1
SÖYLEŞİ

ATV Siyaset Meydanı 6 -7.2.1998

ATV – Siyaset Meydanı 6 -7 Şubat 1998

SUSURLUK Yöneten: Ali Kırca

Program: “ALİ KIRCA VE SİYASET MEYDANI SUSURLUK ÇARKI”

Küçük Amerikancılığın İflası

ALİ KIRCA – Peki aradan önce biraz gerilere gidelim. 1993 olarak raporda belirtilen o miladın, aslında çok eskilerden başladığını söyleyen 1970’lere kadar uzatan, Kontrgerilla ya da Özel Harekât Dairesi isimleriyle belki de kamuoyunun gündemine ilk taşıyan isimlerden olan araştırmacı-yazar Emekli Albay Talat Turhan’a mikrofonu verelim ve manzaraya, bir de o zamanlardan bu yana gelerek baksın Sayın Turhan… Buyurun.

 TALAT TURHAN – Çok teşekkür ederim… Aslında ben, prensip itibariyle Susurluk olayından bu yana susuyorum. Neden susuyorum; çünkü o konuda Öngörülerim, 1973 yılında parlamentoya yansıttığım öngörülerim bugüne kadar somut olarak sonuçlanmamıştır. Üç parlamenterden alacağım var.( atv’deki programa katılan

parlamenterleri kastediyorum.) Neden alacağım var, arz edeyim. 1973 yılında ortaya koyduğum çeteleşme olayı, 1990 yılında Gladio olayıyla ortaya çıktı. O dönemde, bu meseleyi enine boyuna her kulvarda tartıştık. Sonra, ikinci tarihsel haklılığım Susurluk kazasıyla ortaya çıktı. Artık konuşmam için bir neden kalmadı; çünkü onlar

benim arkamda kaldı. Şimdi, bu sistemi yaratan mekanizmaya bakıyorum. Burada da

sanıyorum bir yanlışlık var; taktik bakılıyor olaya, stratejik boyutta bakmak zorundayız; düzene bakmak zorundayız. Bozuk düzen olmasa Susurluk’lar olmaz. Düzen nasıl bozuldu? Kurtuluş Savaşı’nın ideolojisi Kemalizm’dir. Kemalizm’in ideolojisi tam bağımsızlık, antikapitalizm, antiemperyalizmdir. Bugünkü vardığımız noktada, bu üç kavram ortadan kalkmıştır. Neden kalkmıştır? Çünkü Türkiye,

1947 yılındaki ilk ikili anlaşmayla Amerikan rayına oturtulmuştur. Bu raya oturtturma olayı, soğuk savaşın devamı süresince devam etmiştir. Öylesine devam etmiştir ki, artık örgütsel bir boyut kazanmıştır. Nasıl, Amerika dünyaya antikomünizmi ihraç etmiştir, dünyanın ideolojisi antikomünizm, Sosyalist Blok dışındaki bütün dünya ülkelerinin sermayedarını kendine yandaş kılmıştır. Kimdir antikomünizmin

yandaşı? Din. Bütün dini yandaş kılmıştır. Kimdir antikomünizmin yandaşı? Şoven milliyetçilik. Bütün şoven milliyetçiliği yandaş kılmıştır. O bataklığın varmış olduğu nokta, Susurluk’taki lağımın patlamasıdır. Bu patlayan lağımın temizlenmesi nasıl olacaktır? Şimdi, şurada bakıyorum, şu kadar saattir konuşuluyor, ‘Kontrgerilla’

lafı geçmedi, ‘Kontrgerilla’ diyemiyor kimse. Kimse ağzına alamıyor, tabu oldu. ‘Gladio’ diyorlar, ‘Süper NATO’ diyorlar, ‘Paralel NATO* diyorlar, ‘Derin Devlet’ diyorlar, korkuyorlar… Derin Devleti de kimse söylemedi bugüne kadar. Şimdi, yani olaya bu boyutta bakarak tanı koyabiliriz. 1947 yılında başlayan olay. Küçük Amerika sevdasıyla karşımıza geldi, Küçük Amerikancılığın iflasını yaşıyoruz şu anda;

Küçük Amerikancı zihniyetin iflasını yaşıyoruz. Bunu, bir Johnson’un mektubuyla gördük, bir de Clinton’la görüyoruz. İki gün evvel eski dışişleri bakanlarından bir tanesi, Türkiye’nin bağımlı olduğunu ifade ediyor açıkça, bir gazetede. Yani şimdi Türkiye’yi bağımlılık batağına sokanların tarihsel suçu vardır. Bu suçluluk içinde de, bu olayların olması doğaldır. Neden? Çünkü biz patron devlet olarak Amerika’yı

seçmişiz. Amerika da, bütün bu pisliklerin kaynağı. İşkenceyi Amerika öğretiyor, terörü Amerika Öğretiyor, cinayeti Amerika öğretiyor, toplumsal provokasyonları Amerika öğretiyor. Nerede öğretiyor göstereceğim; (Y.n.: (1) Bu konu yayınladığım yapıtlar, yazılar ve katıldığını etkinliklerde yeterince açıklanmaktadır. (2)

Yapıtın 7nci Bölüm 2nci Kısmındaki Mümtaz Soysal’ın makalelerine bakınız.) hangi okullarda, nasıl öğretiyor göstereceğim. Darbe yapmayı Amerika öğretiyor. Şimdi böyle bir mekanizmanın olduğu bir dünyada, gelip de işi, bireysel, şuraya, buraya indirgediğimiz vakit, herhalde, olaylara bakışımız bizi yanılgılara sürükleyebilir. Öyle bir noktaya geldi ki Türkiye, 1952 yılında NATO’ya girmek için Kore’de kan akıttı. Onun bize vermiş olduğu bedel, yeraltına gizli örgüt soktuk. Bütün NATO devletlerinde ve Amerikan güdümünde olan bütün ülkelerde yeraltında gizli örgütler var. Bu örgütler kontrolden çıktığı vakit, işte terör de oluyor, anarşi de oluyor, provokasyon da oluyor, birkaç aydınlanmamış olayın kaynağında burası var. Herkes

bunu ifade ediyor. Elimden çıktı, elimden kaçtı, kaçabilir falan gibi kıvırtıcı kelimelerle işi kıvırtıyor; fakat işin esasına girmiyorlar. Şimdi, bu girişten sonra, dünyanın ağababası Amerika’nın gizli operasyonlarından söz edeceğim bir Amerikan kaynağından. Amerika ne yaparmış;

 CIA’nın GİZLİ OPERASYONLARI

  • Yabancı ülkelerin politikalarına yön vermek, (Seçimlerde hile yapmak) (Y.n.: Benim kamuoyuna mal ettiğim Ayaklanma Bastırma Harekâtı adlı bir yayında da yazıyor -1965)
  • Devlet memurlarına rüşvet vermek,
  • Bazı sendikaları ve siyasi partileri desteklerken diğerlerini ezmek,
  • Kasıtlı yanlış bilgilendirme ve propaganda kampanyaları,
  • Yabancı askeri ve milis kuvvetlerini desteklemek ve eğitmek,
  • Yabancı devlet başkanlarına karşı düzenlenen suikastlar ya da bu kişilerin öldürülmesi,
  • Demokratik seçimle başa geçmiş hükümetlerin destabilizasyonu ve devrilmesi, (Y.n.: Askeri darbe düzenleme.)
  • Dış ülkelerin polislerini ve güvenlik güçlerini en modern sorgulama, gözleme ve işkence yöntemleri konusunda eğitmek,
  • Uyuşturucu, hipnotizma, elektroşok ve beyin yıkama yolu ile zihni kontrol altında tutma deneyleri,
  • A.B.D. halkını gözetleme ve taciz etme. Şimdi, bizim hocamız bu. Bu hocanın öğretileri, işbirlikçileri tarafından bu ülkede gündeme konmuştur. Şimdi, bunu ifade ettikten sonra, Atatürk’ten söz edildi; Atatürk’le bazı kişiler yan yana getirilmek istendi. Biz buna tahammül edemeyiz. 1977 yılında “İşkence, Siyasî ve Güvenlik Örgütleri” adlı bir yazı dizim var, onu da, “iktidarların çeteleşmesi” takip etti. Yani, bana göre

1977 yılındaki iktidar çeteydi. Neden? Dibinde bir yeraltı örgütünün varlığını kabul eden her iktidar çetedir. Eğer varsa bir yeraltı örgütü ve örgüt, yasal zemini dışında kullanılıyorsa, ona tahammül eden her iktidar çetedir; 1977 yılında söylüyorum. Bozuk Düzende Hainler Milliyetçi İlan Edilir

 ALİ KIRCA- Hangi iktidar ve hangi yeraltı örgütü?

 TALAT TURHAN – Şimdi geleceğim oraya… Vatansever, vatan haini. Bir kere, Türk halkı olarak, vatansever ve vatan haini arasındaki çizgiyi çok kesin olarak çizmek zorundadır; yani ilk karar vereceğimiz husus, kim vatan hainidir, Y.n.: Adalet Bakanı

Olan Sungurlu: “İŞKENCE YAPAN VATAN HAİNİDİR.” Yeni Yüzyıl: 21 Aralık 1997 Y.n.: Bu konuda (1977 yılında yayınlanmış yazılarımdan seçtiğim özetler. Birinci Bölüme eklenmiştir.) kim vatanseverdir. Bozuk düzende hainlerin milliyetçi, yurtseverlerin vatan haini ilan edilmesindeki kavram kargaşası bu işbirliğin doğal bir sonucu olmaktadır. Yani, Amerikan işbirlikçiliğinin. Nitekim dün de emperyalist işbirlikçi hainler, Mustafa Kemal Paşa’ı Bolşevik ilan etmişlerdi. Bugün, Mustafa Kemal Paşa’yı Bolşevik olarak suçlayan hainlerin sözcülüğünü yapanlar, Türkiye’yi yem emperyalist mihraklara peşkeş çekme politikasının iflas ettiğini gördükleri bir dönemde, utanmadan, kendilerine milliyetçi, kendilerinden olmayanlara vatan haini diyebilecek kadar alçaklaşabilmektedirler. Azgelişmiş ülkelerde, vatansever, vatan haini koşullandırmasının CIA kaynaklı olduğu ve bu ülkelerde kendilerini vatansever sayanların, bilerek ya da bilmeyerek Amerikan emperyalizmine maşalık ettiklerinin en somut örneği, Yunanistan’daki işkencecilerin yargılanmasıdır; ona girmiyorum. Şimdi, bir vatansever, bir vatan haini kavramı içersinde, beni çok utandıran bir kamuoyu araştırması, 25 Ocak 1998, Atatürk birinci sırada. Çatlı ikinci sırada. Türk halkı bunun

yanıtını verecek, Türk halkı. Çatlı mı kahramandır, Atatürk mü kahramandır, bu ayrımı yapmadan hiçbir yere varamaz. Yabana atılacak bir şey değil bu, kamuoyu araştırmasını bir bilgisayar firması yapmış, bilerek yapmış, kasıtlı yapmış, burada kasıt var. Nitekim çok yakın bir tarihte, Çanakkale Üniversitesinde, iki öğretim görevlisi, Atatürk’ün resmini indirdi, Çatlı’nın resmini astı, bu da gazetelere yansıdı. Şimdi, bu ayrımı yapmak zorundayız.

ALİ KIRCA- Şimdi, Sayın Turhan, siz Kontrgerilla ya da hangi isimle anılırsa anılsın Gladio ya da o zamanlar farklı isimlerle, o zamandan, 1970’lerden beri Türkiye’de var olduğunu söylüyorsunuz, Susurluk’a kadar geldiğini, Susurluk’ta, o kazayla birlikte başka boyutta ortaya çıktığım da belirtiyorsunuz. Bu örgüt, var olan örgüt, kimin tarafından, kimler tarafından kuruldu ve Susurluk’ta kullanılan isimler veya kullanıldığı söylenen isimler, ne zamandan beri devlet tarafından kullanılıyor da, devletin ajanı olarak görev yapıyorlar, sizin tespitlerinizle

TALAT TURHAN- Şimdi, efendim, ben bu devlete hizmet etmiş bir kurmay subayım. Bu devletin birçok cumhurbaşkanı okuduğum okuldan mezun olmuş, yani Harp Akademisi mezunuyum. Bir çete, beni evimden aldı ve bu zapta geçmiş olduğu için açık söylüyorum eğer işgal kuvvetleri evimi hassaydı, daha ahlakî davranırdı diye mahkemede söyledim. Bir çete evimden aldı, hiçbir hukuk tanımadan aldı, götürdü. Bir izbeye tıktı, bir ay işkence yaptı. Bu ülkede, bir kurmay subaya işkence yapılıyor, toplum yahut da onun yandaşları, onun kariyerinden gelenler bugüne kadar sessiz kalıyorsa, burada bir toplumsal ayıp var demektir. Ben onun hesabını gördüm bugüne kadar, hiç kimseyle alışverişim yok. Ben otuz seneden beri yazıyorum, bütün bu mekanizmayı; bütün bu pislikleri ortaya döktüm. İşkenceden çıktım; bir sene siyasi dalgalanma içerisinde bir oyun. İşte bir kanat, ordunun sağ kanadı, faşist kanadı, sol saydığı kanadı tasfiye edecek; biz orada aracız. ‘Bomba davası’ diye bir davada, siyasi olayların içerisinden geldik geçtik. Nihayet bir sene sonra duruşmaya çıktım;

bir dilekçe verdim: “Kontrgerilla denen bir çete tarafından sorgulandım, savcı yalan söylüyor, emniyet, buyurun şu tespitleri yapın.” 8 Haziran 1973, bu vermiş olduğum dilekçe, kitabımda, Bomba Davası 2 adlı kitabımda yayımlanmıştır. Ondan sonra, tabii ona hiçbir şey yapılmadı; çünkü işkence şebekesinin başında Faik Türün var, bunu da zapta geçirdim. Bir dilekçe daha verdim: “12 Haziran 1973. Türk devletinin geleceğini ağır tehlikeye düşüren gizli örgüt çalışmaları hakkında. Kontrgerilla adındaki bir çete tarafından sorgulandım, bir Parlamento Komisyonu tarafından bu olayın tahkik edilmesini istiyorum” dedim. Nereye? Başbakanlığa, Genelkurmaya, Kara Kuvvetleri Komutanlığına. Şimdi, 1973 yılından bu yana parlamentoda en az on kere girişimde bulunuldu, Kontrgerilla konusunun aydınlığa kavuşturulması için, hiçbirinden somut sonuç çıkmadı. En nihayet, 1991 yılında, bu konunun konuşulması için, bütün partiler ortak karar aldıkları halde, 1991 yılında da hiçbir karar çıkmadı; çünkü partilerin lider kadroları soruna iktidarda başka türlü, muhalefette başka türlü yaklaşıyorlar. En sonunda Sayın Demirel, “Kontrgerilla tartışması havanda su dövmektir” dedi, konuyu kapattı.Daha sonra, faili meçhul cinayetleri araştırma komisyonu kuruldu, o komisyon bir rapor yayımladı. Raporda, muhalefet şerhi yazan bir sayın milletvekili, başta benim kitaplarım olmak üzere, bu konunun aydınlığa kavuşturulması için gözden geçirilmesini talep etti. Yani kitaplarım. Büyük Millet Meclisi tarafından, bilinmesi lazım gelen bir belge hüviyeti kazandı. Yalnız, bu rapor sonucunda, döndü, dolaştı üç noktaya… Yani, bu raporda çıkan sonuç, deniyor ki, bu konunun aydınlığa kavuşturulması için Özel Harp Dairesinden, MİT’ten, Emniyetten görevliler toplanarak bir komisyon kurulması lazımdır. Şimdi, oysaki bir çok kuşkular, bu kuruluşlar üzerinde yoğunlaşmış vaziyette. O zaman bu nasıl olacak; işte onu Susurluk olayı takip etti. Susurluk olayının peşinden. Meclisin ciddi bir çalışması oldu: Susurluk Komisyonu Raporu. Onun peşinden Kutlu Savaş’ın raporu. Her kademe, eğer bizi çözüme götürecekse saygıyla karşılarım; ama 1973 yılında istediğim Parlamento Araştırması bugüne kadar sonuçlanmış değil: Yani, öyle bir haklılığım var. Tam bu sırada, bu haklılık içerisinde İtalya’da Gladio olayı patlak verdi. Gladio olayı patlak verir vermez, İtalyan toplumu ayağa kalktı ve oradaki başbakanı ve cumhurbaşkanını sorguladı ve şu anda da yargılıyor. O zamanki İtalyan basınına baktığımız vakit, somut olarak bunu göreceğiz. Olay içerisinde Andreotti’nin suçu, NATO’nun suçu. Cossiga’nın suçu, Cossiga’nın gizli örgütle olan ilişkileri, Cossiga Cumhurbaşkanı, hatta o Gladio örgütünün dağıtıldıktan sonra mensuplarının şeref üyeliğini kabul etti Cossiga, o derece de açık olarak ortaya çıktı. Gladio rezaletinden sonra, Türkiye’de ve Avrupa’da en azından bu konuyla ilgili olarak 30-40 konferans verdim. Kitabımın ismi Kontrgerilla Cumhuriyeti. Şimdi, bu kitapta diyorum ki, Sayın Güç geldi bana dedi ki: “Kontrgerilla konusunda röportaj yapmak istiyorum,” söylediklerimi yazabilirsen yaparım dedim. Tamam” dedi. Kapak yaptı, Nokta’da kapak oldu. ‘Kontrgerilla cumhurbaşkanlarına görev yükler’ kapak bu. Birinci sayıda bu konudaki belge yayınlanmadı ikinci sayısında yazması lazım. Hayır; ne olduysa, o havada kaldı. Yani, Kontrgerillanın Cumhurbaşkanlarına görev yüklediğine dair resmî belge havada kaldı.(Y.n.: Nokta Dergisi’nin kapağı. Birinci Bölüme eklenmiştir.)

 ALİ KIRCA – Yani, yayınlanmadı mı?

 TALAT TURHANHayır, yayımlanamadı. Onun üzerine, ben, bunu buraya aldım. Bu, resmî talimnamenin “ST-31/15 Gayrî Nizami Kuvvetlere Karşı Harekât Talimnamesinin” içinden alınmış bir belgedir. Bir askerî talimname, cumhurbaşkanlarına görev yükler; diyor ki: “Bu yeraltı örgütlenmesini, cumhurbaşkanı kendi istediği tarzda düzenleyebilir” diyor. Şimdi, soruyorum burada. Herkese soruyorum, cumhurbaşkanının görevleri anayasada yazılmıştır.

Cumhurbaşkanının böyle, bu tip bir örgütlenmede düzenleme yapmak diye bir madde varsa, eklemek lazım ya da bunu oradan çıkarmak lazım. Yani, olayın boyutu buraya kadar gidiyor ve cumhurbaşkanına kadar giden bu olay… İşte, Sayın Cumhurbaşkanı “havanda su dövmektir” diyor. Demirel (1990), “Hukuk devletinde bu tür örgütlere yer yoktur. Parlamentonun bu toplumsal tehlikeye, hukuk dişilik, devlet içindeki bu gizli örgütlenmeye karşı çıkması bir görev haline gelmiştir; çünkü en başta, Türkiye Büyük Millet Meclisi töhmet altına girmiştir. Türkiye devleti cinayet işleyen bir devlet imajı ve Türk halkının önünde duramaz, savcılar ne güne duruyor.” Erdal İnönü, aynı tarihte “Kontrgerilla konusunda çözüm bekliyoruz; ama biz şimdi iktidarda değiliz.” 1993, her ikisi de iktidarda; Süleyman Demirel: “Kontrgerilla tartışmaları havanda su dövmektir. Bir ideolojinin devleti yıpratmak için sığındığı bu olayın bir yerde bitmesi lazım.” Erdal İnönü. “Kontrgerilla tartışması iktidar ortaklığımızı tehlikeye atar,” diyor ve olay kapanıyor. Şimdi, “Kontrgerilla yoktur” a geldim. Yani, resmî söylem “Kontrgerilla yoktur” a geldim. Şimdi, Sayın Cumhurbaşkanının stratejik ve ulusal güvenlik analisti Sayın Mehmet Atay’ın Strateji dergisinde 1995 yılında yayımlanmış “örtülü Faaliyetler Konsepti” var elimde. Çok güzel bir yazı aslında, çok faydalandım. Şimdi, bakın ne diyor; tam bağımsız, antiemperyalist, antikapitalist Türkiye’de Cumhurbaşkanı Danışmanı Sayın Atay ne diyor “Örtülü Faaliyetler” adlı yazısında. İsyan edenlerden bahsediyor, yani, ihtilalcilerden bahsediyor, başkaldırıdan bahsediyor. “Geri kalmış ülkelerdeki bu hareketlerin temel fikri antiemperyalizm, modem kapitalizmin reddi, ideolojisi ise tarımsal halkçılık, müfrit milliyetçiliktir.” Şu halde, böyle bir örgütlenmede hedef alınanlar bunlar. Sonra, Kontrgerilla stratejisinin temel prensipleri, yeraltı teşkilatı, Kontrgerilla operasyonlarının ilkeleri, yani özetle, bir yandan resmen reddedilen kurum, cumhurbaşkanının danışmanı tarafından makale haline getiriliyor.

ALİ KIRCA- Buradan vardığınız sonuç?

 TALAT TURHAN – Buradan vardığım sonuç şu: 1963 yılında yine bir mahkemede yargılanırken, CIA ile MİT ilişkisini ilk defa ortaya koyan kişiyim; zapta geçirmiş bir kişiyim.

 ALI KIRCA- Bilgiye dayanarak mı?

 TALAT TURHAN- Tamamen bilgiye dayanarak. Daha sonra da uzatmak istemiyorum tabii 1975 yılında yapmış olduğum savunmada, Türkiye’de, CIA’nin cinayetler işlediğini söyledim, yine bilgiye dayanarak söyledim bunu. Benden üç yıl sonra, on beş tane Sayın CHP milletvekili, aynı doğrultuda CIA’nin cinayet işlediğini söyledi. Yani CIA Türkiye’de cinayet işliyor, dünyanın her yerinde işliyor, şurada bir klasörüm var CIA’nin binlerce sabıkası var. Şimdi, cinayet işlemek bir yöntem, orada eğitilen kişiler de o yöntemi uygulayacak. Neden uygulayacak? Şundan dolayı uygulayacak. Olay lokalize ediliyor, bu olay da lokalize ediliyor. Orduda, Veli Küçük önde, dayandı duruyor. MİT’te Eymür, dayandı duruyor. Şurada, Eymür hakkında bir kitap yazmışım 30-40 sayfa Bütün ipliğini pazara çıkarıyorum; aşk odası kurulduğuna kadar kendi ifadesiyle yazıyorum. Sonra, Ağar’da tıkandı kaldı. Herkes de serbest bırakıldı. Oh hiçbir olay olmadı Türkiye’de; hiçbir kargaşa olmadı. Bu kadar faili meçhul cinayetlerin kanlan yerde duruyor. Bundan, eğer yüreklerimiz yanmıyorsa, o zaman ben şüphe ederim, yanmayanların insanlığından şüphe ederim. Şimdi, Analiz adlı kitapta Eymür diyor ki: “Benim başkanım, büyüğüm, ağabeyim Hiram Abas, Servis adlı kitabı çok okurdu ve Servis adlı kitaptan parçalar veriyor. Bir istihbarat örgütünün niteliklerini saptamak için ölçütler. Cinayetleri kabul derecesi bir tanesi de, yani, bir istihbarat örgütü cinayeti ne kadar kabullenirse o kadar makbul Eymür’ün kitabında Servis adlı yapıtın ders kitabı olarak okutulduğu açıklanıyor. Kim yazmış bu kitabı. General Reinhard Gehlen, General Reinhard Gehlen’i CIA ajanı olduğunu tespit ettim. Faşist Almanya yenileceği vakit, Hitler’in bütün arşivini CIA’ye teslim etmiş İsviçre’de, ondan sonra da Almanya’daki BND örgütünü kurmuş ve Alman yeraltı örgütünü kurmuş. Alman yeraltı örgütünün de iki tane adı var: Biri Stay Behind… diğeri Gehlen Harekâtı. Aptallık yapmış, kendi adını vermiş. Yani şimdi bizim MİT’te ders kitabı olarak okutulan kitabın kaynağı, Alman BND’nin 15 senelik yürütücüsü, işbirlikçi Reirihard Gehlen. Burada kesmek istiyorum, sonra sorulara yanıt vermek isterim.

 ALİ KIRCA – Teşekkür ediyorum. Ve Talat Turhan ile bitirelim; sadece toplantımızın değil, sanıyorum bu konudaki araştırmanın da duayeni olarak. Yalnız, tabii 1970’lerden bugüne artık gelerek hiç değilse programımızın sonunda finali yaparsak ve bugünkü çete ya da Susurluk’la ilgili yasa dışı örgütlenmelerin ve yasa dışı eylemlerin, işlemlerin altındaki belki sır perdesini de sizin görüşünüzle kaldırarak bir final yaparsanız seviniriz. Az önce aslında tartışmalar sırasında araya girmiştiniz, Örtülü Ödenek ve kaç milyar dediniz?

 TALAT TURHAN -15 milyar

 ALİ KIRCA -15 milyar dediniz, 15 milyar ne?

 TALAT TURHAN -15 milyar Türk lirası ve de bu raporda 12.5 milyarın polise gelen, polis kayıtlarına alınan, fakat nerede olduğu bilinmeyen suikast silahlarına gittiği ima edilerek açıklanıyor. 0, 15 milyar ile 12.5 milyar arasında bir koşutluk var, 5.5 milyar da Parsadan’a kaptırılmış. Şunun için söylüyorum. Bu vatanı, devleti, bugün devleti yönetenlerden 50 misli daha fazla seviyorum. Devletin kurumlarına onlardan daha fazla saygım var. Yalnız, kurumdaki insanlar eğer bir hata yapmışlarsa, kurum o insanları dışlarsa, o pislik kuruma bulaşmaz. Ama, o insanları içinde barmdınyorsa, o zaman kurumlar o pisliğin ortağı olur. Bu nedenle, Millî Savunma Bakanlığı Özel Kalem Müdürü olarak iki yıl ben, Örtülü Ödenek kullandım. Sırf ben kullandım. Dört bakan değiştirdim. Bakanlar karışmazlardı bana. O zamanki parayla 80 daire karşılığı parayı iki yılda kullanabilirdim. Devletin malına olan saygımdan ve sevgimden, Demokrat Parti’den kalan 5 bin 500 Türk lirasını Örtülü Ödenek olarak aldım ve makbuz mukabilinde iki yılda 4 bin lira kullandım. Yani o kadar hasis bir adamın devlet malı olduğu vakit yani, bakan başına bin lira. Bazen bakanların beğenmediğim istekleri olduğu vakit onlarla tartışmadım, o parayı cebimden koydum, makbuzu da bıraktım içinde. Bunların belgeleri var, elimde. Şimdi, benim duyarlılığımı lütfen kabul edin; siz de kabul edin, toplum da kabul etsin. Örtülü Ödenek kullandım ve bin lira sarf ettim bir bakan başına. 22 Şubat’ta beni sürgün ettiler, (1962) buyurun, gelmiyorum. Açın Örtülü Ödeneği, bana ibraname gönderin. O ibraname gönderen adamlar benim namusumdan ürktüler, çünkü onlar, benim kadar namuslu değillerdi.

Gelen ibraname şöyle: “Kasa açılmış, içeride 1515 lira 15 kuruş bulunmuştur.” Oysaki namuslu adam olsalardı, “Kasa açılmış, Talat Turhan’ın devraldığı 5500 lira, makbuz mukabilinde 4000 lirası sarf edilmiş, bulunması gereken 1500 lira 15 kuruş kasada bulunmuştur” denmesi lazımdı. Namusumu tescil etmek istemiyorlar. Neden? Çünkü biz ulusal kurtuluşçuyuz, biz milliciyiz. Eşref Bitlis’in ölümü ufak hadiselere bağlanamaz. Kuva-i Milliyeci, ulusal bağımsıza olduğu için öldürüldü. Neden? Eğer Parlamentonun gücü varsa veyahut bir başka yerin gücü varsa ilk defa söylüyorum burada 1972’nin Temmuz ayında Ziverbey Köşkünde bize işkence yapanlar, Eşref Bitlis aleyhinde ifade almışlardır. Demek ki, düzen o tarihte Eşref Bitlis’i temizlemeyi düşünüyordu. Ziverbey den Susurluk’a

ALİ KIRCA – Eşref Bitlis ‘in görevi neydi, rütbesi neydi o zaman?

TALAT TURHAN – Binbaşıydı, Kurmay Binbaşıydı.

ALİ KIRCA – Neden aleyhinde ifade almak gereği duydular?

TALAT TURHAN – Çünkü Pbiliph Agee, CIA Günlüğü adlı yapıtında diyor ki, “Biz dünyanın bütün ülkelerinde bize karşı olan insanları saptarız, buna da LYNX deriz.” Yani ‘nötralize edilmesi gereken insanlar listesi’ Ve de olağanüstü dönem yahut sıkıyönetim vesaire düzeni gelince, temizlik operasyonu deniyor istihbarat lisanıyla, bu insanlar temizleniyorlar.

ALİ KIRCA – Eşref Bitlis o listede ismi yer alanlardan biri mi?

TALAT TURHAN – O listede ismi olduğu için ifade alındı. Ne oldu bu ifade? Bu ifade mahkemeye getirilmedi. Eğer devletin MİT arşivlerine girecek gücü varsa, parlamentonun yahut bir başka kişinin. Başbakanın yahut Cumhurbaşkanın, buyursunlar girsinler MİT arşivine, Eşref Bitlis aleyhinde neden ifade alınmıştır? Alınmışsa niye mahkemeye getirilmemiştir? Şimdi, Eşref Bitlis buna rağmen yükseldi, yükseldi. öyle bir yere geldi ki, ulusal bağımsızlıkçı ile bir Kürt devleti kurmak isteyen emperyalist devletler çatışmaya başladı. Yapmış olduğu icraat emperyalist devletin isteklerine ters düştü. Çekiç Güce karşı geldi. Dolayısıyla gitmesi lazımdı, götürüldü. Yani, bunu kimse bana hiçbir güç başka başka türlü anlatamaz. Zaten de, buzlanma muzlanma falan filan bunlar hikâye. Bir kere en azından delili saklamak diye hukukta bir olay var. Uğur Mumcu olayındaki bütün parçaların bugün bir yerde olması lazım. Nerede bu parçalar? Delil ortadan kaldırmak suçtur. O cinayeti işleyenler anında delili kaldırmışlardır. Eşref Bitlis olayında da tek parça, tek kıl, insan kılı dahi bugün delidir. Eşref Bitlis olayında uçaktaki parçalar tek, tek nerededir, nereye gitmiştir? Belli değil.

Susurluk’taki kaza yapan Mercedes nerededir, lütfen arayın bulun sayın parlamenterler. Şu anda Susurluk’ta kaza yapan Mercedes nerededir şuanda?

FİKRİ SAĞLAR – Sattılar; sigorta şirketi sattı…

TALAT TURHAN – Hayır hayır, dışarıda. Ben dışarıda olduğunu duydum. Siz Komisyon olarak…

FİKRİ SAĞLAR- Sigorta şirketi sattı, nereye gittiğini bilmiyorum.

ALİ KIRCA – Yurt dışında mı diyorsunuz?

TALAT TURHAN – Dışarıda diyorum ben, benim duyumum böyle.Tabii, duyum yetmez, devlet araştırsın. Çünkü ABS sistemi demek otomatik break sistem demek. Otomatik break sistem dışarıdan müdahale ile etkisiz hale getirilebilir. Bir savcı da bu tarz öldürüldü, aynı tip ABS sistemi vardı arabasında. Dışarıdan yöntemlerle, çeşitli ışınlar mışınlar falan…

ALİ KIRCA Akman Akyürek’i mi söylüyorsunuz?

TALAT TURHAN – Evet, o savcının da ölümü kuşkuludur. Kendisi de kuşkuludur, paralan da kuşkuludur. Bizim gibi temiz değildir. Çünkü, biz emekli olduğumuz günden beri düzenin içine girmediğimiz için temiz kaldık. Yoksa bu düzenin içine girseydik bu pislik bize de bulaşırdı. Şimdi özetle, bugün eğer uçak parçalan yoksa, “Eşref Bitlis olayı cinayet değildir” demeye kimsenin hakkı yoktur. Getirsinler parçalan, uluslararası kriminologlara inceletsinler, eğer buradakiler yetmiyorsa. Şimdi Kontrgerilla konusuna açıklık getirmek istiyorum. Şöyle ki, iki türlü Kontrgerilla var…

ALİ KIRCA – Ben size şunu sorayım; şimdi gecenin, sabahın bu saatinde…

TALAT TURHAN – Çok kısa.

ALİ KIRCA – Hayır hayır başa dönmeyelim de, sadece şunu soracağım: Bugünün Susurluk’u dünün Kontrgerillasının devamı mıdır?

TALAT TURHAN – Şimdi ben 22 Aralık 1996 günü, yani susurluk olayından sonra Ankara’da bir konferans verdim. Konferansın başlığı “Ziverbey’den Susurluk’a”ydı. Ben miladı kendimden başlattım. Neden kendimden başlattım? Çünkü Ziverbey’de Mehmet Eymür var. Kriz Yönetmeliği

ALİ KIRCA – Görevi?… 

TALAT TURHAN – MİT görevlisi, teknik sorgulama yapıyor. İstihbaratçı dilinde ‘teknik sorgulama yapmak’ demek, ‘işkence yapmak’ demektir; teknik sorgulama derler bunun adına. Mehmet Eymür var. Orada Şükrü Balcı var. Şükrü Balâ’nın muavinleri belli, onları soyutlayamazsınız olaydan. Yani, orada işkenceci olan bir adam, 25 yıl sonra…

Şimdi efendim, izin verirseniz Kontrgerillaya gelmek istiyorum. İki türlü Kontrgerilla var. Yanlış anlamayı gidermek için. Devletin bütün kurumlarına tekrar saygılıyım. Ben Ziverbey Köşkünde kendilerine Kontrgerilla ismi veren işkencecilerin açığa çıkarılmasını istiyorum. Bu benim şahsî meselem değildir. İşkence bir ülkedeki yozlaşmanın başlangıcıdır. İşkence bireysel olgu da değildir. Eğer uzun vadeli bir işkence yaparsanız, toplum sindirilir. Emperyalist devletin amacı da sinmiş toplum yaratmaktır. O nedenle işkencecilerden zaman geçmeksizin hesap sorulmalıdır.

Kimdir bu işkenceciler? Şimdi bakın, 26 Aralık 97, çok yeni kamuoyu araştırması. Birinci sırada orduya güveniliyor, 76.4. İkinci sırada polise, 60.1. Üçüncü sırada. Anayasa Mahkemesine, dördüncü sırada, Meclis Başkanlığına. Beşinci sırada, medyaya. Altıncı sırada, muhalefet partilerine. Yedinci sırada, siyasetçilere. Sekizinci sırada, milletvekillerine. Şimdi biz parlamentomuz üzerinde “Egemenlik Kayıtsız Şartsız Ulusundur” yazıyoruz. Yani, tek karar mercii, tek organ parlamentodur. Burada görülüyor ki, şu olaylar parlamentoyu ve de güvenmemiz gereken kurumlan aşındırmıştır. Bu aşındırma aşılmalıdır. Yani, Türkiye’de demokrasi gelmeden, bu aşınma giderilmeden, bu pisliklerin ortaya çıkartılması mümkün değildir. Kim öne çıkmış? Silahlı Kuvvetler öne çıkmış. Nasıl çıkmış? Bir kere ocak ayında bir emir yayınlayarak irticaya karşı geleceğini ifade etmiş. Kriz Yönetmeliği çıkarmış, Kriz Yönetmeliğine Bakanlar Kurulu imza koymuş. Kriz Yönetmeliği bir anlamda parlamentonun yahut hükümetin yetkilerini devretmeyi gönüllü olarak kabul etmesi demektir. Onun için Milli Güvenlik Kurulu’nu eleştirmeden önce bu süreci eleştirmek mecburiyetindeyiz. Bunun da devamı olarak Refah Partisi kapatılmış, Ana-Yol kurulmuş. Dolayısıyla, bu Silahlı Kuvvetlerin öne çıkmasında kamuoyu desteğini ifade etmek istiyorum. 

ALİ KIRCA – Efendim, Sayın Talat Turhan, şimdi geçmişte değil de programı kapatmak zorundayız. Sizin bugünün Susurluk’u ile ilgili son sözlerinizi alıyoruz ve bitiriyoruz, evet.

TALAT TURHAN – Hayır, bakın. Faik Türün “Kontrgerilla yoktur” dedi. 8 Şubat 1974 günü Hürriyet gazetesinde, “Bunu Talat Turhan uydurmuştur” dedi. Bunun üzerine mahkemeye bir dosya verdim. Tanık olarak çağırdım. Yalan söylüyor dedim bu adam. Kontrgerilla vardır, Örgüt değildir bir yöntemdir.

ALİ KIRCA – Faik Türün İstanbul I. Sıkıyönetim Komutam.

TALAT TURHAN – Sıkıyönetim Kumandanı, evet. Şimdi, yani Faik Türün’ü suçluyorum, işkenceci ilan ediyorum. Faik Türün Cumhurbaşkanı adayı oluyor, köşkte ağırlanabiliyor. Olmaz.

ALİ KIRCA – Sayın Turhan, evet şimdi o dosyalarınızı görüyorum ben, klasörleri. Hepsini okumamız mümkün değil de, ben size saati söyleyeyim sadece, sabah 6’ya çeyrek var.

TALAT TURHAN – Tamam, ben on dakika daha istiyorum 

ALİ KIRCA – Hayır, lütfen.

TALAT TURHAN – Balon, biraz evvel.

ALİ KIRCA – Şimdi, tamam onları o belgeleri, o bilgileri biz daha sonra değerlendirelim sizle. Ben programı kapatmak zorundayım, çünkü sabahı bulduk. Ayrıca okuduğunuz bilgilerden ve belgelerden ne kadar seyircimizin şu saatte, şu dakikada yararlandığı kuşkulu. Daha uygun koşullarda ve daha uygun bir zamanda bunları tartışmayı diliyorum.

TALAT TURHAN – Peki, beş on saat konuşma şartıyla.

Etiketler
BENZER YAZILAR
Talat Turhan
Türkiye

1924 Yılında Elazığ’da doğdu. O tarihte babası Elazığ Müdde-i Umumisi (Savcı) idi. Baba tarafı Rize ilinin Çayeli ilçesinin tanınmış ailelilerinden (Şerifoğulları)’na mensuptur. Anne tarafı Elazığ Harput’un tanınmış ailelerinden (Efendigiller) ‘dendir.....

anlaşmalı boşanma

anlaşmalı boşanma