POLİTİKA 1.10.1976
POLİTİKA 1 EKİM 1976
TERAZİNİN KEFESİ VE DGM’LER -4-
ATATÜRK Milliyetçiliği: Tam bağımsızlığı şiar edinmiş. Antiemperyalist ve Antikapitalist ulusal kurtuluşçu bir anlayışı yansıtır. MC (Milliyetçi Cephe) ile Milliyetçi deyimini bir araya getirmek, hangi açıdan bakarsanız bakınız bizce olanaksızdır. Egemen iç ve dış güçlerin desteğiyle oluşan bu çıkarcılar koalisyonunu bir araya getiren nedenler farklıdır ve Milliyetçilikle ilgili değildir.
— BU KTİDAR ELİNİ KANA BULAMIŞ VE FAİLİ MEÇHUL CİNAYETLERİN SORUMLUSU OLARAK TARİHİN SUÇLU SANDALYASINA ŞİMDİDEN OTURMUŞTUR. BU NEDENLE SUÇLULUKLARININ SAPTANILAMAMASI İÇİN HER FIRSATTAN YARARLANARAK KOLTUĞA YAPIŞMAKTA KARARLIDIR.
— MSP KANADI İSE DİN SÖMÜRÜCÜSÜNÜ POLİTİKASININ TEMEL DİREĞİ HAİLİNE GETİRMİŞ OLUP YAYIN ORGANLARINDA ATATÜRK’E KARŞI ÇIKTIĞI GİBİ. EL ALTINDAN DAĞITTIĞI KİTAPLARLA DA ATATÜRK DÜŞMANLIĞININ ŞAMPİYONLUĞUNU YAPMAKTADIR.
Bu açıklamalarım basına da yansıdı. Fakat ilgililer sessizliklerini ısrarla korudular. Ne olur ne olmazdı, Don KIŞOT’luğua da gerek yoktu. Çünkü devlet başkanlarına kadar uzanan cinayet girişimlerini sürdüren bu dev örgütün kurbanları arasına girmekte vardı. Susmak en iyisiydi öyleyse.
Koramiral Bahattin ÖZÜLKER’in “TÜRKİYE’deki Sağ Tehlike” hakkında hazırladığı rapor, bir sağcı yazar tarafından da bizim savımızı dolaylı olarak doğrulayacak şekilde açıklanmıştır. Sn. Rauf TAMER (Düzen Kavgası) adlı kitabında şöyle diyor;
“Solcu-sağcı olmak değil, mühim olan. namuslu olmak’ Rahmetli bir MİT müsteşarının Cumhurbaşkanına verdiği bir raporda,aşırı sağın tehlikeli girişimlerinden söz ediliyor diye daha düne kadar kontrgerilla damgasıyla tu kaka edilmiş MİT birdenbire pek geçerli, pek inanılır bir istihbarat kaynağı oluverdi.. Bilir misiniz?”
Biz burada konumuza giren kontrgerilla ve MİT hakkında ders vermeye kalkmayacağız. Esasen böyle bir çabaya girsek bile, anlamamakta ısrar edecek bir yapı ve angajmana sahip olduklarım biliyoruz”.
Bizi, öne sürdüğümüz bu gerçeğin bir sağcı yazar tarafından da teyit edilmesi sevindirmiştir.
Bilindiği gibi TCK’da solun müeyyidesi 141 ve I42’nci maddeler, Sağ’ın ki ise 163’ncü maddedir.
Faşist İtalyan ceza yasasından alınarak TCK’ya sokulan 141 ve 142’ci maddelerle esasında sol ve sağ arasındaki denge daha o dönemde sol’un aleyhine bozulmuştur. Sn. Uğur MUMCU 30 AĞUSTOS 1976 günlü Cumhuriyet gazetesindeki yazısında bu durumu ayrıntılarıyla eleştirmiştir. Şöyle ki; kanun koyucunun sola takdir ettiği ceza 5–10 yıl olduğu halde sağa takdir olunan ceza 1–5 yıl arasındadır. Yani düzeni değiştirmek isteyen solcu ise cezası beş yıldan başlamakta, sağcı ise verilebilecek en ağır ceza beş yıldır”
Görüldüğü gibi 1961’den önce de sonra da terazinin kefesinde sola ağırlık verilmiş, sağ esasen korunmuştur.’
Bu gerçeği saptadıktan sonra yeniden Anayasamıza dönelim:
Anayasamızda nasıl ki 1’ci madde değiştirilmezse, Cumhuriyetin niteliklerini belirleyen ikinci maddenin de değiştirilmeğe kalkılması “Anayasal Düzen” tamamen bozabilir.
Nitekim düzeni sağa çekmede bütünüyle yarış halinde olan sağcı partiler 1971’den sonraki Anayasa Değişikliği furyasında Anayasanın Başlangıç ilkesini değiştirmek için sürekli bir çaba göstermişlerdir.
Fakat Cumhuriyetin niteliğini değiştirmek için yaptıkları bu girişimlerden olumlu sonuç alamamışlardır. Ama sağın, hedefine ulaşmak için çabalarını yoğunlaştırdığı bir dönemde yaşıyoruz.(*)
Sağın çeşitli fonksiyonlarından oluşan MC İktidarı (CGP hariç) TCK I63’ncü maddesini DGM kapsamı dışına çıkararak “Sağ’ı alabildiğine koruyan, Sol’u alabildiğine ezen” bir demokrasi modeli geliştirmek özlemi ve yarışı içinde görünüyorlar, bu yarış, onların sonunu hazırlayabilir.
6- ATATÜRK MİLLİYETÇİLİĞİ VE MC MİLLİYETÇİLİĞİ
ATATÜRK MİLLİYETÇİLİĞİ Tam bağımsızlığı şiar edinmiş, antiemperyalist ve antikapitalist, ulusal kurtuluşçu bir anlayışı yansıdır.
MC ile MİLLİYETÇİ deyimi bir araya getirmek hangi açıdan bakarsanız bakınız bizce olanaksızdır. Egemen iç ve dış güçlerin desteğiyle oluşan bu çıkarcılar koalisyonunu bir araya getiren nedenler farklıdır ve milliyetçikle ilgili değildir.
a- MC iktidarım oluşturan tüm partiler, sermayenin destekçiliğinde ve sözcülüğünde birleşmişlerdir.
b- MC iktidarının ideolojisi, antikomünizmdir. Bu akımın ekolu ise, CIA’DIR. Bir iktidar, bir ideolojiyle mücadele etmeyi yaşamının ön koşulu sayıyorsa, o takdirde mücadele yöntemini kendi koşulları içinde saptamalıdır. Ancak bu anlayışla mücadele yöntemleri geliştirmek, ancak emperyalizme hizmetle sonuçlanır.
c- Bu iktidar, elini kana bulamış ve faili meçhul cinayetlerinin sorumlusu olarak tarihin suçlu sandalyesine şimdiden oturmuştur. Bu nedenle suçluluklarının saptanılmaması için her fırsattan yararlanarak koltuğa yapışmakta kararlıdır.
d- Bu iktidar kardeş suiistimallerine, yeğen suiistimalleri eklemiş, rüşvet olaylarını örtbas etme çabası içinde, bünyesindeki rüşvetçileri gizleme telaşına düşmüştür.
e- Bu iktidarı oluşturan her parti, kendi politik art niyetini gerçekleştirmek için, bürokrasinin her kesimini kendi adamlarıyla işgal yarışındadır. Örneğin 12 MART 1972’de A. A. muhabirinin sorularını yanıtlayan Alparslan TÜRKEŞ diyor;
“Devlet ve hükümet bünyesindeki mühim kadrolara en kısa zamanda milliyetçilerin yerleştirilmesi hayati bir önem haline gelmiştir 12 MART Muhtırasının gayesine ulaşabilmesi, anayasal kuruluşlar ve akla gelen bütün teşekküllerin, bu inançlı milliyetçiler tarafından doldurulmasıyla mümkün olacaktır”.
Bürokrasiye hakim olmanın devlete hakim olmak demek olduğunu anlayan MC partilerinin liderleri, birbirleriyle yarış halinde devlet kadrolarına el atmış, bu tutumlarıyla âdeta tüm bürokraside huzursuzluk amili olmuşlardır.
f- MC iktidarının, suç girdabında boğulmamak için kullanmak istediği seçenekler ise şunlar olabilir,
(1) Her ne pahasına olursa olsun koalisyonu dağıtmamak,
(2) Anarşi ortamı yaratarak, sıkıyönetim getirmek ve bu yönetimi eskiden olduğu gibi amaçları doğrultusunda kullanmak, (oysa bu yolu denemişler, sonuç alamamışlardır.)
(3) DGM’leri bir iktidar aracı olarak kullanmak, böylece solu ve bu arada tüm muhalefeti ezmek, basını susturmak, özgürlükleri ortadan kaldırmak ve yaratılan bu ortamda yeniden seçimleri kazanmak.
(4) Seçimlere hile katmak (Bu öneri, devletin resmi bir kuruluşu tarafından CIA kaynaklı bir kitaptan tercüme edilerek örgüte dağıtılmıştır. Bu kitap da tarafından mahkemeye belge olarak sunulmuştur)
Yapısını, anlayışını, kaba çizgileriyle ortaya koymağa çalıştığım bu iktidarın AP kanadı, ekonomik açıdan sağcı liberal felsefeyi benimsemiş bir kuruluş olup AMERİKA ve BATI ile ilişkileri sürdürme yanlısı görünmekte ve MSP’ye kaptırdığı din istismarcılığına yeniden sahip çıkmağa çalışmaktadır. TCK 163 maddeyi DGM kapsamı dışına çıkartıp, böylece MSP’ ye giden oyları geri alma tutkusu içindedir.
MSP kanadı ise, İslamcılık felsefesinin sözcülüğünü yapmakta, Şeriatçılığı benimsemekte, hilafete Abdülhamit’e, Saidi NURSİ’ye ve bazı tarikatlara sahip çıkmaktadır. Bu yolla din sömürüsünü politika sının temel direği haline getirmiş olup, yayın organlarında ATATÜRK’E karşı çıktığı gibi el altından dağıttığı kitaplarla da “ATATÜRK Düşmancılığının” şampiyonluğunu yapmaktadır.
Ümmetçi bir felsefeye sahip olan kişilerin milliyetçiliği teorik açıdan kuşkusuz olanak dışıdır.
MHP kanadı, Pantürkist bir akımın temsilciliğini yapmakta ve dolayısıyla ırki temellere dayanan bir düzen getirme çabası, özlemi içinde örgütlenmektedir.
CGP (Cumhuriyetçi Güven partisi) kanadı da bugün için TCK’nın 163 maddesine karşı çıkmasının ardındaki nedene dokunmadan şu kadarını söylemeliyim ki grup olarak hayatını AP’den pazarlık yolu ile transfer ettiği bir milletvekili ile sürdürmektedir.
ATATÜRKÇÜ niteliği olmayan bir iktidar içinde ATÜRKÇÜLÜKĞE sahip çıkması da elbette samimi değildir.
(*) Y.n.: Bu yazının 1977’de yazıldığını, Cumhuriyet Başsavcısının 2008 yılında AKP’nin kapatılması için benzer gerekçelerle Anayasa Mahkemesi’nde dava açtığını anımsayalım.