Kontrgerilla / Uğur Mumcu
Kontrgerilla
Uğur Mumcu
Kontrgerilla var mıdır, yok mudur? Bu tartışma 12 Mart döneminde ünlü Ziverbey Köşkü’nde sorgu yapan görevlilerin işkenceli sorgulardan geçirdikleri sanıklara “Burası kontrgerilla teşkilatıdır. Burada kanım yoktur” diye gözdağı vermeleri ile ortaya çıkmıştır. Bu yüzden, “Kontrgerilla var mıdır, yok mudur?” tartışmalarına işkenceli sorgulardan başlamak gerekir.
Emekli Tümgeneral Celil Gürkan’ın gazetemizde yayımlanan anılarında 12 Mart döneminde İstanbul Sıkıyönetim Komutanı Faik Türün’ün emrindeki Erenköy’de Ziverbey Köşkü’ndeki sorgu yöntemlerini öğrenmiştiniz. Sayın Gürkan, anılarını “12 Mart’a Beş Kala” başlığı ile kitap olarak yayımladı. Gürkan’m anıları ile 12 Mart öncesi ve sonrası aydınlandı; birçok karanlık nokta gün ışığına çıktı.
Ziverbey Köşkü’nde birçok seçkin aydını, kurmay subayı ve bir generali sorguya çeken ve sorgulara “Burası kontrgerilla teşkilatıdır” diye başlayan bu görevliler, yetkilerini hangi yasadan alıyorlardı ve niçin “Burası kontrgerilla teşkilatıdır” diyorlardı? 12 Mart döneminde “bomba davası” nedeniyle yargılanan emekli Kurmay Yarbay Talat Turhan da Ziverbey Köşkü’nde en ağır işkencelerden geçmiş ve işlemediği bir suç zorla kendisine kabul ettirilmek istenmişti.
Talat Turhan’ın bu olaylara ilişkin anılarının bir bölümünü gazetemizde okumuştunuz. Turhan “bomba davasındaki savunmasını kitap olarak yayımlamış bulunuyor. “Bomba Davası-Savunma” başlığı ile yayımlanan kitabın bir bölümünü açarak okuyalım:
—ST 31–15 Talimnamesinin Amerikan talimnamesinden tercüme edildiğini Amerikan emperyalizminin ulusal kurtuluş savaşlarını önlemek için geliştirdiği yöntemler içerdiğini açıklamıştım. Konuya, daha da aydınlık getirmek üzere; ST 31–15 “Gayri Nizami Kuvvetlere Karşı Harekât” adlı bu talimnameden bazı bölümlere göz atmamız gerekiyor:
Sayfa 4, madde 5, fıkra (b): …Büyük bir gayri nizami kuvvet, kaide olarak, biri açık faaliyet gösteren gerilla unsuru, diğeri gizli faaliyette bulunan yer altı unsuru olmak üzere iki müşekkel unsurdan terekküp eder.(…) Talimnamede gizli faaliyet gösteren yeraltı unsuru ise 12 Mart’tan sonra ortaya çıkartılmış bulunan kontrgerilla örgütüdür.
Cüneyt Arcayürek’in “Demokrasinin Sonbaharı adlı anı kitabının 372. sayfasını açarak Sayın Bülent Ecevit’in konuya ilişkin sözlerini okuyalım:
—Özel Harp Dairesi”nin her ilde silah depoları vardı. Buraya bağlı olanlar “çok memleket sever insanlar” diye alınmışlardı. Bu daire gerektiğinde bu silahları kullanacaktı. (…) Sarıkamış’taydım. Birlikte yemek yediğimiz komutana “Özel Harp Dairesi”ni sordum. “Var” dedi. “Hepsi çok memleket sever insanlardır’ diye ekledi. O sırada çevrede MHP İl Başkanı da geziniyordu. “MHP İl Başkanı da mı bu dairede?” diyecek oldum, general “O başında ” demez mi?..
Yurt bütünlüğüne karşı eylemli bir saldırı halinde “Özel Harp Dairesi” elbette savaşın gerektirdiği bütün yol ve yöntemlere başvuracaktır. Bu, devletin hem hakkı hem de görevidir. Tartışılan konu bu değildir. Tartışma konusu: Bu örgüte alınan sivillerin işlevleri; görev sınırları ve yaptıkları eylemler ve örgütün gerilla saldırısı ile ilgili olmayan olaylardaki kullanılış amacı ve biçimidir.
Bugünlerde Tercüman gazetesinde “kontrgerilla” konusu üzerinde görüşlerini açıklayan eski Özel Harp Dairesi Başkanlarından emekli Tümgeneral Cihat Akyol’un, Silahlı Kuvvetler Dergisi’nin 1971 yılı mart sayısında, “Gayri Nizami Kuvvetlere Karşı Harekât” başlıklı yazısından bir parça alalım:
—Halkı mukavemetçilerden ayırmak için sanki ayaklanma kuvvetleri yapıyormuş gibi müdahale kuvvetlerince zulme kadar varan haksız muamele örnekleri ile sahte operasyonlara başvurulması tavsiye edilir…
Ne demektir “sahte operasyonlara başvurmak?” Emekli Tümgeneral Akyol’un “sanki ayaklanma kuvvetleri yapıyormuş gibi müdahale kuvvetlerince zulme kadar varan haksız muamele örnekleri ile sahte operasyonlara başvurma” görüşü ne anlama gelmektedir?
Türkiye’de birçok olay karanlıkta kaldı.12 Mart öncesinde kimlerdi İstanbul’da Kültür Sarayı’nı yakanlar? Marmara yolcu gemisi ve Eminönü araba vapurunu batıranlar?
Bunlar hiç ortaya çıkmadı?
1973 yılında Başbakanlık tarafından yayımlanan “Türkiye Gerçekleri-Terörizm” başlıklı kitapta bütün bu eylemlerin Marksist-Leninist’lerce yapıldığı yazılmış; ancak hiç kimse bu eylemlerden ötürü mahkûm olmamış; bu suçlar nedeniyle yargılananlar da, sıkıyönetim mahkemelerinde birer birer aklanmışlardır.
“Öyleyse kimlerdi bu eylemleri yapanlar?
“Bunların birer kontrgerilla eylemi olduğunu öne sürüyor değiliz… Değiliz, çünkü elimizde böyle bir kanıt yok.
Konu ile ilgili başka sorularımız da var:
13 Nisan 1970 günü Doktor Asteğmen Necdet Güçlü, İbrahim Doğan ve Ali Güngör adlı ülkücülerce öldürülmüştü. Cinayette kullanılan iki silah, o sırada Silahlı Kuvvetlerde teğmen rütbesi ile görev yapan Fehmi Altınbilek ve Mustafa İlerisoy’un üzerlerinde kayıtlıydı. O günlerde bu köşede olay aydınlansın diye yırtındık, durduk; ancak kimse kulak vermedi.
Bu iki teğmen terfi etti. Katillerden biri MHP Gençlik Kollan Başkanlığına getirildi. Öteki katil ise ÜGD Başkanıydı. Bu eylemlerinden ötürü 12’şer yıl hapse mahkûm olan katiller, 1974 yılında çıkarılan Af Yasası ile salındılar.
1 Mayıs 1977’de Taksim alanındaki korkunç olay, aydınlanmadı. Ankara’da 1979 yılında Yükseliş Koleji’ önünde patlatılan “Amerikan yapısı ordu malı bomba”nınardındaki giz çözülemedi. Malatya Belediye Başkanı Hamid Fendoğlu’na gönderilen bombanın kimlerce hazırlanıp postalandığı da bir türlü anlaşılamadı. Birçok cinayet karanlıkta kaldı. Birçok olayın üstüne gidilemedi.
Devletin görevi bunları ortaya çıkartmaktı. Türkiye’de milliyetçilik adına birçok cinayet işlendi. Solculuk, devrimcilik adına da öyle… Bu cinayetlerin bir kısmı aydınlandı; bir kısmı da karanlıklara terk edildi.
Kimlerdi bu cinayetleri işleyenler?
Kontrgerilla sorununu ele alırken, CIA görevlisi David Galula’nın daha önce bu köşede birkaç kez sözünü ettiğimiz ”Ayaklanmaları Bastırma Hareketleri teori ve Tatbikatı” adlı kitabının Türkçe çevirisine de göz atmak gerekecektir.
Kitaptan bir parça aktaralım:
—Ayaklanmayı bastırmakla görevli olan kuvvetlerin bu liderleri bulduğu gibi, bunlar da halk arasından muharip kimseler bulmalıdırlar. Bulunacak muharip kimseleri bir arada tutabilmek için bu liderlerin yardıma, desteğe ve bir siyasi partinin rehberliğine ihtiyaçları vardır…
Şunları öğrenmek istiyoruz:
—Devlet adına “sahte operasyonlara” başvurulur mu? Bu bir… İki: Kontrgerilla savaşı yapacak olan sivil kişiler, “bir siyasi partinin liderliğinde” bir araya getirilirler mi? Getiriliyor ve getirilmişse, hangi siyasal partidir bu?
Talat Turhan’ın kitabını okuyun; Emin Değer’in “CIA, Kontrgerilla ve Türkiye” kitabını inceleyin; Celil Gürkan’ın anılarını okuyup, değerlendirin; bu kitaplarda bambaşka bir Türkiye göreceksiniz.
Evet, Sayın General Akyol, yeniden soralım:
—Devlet adına başvurulacak “sahte operasyonlar” ne demektir? 12 Mart öncesi ya da sonrasında böyle “sahte operasyonlar” olmuş mudur, olmamış mıdır?
Ne demektir “sahte operasyon?” Ne demektir, “sanki ayaklanma kuvvetleri yapıyormuş gibi müdahale kuvvetlerince zulme kadar varan haksız muamele örnekleri?”
Devlet adına kimler yapacaktır bu eylemleri?1