Atatürk’ün bütün kadrosu üye.

Tolga Yarman: Locaları lağv ediyor galiba o zaman.

Talat Turhan: Lağv etti ama “uyuyan mason” derler tekrar dirildi. Şimdi 16 bin mason var Türkiye’de.

Tolga Yarman: Masonları da gücendirmeyelim şimdi.

Talat Turhan: Gücendirmeyelim ama gerçeklerinde bilinmesi lazım. Masonluk derecelerinin açıkça Siyonist bağlantıyı gösterdiğini yadsıyamayız “Mason Sözlüğü” her gizi açıklıyor.

Tolga Yarman: Siz mi yazdınız? Hayır, Murat Özgen yazıyor.

Talat Turhan: Özel bir yayın bu, satışı yok, sırf üyelere veriliyor. Ben de bir üyenin terekesinden ele geçirdim. Burada şimdi 33. dereceye kadar masonların “Süleyman Tapınağı”na olan ilgileri açıkça görülüyor7. Aslında mason Locaları “Süleyman Mabedi”nden esinlenerek dizayn ediliyor.

Tolga Yarman: Mabet?

Talat Turhan: Yani Süleyman Tapınağı.

Tolga Yarman: Yani Yahudilerin mabedi.

Talat Turhan: Evet, Yahudilerin mabedi.

Tolga Yarman: Musevilerin dememiz daha yerinde olur galiba.

Talat Turhan: Musevilerin mabedi. “Süleyman Tapınağı”, Masonluktaki derecelerin tamamen mabetle ilişkili olduğu görülüyor.

Tolga Yarman: “Mescid-i Aksa”nın kurulduğu yer şimdi.

  1. Masonlar Siyonist olduklarını hiçbir zaman kabul etmezler ama İngiltere Birleşik Büyük Locası’nın armasında Kutsal Ahit Sandığı en üstte yer alır.

Talat Turhan: Evet, aslında İlluminati Locası Masonların tarihinde önemli bir dönüm noktası. Almanya’da 1776’da kuruluyor. İlluminati Locası şu anda da dünyayı idare ediyor. Başka Masonik örgütlere dönüşüyor.

Tolga Yarman: Bizim Kaynarca’dan iki sene sonra.

Talat Turhan: Bilindiği gibi İlluminati “aydınlanma” demektir.

Tolga Yarman: İtalyancası.

Talat Turhan: Evet, İlluminati Locası bize de yansıyor. Fransız Locası, İngiliz Locası ve diğerleri. Geçenlerde bir kitap elime geçti. Fransız Locası’nda 1920 yılındaki konuşmalar. Orada; “Dünyayı mutlaka bir mason diktatörlüğünün8 yöneteceği açıklanıyor” diyor. Günümüzde “Küreselleşme”, “Yeni Dünya Düzeni” ve “Globalizm” diye tanımlanan olgu bu anlayıştan kaynaklanıyor.

Tolga Yarman: Yani diktatörden aşağısı kurtarmıyor.

Talat Turhan: İlluminati 1832 yılında ABD’de “Kurukafa ve Kemikler Örgütü” diye şekilleniyor. En bağnaz bu Siyonist örgüt. ABD’de etkinliğini sürdürüyor.

Tolga Yarman: Siyonist hangi sözcükten geliyor? Etimolojik kelime kökeni itibariyle.

Talat Turhan: Kudüs’le Siyon dağından. Hatta Siyon protokollerinde onun çok ayrıntıları var.

Tolga Yarman: Bu Musevi, Yahudi göreneğinden mi geliyor?

Talat Turhan: Evet, Siyonik ve Masonik ritüeller bunlar.

Tolga Yarman: Mason olup Siyonist olmayan çok herhalde?

Talat Turhan: Olabilir, örneğin baba Bush.

Tolga Yarman: Evangelist onlar.

Talat Turhan: Hem “Evangelist” hem “Skulls and Bones Society” üyesi, hem Neo-Con. Siyasal açıdan, dinsel açıdan, örgütsel açıdan mensubiyetleri var.

Tolga Yarman: “Neo-Con” ne demek? “Neo Conservative” (yeni muhafazakârlar).

Talat Turhan: Yeni muhafazakâr aynı zamanda mason olabilir, köktendinci Hıristiyan olabilir, ekonomik açıdan liberalizme inanırlar. Çoğunlukla pragmatiktirler. Kuşkusuz antikomünisttirler.

Tolga Yarman: Bu zaten bence büyük bir CIA başarısı. Milliyetçilik, dindarlık ve sermaye dahil yeni sağ. Bu üçünün aynı kefede takdimi başarılmıştır.

Talat Turhan: Soğuk Savaş döneminde anti-komünist olan bu kadro küreselleşmenin gizli örgütlerine üye ve “Küresel Seçkin” yapıldılar. Bu nitelikleriyle de ABD emperyalizmine katkıda bulunuyorlar.

Tolga Yarman: İlericilerin de bunda günahı var. Yani bu kalıbı bozamadılar, tam tersine çanak tuttular.

Talat Turhan: “Kurukafa ve Kemikler Örgütü” en etkin olanlardan biri, ritüelleri çok garip ve ahlaka aykırı. ABD lider kadrosunun üye olduğu “Bohemian Club”da ise Temmuz ayında her türlü ahlaksızlık serbest9

Tolga Yarman: Her tarafta var ahlaksızlıklar.

Talat Turhan: Hayır, bunlar örgütlü “Bohemian Club” San Francisko’da. Temmuz ayında iki cumartesi-pazarı kapsayacak şekilde ABD üst düzey yöneticileri buradaki kamplarda halvet oluyorlar, burada her türlü cinsel sapıklığa başvuruluyor.

Tolga Yarman: Özel hayata saygı işi var demek ki.

Talat Turhan: ABD halkında Başkanlarını peygamber gören bir anlayış var. Bu başkanların “Bohemian Club”da cinsel sapık olarak karşılarına çıkmasını ABD’liler içlerine nasıl sindirebiliyorlar. Örneğin bu kampta Dick Cheney’in sübyancılığı yeğlediği biliniyor.

Tolga Yarman: Bizimkileri uyarsak bir kaset uydururlar oraya ne kadar makbule geçer aslında.

Talat Turhan: Oğul Bush da (George Walker Bush) kendini peygamber gibi görüyordu. Saygıdeğer profesör dostum Metin Özek’ten rica ettim. Elimdeki belge ve bilgileri verdim, Özek’in de bu konuda birikimleri vardı Bush (George Walker Bush) hakkında bir psikiyatri raporu aldım ve yayınladım10.

Tolga Yarman: Uzaktan tele psikiyatri.

Talat Turhan: Tele psikiyatri yöntemiyle yazıldığını Özek, raporunda açıkladı.

Tolga Yarman: Akademik olarak ne kadar muteber yayındır? Bilmiyorum, Metin hoca beni bağışlasın.

Talat Turhan: Zaten o da belirtiyor bunun böyle olduğunu. Aslında dede Bush’tan beri Bush’ların “Kuru Kafa ve Kemikler Örgütü” üyesi olması ailenin sapıklığını gösteriyor. Örneğin Prescott Bush (dede) Nazilerle işbirliği yaptığı için itibarını yitirdiğinde “Kuru Kafa ve Kemikler Örgütü”ne üye olmak için başvurduğunda, örgüt Kızılderililerin Lideri Geronimo’nun (Kızılderili Lideri) mezarını açıp kemiklerini mabede götürmesini şart koşuyor. Prescott Bush kemik ıskatçılığı (hırsızlığı) yapıyor.

Tolga Yaraman: Anladım.

Talat Turhan: Geronimo’nun çalınan kemikleri şu anda Yale Üniversitesi’ndeki “Skulls and Bones Society”nin taş mabedinde.

Tolga Yarman: Yani kurukafa ve kemik boşuna değil. Yale Üniversitesinde bulunan Kuru Kafa ve Kemikler Örgütünün bulunduğu yer.

Talat Turhan: Nazi işbirlikçisi dede Bush, oğul Bush, torun Bush temel felsefesi “WAR” olan bu örgütün üyesi. Gerek baba Bush ve gerek oğul Bush’un başkan olduğu dönemde uydurma bahanelerle Ortadoğu’yu kan gölüne çevirmeleri ve İslamı düşman seçmeleri örgütlerin sapkın anlayışından ve Evanjelizme olan bağlılıklarından kaynaklanmaktadır. Bu ailenin tümünün “psikolojik bir vaka” olduğu herkes tarafından iddia edilebilir diye düşünüyorum.

Tolga Yarman: Bu durumda yani ABD’nden, Türkiye üzerine çeşitli basını tarıyordunuz yıllara yayılmış olarak. Buradaki uzantılarına yönelik bir şey söylüyordunuz. Oradan bugüne geleceğiz şimdi.

Talat Turhan: Eğer John Kerry başkan olsaydı oda “Kurukafa ve Kemikler Örgütü” üyesiydi.

Tolga Yarman: Kerry hangisiydi?

Talat Turhan: John Kerry oğul Bush’un (George Walker Bush) ikinci başkanlık seçiminde rakip adayıydı. Dünya şekillenirken bu örgütler içinde ilk yapılanma İngiltere’de başladı. Anglosakson birlikteliği de oradan doğuyor. 1920 yılında “Royal Institute International Affairs” (Kraliyet Uluslararası Çalışma Enstitüsü), “Chatham House”. Bugünlerde yeni yeni medyada ismi çıkmaya başladı. Yani mekânın ismi Chatham House. İktidarın en yetkili temsilcilerinin Exceter Üniveristesi (Türkiye’den de bu üniversiteden geçmiş kişiler bulunmaktadır) ve İskoç Büyük Mason locası ile organik bağlantıları bulunuyor. Yani bugün iktidarın en üst düzeyinde olanlar buradan geçiyor. Eğer internete girip Chatham House’a bakarsanız bizim orda ki yetkililerimizin orayla ilişkilerini saptayabilirsiniz. Bu yapılanma 1921’de ABD’ye yansıdı. The Concil of Foreign Relations (CFR). Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün İngiltere’de Chatham House’da ödül alırken

Tolga Yarman: Dış ilişkiler komisyonu.

Talat Turhan: Bu komisyonun amacı dünya egemenliğini mutlak olarak ABD’ye teslim etmek. İşbirlikçileri buldular seçtiler oraya, örgütü faaliyete geçirdiler. Örgüt çalışmaya başladı. Bunu Avrupa’ya teşmil (yaymak) edelim dediler. ABD dünyadaki işbirlikçi ağını kurmak için 1921 yılında CFR örgütünü, 1954 yılında Bilderberg örgütünü, 1971 yılında Japonya’da Trilateral Komisyonu kuruyor. Bunlar Trilateral Komisyonu üyelikleriyle üst düzey küresel seçkin unvanı kazanarak örgüt içindeki küresel görevlerini sürdürdüler. Bu konuda internet ve kitaplardaki bilgilere baktığımızda CIA’nin, küresel örgüt üyelerini seçtiğini, toplantı yerini saptadığını, toplantı yerinin korumasını yaptığını, ve toplantı masraflarını karşıladığını görüyoruz.

Tolga Yaraman: Sivillerden bir direktif olmadan mı yapıyorlar bütün bunları? Mümkün değil ama yani.

Talat Turhan: Zaten 1975’Te imzalanan “Jamaika Protokolü” gereğince bütün istihbarat örgütleri de CFR’nin denetimine verildi. Bir de “40’lar komisyonu” var. O komitenin başında Kissinger’i görüyorum. Zaten Kissinger şu anda dünya derin devletinin beyni.

Tolga Yarman: Hâlihazırda.

Talat Turhan: Hâlihazırda dünya derin devletinin beyni Henry Kissinger, patronu da David Rockefeller.

Tolga Yarman: Yani ABD büyük sermayesi. Orda küçük kitle büyük servete hakimdir. Küçük sermaye sahibi olan büyük kitleye karşıtlığıyla, karşılıklı olarak birbirlerini tartarlar.

Talat Turhan: “Mont Pelerin Örgütü”11 adlı kitabımızda sorunuza bütünüyle aydınlık getiriyoruz.

Tolga Yarman: Mehmet Eymen’le yazmışsınız.

Talat Turhan: Evet, “büyük sermayenin örgütü”nün kod adı 1947 yılında kurulmuş. Büyük sermayenin akademisyenlerinin örgütü, 1947 yılında İsviçre’de Mont Pelerin’de kuruluyor, ismini oradan alıyor. Lozan’la Montrö arasında bir yerleşim birimi. Zaman zaman toplanıyorlar, kararlar alıyorlar. Burada en son alınan karar çok uluslu şirketlerin egemenliğinde bir dünya devleti kurmak olarak öneriliyor.

Tolga Yarman: Ticaret kurallarını da kendileri koymuş olacaklar. Liberal ekonomi yalnızca kendi sathının fiyatını değil aynı zamanda satın aldığını da tespit ediyor…

Talat Turhan: Rockefeller 1974 yılında dünyada 126 adet çok uluslu şirketin sahibi.

Tolga Yarman: Helal büyük başarı. Kaç dediniz?

Talat Turhan: Her alanda 126 adet, tabii bunun taşeronları da var, başbayileri de var, altbayileri de var.

Tolga Yarman: Kaç devlete eş değer?

Talat Turhan: Buradan iki örnek vereyim. Citibank Rockefeller’in bankası. Ne zaman geldi Türkiye’ye? Herhalde trilyonluk dolar sermayesi olan bir banka örneğin; Türk halkının mevduatını toplayarak kar etmeye gelmedi. Tam banka krizinin olduğu dönemin peşinden geldi. Bu Şeker Bank’ın toptan satışını değerlendirirsem örneğin; 100 milyar dolar eder. Varsayalım ki 10 milyar dolara aldı. Ama ihaleye çıktığı vakit kim ne kadar para verirse onda kalıyor12.

Tolga Yarman: İsim vermek caiz mi? Emin değilim.

Talat Turhan: Bu söylediklerimi kitaplarımda yazdım, tepki görmedim. Açıklamakta sakınca olduğunu sanmıyorum. Bunun gibi birçok petrol şirketi gibi Mobil de Rockefeller ailesine ait. Tüm bu şirketlerin bayileri ABD ile ticari ilişkilerinden yararlandığı için ABD yanlısı partilere oy veriyorlar. Bu mekanizma emme basma tulumba gibi çalışıyor. ABD’den imkân, ABD yanlısı liberal iktidarlara oy veren razı, alan razı. Altta kalanın canı çıksın.

Tolga Yarman: Öyle mi bakıyorsunuz tam olarak?

Talat Turhan: Çıkmalı birisi bunu rakamlara dökmeli. O zaman gerçekler daha iyi anlaşılır.

Tolga Yarman: Bu dışarıdaki bir takım sivrilmiş güçlerin bölge ve Türkiye üzerindeki etkilerini tasfiye etmek üzere sizin izlemiş olduğunuz bir yol.

Talat Turhan: Rotschild ailesine bakarsak 43 tane şirket var. Bu ikisi de Yahudi kökenli.

Tolga Yarman: Rockefeller değil ama.

Talat Turhan: Hayır Rockefeller ABD’de, Rotschildler Avrupa’da. Rotschildler 400 senelik bir hanedan, Rockefeller ise 100 senelik.

Tolga Yarman: Rotschild ailesi daha eski.

Talat Turhan: Hanedan, örneğin; 1830’larda bu aile Osmanlı afyonunu Çin’e pazarlıyor. Çin afyon almayı kesince İngilizler savaş açıyorlar (afyon savaşları) Çin’i yeniyorlar. Hong Kong’a el koyuyorlar. Orada HSBC Bankasını açıyorlar (HSBC Honkong Singapur Banking Company). Bankacılık yanında dünyadaki bütün madenler Rotshildlerin denetiminde. Rio Tinto şirketi madenciliğin her alanında tekel. Afganistan’da 1 trilyon dolarlık maden bulduk diyorlar. Zaten gittiği vakit biliyorlardı.

Tolga Yarman: Ne madeni?

Talat Turhan: Her türlü maden, hem de bugünkü sanayide kullanılan madenler.

Tolga Yarman: Afganistan’da bulunmalarının yegâne nedeni bu değil esas itibariyle.

Talat Turhan: Stratejik açıdan çok nedeni olduğu açık, başta Çin olmak üzere bölgeyi denetim altına almak istiyor. İran’ı kontrol altına almak istiyor. Bölgede nükleer silaha sahip ülkelerin silahlarını emniyet altına almak ve BOP’u uygulamak istiyor. Bölgedeki yeraltı ve yerüstü kaynaklarını gasp etmek istiyor. Uyuşturucu ticaretini denetlemek amacı güdüyor.

Tolga Yarman: Eyvah isim veriyorsunuz.

Talat Turhan: Kitaplarımda yazdıklarımı söylüyorum HSBC konusunda.

Tolga Yarman: Bir İngiliz bankası galiba kökeni itibariyle.

Talat Turhan: Ne zaman kurulmuş? Afyon savaşlarından sonra Hong Kong’da kurulmuş.

Tolga Yarman: Güzel, “buraya Çinliler ve köpekler giremez” diye tabelaların asıldığı kavganın uzantısında olarak.

Talat Turhan: 1836 yılında Çinliler afyon savaşını kaybediyor. İngilizler yeniden afyon ticaretine başlıyorlar. Bu ticareti finanse etmek için de kendi bankalarını kuruyorlar.

Tolga Yarman: Yani kredi açıyor, afyon satın alsın diye.

Talat Turhan: Hayır, ticaret İngiliz emperyalizminin çıkarları doğrultusunda yürütülsün diye.

Tolga Yarman: Peki, bölgeye gelecek olursak, bugüne gelecek olursak. İsrail, Gazze, bugün şehit verdiğimiz yavrularımızın duçar (maruz) oldukları olayların gerisindeki yapı.

Talat Turhan: İsterseniz biraz İsrail’den söz edelim.

Tolga Yarman: İsrailli dostlarımız, orda da kıyamet kadar dostumuz var ama belli bir doğrultu söz konusu.

Talat Turhan: Var tabii, orda Türkiye’nin Gazze’deki tavrını onaylayan çok geniş kapsamlı bir grup var. Mesela bunların içinde Gazze’de yapılan ilk saldırıda 200 haham gösteri yapmış.

Tolga Yarman: Burada da bütün Museviler bizim canımız, vatandaşlarımız, arkadaşlarımız var. Başka bir şey açıklamak istiyorsunuz.

Talat Turhan: Şuraya ilk önce bir vurgu yapmak istiyorum. George W. Bush Evangelisttir.

Tolga Yarman: Evangelizm biraz kendini Museviliğe yakın hissediyor.

Talat Turhan: Hıristiyanların Protestan mezhebinin bir koludur. Ama ABD’nde çok etkili en azından 100 milyon yandaşı var. Kiliseleri var, televizyonları var, radyoları var, gazeteleri ve dergileri var.

Tolga Yarman: En çok da ABD’de yaygın galiba bu tarikat, bu bir mezhep.

Talat Turhan: Evangelistler Museviliği kendi inançlarından üstün görüyorlar. Onun için İsrail devleti ABD Evengelistlerinin iktidarında çok rahat ediyorlar. Her türlü saldırganlığı o döneme denk getiriyorlar.

Tolga Yarman: Onlar da İsrail üzerinden bölgeyi kontrol ediyorlar ama.

Talat Turhan: Evet ve İsrail devletinin kurulduğu günden beri her türlü saldırganlığının arkasında başta Evangelistlerin desteği var. Nitekim Gazze’deki vahşet George W. Bush’un başkanlık dönemi sonunda yaşandı.

Tolga Yarman: İzaak Rabin’in çizgisiyle bugünkü çizgiyi birbirinden ayrı tutmamız lazım galiba, sonuç itibariyle

Talat Turhan: İktidarda değişince uygulama da değişebiliyor. İsrail Devletinin “Balfour Deklarasyonu” ile 1905-1906’larda ilk adımları atılmıştır. Balfour bilindiği gibi bir Yahudiydi. O dönemde ABD’de Wilson başkandı, ikisinin çabasıyla Theodor Herzl Museviliğin gelişmesi için oldukça mesafe aldı. 1918 yılında Telaviv’de ilk üniversitelerini açtılar daha sonra da İsrail 1948’de kuruldu… Eğer bir ülkede devlet kuracaksınız ilk önce yönetici kadro yetiştireceksiniz.

Tolga Yarman: Yazılı kültür yoksa bir şey yok demektir zaten, göçebe toplum olursunuz.

Talat Turhan: Evet İbranice kaybolmuştu, devlet kurabilmek için İbranicenin canlandırılması gerekiyordu. Fettullah Gülen okullarını buna benzetiyorum. Fettullah Gülen okullarının bulunduğu ülkelerde ABD’nin uzun erimli projelerini hesaba katarsanız ABD kendine hizmet edecek üst düzey kadroları yetiştiriyor yargısına varılabilir ve Büyük Ortadoğu Projesi’nde denk gelen ülkelerde ABD’nin Fas’tan Afganistan’a kadar 22 İslam ülkesini ele geçirme projesinin bir bölümü olduğunu değerlendirebiliriz.

Tolga Yarman: Burada da İran İslam’ından çok korkuyorlar. İslam düşmanı ilan etmişler, yani dişleri sökülmüş, şekle indirgenmiş bir inanç sistemi istiyorlar. Anadolu İslamı yorumundan çok korkuyorlar esas itibariyle.

Talat Turhan: Sünni ve Şii çatışması her zaman var. Bakın ben bir kitap yazdım.

Tolga Yarman: “Devrimci bir Kurmay Subayın Etkinlikleri” 1’nci kitap.

Talat Turhan: O kitabımın son bölümünde üç insan, üç örgütten söz ettim: Rahmi Koç, Çevik Bir, Fettullah Gülen. Rahmi Koç, Koç Üniversitesi’nde bir konferansta “Güç ABD’de, boyun eğeceğiz” diyebiliyor13. Atatürk’ün Türkiye’sinde.

Tolga Yarman: Güzel, o eğebilir.

Talat Turhan: Ben diyorum ki siz boyun eğebilirsiniz ama biz Atatürk çocuğuyuz. Biz boyun eğemeyiz. Ama Koç’un anlayışının çevresine de yanı sıra ülkem için de tehlikeli olabileceğini düşünüyorum. Çünkü Koç ailesi yıllardan beri eğitime el atmış durumda, “Türk Eğitim Vakfı” (TEV), “Türk Eğitim Gönüllüleri Vakfı” (TEGV). “Koç Lisesi”, “Koç Üniversitesi”. Bu eğitim kurumlarından yetişenleri Rahmi Koç kendi anlayışına göre yetiştiriyorsa…

Tolga Yarman: Boyun eğmeyecek kaç kişi kaldı sevgili hocam Türkiye’de?

Talat Turhan: Dahası da var. Rahmi Koç dünyada tek ABD’li olmayan CFR üyesi. Koç, Rockefeller’in “Chase Manhattan Bankası”nın yönetim kurulu üyesi. Aynı bankada Henry Kissinger başdanışman. Aynı bankada eski NATO Genel Sekreteri Lord Carrington yönetim kurulu üyesi14. Böyle karma bir dünyada yaşıyoruz.

Tolga Yarman: Güzel, yani ilişkiler çok çapraz, çok girift.

Talat Turhan: Orgeneral Çevik Bir, Onur Öymen’le birlikte Şubat 1997 başında Genelkurmay 2’nci Başkanı olarak ABD’ne gidiyorlar. JINSA kuruluşundan geçiyorlar. Amerikan-Musevi Lobisinin en etkin kuruluşu JINSA’da yapmış olduğu konuşmada; “Türk Silahlı Kuvvetleri, Türk diplomasisi her zaman emrinizdedir” diyor.

Bu sözler bir masonun ağzına yakışır ama Atatürk’ün Ordusunda bir generale asla… Aslında bizim iktidar yetkilileri Beyaz Saray’a laşabilmek  için Musevi örgütleri JINSA, ADL ve CFR’den geçerler.

Tolga Yarman: Kime diyor Çevik Paşa? Emin misiniz böyle bir şey söylediğine.

Talat Turhan: Buyurun gazete kupürünü, ben sadece aktarıyorum15.

Tolga Yarman: Tekzip edilmemiş. Çevik Paşa’nın böyle bir şey söyleyebileceği hiç aklıma gelmiyor.

Talat Turhan: Çünkü mason, Genelkurmay Başkanı olabilmesi için dünyada hiçbir generale nasip olmayacak şekilde parlatıldı.

Tolga Yarman: Ergenekon’dan da ifadesi alındı.

Talat Turhan: Ergenekon onun dışında Masonlara, Lions’lara ve Rotaryenlere dokundu.

Tolga Yarman: Ne kadar dokundu? Kenarından mı?

Talat Turhan: Yok bayağı üst düzeyde adamlarını aldı içeriye.

Tolga Yarman: Niçin?

Talat Turhan: Demek ki Masonik ve Premasonik örgütlere karşı da bir tavrı var.

Tolga Yarman: Çevik Paşa’da ciddi şekilde mutazarrır (olumsuz yönde etkilenmek) oldu esas itibariyle

Talat Turhan: Üçüncü kişi Fettullah Gülen. İdeolojik anlamda birbirleriyle hiç bağlantılı olmaması gereken üç kişi “ABD yandaşlığı”nda birleşebiliyor. Birbiriyle ilişkisi olmayan üç kişi, Rahmi Koç, Orgeneral Çevik Bir, Fettullah Gülen. Fettullah Gülen ne diyor; Amerika şu andaki konum ve gücüyle bütün dünyaya kumanda edebilir. Aşırı komünist akımlar herhangi bir akli, mantıki dayanağa dayanmaksızın Amerikan düşmanlığı yapıyorlar. Amerika bize düşmanlık yapabilir, fakat birlikte yaşadığımız dünyanın genel ahengi düşünüldüğünde bazen düşmanımızla bile iyi geçinmek mecburiyetinde oluruz… Emperyalistler önce beslerler sonra konuştururlar. Mavi Marmara gemisi olayında tüm İslam alemi Türk hükümeti yanında iken Fettullah Gülen’in İsrail’den yana tutum sergilemesini Hoca yandaşları nasıl açıklıyorlar?

Tolga Yarman: ABD’yi orada da yani kocaman kapalı bir kutu olarak görmek ne kadar büyük bir aczin işareti. Orda bizim dostlarımız var, bizim asla yanında olamayacağımız unsurlar var, karşısında tamamen olmamız gereken unsurlar var.

Talat Turhan: Olabilir, emekten yana olanlar arasında çelişki olmaz.

Tolga Yarman: Burada yani toptancı bir yaklaşımın hiçbir anlamı yok. Ben böyle beyanları da hiç hoş bulmuyorum esas itibariyle.

Talat Turhan: Fettullah Gülen; “Amerika bize düşmanlık yapabilir…”.

Tolga Yarman: “Ama biz yine dost olacağız” diyor.

Talat Turhan: “Fakat birlikte yaşadığımız bir dünyanın genel ahengi düşünüldüğünde bazen düşmanımızla bile iyi geçinmek mecburiyetinde oluruz” diyenlerle Atatürkçüler bir potaya konulabilir mi?

Tolga Yarman: Bu İsevi bir yaklaşım. İsa vari, yani öteki yanağınızı da dönüyorsunuz.

Talat Turhan: Fettullah Gülen “ehveni-şer’e” razı devrimcilerin ilkelerine çıkarlar yön vermez.

Tolga Yarman: Ehven-i şer ne demek?

Talat Turhan: Şerrin bir alt kademesi.

Tolga Yarman: Aslında ben ABD’deki ciddi yöneticilerin tavizsiz yaklaşımlarından bazıları hoşlanabilir ama ilericilerin bugünkü mesela yönetimde bulunan bir takım unsurların asla hoşlanmayacakları ve kovboy filmlerindeki gibi bir şekilde onları müsvedde vari kenara buruşturup atacaklarını, atma noktasından kendilerini ister istemez çıkartmayacaklarını düşünmekten geri duramıyorum. Yani böyle de bir boyutu olmalı.

Talat Turhan: ABD’de siyasi alanda Fillerle Eşeklerin iktidar olmaları ABD’lilere demokrasi ve özgürlük diye yutturulsa bile hep “ABD Derin Devleti” iktidardadır.

Tolga Yarman: Şimdi size tabasbusla (yalakacılık) yaklaşana nasıl bakarsınız? Sonuna kadar tutarsınız, posalaştırırsınız, sonra da bu adamdan bir şey olmaz dersiniz atarsınız.

Talat Turhan: Bunun örneği Cengizhan’da var efendim. Cengizhan dönekleri öldürüyordu. Bu arada döneklerden söz etmişken bir fıkra anlatayım da ortamı biraz yumuşatalım.

Tolga Yarman: Belki öyle kurtarırız programı ve kanalı.

Talat Turhan: 1960’lı yıllarda ünlü bir gazeteci vardı. A.E. diyelim gazeteciye.

Tolga Yarman: Bu sefer isim vermeyeceksiniz.

Talat Turhan: Soruyorlardı halk diliyle “döner kebabı ile A.E. arasında ne fark vardır”? Yanıt; “döner döndükçe kızarır, A.E. döner fakat kızarmaz”. Ülkemizde dönekler baş tacı ediliyor. Başlı başına bu tabir bile toplumdaki yozlaşmayı kanıtlayabilir.

Tolga Yarman: Ben kovboy filmlerini çok severim. Orada ciddi dersler vardır. Hiçbir ciddi komutan, lider, yapı ne döneği affeder, ne tabasbusu (yalakalık) ciddiye alır. Tabasbusu kullanır, ayakkabı boyası yapar, her şekilde kullanır posalaştırır sonra çıkartır atar.

Talat Turhan: Tarihi süreçte ve günümüzde dalkavuklar, yalakalar, yağcılar ve dönekler hiç tükenmedi.

Tolga Yarman: Kontrgerilla sivilleşti diyebilir miyiz Türkiye’de, günümüzü nasıl anlayacağız?

Talat Turhan: Ulusallaştı ve de “yeşil kontrgerilla” oluştu. Yeşil kontrgerilla…

Tolga Yarman: Bunları konuşmak lazım, neden? Nasıl ki size işkence eyleyenler yani şu boyutu da yok denemez değil mi? Ne kadar haksız olursa olsun şunu görmemiz yerinde olur diye düşünüyorum, müsaade buyurursanız size işkence edenler içtenlikle, samimi olarak bir şeye hizmet ettiklerini düşünüyorlardı.

Talat Turhan: Anti-komünizme hizmet etmeyi “vatanseverlik” sayıyorlardı. Aslında ABD emperyalizme uşaklık yaparken kendi halklarına hıyanet ediyorlardı.

Tolga Yarman: Bunu açmak, ortaya koymak lazım. Mesela Faik Türün Paşa, emekli bilmem ne dememek için uzatmamak için Paşa diyorum…

Talat Turhan: Neyse Osmanlıya çağırışım yapıyorsunuz, ona uyar.

Tolga Yarman: Emekli Orgeneral Necati Özgen falan yani kestirmeden gidiyorum. Faik Türün mesela samimi bir insandı çok muhtemelen samimi bir antikomünistti. Çok muhtemelen samimi bir milliyetçiydi çok muhtemelen. Zaten propagandanın büyüklüğü burada. Bakın benim aydın arkadaşlarım isim vermememi lütfen mazur görün, haftalık yazılar yazıyor. Bunlar bugünün ilericileri. Bakıyorsunuz demokrasi diye hemen her insan Anayasa Mahkemesi’nin kararının uygulanması gerektiğini bir sivil darbe mahiyetinde olarak savunacak kadar, yani beğenmezsiniz, karşı durursunuz v.s. bütün bunları yaparsınız ama bu kadar da kendinden geçebiliyor olmaları. Ben bu insanların samimiyetle böyle düşündüğünü düşünüyorum, bunu propagandanın büyüklüğü olarak görüyorum. Yani onlar da ciddi bir düzlemde yapmamız gereken tartışmaları bir mücadeleyi hatta mahfuz tutmak bunu söylüyorum böyle bir durumla karşı karşıyayız diyorum. Bugün o nedenle “kontrgerilla”nın, yani “özel harb”in bir şekilde ama aynı odaklardan mıknatıslanıyor olarak sivilleşmesini, üstelik daha önceki odaklara karşı kendi öz arkadaşlarına karşı sivilleşerek görevini icra etmesi, ilgililerin, yetkililerin içtenlikle, samimiyetle görevlerini ifa eden insanlarımızın, güzel insanlarımızın dikkatlerine taşımak sorumluluğunda buluyorum kendimi demek istiyorum.

Talat Turhan: Ben burada bir tek kritik soru sorayım, Türkiye’nin yanıtını bulması gereken soru bu. Kemal Yamak Özel Harp Dairesi Başkanı olarak, yazmış olduğu kitapta 2005 yılında, “her yıl ABD’den 1 milyar dolar aldığını” ifade ediyor.

Tolga Yarman: Özel Harp Dairesi olarak, o zaman asker odaklı. Şimdi ne odaklı?

Talat Turhan: Şimdi bu para geliyor mu? Nereye gidiyor?

Tolga Yarman: Bütün mesele bu, bravo, çok temel mesele, Ergenekon savcıları bunu bir araştırsınlar bakalım. Çok temel bir soru.

Talat Turhan: Bütün soru bu. ABD 1945’ten 1990’a kadar sistemine bağladığı ülkeleri kafakola aldı. Antikomünizm eşittir milliyetçilik, vatanseverlik, yurtseverlik. Bakın 1976’da Demirel diyor ki; “komünizmle mücadelede gerekirse şahadet mertebesine ulaşılacağını öneriyor”, anlayış bu. Faik Türün diyor ki, “CHP içinde bir hayli hain Moskof’lar var”.

Tolga Yarman: İnançla söylüyor buna hiç kuşku yok.

Talat Turhan: İnançla söylüyor. Çünkü AP bunu cumhurbaşkanı adayı da yaptı. Türün, “gerekirse ikinci kurtuluş savaşı verilir” diyor. Yani bu şartlanmış adamlar, otomatikman Özel Harbin birer piyonu idiler. Aradan yıllar geçiyor, Faik Türün’ün savcısı Takkeci; “bütün CHP’lileri hapse atacaktım” diyor.

Tolga Yarman: İnançla yapacaktı bunu. Propagandanın büyüklüğü.

Talat Turhan: İnançla yapacaktı ve ben 1975 yılında mahkemeye verdiğim savunmada CHP’nin kapatılacağını söylüyorum. 1980’de kapatıldı. Şimdi çok uzatmayalım bunu.

Tolga Yarman: Bence çok önemli bu, bugün bölgede yaşananlar Türkiye’nin yeni baştan dizayn edilmek istenmesindeki bu bütün süreç esas itibariyle bunun üzerine oturuyor.

Talat Turhan: Her olağanüstü mahkeme aşırıya kaçar. Bakın ABD büyükelçisi, “12 Mart mahkemelerinin aşırıya kaçtığını” söylüyor. Sorun nedir? Olağanüstü mahkemeleri kaldırmak, demokrasiye ulaşmanın ön şartı bu. Türkiye Cumhuriyeti kurulduğundan beri olağanüstü mahkemelerle yönetiliyor.

Tolga Yarman: Oraya gelinceye kadar partilerin içini demokratikleştirelim. Hiçbir sorun kalmayacak. Seçim yasasını değiştirelim, %10 barajını kaldıralım, hala Anayasa Mahkemesiyle uğraşıyorlar.

Talat Turhan: Cumhurbaşkanı Celal Bayar 1954 yılında ABD’ye gidiyor: Orada basına verdiği bir demeçte, “Memleketimiz el değmemiş kaynaklara sahip tatlı bir pazardır geliniz” diyor16. Ülke çıkarlarıyla çelişen bu neo-liberal anlayış süregeldiği için kaynaklarımız yabancılara peşkeş çekiliyor.

Tolga Yarman: Yabancı sermayeyi celp etmek istiyor.

Talat Turhan: Liberal ya bunlar.

Tolga Yarman: Bizde adam olaydık da işletebileydik yani. Tatlı el değmemiş…

Talat Turhan: TSK’nın içinde karşı devrimci safların başını çeken iki kişi öne çıkıyor. İlki Org. Turgut Sunalp, diğeri Org. Faik Türün. Bu ikisi de Kore’de 1’nci kafilede kurmay binbaşı olarak görev yapıyorlar. Buraya bir nokta koyalım. Ne diyor Turgut Sunalp, “Şimdi harp biter ne olur? Çocuklar ben Türk Harp Akademisinden sonra Amerika’da Harp Akademisi okudum. Kore’de harp ettim. Türkiye’nin ilk NATO subayıyım. NATO’ya hizmet ettim. Amerikalılarla haşır neşir oldum. Benim akranım Amerikalılarla senli benliyimdir. Çok yakın dostlarım var. Amerika’yı çok severim. Amerikalılar bana çok şeyler kazandırmıştır. Hatta ikinci vatanım addederim. Ben Türkiye ile Amerika’nın ittifak içinde olmasına kaniyim (inanıyorum)” diyor.17 Ve bu adam 12 Eylül’den sonra parti başkanı yapılıyor. ABD’nin tercihi Sunalp olmadığı için Turgut Özal önümüze çıkartılıyor.

Tolga Yarman: Tabii burada Rus dostlarımızdan duydum. Ben yani birinci ağızdan duydum, Kemal Satır’dan. Bunu bir sefer söyledim programda. Podgorni (Sovyet Devlet Başkanı) geldiği zaman: “başımıza Amerika’yı bela ettiniz” demiş. İsmet Paşa’ya iki defa anlattım. Kemal Satır’a ama farklı tarihlerde anlattırdım. Önce başbakan yardımcısı iken bana anlatmıştı. Ben olayın gerçek olduğunu yani birebir nakledeceğinden emin olmak istedim. Rahatsızdı, ölümüne yakındı. Babamın da sıra arkadaşıydı. Nur içinde yatsınlar. Bir daha bunu bana anlatır mısın dedim. Anlattı, aynı şekilde anlattı. Dolayısıyla çünkü bir Selim Sarper varmış, Podgorni bir de İsmet Paşa ile tercümanlar varmış veya bir tercüman var. İsmet Paşa’ya Podgorni diyor ki, “başımıza Amerika’yı musallat ettiniz” soğuk savaşın dorukta olduğu yıllarda. Podgorni “ekselans bu belayı bizim başımıza siz sardınız” demiş. Amerika’da bizim kıyamet kadar dostumuz, arkadaşlarımız var, hocalarımız, meslektaşlarımız var. Vietnam savaşına o zaman ben doktoramı yaptığım ABD’de MIT’te (Massachusetts University of the Technology) yollarda yürüyen hocalarımız, asistanlarımız var.

Talat Turhan: Genelleme yapmak hocam bizleri daima hataya düşürür.

Tolga Yarman: Obama inanıyorum ki Vietnam savaşı’na MIT’teyken herhalde benim 10 yaş küçüğüm olmalı o da lise öğrencisiydi. O da inanıyorum ailesi itibarıyla, yapısı itibarıyla Vietnam’daki savaşa karşı duran insanlardandı. En azından eziklik duyanlardandı olmalı diye düşünüyorum. Clinton’larda öyle olmalıydı diye düşünüyorum, demokratlar öylelerdi genelde. Yani öyle bir yapı da var demek istiyorum, öyle bakmak lazım.

Talat Turhan: Vietnam Kasabı Mc. Namara’yı da birlikte anımsayalım.

Tolga Yarman: Rusya’da da öyle kıyamet kadar dostumuz var. Ama bir yandan da bir savaş makinesi var orda çalışıyor. Yani ne bileyim Kırım’daki Türkleri, Tatarları yüz binlercesini bir çırpıda Stalin zamanında alıp da bir anda Sibirya’ya süren bir anlayış var, böyle yani. Reel politika olarak da düşünmek lazım, Atatürk’ün kurduğu dengeye de hayran olmamak mümkün değil yani. Bütün odaklara eşit mesafede duruyor ki eşitlikle bakıyor. Aynı şeyleri yapmak mümkün görünüyor, imkânsız değil.

Talat Turhan: İşte biraz evvel sözünü ettiğim darbe okullarından, cinayet okullarından, özel harp okullarından darbeci yetişiyor, provokatör yetişiyor, sabotörler, propagandistler yetiştiriliyor ve onlar da ABD’nin düzeni, sivil düzeni o ülkeyi çıkarlarına taşımayacak hale geldiği vakit bir istikrarsızlık (destabilizasyon) dönemiyle teröre başvuruyor. Bu yönteme özel savaşta “istikrarsızlık operasyonu” deniliyor. Bu aşamadan sonra da kendine uygun bir darbe getiriyor. 12 Mart, 12 Eylül. Bakın bu 12 Eylül’den yedi gün sonra Time’ın Avrupa baskısında, çok aradı millet ABD baskısında aradı bulamadı, “Kenan Evren Holding together”18 diyor.

Tolga Yarman: Türkiye’yi bir arada tutmak.

Talat Turhan: Burada dergi bir bölüm açıyor: “Tested a burokrat” diye. Kim o? Turgut Özal. Oradan Turgut Özal’a parmağını uzatıyor seçim dönemi geldiği vakit ABD Turgut Özal’ı yeğliyor, Kenan Evren‘nin adayı Turgut Sunalp boşlukta kalıyor. Çünkü 12 Eylül’den hemen sonra Time dergisinin Avrupa baskısı (tested a burokrat) diyerek Turgut Özal’ın başbakan adayı olması gerektiğini vurguluyor.

Tolga Yarman: Onlara da çalım atmışlar yani bravo. Bu kadar basit yani lütfen. Özal’da öyle yapıyor ona onların hesaplarına karşı toplamda karşı karşıya kalıyor diyorsunuz. Bugünde PKK’ya gelelim, yani PKK’yı kim çomaklıyor, PKK’nın silahları nereden geliyor? Orda da esas itibariyle bir sorun var. Her zaman konuşuyoruz bunları da.

Talat Turhan: Kürtlerle ilgili ayrıca birçok kitap var, birkaçını getirdim. Bir kere kanımca “Kürdistan ütopyası” Ersal Yavi’nin,18 kitabı bu konuda başat rol oynuyor.

Tolga Yarman: Yani insanların okumadan ahkâm kestiklerine inanıyorsunuz.

Talat Turhan: Sayısız kitap var ama favori kitap bana göre Ersal Yavi’nin bu kitabı. Sorunu anlamak için yeterli.

Tolga Yarman: Ersal Yavi ne diyor?

Talat Turhan: Ayrıca evimde 40 klasör 1960 yılından beri toplanmış Kürt Sorunu arşivi var. Bu sorunun Türkiye’nin gündeminden hiç düşmeyeceğini öngördüğüm için arşiv oluşturdum…

Tolga Yarman: Bizde çok çanak tuttuk Ankara olarak, “çekiç güç”le ayrıca.

Talat Turhan: İktidarlarla TSK arasındaki uyumsuzluk sorunun çözümünü güçleştirdi.

Tolga Yarman: Ama esas itibariyle olarak anlamadık olayı.

Talat Turhan: Bu konuda çok yayın yapıldı. “Yahudi Kürtler” diye bir kitap çıktı.

Tolga Yarman: Barzani’nin Yahudi olduğunu söylüyorsunuz.

Talat Turhan: Bunu tamamlayan çok da yayın var. Deniyor ki; Molla Mustafa Barzani’nin dedesi Yahudiydi ve hahamdı.

Tolga Yarman: Olabilir.

Talat Turhan: Molla Mustafa Barzani’nin dedesini Osmanlılar sürgün etiller, Yahudi baskısına dayanamayarak bağışladılar. Yahudilerle Kürtler arasında böyle bir ilişki var. Bu ilişki nedeniyle Yom Kippur savaşından sonra Yahudiler yardım olarak Mısır’dan aldığı harp ganimetini Kürtlere verdiler.

Tolga Yarman: Yani İsrail demek istiyorsunuz.

Talat Turhan: İsrail, Kürtlere verdi.

Tolga Yarman: Yani Kuzey Irak Kürtlerine.

Talat Turhan: Bugün karşımıza füzeler çıkıyor, Stinger’ler, ağır silahlar çıkıyor, çoğunlukla ABD ve İsrail menşeli.

Tolga Yarman: Yapıyorlardır belki kendileri.

Talat Turhan: Uyuşturucu işi yaptıkları için her yerden silah alabilirler ama esas Ortadoğu’da silah üreten ülke İsrail’dir. Bizim bile 3 milyar dolarlık ticaret hacmimiz var bu yıl itibariyle 1,8’i silah sanayine verdik.

Tolga Yarman: Tankı da oraya modernizasyona yolluyorsunuz, uçağı yolluyorsunuz. Bu da bizim ayıbımız.

Talat Turhan: Ayrıca İsrail’in Kürt militanlarına eğitim verdiği biliniyor. Onun dışında çok somut bir olay var. ABD 5 bin peşmergeyi aldı, bizim üzerimizden Pasifik’teki Guam adasına götürdü, orda gayri nizami harp yöntemlerini öğretti peşmergeleri gerillalaştırdı. Sonradan Irak savaşında, ABD üniforması giydirmek suretiyle kendi birliklerinde kullandı. Günümüzde eğitimli ve deneyimli Peşmergeler Barzani ordusunun nüvesini oluşturuyor.

Tolga Yarman: Biz ne yapıyoruz? Biz uyuyoruz.

Talat Turhan: Yeniden Ersal Yavi’nin iki ciltlik kitabını öneriyorum. Yavi: “Kürt diaspora entelijansı ve siyasi Kürtçülerin vekilleriyle Kürt sorunu, Kürt bağımsızlığı sorunudur”. Yani Kürtler bağımsızlık istiyor bu kesin.

Tolga Yarman: Yalnız burada Kürt Sorunu başka bir şey, sorunlu Kürt başka bir şey ama orda bir sorun var.

Talat Turhan: Yaklaşık 180 yıldan bu yana Kürt isyanlarının sebebi her ne olursa olsun, hedefleri bağımsız Kürdistan’dır. Bundan hiçbir zaman vazgeçmediler. Şimdi bu hedefi kim gerçekleştirecek?

Tolga Yarman: Şunu anlayamıyorum, Niye Cumhuriyet’le başlıyor bu? Atatürk’e boca ediliyor bunun faturası. Osmanlı zamanında Kürt, Kürdistan adı üstünde Kürdistan diye bir yer var orda. Niye Atatürk’e boca ediliyor? Niye Cumhuriyet’e fatura edilmeye çalışılıyor söz konusu sonuç? Niye yani başlangıcı itibariyle oraya fatura edilmek isteniyor?

Talat Turhan: Uğur Mumcu da kitabında yazdı.19 Atatürk döneminde de Kürt ayaklanmaları var.

Tolga Yarman: Çok basit; İngilizler galiba onun anlattığı kadarıyla, kundaklıyorlar kaşıyorlar.

Talat Turhan: Dinsel motifli ayaklanmalar var. Nakşibendî tarikatının ayaklanması var.

Tolga Yarman: Kürt Sait isyanı.

Talat Turhan: Evet.

Tolga Yarman: Ama yani milat Atatürk diye bir şey yok. Milat Cumhuriyet diye bir şey yok. Oraya mal ediyorlar.

Talat Turhan: Osmanlı döneminde de o bölgeye hakim olmak için Abdülhamit, Hamidiye Alaylarını kurmuş, sorun Osmanlı’dan beri sürüyor.

Tolga Yarman: Onu bilmez miyim.

Talat Turhan: 1977 yılında bir gazetede yayınlanan yazı dizisinde20: “Nakşibendîlik tarikatının kökenini, boyutlarını, niteliklerini ve bugün ulaştığı düzeyi algılamayanların Türkiye’nin politik olaylarını teşhiste güçlük çekmeleri olasıdır” demiştim. 34 yıllık bu öngörüm ne yazık ki gerçekleşti. Günümüzde tarikatlar iktidarları güdüyor. Anayasa ve Milli Güvenlik Siyaset belgesi bu amaçla değiştiriliyor.

Tolga Yarman: Anayasa değişikliği tamamen iki maddesi ile sonuç elde etmeye dönük bir çalışma.

Talat Turhan: Atatürk: “bu ülke şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar ülkesi olamaz, olmayacaktır” diyor. Ne yazık ki Atatürk’ün ülkesi şeyhler, dervişler, cemaatçiler ülkesi oldu. Eğer Türkiye’de gerçek Atatürkçüler, gerçek devrimci onurlu, gerçek vatanseverler, partiler varsa Türkiye Atatürkçülüğe dönüş yapmak zorundadır.

Tolga Yarman: Şunu da söyleyeyim gerçek Müslüman

Talat Turhan: Gerçek Müslüman’a saygımız sonsuz. Anne tarafımdan şeceresi 1640’a kadar inen sekiz kuşak ulema yetiştiren bir aileden geliyorum.21

Tolga Yarman: Yani emperyalizme karşı duran İran gibi. Şimdi o da çok önemli. Anadolu İslam yorumunu yapmış, beynine sindirmiş, ruhuna sindirmiş, yüreği onunla çarpan, yani bu toprakların tarihinden Allah Allah nidasını Kurtuluş Savaşı’nın özünden, Çanakkale Savaşlarından İslam anlayışı inancını soyutlamak mümkün değil. Size katılmamak mümkün değil.

Talat Turhan: Pandit Nehru’nun bir kitabı var “Dünya Tarihine Bakışlar.” Bu kitapta Nehru diyor ki, “biz İngilizler geldiği vakit dinimize karışacaklarını sanıyorduk. Tamamen dini serbest bıraktılar”. Bütün emperyalistler dini kendi amaçları için de kullanıyorlarsa din makbuldür.

Tolga Yarman: Dinin özü boşalacak, şekli icra edilecek.

Talat Turhan: Şu anda yazılanlara göre 25 milyar dolara, 5 milyon insana hükmeden radyosu, televizyonu, bankası okulları, yurtları, üniversiteleri olan bir cemaatcı yapılanma ile karşı karşıyayız. ABD’den yönetiyor ama kimse Pensilvanya’da çiftliğin mülkiyetinin kökenine inemiyor…

Tolga Yarman: Kimin?

Talat Turhan: Bazıları yeğeninin diyor. Ben de diyorum ki, peki bu yeğen ne zaman ABD’ye gitmiştir?

Tolga Yarman: Çalışan bir yeğen olabilir!

Talat Turhan: Ne zaman gitmiştir? Ne iş yapmıştır? Nereye ne kadar vergi vermiştir? Ne zaman satın almıştır? Kaç dolara satın almıştır? Şimdi eğer biz Müslümanlığı bir Hıristiyan ülkenin önerileri doğrultusunda şekillendireceksek, o zaman bu ülkede çok köklü bir değişime ihtiyaç var diye düşünüyorum.

Tolga Yarman: Atatürk onu da bırakmamış Diyaneti kendi isteği gibi bir kurum olarak yükseltmiş hilafetin lağv edilmesinden sonra. Akılcı İslam istiyor, akılcı yönetim istiyor esas itibariyle. Bunu da bağımsızlığın temeli olarak ittihaz ediyor. Bu PKK’nın silahlarının nerden geldiğini söylemiştiniz bir parça ama orda ciddi bir sorun da var onu da görmezden gelmememiz gerekiyor. Yani bir yandan sorun var bir yandan kaşıyorlar. Enerji Savaşları çerçevesinde olarak bölgeyi yeni baştan dizayn etmek istiyorlar. Anayasa değişikliğine kadar olayın sarkan boyutları söz konusu, İsrail olayında bundan ayırmamak lazım. Hükümetin son evrelerde çizgi değiştirdiğini yani bir parça ayıkdığını (uyanıklık), kullanılmakta olduğuna dair bir his, bir alınganlık geliştirdiğini, buna karşı da bir tepki ortaya koymaya çalıştığını düşünüyor musunuz?

Talat Turhan: Ben böyle düşünmüyorum, bugünkü iktidar birkaç ay öncesine kadar ABD ve İsrail yanlısı politikalar izledi ve iktidarın başındaki Sayın Başbakan 17 kere ABD’ye gitti, her gidişinde de biraz evvel sözünü ettiğim Yahudi kuruluşlarının ziyaret etti. Madalya aldı, hatta Başbakan olmadan evvel bile bu kuruluşlardan geçti…

Tolga Yarman: Irak’taki 3 milyon telefata yönelik yine ses çıkmadı. 2003–2010 yılları arasında süren savaşta ses çıkmadı.

Talat Turhan: Aynı düşünceyi paylaşıyoruz. 22 İslam ülkesinin düşürülmesi için düzenlenen BOP projesinde Sayın Başbakan eşbaşkanlığını üstlendi. Bugün Ortadoğuda’ki BOP coğrafyasında süre gelen olaylar (Tunus, Mısır, Yemen, Lübnan, Bahreyn, Libya, İran) bir anlamda BOP projesinin başka yöntemlerle sahneye konulması olarak algılayabiliriz.

Tolga Yarman: Siz ona BOP diyorsunuz.

Talat Turhan: BİP diyorum, yani “Büyük İsrail Projesi”.

Tolga Yarman: Bu hükümetin son tavırlarında farklı bir tepki kullanılmış olabileceğine dair incinmişliğin bir tepkisini görüyor musunuz?

Talat Turhan: Bana göre ABD bu iktidara çizgiyi çekti bu hırçınlık oradan geliyor. Diğer yandan da “Yeni Osmanlılık Projesi” için bu iktidara yakın duruyor. Çelişkili bir durum var.

Tolga Yarman: Alternatif ne? Seçenek?

Talat Turhan: Şimdi bakın Soğuk Savaş bittikten sonra Paris’te yapılan, 34 ülkenin katıldığı Paris Şartı toplantısı sonucunda Baba Bush diyor ki; “biz bugüne kadar doğu-batı istikametine savaş yapıyorduk. Şimdi kuzey-güney istikametinde yapacağız, düşmanımız İslam’dır.” 22a–22-b

Tolga Yarman: Bakın ilginç ama hangi İslam? Emperyalizme karşı duran İslam. Bu çok temel bir şey yani devlet olarak örgütlenmiş haydutluğa karşı İran gibi duran İslam, Anadolu İslamı gibi duran İslam.

Talat Turhan: Kuşkusuz BOP kapsamında olup da ABD güdümünü benimsemiş İslam ülkeleri düşman sayılmıyor. Örneğin; Suudi Arabistan 1973’te oğul Bush “Harken Energy” adlı, 378 bin dolarlık şirketi batmak üzereyken Suudi Hanedanından Şeyh Mahfuz 1 milyar dolar yatırıp şirkete %10 ortak oldu (!) O günden günümüze kadar olan süreçte Suudi Krallığı Bush Ailesi aracılığı ile ABD ekonomisine 980 milyar dolar enjekte etti. Bu paranın çoğu da Rockefeller Ailesi’nin çok uluslu şirketine aktarıldı. Kuşkusuz taraflar komisyonlarını aldılar. Bunun yanında Kral Suud, Bush’ların iktidarını destekledi. ABD’de de Suud Krallığı’nı yaşatmak için tüm gücünü kullanıyor23. Nitekim 11 Eylül 2001 olayından sonra oğul Bush  ABD’den iki uçağın kalkmasına izin verdi. Birisi Suud Hanedanı’nın, diğeri Bin Ladin ailesinin. Bu kadar karmaşık bir dünyada yaşıyoruz.

Tolga Yarman: İnanca karşı da kör olmanın manası yok.

Talat Turhan: Baba Bush’un “Düşmanımız İslamdır” dediği tarihten (18 Kasım 1990) 10 gün sonra NATO Başkomutanı Org. Galvin, “hedef İslamdır” açıklamasını yapıp NATO’nun da İslam düşmanı olduğunu ikrar ediyor. Bu durumda Türkiye’nin Afganistan’da ne işi var?

Tolga Yarman: Bu hangi tarihte?

Talat Turhan: 21 Kasım 1990’da.

Tolga Yarman: Biz buna hiç sesimizi çıkartmıyoruz.

Talat Turhan: Sesimizi çıkaramıyoruz. Çünkü emperyalist uydusu politikaları benimseyenler “gerekirse düşmanla bile dost olunabileceğini” söyleyerek inançlarına hıyanet ediyorlar.

Tolga Yarman: Başta da o zaman Özal, daha sonra Tayyip Erdoğan var.

Talat Turhan: Evet, askerimizin başına çuval geçiriliyor, Başbakana gazeteciler soruyorlar; “nota verecek misiniz?” “Ne notası?” diyor. “Müzik notası mı” diye ekliyor. TSK’ya dolayısıyla halkımıza yapılan bu ağır hakarete karşın sessiz kalıp sonra Davos’ta “one minute” deyip İsrail’e kafa tutacaksınız. O zaman İsrail’den alınan “Cesaret Madalyası”(Davut’un Yıldızı) iade etmeniz gerekmez mi? İsrail Devleti 1948’de kurulduğundan beri genişleme politikası uyguladı. Bu amaçla dört-beş kez savaş çıkardı. Her birinde savaşı kazandı çünkü arkasında ABD vardı. Ne yapmak istiyor? İsrail’in uzun erimli hedefi Tevrat’ta açıklanıyor: Yeşu Bap:1, ve hedefi nedir? Bakın “Çeteleşme” adlı kitabımda yazmışım. İsrail’in uzun erimli dinsel hedefi bu, Tevrat’taki öneriyi yazıyorum; “Sınırlarımız çölden, Lübnan’dan büyük ırmağa, Fırat ırmağına kadar, Hititlerin diyarı ve günbatısına kadar olacaktır”. Yani İsrail bu bölgeyi ele geçirmeden rahat etmez. ABD Irak’a saldırdı. Neymiş kitle imha silahları varmış, yalan. Neymiş Kuveyt’e saldırdı Kuveyt’e saldırmayı o zamanki ABD Büyükelçisi, anılarında yazdı, “Saddam’ı ben teşvik ettim” diyor.

Tolga Yaraman: Ben de inanmıyordum komplo olduğuna ama maalesef öyle çıktı.

Talat Turhan: ABD Körfez savaşından sonra geldi bize hudut oldu. Aslında ABD hudut olmadı, İsrail hudut oldu bize. Vaat edilmiş toprakların büyük bir kısmını kuzeyde ele geçirdi ve burada kendisine taşeronluk yapacak Güney Kürdistan bitti. Hatta bizim işbirlikçilerimiz en fazla orda ticaret yapıyorlar, oradan rant elde ediyorlar. Şimdi Kuzey Kürdistan’dan bahsediliyor. PKK terörünün amacı Kuzey Kürdistan’ı ele geçirmek suretiyle ABD’nin Sevr özlemini “Büyük Kürdistan Devleti” olarak gerçekleştirmek. Bunun için savaş alanı Karadeniz’e kadar genişletildi.

Tolga Yarman: Yani müsademe alanını genişlettiler öyle mi?

Talat Turhan: Alan genişledi. Bir yandan Mersin’de serbest bölgede Barzani’nin şirketleri var, öte yandan Mersin ve Adana (periferisinde) Kürt kökenli vatandaşlarımız var. Bir yandan Tokat Reşadiye’den kuzeye deniz Karadeniz’e çıkmaya çalışıyorlar. Bölge halkının milliyetçi ve muhafazakar yapısının PKK’nın bu amacını gerçekleşmesine mani olduğunu düşünüyorum.

Tolgan Yarman: Adını koyalım biz ona. Kiminle savaşıyoruz? Siz bir kurmay üstatsınız. Kiminle savaşıyoruz?

Talat Turhan: Biz orda arkasında ABD ve İsrail olan bir militan güçle çatışıyoruz.

Tolga Yarman: Bugün için Pentagon’la savaşıyoruz diyebilir misiniz?

Talat Turhan: Evet bir anlamda oraya ters düştük. Bunu zaten son yayınlarında ifade ediyorlar. Terör dedikleri olgunun azalması bu sürece bağlı. İktidarlar çareyi İmralı’da aramada bulmuş görünüyorlar.

Tolga Yarman: Yani İsrail’le çarpışıyoruz.

Talat Turhan: İsrail ve ABD var arkasında, yani bütün amaç “vaat edilmiş topraklar”ın bir bölümünü PKK’yı taşeron olarak kullanarak ele geçirmek. Ele geçirdikten sonra zaten ABD ve İsrail, Kürt’ün amaçları doğrultusunda kullanmanın yolu ve yöntemini bulurlar.

Tolga Yarman: Tabii Musul, Kerkük petrolleri var esas itibariyle. Belki Güneydoğu’da henüz bilmediğimiz yahut bildiğimiz bir kısmı itibariyle hissettiğimiz bir parça da olsa dokunduğumuz petrol sahalarımız var, doğuda İran var. Yani Türkiye ile İran arasında böyle bir Kürdistan uzatmalı yani Ermenistan kadar sıcak bir…

Talat Turhan: Zaten enerji savaşlarından soyutlayamazsınız. Türkiye üzerinden devamlı boru hatları geçiriliyor. Bu boruların emniyetini sağlama görevi bize ait. O bölgede PKK eylem yapabildiğine göre bize güvenmemiş olabilirler.

Tolga Yarman: Kesinlikle öyle tabii, PKK’ya hükmetmek Ankara’ya hükmetmekten daha kolay, ya da Barzani’ye veya Talabani’ye hükmetmek Ankara’ya hükmetmekten daha kolay değil mi?

Talat Turhan: İkinci Dünya Savaşı’ndan bir bilge kişiye soruyorlar: “Ne zaman üçüncü dünya savaşı olur?” diye, “onu bilmem ama dördüncü dünya savaşı olursa insanlar taşla ve sopayla savaşacaklar” şeklinde yanıtlıyor.

Tolga Yarman: Albert Einstein’ın lafıdır o efendim.

Talat Turhan: Şimdi Üçüncü Dünya Savaşı olma olasılığı “Nükleer Dehşet Dengesi” nedeniyle azaldı. Buna karşın “Bölgesel Savaşlar”, “Düşük Yoğunluklu Savaş” “Low intencly Conflict” ve “Gerilla Savaşları” halen dünyada uygulama alanı bulunabiliyor. Ama ben birçokları gibi İsrail’in bölgede büyük savaşın öncülüğünü yapacağına inanmıyorum. “Derin Devlet”24 adlı kitabımda “Süleyman Mabedine” çok uzun yer ayırdım. Mabedin üçüncü kez inşası Ortadoğu’da başlayacak büyük bir savaşın kıvılcımı olabilir.

Tolga Yarman: Mescid-i Aksaa’nın yerinde, Kudüs’te. Mescid-i Aksa’yı yıkıp Süleyman Mabedini kurmak istiyorlar diyorsunuz.

Talat Turhan: Hayır, Siyonistler; “bu mabet olmadıkça Allah’ın kendilerine gelmeyeceğine (Mesih inancı)” inanıyorlar ayrıca. Mabet olmadığı için şimdi Allahsız kalmış gibi çok büyük bir boşluk içinde kendilerini hissediyorlar. Bu mabedi Babil Kralı Nabukadnezar M.Ö. 580 yılında yıkıyor, yerle bir ediyor, Yahudileri esir alıyor Babil’e (bugünkü Irak) götürüyor. Aradan birkaç yüzyıl geçiyor. Pers Kralı geliyor Babil’lilerle savaş yapıyor, onları yenip Yahudileri serbest bırakıyor. Yahudiler tekrar İsrail’e geliyor ikinci mabedi inşa ediyorlar. M.S. 70 yılında Roma İmparatoru Titus (Titus Flavius Vespasianus) Yahudilerin çıkardığı ayaklanmayı bastırmak için bölgeye ordularıyla gelir, ayaklanmayı bastırır ve mabedi yerle bir eder. Orda şimdi 50 metre uzunluğunda 18 metre yüksekliğinde 2’nci mabetten bir kalıntı var. Şu anda “Ağlama Duvarı” dedikleri yer.

Tolga Yarman: Sonra Müslümanlar geliyorlar, madem mabet yok Mescid-i Aksa’yı kuruyorlar.

Talat Turhan: Ağlama Duvarına Yahudiler yüz sürüp yalvarıyorlar: “Allahım 3’ncü mabedi bize ver” diye.

Tolga Yarman: Ağlama duvarının maksadı bu.

Talat Turhan: Bütün dertleri bu, üçüncü mabedin yeniden inşası, Dünyanın tüm Masonları ve Siyonistleri de aynı özlem içindeler.

Tolga Yarman: O zaman Allah (Mesih) gelecek diye düşünüyorlar, öyle inanıyorlar.

Talat Turhan: Bunun kadar önem verdikleri mabet yıkılırken kaybolan kutsal saydıkları “Ahit Sandığı”nın bulunması. O nedenle üç kitabi dinin kutsal saydığı mekânı köstebek yuvasına çevirdiler.

Tolga Yarman: Allah her yerde hazır ve nazır, niye mabet kuruyorsunuz?

Talat Turhan: Onun için dağı taşı arıyorlar, ahit sandığını bulmak için. Ahit Sandığı İngiliz İskoç Locasının ambleminin üst bölümünde yer alıyor. Üçüncü Mabedin parası hazır, dernekleri hazır. Yalnız o arada bölge Müslümanların eline geçtiği için, Müslümanlar gelmişler oraya Mescid-i Aksaa (Kubbet Üs Sahra)’yı (Hz. Ömer Camii) kurmuşlar. Üçüncü mabedin yapılabilmesi için bu kutsal mabetlerin ortadan kaldırılması gerekiyor (Kubet Üs Sahra, Haremül Şerif Mesicd-i Haram). İşte bu yapıldığı vakit dünya savaşı çıkabilir. Çünkü üç dinin kutsal saydığı bir yerde, Hıristiyanların da kutsal mekânı ve Müslümanların kutsal saydıkları mekânlar var. Bunları yıkıp oraya 3’ncü mabedi yapmak istiyorlar.

Tolga Yarman: Valla bence zor bir işe kalkmışlar. Bu vaziyette İslamı baş düşman ilan etmeleri kadar da doğal bir şey yok. Ama burada zaman zaman söylediğim bir şey var. İsrailli dostlara dönük olarak söylüyor da değilim. “Eben güzel mi?” diye bir laf vardır. Mustafa Kemal’in de Filistinlilere dönük sözü var biliyorsunuz. “Biz yedirmeyiz” demiş, siz daha iyi söylersiniz. Bir defa Mekke’ye dönük olarak da benzer bir laf var: “Kızdırmasınlar giderim oraya” demiş. Yani bu o kadar kolay değil. Biz bu bölgede bütün inançlarla baş başa ve dostane olarak yaşamak istiyoruz. İnançlar bizim zenginliğimizdir. Biz inançlarla beraber büyüdük, Rumlarla beraber büyüdük, Ermenilerle beraber büyüdük. Onlar bizim canımızdırlar, can parçalarımızdır, öyle bakıyoruz. Biz bütün inançlara saygılı olmayı ve onların da bize saygılı olmaları gerektiğinden duyduğumuz esenlikle bugüne geldik. Bunu sürdürmek istiyoruz. Barıştan başka bir şey istemiyoruz. Son sözlerinizi alalım.

Talat Turhan: Son sözüm efendim, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nu tebrik ediyorum. Davutoğlu çizgisinden sapmadan gelmiş bir entelektüel. Bakın 1996 yılında bir panelde ne diyor Davutoğlu: “Orta Asya’da etkin rol oynamanın yolu, İran’la iyi ilişkilerden geçer”.

Tolga Yarman: Çok basit bir şey o, 1963’ten beri Osmanlı’nın zaten ezberlenmiş olan bir düsturdur.

Talat Turhan: 1979 “Büyük İslam Devrimi”nden bu yana ABD’nin dümen suyuna gitmeyi yeğleyen iktidarlar İran’ı her fırsatta suçladılar. Rejim ihraç ediyor, Uğur Mumcu’yu öldürdüler diye. Oysa ABD’ye rağmen, Ahmet Davutoğlu 1996 yılındaki akademik düşüncelerini günümüzde Dışişleri Bakanı sıfatıyla uygulamaya çalışıyor…

Tolga Yarman: Ben de kutluyorum o bağlamda, tamamen katılıyorum.

Talat Turhan: Ama Davutoğlu inancı istikametindeki bu politikayı 1996 yılında dile getirmiş. Yine aynı Davutoğlu 2002’de bir röportaj yapmış.

Tolga Yarman: Neşe Düzel’le yapmış.

Talat Turhan: “İsrailliler Arapların haklarını gasp etiklerini düşünmüyor. Bize ait toprağı 2000 yıl sonra geldik tanrı bize bu toprağı geri ver diyorlar. Filistin-İsrail sorununu ancak uluslar arası hukuka saygılı bir irade çözebilir. Böyle bir irade olabilecek, ABD bu hukuka saygı göstermiyor” diyor. O zaman böyle bir irade yok.

Tolga Yarman: Böyle bir iradeyi önermiş oluyor. Yani üç dinin orada barış içinde yaşamaları için dolayısıyla onlara eşit mesafede duracak bir anlayışa ihtiyaç var, bir kuruluşa ihtiyaç var.

Talat Turhan: Yine 2002 yılında: “İsrail uluslar arası meşruiyetini kaybediyor” diyor. Bugünkü tavrını o zaman yadırgamamak lazım. “ABD-İsrail-Türkiye üçgeni bizi yalnızlaştırır” diyorlar. Ben bu konuda 1977 yılında bir yazı yazmıştım.

Tolga Yarman: Efendim çok teşekkürler ediyorum, ayaklarınıza sağlık. Allah size daha nice güzel yıllarda sağlık afiyet nasip etsin.

Talat Turhan: Ben teşekkür ederim, sizin gibi değerli bir hocayla program yapmak benim için onurdur.

Tolga Yarman: Estağfurullah, çocukları da, seyircilerimizi tuttuk. Beni bağışlasınlar. Tekrar sağlık ve esenlikler diliyorum, şehitlerimize, şehitlerimizin ailelerine, nur içinde yatsınlar. Başka türlü halledilecek, inanıyorum. Bir bir işlemler oluşuyor. Zaman alıyor, görevliler siyasi konumda bulunanlara da zannediyorum anlıyorlar birçok şeyi, çok daha iyi görüyorlar. Bizim de katkılarımız olabiliyorsa, olabildiyse, dört yılı buldu. Buz üzerine yazılmış gibi durabilir bazen konuştuklarımız ama tam öyle değil zannediyorum. Bizim programlarımızı sürekli olarak izleyen sevgili izleyicilerimize nerdeyse bölgedeki enerji alanı ve bölgedeki enerji savaşları konusu itibariyle, sevgili büyüğüm, bir yüksek lisans diploması vermeye hazırlanıyorum. Nerdeyse o kadar…

Talat Turhan: Başbakan’a da fahri doktora payesi veriyorlar ama…

Tolga Yarman: İzleyicilerimiz bayağı gençler, özel olarak yetiştiler. Bence burada bir eğitim netice itibariyle, memnuniyetle keyif alarak bu programı yaptım. Bir katkımız olduysa gerçekten bu duygumu da sizlerle tekrar paylaşmak istiyorum. Çok sağ olun, efendim tekrar görüşmek üzere hoşça kalın iyi geceler.

Kaynakça ve Açıklamalar

  1. “STERN” Dergisinde çıkmış bir haberden aktaran “TEMPO” dergisi, 5 Ocak 1993
  2. Y.n.: Bu karakterdeki bir kişinin CIA’nin tezgahladığı faşist 12 Mart 1971 muhtırasal darbesinin lideri olması ülkemiz adına talihsizlik değil mi?
  3. “Bomba Davası”, Talat Turhan, İleri Yayınları, 2006, bkz. Sayfa:409-414 Devrim gazetesi 20 Ocak 1970
  4. “Bomba Davası”, Talat Turhan, İleri Yayınları, 2006, bkz. Sayfa:423-424
  5. “NATO Türkiye’ye ihanet etti”, Talat Turhan, Yeni Asya Gazetesi, 21 Şubat 1991
  6. “Derin Devlet”, Talat Turhan, İleri Yayınları, 2007
  7. “Mason Diktatörlüğü”, A.G.Michel, Karma Yayınevi, Ağustos 2007.
  8. “Bohemian Club”, Talat Turhan, İleri Yayınları, 2006
  9. Metin Özek’in oğul Bush hakkındaki tele psikiyatri raporu. (bkz. “Küreselleşmenin Şifresi”, Talat Turhan, İleri Yayınları, 2007, bkz. sayfa 136–138)
  10. “Mont Pelerin”, Talat Turhan, İleri Yayınları, 2005
  11. “Who’s Who of the Elite, Members of the: Bilderbergs Concil on Foreign Relations Trilateral Commision and Skull&Bones Society”, Sr. Robert Gaylon Ross, RIE yayınları, 1995, bkz. sayfa:257
  12. “Devrimci bir Kurmay Subayın Etkinlikleri–1”, Talat Turhan, Sorun Yayınları, 2001, bkz. sayfa:395–396
  13. “Who’s Who of the Elite, Members of the: Bilderbergs Concil on Foreign Relations Trilateral Commision and Skull&Bones Society”, Sr. Robert Gaylon Ross, RIE yayınları, 1995. (bkz. sayfa: 257)
  14. “Devrimci bir Kurmay Subayın Etkinlikleri–1”, Talat Turhan, Sorun Yayınları, 2001, bkz. sayfa: 289; Hürriyet, 22 Şubat 1998
  15. “Küreselleşmenin Şifresi”, Talat Turhan, İleri Yayınları, 2007, bkz. sayfa:75
  16. “ABD İkinci Vatanım”, Turgut Sunalp, Yeni Asya Gazetesi, 1 Şubat 1991
  17. “Kürdistan Ütopyası”, Ersal Yavi, Yazıcı Yayınevi, 2006.
  18. “Kürt-İslam Ayaklanması”, Uğur Mumcu, U. Mumcu Vakfı Yayınları, 1999
  19. “Terazinin Kefesi ve DGM’ler”, Talat Turhan, Politika: 28 Eylül, 4 Ekim 1976, (Bkz. “Çeteleşme” sayfa. 205)
  20. “Harput Yolarında Cilt–2”, İshak Sunguroğlu, Elazığ Kültür ve Tanıtma Vakfı Yayınları, 1959, bkz. sayfa:146–204 Efendigiller

22a. 1.Kupür, Paris şartı devam ederken oradan elde ettiğim bilgiyi sıcağı sıcağına 19 Kasım 1990’da Zaman Gazetesine açıklama yaparak duyurmuştum.

22b. 2.Kupür, Zaman gazetesinde yer alan 19 Kasım 1990 tarihli demecim, benim demecimden 10 gün sonra (Zaman, 29 Kasım 1990,) bir başka haber ile doğrulandı. Şöyle ki NATO Baş Komutanı Orgeneral Galvin de “yeni tehlike İslam Kökten dinciliği” şeklinde düşüncesini açıklıyordu.

  1. “House of Bush, House of Saud”, Craig Unger, Scribner yayınevi, 2004
  2. “Derin Devlet”, Talat Turhan, İleri Yayınları, 2005.

Y.n.: Ben 1977 yılında “Ortadoğu’da şeytan üçgenleri” diye bir yazı yazdım. Orda Türkiye, İsrail, İran, Afganistan, şeklinde üçgenler koydum. Ortadoğu’yu diyorum ABD çıkarlarına göre bu üçgen başları idare eder. Bunlar da istihbarat örgütlerinin sorumluluğu altındadır.

EKLER

 

EK–1

Başbakanlık ve Genelkurmay Başkanlığı’na Sunulmak Üzere Yazılan Mektup

İstanbul Sıkıyönetim Komutanlığı 3 No.lu Mahkeme Başkanlığına

12 Haziran 1973

Sanık: Talat Turhan (Em. Kur. Yb.)

Konusu: Türk devletinin geleceğini ağır bir tehlikeye düşürecek nite­likteki, kanun dışı gizli örgüt uygulamaları hk.

 Olayın Açıklaması:

 1- İstanbul Sıkıyönetim Komutanlığı Askeri Savcılığınca düzenlenen, Sayı: 1973/5, Esas: 1973/79 ve İddia: 1973/33 No.lu iddianamesi gereğince 3 No.lu Sıkıyönetim Mahkemesi tarafından yargılanmaktayım.

2- 28 Mayıs 1973 günü sorgulamalarım esnasında ve mahkemeye sun­duğum yazılı sorgumun, 1:88. sahifesinde bazı açıklamalarda bulundum.

3- Bu açıklamalar, Türk Devletinin geleceğini etkileyecek önemdedir. Bir ay, Anayasa, mevcut hukuk düzeni, uluslararası hak ve özgürlüklere ilişkin bağlantılarımız hiçe sayılarak, işkenceye tabi tutuldum.

İşkence yapanların, hayatıma kast eden tutumlarından daha önemlisi, Türkiye’nin kurulu düzenine, bütün güç ve organlarına açıkça küfür etmeleri olgusunun tanığı olmam ve Türkiye’nin kaderinin, bir cunta eline geçtiğini bizzat gözlemlemenin derin ıstırabı içindeyim. 12 Mart’tan sonra parlamento üzerinde baskı sürdürenler ve Anayasa’yı değiştirmeye zorlayanlar bu gizli örgüttür. Bu işlemlere tabi tutulan tek kişi ben değil­im. Binlerce kişi benzeri ve çok daha ağır işkence ve komploların kurbanı edilmiştir.

4- Bütün bu kanun dışı uygulamaların, tek sorumlusunun İstanbul Sıkıyönetim Komutanı Sayın Org. Faik Türün’ün olması iktiza eder. Çünkü, bu işkencelerin yapıldığı yerin bir müddet 1. Ordu K.lığında görevli bulunan, Tümg. Memduh Ünlütürk tarafından yönetildiğini işkence görenler saptamışlardır.

5- 1402 sayılı sıkıyönetim yasasının 6. maddesi gereğince, sıkıyönetim komutanı Başbakan’a karşı sorumludur. Bunun yanında açıklamalarım, Türk Silahlı Kuvvetleri’ni de ilgilendirmektedir.

6- İç Hizmet Kanununun, 27. maddesinde (Her şikâyet edilen amir geçilir) hükmü yer almaktadır. Bu kanun gereğince dileğimin Başbakanlık ve Gn. Kur. Bşk.lığına gönderilmesini talep ediyorum.

7- Kendilerini “Kontrgerilla Örgütü” olarak tanıtan bu kanun dışı örgütte, sorgu ve işkence esnasında;

  1. Anayasa, kanunlar ve parlamentoya,

 O zaman K.K.K. olan Sayın Org. Faruk Gürler’e ve Hv. Org. Sayın Muhsin Batur’a ve o tarihte Donanma K. olan Or. Am. Kemal Kayacan ve aile efradına,

  1. Komünizme ve Komünistlere,
  2. MBK sine ve MBK üyelerine,
  3. CHP ve Sayın Ecevit’e,
  4. AP ve Sayın Demirel’e,
  5. Azınlıklara,
  6. Masonlara,
  7. Alevilere,
  8. Vergi kaçakçılarına ve diğer kaçakçılara devamlı küfür edilmekte ve,
  9. 6 Ok’un komünist prensiplerinden alındığı ile,
  10. 27 Mayıs’ın Marksist-Leninist bir hareket olduğu iddia edilmektedir.

 8- Bütün bunları yapanlar T. Slh. K. leri mensupları olmadıkları halde, T. Slh. K.lerinin adını ve rütbelerini pervasızca kullanmaktadırlar.

9- Bu tertipler İstanbul’un muhtelif yerlerindeki, MİT binalarında ve İstanbul Emniyet Müdürlüğünde yapılmaktadır.

10- Benim götürüldüğüm binanın özelliklerini yazılı sorgumun 1:88. sahifesinde belirtmiş bulunuyorum. Bu binanın Anadolu yakasındaki, Erenköy’deki MİT’in sorgulama yuvası olduğunu sanıyorum. Aynı yakada MİT’in bir başka binası da olabilir. işkence hane olarak kullanılan ve benim 3/4 Temmuz 1972’den, 1 Ağustos 1972’ye kadar gözaltında kaldığım, bu yerin saptadığım nitelikleri aşağıdadır:

  1. Büyük bir bahçe içinde, bahçesinde yüksek çam ağaçları ve müştemi­lat olarak hücreleri bulunan, bodrum katı hariç 3 katlı, ahşap, eski bir köşk,
  2. Civarında birkaç cami var, bunlardan biri pek yakında,
  3. Bina yakınında olduğu anlaşılan, Boğazköy Şan sinemasının, ses ve reklamları zaman zaman duyuluyor,
  4. Civarından geçen demiryolundan tren sesleri duyuluyor,
  5. Bazı geceler civardan martı sesleri geliyor,
  6. Köşkün kurt köpeklerinden birinin adı Olga,

 11- Gözaltına alınanlar bu binaya ya Kadıköy İnzibat Bölge K.lığı ya da Kadıköy Kaymakamlığı, Emniyet Amirliği önündeki kamyonetlerle götürülmektedirler.

12- Kanun dışı tamamen cuntalaşmış ve çete yöntemlerine dahi taş çıkaran uygulamalar ile kurulu düzeni hiçe sayan, birçok değerlere açıkça küfür eden ve bir kısım insanlar hakkında, kin ve intikam duygulan ile işkence yaparak, çeşitli senaryolarla adaleti tesir altına almaya ve en azın­dan adaleti saptırmaya çalışan bu örgütün, gerçek mahiyeti ve sorumlu­ları ortaya çıkarılmadan, Türkiye’de ne haktan, ne hukuktan, ne adalet­ten, ne insan haklarından, ne demokrasiden bahsedilemez. Bu örgüt, Anayasa’ya dahi pervasızca küfür etmekte ve Türkiye’deki kurulu düzeni hiçe saymaktadır.

13- Montesqieu; “Bir kişiye yapılan adaletsizlik umuma yöneltilen bir tehdittir” diyor. Türk Devletinin geleceği bu tehditten kurtarılmazsa, vahim sonuçlarla karşılaşılması mukadderdir.

Sonuç ve İstekler

1- İddialarımın bugüne kadar işkence konusunda, objektif tutum gös­terdiğinin tanığı olduğumuz Sayın Bülent Ecevit ve Sayın M. Ali Aybar’ın da dahil olduğu bir Parlamento heyetince tahkik edilmesini,

2- a. Trabzon’da öldürülen ve faili bulunmayan Kayıkçılar Kahyası Yahya için, 18 Temmuz 1922 tarihinde Bakanlar Kurulu kararı ile beş kişi­lik parlamento tahkik heyeti kurulmuş ve bu heyet 4 Ağustos 1922’den 12 Eylül 1922’ye kadar geçen 39 gün olay mahalli olan, Trabzon’da tetkikat yapmış idare ve yöneticiler aleyhinde tecelli eden raporunu TBMM’ne sunmuştur. (İstiklâl Harbimizde Enver Paşa ve İttihat Terakki Erkânı, Kâzım Karabekir Sh. 363–375).

  1. Yarım asır önce, yüce parlamentonun bu kişinin öldürülmesi olayını, bu derece hassasiyetle incelemek gereğini duyan parlamentonun, sayısız faili meçhul cinayetlerin işlendiği ve insanların akıl, insanlık, vicdan ve ahlâk dışı işkencelere tabii tutulduğu bir dönemde duyarsız kalabile­ceğine inanmıyoruz.
  2. Bütün dünya, Avrupa Konseyi, Batı basını ve televizyonu, işkence iddialarını ortaya atarken, bunları yalanla suçlamak kimseye bir şey kazandırmaz. Bu iddiaların tespit ve tahkikinin Türkiye’nin geleceği için kaçınılmaz bir görev olduğu inancıyla konunun T. Slh. K.leri açısından da incelenmesini.
  3. Dilekçemin bir suretinin avukatıma verilmesini arz ve talep ederim.
  4. Talat Turhan

EK–2

MİT’in Talat Turhan Hakkındaki

Tutuklama Kararı

T.C.

Milli Emniyet Hizmetleri Başkanlığı

İstanbul ve Bölgesi Daire Başkanlığı

Bizzat açılacak

Konu: Tutuklanacak şahıslar Hk.

  1. Ordu ve Sıkıyönetim Komutanlığına Selimiye-İstanbul 1.7.1972

1- İlişik listede adları yazılı şahısların memleket içindeki anarşik olayların planlayıcısı olup, bir cunta faaliyeti içerisinde bulundukları büro­muzda yürütülmekte olan tahkikat neticesinde öğrenilmiştir.

2- Bu şahıslardan İstanbul’da bulunanların operasyonun selâmeti bakımından en kısa zamanda ve mümkünse aynı gün, aynı saatler içerisinde yakalanarak gözaltına alınmaları lüzumlu görülmektedir.

3- Bunlardan Ankara’da oldukları tespit edilenlerin de İstanbul operasyonu ile koordineli olarak aynı günde yakalanmaları ve müteak­iben İstanbul’a sevkleri uygun mütalâa edilmektedir.

4- Gerek İstanbul ve gerek Ankara’da yakalanacak bu şahısların her türlü ihtilâttan men edilerek üzerlerinin, ikamet ve işyerlerinin sıkı bir aramaya tabi tutularak suç delili teşkil edebilecek vesaikle birlikte ivedi­likle büromuza sevklerini müsaade ve emirlerinize arz ederim.

Eki:1 Liste (Talat Turhan, Memduh Eren ve 6 kişi)

İstanbul ve Bölgesi Daire Başkanı

 

EK–3

Talat Turhan’ın

Af Kanunu Kapsamı Dışında Kalma Başvurusu

Ceza ve Tutukevi Müd. Kanalı ile,

  1. Ordu Kliği

3 No.lu Sıkıyönetim Askeri Mahkemesi Başkanlığına

Selimiye – İstanbul

4 Mart 1974

Sanık: Talat Turhan.

Konusu: Af Kanununun lehimde tecelli etmesi ihtimali dahilinde olan tüm hükümlerinden yararlanmak istemediğim hakkında.

Konunun İncelenmesi:

1- Bugünlerde TBMM’ne sunulmuş olan Af Kanunu Tasarısı görüşüle­cektir.

2- Sanırım, şimdiye kadar çıkarılmış aflardan hiçbiri, bu defaki kadar, toplumsal bir özlem halinde, iktidarlar üzerinde, kamuoyu baskısı şekline dönüşerek kendini hissettirmemiş ve bu kadar haklı gerekçelere dayanmamıştır.

3- Toplumun bütün kesimlerine mal olan bu durumun, çok yönlü nedenleri olsa gerektir. Bizim kanımıza göre, düzenin suçlu olduğu bir ülkede, bireyleri suçlu saymak adaletle bağdaşmaz.

4- Bu genelleme yanında, 12 Mart sonrasında, iktidara doğrudan doğruya veya dolaylı olarak sahip olan kişilerin, ilkel beyinlerindeki dünya görüşlerini, bozuk düzene hakim kılmakta başarı sağlamaları ve tarihin en köklü devlet geleneğine sahip Türk devletini, aşiret yöntemleri gerisinde uygulamalara sahne kılmaları, bugün Türk ve dünya kamuoyu önünde mahkum olmuş durumdadır.

5- Halen devletin en önemli makamlarında bulunan sayın kişilerin, dünkülerinin tam tersine, bu gerçeği kabul edecek nitelikte ve yetenekte
olduğunu bilmek umut vericidir.

6- Bu mutlu oluşumun doğal sonucu olarak af, bir atıfet olmaktan çık­mış, bir avuç hainin işlediği, insanlık suçunu tahfif için, topluma karşı zorunlu bir vazife haline gelmiştir.

7- İnsanın kişiliğine bağlı ve uygarlık yolunda, binlerce senelik uğraşın ürünü olan, kutsal hak ve dokunulmazlıklarının, ahlaksız ve şerefsizce çiğ­nendiği bir dönemin, manevi ıstıraplarını dindirecek bir tılsımın keşfedilebileceğini sanmıyoruz. Bu anlayışla, ütopik geçmişe sünger çekme özlemlerini, günün denge zorunlulukları içinde, uyulması zorunlu asgari koşul olarak saygı ile karşılarız.

8- 27 Mayıs sonrasında da bu tip duygusal özlemler sonucu olarak kardeşlik haftaları düzenlenmişti ama bir gün geldi ki, karşı devrimciler, hem de bulunduğu makamları 27 Mayıs’a borçlu kişileri kullanarak, 27 Mayıs’çıları, gizli işkence örgütlerine teslim ettiler.

9- Bu deneyden geçmiş bir kişi olarak, benim tüm insani değerlerime, şeref ve haysiyetime yapılmış saldırılar adına işkenceciye ödün vermek, kimsenin hakkı olmaması gerekir.

 10- Yüce meclislerde görüşülecek Af Kanunu Tasarısı’nın bugünlerde alacağı şekil bilinemeyeceği gibi, ilerde mahkemeye sevk maddesi de değişebilir. Bu dilekçeyi, her iki halde de lehime tecelli edecek olasılıkları bertaraf etmek için, şimdiden yüksek mahkemenize sunmayı kişisel pren­siplerim yönünden gerekli gördüm.

 11- Devlet gücünü kendi kin, ihtiraslarının aleti yaparak, bir avuç sadist işkenceci ile tertip düzenleyenleri affetmek benim açımdan olanaksızdır.

 12- Bu anlayışla çıkacak olan Af Kanunu’ndan yararlanmak istemediği­mi ve sapık bir uygulamanın kurbanı olan suçsuz bir kişi olduğumun yargı mercilerince saptanmasını ve her durumda, mahkemenin devam etmesi isteminde bulunduğumu, saygı ile arz ederim.

Etiketler
BENZER YAZILAR
Talat Turhan
Türkiye

1924 Yılında Elazığ’da doğdu. O tarihte babası Elazığ Müdde-i Umumisi (Savcı) idi. Baba tarafı Rize ilinin Çayeli ilçesinin tanınmış ailelilerinden (Şerifoğulları)’na mensuptur. Anne tarafı Elazığ Harput’un tanınmış ailelerinden (Efendigiller) ‘dendir.....

anlaşmalı boşanma

anlaşmalı boşanma