1
Yurtiçi

ASKON üyesi İşadamlarına Hıdiv Kasrı Konferansı

Talat Turhan’ın ASKON üyesi İşadamlarına Hıdiv Kasrı’nda Yaptığı Sunuş

Bir araştırmaya göre bütün dünyadaki sömürgelerdeki lider kadrolarının, siyasi lider kadrolarının ve ekonomik imkanlara sahip olan kişilerin mason olduğunu görüyoruz. Dolayısı ile kapitalizmin temel örgütü masonlardır. Bütün dünyada yaygın ve etkinlerdir. Türkiye’de çok yakında açıklandığına göre 10.400 mason var bu 10,400 mason her yıl 120 milyon aidat ödemek durumundadır. Bağışlar hariç. “Bağışlar hariç” deyince tabii limit yok demektir. Ayrıca da açık gözükmesine rağmen (yarı) gizli bir örgüttür. …, locaları, binaları hepsi kendilerine aittir. Ve de bir döküm yaptığınız vakit bütün ülkenin kaymağının bunların elinde olduğunu görürüz. Yani yönetim bunların elinde, sermaye bunların elinde, idare bunların elinde. Bundan arta kalan da halka kalıyor, diğer insanlara kalıyor, diğer gruplara kalıyor. Temel örgüt masonlar.

Şimdi zaman içerisinde masonluk temelinde, yukarıya doğru ve aşağıya doğru bu örgütlenmeler genişlemiş. 18301u yıllarda hâlen de etkinliğini sürdüren en tehlikeli mason örgütünün ismi ‘Skulls and Bones Society’, ‘Kafatasları ve Kemikler Örgütü’, Zaten mason localarının amblemlerinin içerisinde kafatası vardır. Bir semboldür. Bu örgütün ismi ‘Kafatası ve Kemikler Örgütü’; halen faaliyette olan bir örgüt. En gizli, … en tehlikeli bir örgüt. Bu örgütten ben ilk kez Türkiye’de sadece isim olarak bahsettim bir kitabımda, daha sonra da Dr. Ümit Sayın geçen sene yazmış olduğu 4-5 makalede Kurukafa ve Kemikler Örgütü hakkında çok geniş bilgi verdi. Şimdi Kurukafa ve Kemikler Örgütü ile bizim konumuzun ne ilgisi var? Şöyle ki bu örgüte bugüne kadar 4 tane ABD başkanı üye olmuş, iki Bush buranın üyesi: baba Bush ve oğul bu örgütün üyesi. Bu örgüte çok seçilmiş masonlar üye yapılıyor. Örgütün bir mabedi var. Ortasında bir çukur mezar var. Örgüte üye yapılmak istenen adam o mezara gömülüyor. Bunun anlamı eski hüviyetinden eski inanışlarından vazgeçiyor. Skulls and Bones Society’nin inanışlarına göre ondan sonraki yaşamını sürdürecek. Bir de yemin yapılıyor. Yemin yapılan mekanda yerden 2 m yüksekliğinde kazılmış ‘War’ diyor. Yani Skulls and Bones Society’nin temel felsefesi savaş. Bugün eğer baba Bush oğul Bush savaş yapıyorsa bu Skulls and Bones Society’nin temel felsefesine uygun bir davranıştır. Çünkü savaş, kapitalizmin emperyalizmin ana damarlardır. Onlar olmazsa sistem yaşamaz, çöker. Şimdi bu bakımdan Skulls and Bones Society’i herkes olabildiğince üzerinde durarak tanımak durumundadır diye düşünüyorum.

Şimdi 1830*1 ardaki bu örgütü 1876’h yıllarda İlluminati adlı ikinci bir gizli bir mason örgüt izlemiş. Bu da masonluğun en aydın olan kişilerinden oluşmuş. Şu kitabımda bahsediyorum, çeteleşme adlı kitabımda bahsediyorum. Bir doların üzerinde 1876 tarihi İlluminati’ nin kuruluşunu gösteriyor. Yani yeni dünya düzeni 90’larda oluştu falan yok. Yeni dünya düzeni böyle bir örgütsel gelişimin sonuncunda oluşan bir oluşum.

Şimdi İlluminati Örgütü’nden sonra Rockefeller ailesinin önerisiyle, biliyorsunuz Rockefeller dünyanın en zengin kişilerinden biri ve dünya siyasetine o günden bu güne damgasını vuran bir aile, I921’de Comission en Foreign Relations diye bir gizli örgüt Kuruyor Amerika. Bütün Amerika’nın dünyayı yönetmesi bu örgütün üyelerinin aldığı kararlarla şekilleniyor. Örgüte üye olmak için* seçilmiş Amerikalı olacaksınız. Tabii mason temeli mutlaka var. Hem örgüte üye olup hem de demin bahsettiğim örgütlere üye olursanız, dereceniz daha yukarıda ölür.

Şimdi 1921’deki bu örgütlenmeyi 1954 yılında Avrupa’ya atlatıyorlar, Bilderberg Örgütü diye CFR’nin ayağı Avrupa’ya atılıyor. Bilderberg nereden geliyor? Bilderberg Hollanda’da, Ostemburg(?) kentinde bir otelin ismi. İlk toplantısı orada yapıldığı için

Bilderberg Toplantısı deniyor ve her sene seçilmiş kişiler dünyadan, buraya toplanıyor ve üç gün kapitalist dünyayı yönetmek için Amerika’nın direktifleri doğrultusunda kararlar alınıyor. Bu kişiler geliyorlar kendi ülkelerinde, orada alman kararları uyguluyorlar. Ve bunu yaptığı sürece de konumlarını muhafaza ediyorlar. Ekonomik, siyasi bakımdan muhafaza ediyorlar. Şimdi bu Bilderberg Örgütü’nün akıl hocası, şeyi söylemiştim CFR’ nin arkasında Rockefeller ailesinin olduğunu. Rockefeller ailesinin Yahudi kökenli olduğunu biliyoruz. Bu örgütün de kurucusu Joseph Rettinger(?) denilen mason bir Polonyalı Yahudi. İşte babası o. Hollanda Prensi Bernard da onursal başkanı. O günden bu yana bu örgüte Türkiye’den de insanlar geliyor. Üye oluyorlar. Örgütün CIA tarafından kurulduğu, finanse edildiği hatta toplantıların yerlerinin seçildiği, korunduğu birçok kaynaklarda bulunabileceği gibi mesela 2000 yılında bu örgütün toplandığı yerdeki korumanın CIA tarafından sağlandığını internetten çıkarttım. Şimdi burada da 2001 yılındaki katılımcılar var, bunlara baktığımız vakit bu katılımcılara dünyanın her ülkesinden en üst düzeyde insanlar katılıyorlar. Ve dediğim gibi küresel kararları Amerikan çıkarları doğrultusundaki kararlan kendi ülkelerinde uyguluyorlar. Şimdi kim bu insanlar? Şu kitabımda bunları, Türkiye’den katılan kişileri listeledim. Tabii bu kitap 1999’da basıldığı için 1999-2001 yılları katılımcıları da var, bunları birazdan açılayacağım.

Orada bir yerde olacak….. şimdi buraya baktığımız vakit 192.sayfada Selahattin Beyazıt

57’den bu yana bütün toplantılara katılmış. Selahattin Beyazıt kimdir? Selahattin Beyazıt Londra’da tahsil yapmış bir işadamı, orada mason yapılmış ve masonlukta en üst dereceye çıkmış; 33. dereceye kadar çıkmış. Kitaplarımda yazıyorum. İngiliz Kraliyet Protokolü’ne dahil, İngiliz Kraliyeti’nde bir davet olduğu vakit Selahattin Beyazıt gidiyor. Oradan Türkiye’ye mason yapılıp gönderildikten sonra belediyeleri ney… kamyona ihtiyacı vardı. Mümessil yapıldı Selahattin Bayazıt. Bir solukta o yüzlerce, binlerce satmış olduğu kamyondan aldığı komisyonla celepçilik üzerine bir birikim daha yaptı, önü açıldı, gitti. Şimdi ondan sonra bakıyoruz, Selahattin Beyazıt’tan sonra bir adamın (yıldızı) parlıyor, katılımcılığı artıyor, Gazi Erçel. Şu ânda bu örgütün başının Gazi Erçel olduğu anlaşılıyor. Ve şu anda biliyorsunuz Gazi Erçel hakkında soruşturma var parasını, kendi makamıyla telih(?) olmayacak bir şekilde değerlendirmek açısından hakkında soruşturma açılan bir kişi olmasına rağmen bu seneki, Mayıs ayında yapılan toplantıya katıldı gene. Gene buraya baktığımız vakit bir şey gözümüze çarpıyor: Bütün dışişleri bakanları bu örgütün üyesi, gelmiş geçmiş. Mümtaz Soysal hariç, bütün Zorlu’ dan bu yana dışişleri bakanları küresel sistemin bir elemanı olarak görev yapıyorlar. Gene buraya baktığımız vakit Merkez Bankası başkanları buranın üyesi, Serdengeçti hariç. Orada da baktığımız vakit Merkez Bankası’nda da çok geniş bir masonik örgütlenme görüyoruz, Serdengeçti’yi bu sene çağırabilirler. Şimdi burada olmayanlar, benim anımsadığım kadarıyla, Nuri Çolakoğlu gitti. Nuri Çolakoğlu biliyorsunuz bir TV başından bir tv başına geçiyor. Çünkü medya silahtan daha etkili bir araç psikolojik savaş aracıdır. O aracı ellerinde tutmak istiyor bu küreselciler. Sonra gene basından Sedat Ergin katıldı. Şimdi yani bir Bilderberg olgusu var.

Şimdi bu da az gelmiş, kürsel sistem, kapitalist sistem yayılmak istiyor, Japonya’ya atlamış 1971 yılında. O örgüt Trilateral Comission, Üçlü Komisyon, demek ki Kuzey Amerika, Avrupa, Japonya. Kuzey coğrafyası dediğimiz bu coğrafya Amerika patronajında, Amerika’nın liderliğinde, Amerika’nın sömürüsüne “Eyvallah” demek koşuluyla bu sistemden pay alacaklar. Bunlara da G8’ler diyoruz. G8’ler toplanıyorlar bu dünya soygunundan kendilerine düşeni almak için kararlar alıyorlar. Trilateral Komisyon aynı zamanda kapitalizmi de farklılaştıran bir ideoloji olarak doktrine ediliyor. Trilateralizm diye bir ideoloji olarak ortaya konuluyor. Yani şimdi diyelim ki emperyalizmin ekonomik doktrini kapitalizmdir, küreselleşmenin ekonomik doktrini de kapitalizm değil trilateralizmdir. Trilateralizm ile ilgili bayağı kitaplar var. Bir sürü kitapları var. Fakat Türkiye’de bunu

kimseye anlatmak mümkün değil çünkü Türkiye’yi yönetenler bakın burada

Türkiye ile ilgili bir örnek getirdim. Bunu da sağda solda söylüyorum. Küresel basın bir türlü

beni daha getiremiyor. Şimdi trilateralizm’in isteklerini Dünya Bankası ve IMF yönlendiriyor. Yani Dünya Bankası falan şartlan yok bu bir aracı kurum, tefeci bir kurum. Trilateralizm bir ekonomik doktrin. Bizim, Türkiye’nin tanımadığı bir doktrin Tanımak istemediği bir doktrin. Bu doktrin içerisinde Dünya Bankası ve IMF gibi kuruluşlar aracı kurum olarak uluslararası tefecilik yapıyorlar, ülkeleri borç batağına sokmak suretiyle pazarlık şansını elinden alıyorlar. Türkiye’nin bugünkü durumu, hiçbir konuda pazarlık şansı yok- pazarlık koşulu yok, imkânı yok, önüne sürülen her şeye peki diyerek borç alıp borç vererek borç alıp borç vererek hayatını idame ettirmeye çalışıyor.

Şimdi masonik örgütler aşağı doğru da pre-masonik örgütler diye örgütlenmişler. Bunlar açıkta bunlar. Kim bunlar, lionslar, rotaryenler, diner’slar, soroptimistler vs. şöyle bakın size bir tane şey getirdim elli dolar bağışla satılıyor Lions kulübünde. 500 dolar da verebilirsiniz. Amerikan bayrağı, üzerinde Thomas Jeferson. Yani onların lideri Thomas Jeferson, büyük masonlardan. Locada, loca diyelim kulüp diyelim bunu takıyor. Aynı adamlar dışarı çıkıyorlar Atatürk rozeti takıyorlar. Şimdi bu takiyye var ya bu takiyye. Bundan büyük takiyye yok. Şimdi bunların çok eski bir adamı her gün piyasada görürüsünüz Çetin Yıldırımakın böyle (galiba Talat Bey bir şey gösteriyor). Çetin Yıldırımakın Türk Kalp Vakfı başkanı. ’90 yılında baktı ki, baktı ki gardırop Atatürkçülüğü, heykel Atatürkçülüğü aldı gitti, hemen lions tüzüğünde bir değişiklik yaptı: Atatürkçü olmayan Lions olamaz. Dünyada bundan da büyük takiyye olamaz. Her imkanı kullanıyorlar. Şimdi bu pre-masonik. Örgütler Amerikan sistemini sempatik göstermek için işte kalp vakfı, göz nuru vakfı gibi halka yararlı hizmetler yapıyorlar. Buna karşılık da faydalanıyorlar. Nasıl faydalanıyorlar: Diyelim ki Amerika’da bir şirket bir mal üretti. Türkiye’de mümessillik açacak . Bakıyor ki Bilderberg ci var mı, yok, mason var mı, var, masona veriyor. Şimdi bu bayilik verecek Anadolu’ya bakıyor Lions’a veriyor. Rotary’ye veriyor. Şimdi dolayısı ile Amerika sistemi ekonomik olarak kılcal damarlara kadar bin türlü mal üretiyor satıyor bin türlü malın da bayiliği olduğuna göre bu bir ekonomik kılcal damardır. Şimdi oradaki şey, bayi diyelim ki bilmem Aygaz bayii, bilmem ne bayii bilmem şu bayii, bu sistemden yararlanıyor bu sistemin parçası oluveriyor. E al gülüm ver gülüm böyle bir sağlam yapı oluşmuş. Yukarıdan aşağıya imkanlar dağıtılıyor aşağıdan yukarı siyasal Amerikancı parti iktidarda tutuluyor, bu parti de ağababası olan devletin çıkarlarına hizmet ediyor, böyle bir sistem.

Şimdi bu sistem içerisinde Sovyetler çöktü tarihte 34 ülke toplandı 1990 Paris Şartı diye bir şart imzaladılar. Baba Bush bir konuşma yaptı. Dedi ki orada, kendini ele verdi, “Bugüne kadar savaşlar doğu-batı istikametinde cereyan ediyordu, bundan sonra kuzey-güney istikametinde cereyan edecek.” . Yani zengin, trilateral coğrafya diyelim ona, Kuzey Amerika, Avrupa, Japonya; tirlateral coğrafya, örgütlenmiş coğrafya, küreselleşmiş coğrafya, onlar zengin. Altta kalan hepsi fakir. O fakirlere karşı savaşa hevesliler. Neden? ‘Uyanıp da bizim sömürümüze karşı çıkmasınlar’ diye. Başka bir şey daha söyledi, baba Bush bir şey daha söyledi., dedi ki, “Eskiden düşmanımız komünizmdi, bundan sonra düşmanımız İslam dedi”. Bunu 17 kasım 1990 günü söyledi. Ben bunu Türkiye’de ilk kez Bush’un söyleminden iki gün sonra Zaman gazetesine demeç vererek “Şimdi de İslam’ı düşman seçtiler” diye bunu Türkiye’nin gündemine taşıdım. Şimdi Afganistan’a saldırı, İslam’a saldırı, Bush’un İslam’a karşı bu hezeyanlarının kökeni babanın mirasının devamıdır. Şimdi benim bunu söyledikten 3 gün sonra bir Amerikan gazetesi hedefte İslam’ın olduğunu ifade etti. Bu pek önemli olmayabilir ama benden hemen-sonra da NATO başkumandanı Garbin(?), orgeneral Garbin “Ana tehlike komünizm zayıfladı ancak şimdi yeni tehlikeler var, bu tehlikelerin başında İslam köktenciliği geliyor.” şeklinde konuştu. Şimdi yani 19-2000’li yıllarda falan İslam düşmanlığı yok. B,aba Bush’un,, İslam düşmanlığını oğul Bush devam ettiriyor. Şimdi bunun o

zaman bir gaf olduğunun farkına vardı, akıllı adam Clinton, “Amerikalılar……………………………………………………………………………………………………………… da İslam’a

saygı ve şeref duyarlar.” şeklinde bir cümle sarf etti. Şimdi, neden “akıllı” dedim, çünkü insanların beyin kapasitesi IQ diyorlar buna, CIA’ ya ajan olmak için IQ’ su asgari 115 olacak.

Bu oğul Bush’un kafası, kapasitesi 90. Geri zekalı bir adam dünya lideri. Bu Clinton’un IQ’ su
180. Onun iki katı. Şimdi böyle bir oluşumla yapılandı dünya bugüne kadar geldi.
………… ********…….. ****….. arkadaşa vermiştim klasörü, “kaybettim” diyor.

Şimdi efendim bu bahsettiğim örgütler, bu bahsettiğim örgütler belirli bir hiyerarşi içerisinde dünyayı idare etmek için şekillenmişler. Şimdi tam merkezinde, tam merkezinde, ‘bulls of eyes’ diyorlar, yani boğanın gözü, yani Amerika’nın kumanda ettiği dünyadaki kararlan alan merkez. Bu merkeze üye olmak için demin bahsettiğim üç örgütün üyesi olmak zorundasınız. Yani CFR üyesi olacaksınız, Bilderberg üyesi olacaksınız, Trilateral Comission üyesi olacaksınız. Bunlar da kendi aralarında şekilleniyorlar. Bunların da en kaymak tabakası , 15-20 kişi, dünyanın kararlarını alıyorlar. Bunun da göbeğinde David Rockefeller var. Yani Clinton, Mlinton, Ford, falan filan hepsi hikaye. Şimdi dünyayı idare eden kararların merkezinde David Rockefeller var. Bilinen kişilerden baba Bush var, oğul değil baba Bush var, Henri Kissinger var. Henri Kissinger dünyada bugüne kadar gelmiş geçmiş en tehlikeli adam. Yahudi davasına bütün dünyayı ve Amerika’yı alet etmek üzere hizmet eden kişi. Bu adamı 1996 yılında TÜSİAD buraya davet etti. Bütün masraflarını karşılıyor. 50 bin de, saatlik konuşmasına 50 000 dolar veriyor. Ben bir basın toplantısı yaptım. Bu basın toplantında bu adamın iç yüzünü açıkladım ve “…bu kadar ahlaksız bir adamı buraya çağırmayın.” dedim. Çağırdılar, konuşturdular, parasını verdiler. Şimdi Kissinger hâlâ önemli bir adam. Neden önemli? Şu ânda Afganistan’a el atmış olan Unicor(?) denilen petrol şirketinin danışmanı. Şu anda Çin’e el atmış olan bir başka Amerikan petrol şirketinin danışmanı. Şimdi bu Kissinger, tabi orada kitaplarımda bu basın toplantısı var, onu okuyacaksınız en tehlikeli yanı, sizin ne kadar lider diye bilinen adamlarınız varsa onların dostudur. Süleyman Demirci’m dostudur, Ecevit’in hocası, dostu. Ecevit Kıbrıs’a çıkmak için sabaha kadar telefon etmiş. Karısı “Sustur…” demiş “…şu adamı ya, ne yapacaksa yapsın.”

Sonra Özal’ın dostu, Çiller ki… seçiverdi….. kimse bilmiyor. Onu da kitaplarımda

yazıyorum. Çiller……. götürmüş vermiş 1996 yılında?? …,’nın hain olduğunu taa 1975

yılında mahkemeye verdiğim belgede, Kıbrıs’ta Türkler aleyhinde çalıştığını mahkemeye vermiş olduğum şu belgede de açıklamış bulunuyorum. Şimdi bu Kissinger diyor ki “Amerika…” diyor “…büyüklüğünü muhafaza etmek için…” diyor “…her yere müdahale etmek zorundadır. Bunun için BM kararlarını falan takmaz.” diyor. Bunun için de Afganistan’a da hiçbir şey beklemeden, yasal- uluslararası hukukun gereklerini yerine getirmeden Afganistan’a saldırıyı da önerdi., birçok cinayetlerde de parmağı var. Tabii zamanım müsait olmadığı için onları çevirip burada şey etmek istemiyorum, açıklamak istemiyorum.

Şimdi tabii konu çok geniş, eee, biraz da 11 Eylül’e geçip isterseniz şundan biraz daha size söz edeyim. Bu uluslararası örgütlenmedeki yapıdan söz edeyim. Bakın şimdi göbekte, göbeğin üzerinde üç halka var. Göbeğin üzerindeki bu örgüt üyeleri o halkalarda kurulmuş vaziyette, yani, halkalarda gitmek demek, verilen kararlardan %60, %70 … haberdar olmak demek, kademe kademe. Şimdi bütün bunların başında sistemin başında, Sezar diyor bak bir kaynak anglosakson kaynağı Sezar, yani dünyanın Sezar’ı, dünyanın Sezar’ı, David Rockefeller bütün çok uluslu şirketler buraya bağlı. Japon şirketleri, Amerikan şirketleri, yani çok uluslu şirketler ve Avrupa şirketleri. Çok uluslu şirketlerin diktası var, bu diktanın başında da David Rockefeller oturuyor. David Rockefeller de bizim Koç’un dostu. Geldi evvelki sene buraya CFR üyeliği verdi Koç’a. Koç’un zaten Bilderberg üyeliği var, Rotary’si var, şu var, bu var, falan. Dünyada tek kişi CFR olabilmek için Amerikan vatandaşı olacaksınız. Dünyada tek kişi olarak Koç’a şey verdi, bu payeyi verdi, şimdi bu sisteme baktığımız vakit bütün bu şirketlere bir tek sistem içine Koç girmiş. Küresel sistemin içinde. Bakıyoruz David Rockefeller’in Citibank, Chase Manhattan Bank diye iki bankası var ki, aşağı yukarı 600-700 trilyon dolar …. ediyor. Türkiye’de de yayılıyor bu banka biliyorsunuz. Şimdi bu bankanın ’95 yılında Henri Kissinger her yerde karşımıza çıkıyor. Yönetim Kurulu üyesi Rahmi Koç, bir başka üye de eski NATO Genel Sekreteri Lord Carrington. Böyle bir dünya oluşuyor. Bu dünya içinde kendi çıkarlarımızı nasıl koruyacağız? Çok dikkat bunu bunları bilmek zorundayız. Şimdi bu sistem gerisinde topluluklar uluslararası topluluklar falan filan hepsi dönüp dolaşıyor şeye bağlanıyor, David Rockefeller’e bağlanıyor ve bunların hepsi de bahsettiğim meclislerin üyelerinden oluşuyor. Şimdi Amerika dünya liderliğine soyunduğunu açıkça söylediği tarihler aşağı yukarı ’92’li yıllara geliyor. 92 yıllarında Amerika Dışişleri Bakanı “Ya biz tarihin akışına yön vereceğiz, ya da biz tarihin akışına kapılıp gideceğiz.” diye bir cümle söyledikten sonra, “…Amerikan liderliği olamasa Batı dünyasının son yıllarda kazandığı zaferler asla mümkün olmazdı.” diye de kendine pay çıkardıktan sonra gene Bill Clinton ’94 yılında “Dünyanın en iyisi olan/olma düzenimizi koruyacağız Amerika dünyadaki liderliğinden ve hükmünden vazgeçmeyecek.” diye açıklıyor. Sonra, yine Amerikan Dışişleri Bakanı daha da ileri götürüyor bu söylemi “Amerika dünya lideri olmak sorumluluğunu taşımaya devam edecektir. Gerektiği zaman çıkarlarımızı korumak için tek başımıza hareket edeceğiz.” Bugün de aynı söylemi söylüyorlar. ‘Toplu karar alınmasının daha uygun olduğu zaman zaman da bu cevaplan sağlayan ülke biz olacağız ama yanılmayın, yanılgıya düşmeyin biz yöneticiyiz’.

Amerika dünyayı müstemleke yapmak istiyor, yönetimin her yerini(?) ele almak istiyor. Bunun ucunu Afganistan’da şimdi görüyoruz. Şimdi Amerika – biraz evvel söyledim Skulls and Bones Society’nin savaşla beslendiğini – o kadar da öyle söylendiği kadar çok parlak bir devlet değil. Bakın Clinton’un söylediğine göre, Clinton dönemi Amerika’da ekonomik bakımdan üst bir dönem olarak şeyediliyor. ’96 yılndaki Amerika’nın borcu 5.1 trilyon, bütçe açığı 144 milyar dolar. Şimdi bunu savaşla kapatacak. “BM’yi takmayız.” diyor. Şimdi burada bir ‘serseri devlet olgusu’ diye bir olgu dünyanın gündemine oturttu Amerika. Ondan evvel terörist devlet diye bir olgu vardı. Her sene kendi işine gelmeyen ülkeleri terörist devlet ilan ediyordu. Mesela ben doruk operasyonu adlı kitabımda “Sensin terörist devlet.” diyorum Amerika’ya, ’89 yılında. Şimdi bakın ’96 yılında Clinton “Türkiye serseri devlet olabilir.” diyor. Bu serseri devlet 2000 yılında yazılmış olan ‘…rouıge state'(?) denilen bir şeyle, kitapla açıklığa kavuşturuluyor. ‘Serseri devlet’ ne demek? ‘Amerikan güdümünden çıkmaya eğilimli devlet’ demek. Şimdi serseri devlet, Türkiye’nin önemi arttı mı, azaldı mı, falan filan çete devlet, serseri devlet (Talat Bey dinleyicilere birtakım şeyler gösteriyor) bu artık söylem hâline geldi, ‘serseri devlet’, ‘serseri devlet’, nasıl serseri devlet olur bir ülke? Kemal Derviş’i çektiğin anda serseri devlet olur. Kemal Derviş ….(?) üzerinde bir güç olarak Amerika’nın buradaki kayyumluğunu yapıyor. Çektiği anda para musluğunu keser, kestiği anda t ….(?) olur. Şimdi bu serseri devlet tanımlaması günümüzde şer mihverine dönüştü. Şimdi bu gerizekalı Bush vermiş olduğu demeçlerde Irak İran Kuzey Kore’yi ‘şer mihveri’ olarak ilan etti biliyorsunuz. Şimdi bakın, buna durmadan yeni ülkeler ekleniyor. Ama hep Müslüman ülkeler hedef almıyor. Somali, Yemen, Sudan, Filipin, Gürcistan, Makedonya; bakın Makedonya’da Amerikan Konsolosçuluğu’na(?) karşı eylem 3 mart günü yapıldı, çok yakın bir tarihte yapıldı. Şimdi biraz da aptalca bir yaklaşım: yani, sistematize(?) bir olay vardır ilk önce en g…(?) düşmana saldıracaksın sonra soğan gibi bölüp bölüp sıraya koyacaksın, sonradan getireceksin. Böyle bir ânda beş on cepheye birden saldırdığın vakit geleceğin düşmanlık tohumlarını ekiyorsun demektir. Şimdi bu yapılıyor bir anlamda.

Şimdi biraz da 11 Eylül’den söz etmek istiyorum. Bakın ’96 yılından bir gazete kupürüm var: ‘Afgan canavarını C1A yarattı.’ ‘Afgan canavarını CIA yarattı’, ’96. Şimdi yani hem yaratıyorsun hem de mücadele ediyorsun. Şimdi şurada bir sorum var şu bölümde: 11 eylül daha önceden bilinmiyor muydu? Bütün çıkan basını taradım, bunları topladım, buradan benim çıkarttığım sonuç, 11 eylül daha önceden biliniyordu. Şimdi uzatmayacağım. Bakın burada 24,2001 yılı üç ay evvel 11 Eylül’den Amerika teröre karşı seferberlik başlattı. Yani olası bir saldırıya karşı seferberliğe geçmiş bir ülke var. Şimdi bu Amerika dünyanın en güçlü devleti de nasıl oluyor böyle bir saldırıya muhatap oluyor hem de ………………….  (?) alarma geçmiş.

Aslında Amerika’da çok büyük bir şey var, muhalefet var o saklanıyor, gizleniyor. Bu muhalefet ile işbirliği yapan gruplar bir eyleme karar vermiş olabilirler. Zaten 1993 yılında Ticaret Merkezi’ne yapılan saldırıda ortaya çıktı. Bu saldırıyı yapan kişi, “…daha göreceksiniz, daha neler yapacağız…” diyor. Bu da zaman içinde ortaya çıkıyor. Şimdi fazla uzatmadan şurada iki tane belgeden söz edeceğim. Bakın Şubat ayının 1998’inde Amerika’nın petrol şirketinin başkanı Maraska(?), Dış İlişkiler Başkanı; Amerikan Başkanı Amerikan Kongresi’nde bir konuşma yapıyor. “Afganistan üzerinden geçen yeni bir ipek yolu açmayı öneriyoruz.” Yani petrol boru hattı istiyor 1998’de. “…Amerikan Hükümeti’nin gerçek büyük bir iş başarısına yardım etmeye çağırıyoruz.” Bu sözler Unicom(?) adlı petrol ve gaz üretim firmasının Dış İlişkiler Başkam John Maraska’ya ait Maraska bu sözleri Amerikan Kongresi’nin Asya ve Pasifik alt komisyon toplantısında sarf etmiş. Enteresan olan tarih 1998, Şubat. Şimdi bu Afganistan’ı kanıt beklemeden vurun.’ diyen Amerikan dışişleri politikası üzerinde hala etkili olan Henri Kissinger’ın da bu şirketin danışmanı olduğunu aynı yazıda söylemiştik. Kissinger birkaç ay önce de Çin’deki büyük bir petrol firmasının danışmanlığını aldı. Son gelişme ise Unicom(?) eski danışmanlarından Zaoma Halizat(?) ABD’nin Afganistan Özel temsilciliğine bir başka eski danışman Hamit Karzai Bonn’daki yapılan toplantıda Afganistan Başbakanlığına getirildi. Yani ’98 yılında Karzai ile petrol pazarlığı yapıyor, orada pay veriyor, getiriyor bu 11 eylül sonrasında adamı Afganistan’a başkan yapıyor; böyle bir şey, yapılanma içindeyiz. Daha evvelden de ’96 yılında aynı pazarlığı Taliban’la yapmış Taliban’a büyük servetler akıtmışlar fakat anlaşamayınca vazgeçmişler. Mesele petrol meselesi. Diğerleri bahane.

Şimdi bir başka belge de çok uzun süre FBI’ ın çok önemli görevlerinde bulunmuş 0’Neill(?) denilen bir kişi 12 ekim 2000 yılında Aden Körfezi’nde batırılan USS Cole destroyerinin tahkikatına memur edilmiş. Tahkikatın sonucunda El Kaide’yi tespit etmiş ve bunu bildirdiği halde Amerika’nın büyükelçisi, Yemen’deki, bunun örtbas edilmemesi için çaba sarf etmiş fakat o tarihte …. (?) petrol çıkarıldığı için, petrol çıkarları … (?) edilmemesi için bu geminin batırılmasında Taliban örgütünün ve şeyin, ‘Taliban’ diyorum, El Kaide örgütünün ve Usame Bin Ladin’in ilişkisi olduğu saptanıldığı halde sırf petrol çıkarı adına örtbas edilmiş. Bu olaya tanık olan , O’Neill’in dostru olan ….(?) la bir başka Fransız gazetesi, ‘Yasaklı Gerçek Bin Ladin’ adlı bir kitapta bunu açıklamış bulunuyor. Şimdilik izninizle burada keseyim. Sorularınızı bekliyorum. Teşekkür ederim beni dinlediğiniz için.

…. olarak “Hoş geldiniz, “diyorum, öncelikle. Sayın Turan dünya çapındaki birtakım örgütler arasındaki ilişkileri irdeleyerek çok güzel takdim etliniz, ancak belki bunların da ötesinde bir başka şey var. Dünyada bir Siyonist gerçeği var. Siyonizm’in bütün bunların üstünde yer aldığı gibi bir gerçeğin farlında olduğunuzu düşünüyoruz. Doğrusu Siyonizm’in ya da Siyonizm’in hemen altında yer aldığını düşündüğümüz Amerikan hegemonyasının farkına varan insanlar eğer konumları müsaitse iki türlü davranış sergiliyorlar ya, bir gücün bir şekilde tesir alanında bir yerlere ekleniyorlar, ya da sizin gibi tabiri maruz görün Donkişotluğu tercih etmiş oluyorlar. Şüphesiz ki Siyonizm’in iş dünyasıyla, siyasetle belki adliyeyle, mülkiyeyle alakalı irtibatları konusunda bir lakım bilgilere sahibiz ancak bizim cenahımızdan fark edilmesi biraz daha güç olan bir boyutu sizin açmanızı da ifade etmek isliyorum. O da seyfiyeyle (?) olan bağlantısı. Biliyorsunuz 1996yılında Türkiye’de bir süreç başlatıldı, yani 28 Şubat süreci. Sizin eserlerinizin birinde buna kısmen de olsa bir atfınız var, fakat bununla alakalı biraz daha sanki yorumsuz geçiyorsunuz. Konunun aktörlerinden birisiyle alakalı ve dünya çapındaki örgütler bağlamında yerini kısmen belli edecek tarzda endişeler dile getirmekle beraber 28 Şubat’ı biraz yorumsuz geçtiğinizi ben en azından hissettim Gerçi son kitabınız Çeteleşmede takip edebildiğim kadarıyla az çok bunlardan da bahsediyorsunuz. Yani bu çaptaki örgütlenmelerin anti-mason ya da anti-semitik örgütlere bırakılmayacak denli önemli olduğundan bahsediyorsunuz. Nitekim bu Siyonizm gerçeğinin farkında olduğunuz anlamına geliyor şüphesiz. Fakat özelikle Türkiye’nin yaşamakta olduğu ve hâlen devam eden konunun mimarları, tarafından belki bin yıl süreceği ifade edilen bu süreçle alakalı gelişmeleri nereye koyuyorsunuz? Uluslararası dengeler bağlamında ve askeriyenin bu hususla nerelerde durduğunu kısmen isimlerden bahsetmekle beraber genelde şöyle ifade edebiliriz: Askeriyeden gelmiş olmanız hasebiyle de vurgulanabilir. Siz bir kurmay subaysınız, kendi döneminizde takip edebildiğim kadarıyla iki orgeneral arasında bir yerde yeriniz var zannediyorum. 8. olarak mezun olmuşsunuz kendinizi önemsiyorsunuz, şüphesiz hakkınız var, kendine güvenen bir insansınız ama şunu da ifade etmek istiyorum geçenlerde bir gazetede takip edebildiğim kadarıyla, yanılmıyorsam Lütfi Akdoğan olacak, Şefik Soyyüce’yle ilgili bir hatırasını nakletmiş, orada enteresan bir biçimde Şefik Soyyüce’nin hâli biraz karikatürize edilmekle beraber işte Ankara’dan bir anayasa siparişine bir profesörü … (?) etme gayretinden bahsediyor ve işle eskiden askerler vatanseverlikleri gramajına kadar bugünle aynıydı ama bilgileri biraz…… (?) karitize bırakın senaryolar da yazılıyor doğrusu.

Şüphesiz bu askeriyedeki yetişme tarzını biz bilemediğimiz için ya da askeriyedeki o … (?) bundan bir süre önceki bir toplantıda…….. (?) bunu ifade elti de,  “Oradaki müfredatı dahi bilmiyoruz.” demişti. Şüphesiz personel yetiştirmedeki kalitesi yönünden endişemiz olmamakla beraber genel siyasete, genel idare-i maslahat’a bakışı acaba gerçekten o karikatürize edilen olaylardaki gibi mi? Ve tüm bunlar acaba ….’yi (?) biraz daha kazançlı bir pozisyona mı itiyor tüm bu uluslararası örgütler arenasında? Bunla alakalı açıklamalarınız olursa teşekkür ederim.

Teşekkür ederim. Şimdi. Teşekkür ederim, bir daha ederim. Kitaplarımı dikkatle okumuşsunuz, şu bir doları lütfen hepiniz alın cebinizde taşıyın. Kitabımda bunun manasını uzun uzadıya açıklıyorum, şurada bir mason piramidi var. Mason piramidi üzerinde bir ulu göz var……….. (?) şimdi Amerika vatandaşı, 1.sınıf Amerikan vatandaşı olmak için üç unsur aranıyor: Beyaz olacaksınız, Anglo-Sakson olacaksınız, Protestan olacaksınız. Ama aslında bu maske altında dünya sermayesine Yahudiler egemen olduğu için Amerika’daki bu üç unsurdan oluşan bir mekanizma ile Yahudi sermayesi egemenliğinde Siyonizm’i öne çıkaran bir yapılanmanın çatışması var. Mesela Kennedy’nin Ölmesi bununla bağlanabilir. 11 Eylül saldırısı,   “Saldırı”  demiyorum,   “Baskın”   diyorum,  buna bağlanabilir.   Şimdi   Siyonizm gerçeğini yadsıyamayız……… (?) Amerika’yla İsrail arasındaki göbek bağının sonuçları bize yansıyor. Ben bunu ’77 yılında ‘Ortadoğu’da Şeytan Üçgenleri’ diye Yedi gün dergisinde bir yazı yazdım,  bu ilişkiyi orada açıkladım.  Şimdi bu böyle.  Şimdi,  şeye gelince, gene kitaplarımda ……….  (?) denen bir adamdan bahsediyorum ……………….. (?) (aynı adam) 1990 öncesindeki, ’70 ve ’90 arasında aynı Türkiye’de olduğu gibi İtalya’da terör vardı. Sağ terör, sol  terör vardı,  bu terörün arkasındaki  kişi  olarak çıktı ortaya mason locası üstadı,(?) (aynı adam) mason locası üstadı kimle beraber terörü yönlendiriyor …(?) ‘nm istihbarat başkanı Genereal Osterchi(?) ile birlikte İtalya’daki sağ ve sol terörü yönlendiriyor. Parayı da CIA’den alıyor, bunu itiraf ediyor. Mahkemede yargılandı. Şimdi neden CIA İtalya’da para vererek sağ-sol terörü yapar? Bunu da kitaplarımda açıklıyorum. Özel savaş kuralı içerisinde ‘İstikrarsızlaşma’ diye bir bölüm var. İlk önce bir ülkeyi istikrarsızlaştıracaksınız. Halkı bezgin hale getireceksiniz “…Aman kim gelirse gelsin bizi kurtarsın.” dedirteceksiniz. Ve o kişiler gelecek. Şimdi İtalyan kamuoyunda darbe şansları yok, halk buna izin vermez. Orada şimdi normalde Komünist Parti yükselmiş, oyla iktidara gelecek, onu engellemek için……. (?) ediyor mason locası ve de Amerikancı parti iktidarda kalıyor. Burada da şimdi Amerikancı iktidarlar şeye gücünü kaybettirmek için benzeri bir olay ülkede zaman zaman bir terör tırmanması oluyor. Halk çocukları birbirine düşman edilip birbirine kıldırttırılıyor. Ve bu da aynı şey gibi ….(?)   manivelası gibi peşinden bir darbe geliyor, darbe bir sükunet dönemi getiriyor. Şimdi    ….. (?) (aynı adam) yargılanıyor. Burada kimse yargılanamıyor, kimseyi yargı önüne çıkart..(?) bunların derin devletine merasimle
hapishaneye gönderiyorlar …. (?) derin devletin küçük bir üyesine beş sene yargı (?)

(aynı adam) diyor ki “Ben ne yaptım?” diyor “…ben…”, diyor “…’80 yılında İtalya’ya cumhurbaşkanı seçtirdim…”, diyor “…kalktım buradan Arjantin’e gittim…”, diyor “…Arjantin’de…” diyor, “…mason locasının desteğiyle…” diyor “…Peron’u cumhurbaşkanı yaptırdım…” diyor; “…Bu yaptığım hizmetler karşılığında…” diyor “…Beyaz Saray’da Reagan beni çağırdı…” diyor “…ödüllendirdi…” diyor “…benden ne istiyorsunuz…” diyor. Böyle bir dünyada yaşıyoruz. Şimdi, kitabımda yazıyorum.

Türkiye’nin bütün sorunlarını kimsenin benim üzerime yıkma hakkı yok, ben tek çalışıyorum. Desteksiz çalışıyorum. Bakın en önemli dosyamı bu arkadaşıma verdim şimdi “Kayboldu.” diyor şimdi. Hayatımın dosyası …. hayatım gitti yani. Nasıl kaybolur yani benim dosyam? Tamam mı, bir de bu şartlar altında şey ediyorum.

Şimdi bakın şu kitabımı yazarken resimleri karıştırdım birdenbire şimşek çaktı bende İngiltere Kraliçesi’ni karşıladık, ben de vardım, 1961 yılında Esenboğa’da Cemal Aga da vardı, cemal gürsel.

Etiketler
BENZER YAZILAR
Talat Turhan
Türkiye

1924 Yılında Elazığ’da doğdu. O tarihte babası Elazığ Müdde-i Umumisi (Savcı) idi. Baba tarafı Rize ilinin Çayeli ilçesinin tanınmış ailelilerinden (Şerifoğulları)’na mensuptur. Anne tarafı Elazığ Harput’un tanınmış ailelerinden (Efendigiller) ‘dendir.....