Komşusu Yeşim Padar.
Yeşim canım Yeşim 65 senelik komşumuzun mahallemizin İfoşunun Soley ablasının torunu, kızı sıradışı bir evlat dünya biraz daha güzel bir yer olsun diye çabalayan güzel yürek Talat amcasını anlatmış hem de ne muhteşem anlatmış ellerine yüreğine sağlık canım kardeşim iyi ki hayatımdasın varol
Feza Turhan Tosun
Yeşim Padar; (28 Temmuz 2017)
Dün Feza Abla’ya gittim. Bugün yapılacaklar ile ilgili konuşurken “sen şimdi yazarsın” dedi. Hakkında bir sürü yayın olan, kendi onlarca kitap yazmış birini nasıl yazabilirdim, yazmaya cesaret edebilir miydim? Ona “benim Talat Amca’mı yazsam olur mu?” dedim. Annesinden aldığı, oğluna da aktardığı iri ceylan gözleri dolu dolu baktı, “tabii” dedi.
Talat Amca’yı çocukluğumdan hatırlamıyorum. Çünkü benim ilk çocukluk yıllarım onun ordudan emekli olduğu, sürekli gözetim altında olduğu, daha sonra tutuklu yaşadığı, işkence gördüğü, davalarla uğraştığı yıllardı. O zamanlarda adalet sistemimiz evlere şenlikti. Yine de ağır aksak ilerliyordu, henüz çökmemişti. Bir sohbette tanıyanların çok iyi bildiği bomba davası mahkeme sahnesini anlatmıştı. Henüz inşaat halinde olan birinci köprünün bombalanıp havaya uçurulmasını planlamaktan idamla yargılamışlar Talat Amca’yı!!! İddia absürd olunca mahkeme heyeti evelemeye başlamış. Talat Amca “Hayır, ya beraat ettirin ya da idam ettirin. Ortasını kabul etmem. Karar verin!!!” diye haykırmış. Tabii beraat etmişti.
Gördüğüm en titiz, tertipli insandı. Kendi yaptırdığı baba evinde yaşardı. Zamanında annesinin Elazığ’da atadan kalma arazilerinin satışından gelen para ile o ev bugünkü haline gelmiş. İnşaat devam ederken bizzat başlarında durmuş. Biz de inşaat yapılırken malum konu komşu pek düşünülmez. Çöpe, toza, gürültüye, yan komşulara ne olduya çok ileri bir durum olmadıkça pek bakılmaz. En fazla çevreye verdiğimiz rahatsızlık için özür dileriz der geçilir. Rahmetli Kadriye Abla “İnşaat boyunca tek bir çöpü dışarı taşırtmadı, kimseye rahatsızlık vermeden inşaatı bitirdi. Çok iyi komşudur çok” diye sık sık anlatırdı. Ev küçük, Talat Amca’nın kütüphanesi, arşivi efsane, gelen giden çok. O şartlarda müthiş bir düzen, tertip içinde yaşardı. Talat Amca’yı üstü başı dağınık, kendini bırakmış görmeniz mümkün değildi. Son dönemde hastaneye giderken, misafir karşılarken bile şık, bakımlıydı. Fularları, askıları, kravatları kendine yakıştırırdı. Zaten yakışıklı adamdı. Bir defasında hiç onunki gibi göz rengi görmediğimi söylemiştim. Gülerek “gri yeşil” demişti. Çok delici bakışları vardı. Özellikle heyecanlandığı, sinirlendiği zamanlar… Ki bu ülkede onun yapısında bir insanın sık sık heyecanlanmaması, sinirlenmemesi mümkün olmuyor.
Her kitap fuarına, konferansa, programa hep aynı heyecanla, titizlikle hazırlanırdı. Çok çalışkan, üretken, paylaşımcı bir insandı. Kimseyi ayırmaz, ondan bilgi sorana, danışana akıtırdı. Talat Amca hayatı boyunca verdi, paylaştı, biz yeterince alabildik mi emin değilim. Enerjisine ayak uydurmak mümkün değildi. Bir soğuk, fırtınalı kış akşamı Feza Abla ile Beyoğlu’ndan dönüyorduk. “Bir babamı arayayım” dedi. “E ben Taksim’de bir otelde toplantıdayım” demez mi? Yaş doksan, vakit akşam, hava kötü… Aklımız kaldı, mecburen otele gittik. Çok ciddi sağlık sorunları oldu, acı çekti. Hiçbir şey onu yazmaktan, çalışmaktan alıkoyamadı. Bir bakarız hasta, sonra ne oldu diye sorarız “filanca kitap fuarında konuşması var, oraya gitti” derdi Feza Abla. Sorardım “Peki biraz iyileşti mi?”. “Yooo, babamı durdurmak mümkün mü” derdi çoğu zaman… Dimağ pırıl pırıldı, gücünün yettiği son noktaya kadar çalışmaya, doğru bildiğini anlatmaya, yazmaya devam etti.
Sadece bilgi akıtmaz bir de mutlaka her gelene ikram yapılırdı. Turhan’ların evinden kimse aç ayrılmamıştır. Olanı arttırır, bölüşür, paylaşır her gelene yettirirdi. Onca insana nasıl yetişebildiğini gerçekten anlayabilmiş değilim, çünkü hayatı boyunca kısıtlı bütçe ile yaşadı. Boğazından bir kuruş haram geçmemiş, namuslu bir insandı. Sanırım paylaşmanın hikmetindendi. O verdikçe sofrasının bereketi artıyordu…
Şimdiye kadar yazdıklarım onu tanıyan herkesin aşağı yukarı bildiği şeyler. Benim anlatmam gereken bambaşka bir hikaye var. Yaptığı iyiliği anlatan biri değildi Talat Amca. Bugün onu uğurlarken annem, kardeşim ve benim için Talat Amca’nın önemini anlatmak da bir görev. Babam bir Jandarma subayıydı. Ömrü doğu, güneydoğu illerinde görev yapmakla geçti. Ordu şimdi karışık da geçmiş de değil miydi? Öyle olmasa 27 Mayıs ve sonrasında yaşananlar, 12 Mart ve sonrasında yaşananlar, çekişmeler, tasfiyeler, ithamlar, Talat Amca’nın başına gelenler neydi? 12 Eylül ve sonrası, 90’larda ordunun içinde hesaplaşmalar, itişme bitti mi? Sonuçta biz neysek, ordumuz, mahkememiz, sendikamız, STK’mız da o… Babam siyasete karışan bir adam değildi ama görevini yapmak, çalışkan olmak da zordur bu ülkede. Kaçakçısı var, iş birlikçisi var, işine çomak sokulmasından rahatsız olan var… Yetmişlerin sonunda babamla ilgili bir kara kampanya başladı, o zamanın Aydınlık gazetesinde yayınlar yapıldı, hedef gösterildi ve babam aleyhine dava açıldı. Beyaz kadın ticareti hariç aklınıza gelebilecek her şeyden suçlanıyordu… Suçlayan Suruç’ta kaçakçılık yapan adamlardan biriymiş. O zamanlar Aydınlık gazetesi Balyoz, Ergenekon döneminin Taraf gazetesine benziyordu denebilir. Ne tuhaf gelişmeler oluyor, nerelerden nerelere geliniyor değil mi? Dava açıldıktan sonra tutuklama kararı çıktı. Babam o sırada İstanbul’daydı. “Bir saat bile parmaklıklar arkasına konsam intihar ederim” dediğini duydum… Annem babam ne yapacaklarını düşünürlerken anneannem “Talat Bey’e gidin, o bu konulardan anlar” demiş. Babam dosya ile Talat Amca’ya gitti. Talat Amca inceledi, babamla konuştu. “Olmaz böyle kepazelik. Bu meseleyi çözeceğiz. Hemen bir kriz masası kurmamız lazım” dedi. Süreyi hatırlamıyorum, günlerce, çok az uykuyla çalışıp savunma dosyasını hazırladılar. Arkadaşları gidip geliyordu, babam yoruluyordu, Talat Amca elindeki dosyaya odaklanmış çalışmaya devam ediyordu. Sonunda tamamladı, bir avukat arkadaşından görüş aldı. Ondan sonra ne zaman bu konuyu açsam kendi çabasını sıradanlaştırmaya çalıştı. Babama dosyayı anlattı, “avukatlara söyle şu şu noktalara dikkat ederek savunmayı şu şekilde yapsınlar” dedi. Babam bir arkadaşı ile birlikte gitti. Talat Amca’nın verdiği yol haritasını takip etti. Aynen Talat Amca’nın dediği gibi oldu ve babam tüm suçlamalardan beraat etti. Yaşadıklarını hazmedebildi mi? Hayır, Diyarbakır’da pıhtı kalbi tıkayıp öldüğünde kırk yedi yaşındaydı. Emekli bile olamamıştı ama en azından hapse atılmamış, ihraç edilmemiş, her şeye rağmen çok sevdiği mesleğine devam edebilmişti. Babama bu dünyadan aklanmış bir adam olarak ayrılma şansını yarattığı için Talat Amca’ma ömrüm boyunca şükran duyacağım.
Şimdi olsa gelişmeler nasıl olur?… Ahmet Şık’ın, Nuriye Gülmen ve Semih Özakça’nın durumu ortada… Murat Özenalp’in başına neler geldiğini biliyoruz… Bir toplum için adaletin yok edilmesi kadar ağır bir durum olmadığını yaşıyoruz…
Bütün bunların yanı sıra bu süreçten ve Talat Amca’dan ne öğrendim? İnsanları sevmeyi ama önce kendime güvenmeyi öğrendim. Çoğu insan menfaati kadar yanındadır diğerinin. İyi günde, bollukta beraberdir. Tökezlemeye gör… En yakınında, seni sevdiğini zannettiklerin bile ortada bırakır. Yapmıştır der, bulaşmasaydı der, kurtarmak ona mı kaldı der, der, der, der. Varlık ve yokluk geçici kavramlar. Onurlu yaşamak, bedel ödemeyi göze almak, sonuç elde edemeyeceğini bilsen de sonuna kadar mücadele etmeyi sürdürmek, umudu korumak, doğru bildiğini söyleyerek yaşamak hiç kolay değil…
Birazdan Talat Amca’mı uğurlamaya gideceğim. Son göreve giderken uygun bir kıyafet seçmeliyim. Mezar taşını bile hazırlatmış. Kırmızı mermer üzerine ay yıldız yaptırtmış. Anne, babası ile birlikte ebedi istirahatine yatacak. “Mezarlarına elenmiş toprak koydurmuştum. Beni yerleştirirken dikkat edin. Taş, çakıl doldurmasınlar” demiş. Onun titizliğine yaraşır şekilde son vazifelerimizi yapacağız. Hoca her zaman olduğu gibi hakkımızı helal edip etmediğimizi soracak. Bu ülkede hiçbir başarı cezasız kalmamıştır. Olağanüstü kapasitesi olan bir insandı, o kadar ağır bedeller ödedi ki umarım o bize hakkını helal etmiştir. Nur içinde yatsın, ışıklar yoldaşı olsun.