Dizi Yazı Makale ve Yazılar

DİZİ YAZI 1-3

DİZİ YAZI
-1-

DEMİREL’ci Devrimcilik ve AET (1)

Politika: 19 EKİM 1976

Talat TURHAN

 

(Bu yazı AET görüşmeleri ertelenmeden önce kaleme alınmıştır. )

Ülke içinde istihdam yaratamayan beceriksiz iktidarlar, ekonominin temel direği olan, emeği batı pazarına peşkeş çekmenin utancını duyacakları yerde, işçi dövizi ile çarpık ekonomilerini yaşatma umuduyla “işçilere AET ülkelerinde serbest dolaşım” istemeklerdirler.(2)

AET ile Ortaklık Konseyi­nin, 16 EKİM 1976 günü toplanması beklenmektedir. Bu nedenle sorun güncel hale ye­niden gelmiş ve Bakanlıklar arası Ekonomik Kurul toplantılar düzenleyip, AET ile Ortaklık Konseyine götürülecek, TÜRKİYE isteklerinin saptanılmasına çalışılmaktadır.

Biz bu yazımızda, çok bo­yutlu ve özellikle ekonomik yanı ağır basan bu sorunun, ayrıntılı eleştirisini ve tartışmasını ilgililere bırakıp, sadece, AET konusunun MC (Milliyetçi Cephe) iktidarı döneminde ulusal çıkarlarımıza uygun bir biçimde halledilmesinin olanaksızlığını kanıtlamaya çalışacağız.

Kaldı ki, TÜRKİYE-AET ilişkilerinin dar boğazda olduğunu. 11 EKİM 1976 günü ANTALYA’da yapılan, TÜRKİYE-AVRUPA Ekonomik Topluluğu (AET) ilişkilerinin tartışıldığı bilimsel toplantıda, AET Komisyonu Genel Sekreteri Emilie NOEL kabul etmektedir.

“Şu gerçeği kabul etmeliyiz ki, TÜRKİYE ile AET arasındaki ortaklık güç bir döneme girmiştir ve ilişkileri şimdi dönüm noktasına gelmiştir”.

O halde, TÜRKİYE bu dönemeci dönecek midir? Döndüğünü varsaysak bile, AET’in Türk ekonomisine etkisi ve katkısı ne olacaktır?

İç politikanın bugünkü görümü ve oluşumu içinde, TÜRKİYE’nin AET dönemecini dönebileceğine inanmıyoruz.

Çünkü özellikle Bakanlıklar arası Ekonomik Kurulda, söz sahibi olan MSP’nin(Milli Selamet Partisi) AET hakkında görüşleri Milli Nizam Partisi’nden beri olumsuzdur. Bu nedenle de, DPT (Devlet Planlama Teşkilatı)uzmanları ile dışişleri ilgilileri arasında anlaşmazlık toplantıya birkaç gün kaldığı halde çözüm­lenmiş değildir.

Bu durumda ikinci sorunun yanıtını vermeye gerek duymuyoruz.

TAM BAĞIMSIZLIKTAN TAM BAĞIMLILIĞA

Mustafa Kemal Ulusal Kurtuluş Savaşı döneminde, Osmanlı İmparatorluğu’nu tam bağımlı duruma düşüren etkenlerin başında, emperyalizm ve kapitalizm olduğuna dair kesin tanısını koymuş ve kuracağı devletin temel felsefesinin “Tam Bağımsızlık” olduğunu, daha, 13 HAZİRAN 1921 tarihinde açıklamış ve bu ilke Ulusal Kurtuluş Savaşımızın son he­defi olarak benimsenmiş ve uygulanmıştır.

ATATÜRK diyor ki:

“Tam bağımsızlık demek, elbette siyasa, maliye, iktisat, adalet, askerlik, kültür… gibi her alanda tam bağımsızlık ve tam özgürlük demektir. Bu saydıklarımın herhangi birinde bağımsızlıktan yoksunluk, ulusun ve ülkenin gerçek anlamıyla bütün bağımsızlıktan yoksunluğu demektir”. (3)

ATATÜRK’ten sonra “Tam Bağımsızlık”tan işbirlikçi iktidarlar adım adım uzaklaşmışlardır, örneğin:

1947 Tarihli İkili Anlaşma TÜRKİYE Hükümetinin yapılan yardımın tahsis edilmiş olduğu gayeler uğrunda kullanacağı koşulunu beraberinde getiriyordu. İsmet İNÖNÜ’den sonra gelen iktidarlar, Ulusal Kurtuluş Şiarımıza ters düşen, bağımlı politika seçeneğinden, kendi politikası adına yarar gördükleri için, Emperyalizm ve Kapitalizme ödün verme yarışına her geçen gün devam ettiler.(4)

30 AĞUSTOS 1922 zaferi ve LOZAN Anlaşması ile “Tam Bağımsızlık” gerçekleşmiştir.

Bu sonuca ulaşılırken, Mustafa Kemal Paşa’nın en yakın çalışma arkadaşı olarak seçtiği kişi İsmet Paşa’dır.

İsmet Paşa, ANKARA’dan aldığı direktifin etkisi ile hiç bir ödün vermeye yanaşmaksızın Osmanlı İmparatorluğunu bağımlı kılan tüm etkenlerden, TÜRKİYE Cumhuriyeti Hükümeti’nin arındırılması için LOZAN’da kavga vermiştir. Bu kavgada karşısında bulunanlar Emperyalist ve Kapitalist dünyanın temsilcileridir. Örneğin; bir gün İngiliz delegesi Lord KURZON İsmet Paşa’ya şöyle demektedir;

“Aylardan beri müzake­re ediyoruz. Arzu ettiklerimizin hiç birini alamıyoruz. Vermiyorsunuz. Anlayış göstermiyorsunuz. Memnun değiliz sizden. Ama ne reddederseniz, cebimize atıyoruz. Cebimizde saklıyoruz.

Memleketiniz haraptır. Yarın geleceksiniz. Bunları tamir etmek için, kalkınmak için yardım isteyeceksiniz. O zaman, bu cebime koyduklarımdan her birini birer çıkarıp size vereceğim” (5)

Benzeri görüşleri, 29 EYLÜL 1922 tarihinde, Allen DULLES (Eski CIA Başkanı ve ABD Dışişleri Bakanı Foster DULLES’in kardeşi) şöyle açıklıyordu:

“Mustafa Kemal’e karşı sert bir tutum takınılmalıdır…”

“Gelecekte bize istikraz için başvurabilirler…”

“Eğer, TÜRKİYE, hiç bir zarar görmeden devletlere kafa tutmakta devam eder kapitülasyonları kaldırır ve İSTANBUL’a yerleşirse bu yalnız Ortadoğu’da değil, AVRUPA’da da barışı tehlikeye atacaktır. (6)

Evet, Mustafa Kemal Paşa’nın şiarı, “Tam bağımsızlıktır”. Buna karşılık, 1922 ve 1924’lerde bile ABD ve İngiliz emperyalizmi ödün koparmak emelindedir. Nitekim bu ödünler zamanla teker teker alınacaktır.

b- TÜRKİYE, 2’nci Dünya savaşına girmemiştir ama, savaş koşulları ekonomisini sarsmış ve izlediği dış politika ülkeyi tamamen yalnız ve dış desteksiz bıraktığı bir dönemde, Sovyet Lideri STALİN’in istekleriyle karşılaşmış ve bu istekleri o zamanın koşulları içinde dahi kesinlikle reddedecek kadar ulusal bilinç ve direnç göstermeyi başarmıştır.

Tam bu dönemde, ABD’nin Ortadoğu’daki çıkarlarını korumak amacı ile TRUMAN Doktrini’nin gereği olarak Amerikan yardımının başladığını görüyoruz.

Zamanın Cumhurbaşkanı İsmet İNÖNÜ, Amerikan yardımına dört elle sarılmış ve ilk ikili anlaşmaya 1947’lerde imzasını kovmuştur. Bu anlaşmayı inceleyenler, Kurtuluş Savaşı’nın İsmet Paşa’sının yerini Osmanlı İmparatorluğu Harbiye Nezare­ti Müsteşarı İsmet Bey’ine terk ettiğini kolayca anlayabilirler.

Bilindiği gibi o dönemde (19 MAYIS 1919, 8 NİSAN 1920 ) İsmet Paşa, Mandacı görüşlere yatkın ve Kurtuluş Savaşından umutsuz idi. (7)

1947 ikili anlaşması TÜRKİYE Hükümetinin yapılan ABD yardımı “tahsis edilmiş olduğu gayeler uğrunda kullanacağı”. Koşulunu beraberinde getiriyordu. Nitekim 1964 yılında KIBRIS olayında Başkan JOHNSON’un mektubu ile gaflet uyku­sunda olanlar, politikalarının iflasının tanığı olmak aymazlığına düştüklerini yaşayıp gördüler…

Oysa Başkan TRUMAN 1949’larda “Karşılıklı Savunma Yardımı Kanunu” Gerekçesi’ni açıklarken:
“Yabancı devletle­re yapılacak yardımlar, onların iktisadi ve siyasi güvenliklerini sağlamakla beraber, aslında Amerika’nın güvenliği uğruna yapılmış yatırımlar olarak düşünülmektedir”

şeklinde açık konuşuyordu.

Nihayet, ikili anlaşmalara rağmen, TÜRKİYE, ulusal çıkarlarımız doğrultusunda Silahlı Kuvvetlerini 1974’te KIBRIS’a çıkardığında, Amerikan yardımı politik baskı aracı olarak karşımıza çıkarılacak ve “Ambargo kararı” alınacaktı.
Bu durumda ATATÜRK’ün anladığı anlamda bir “Tam bağımsızlıktan” söz edebilmek her halde olanaksızdır.

İNÖNÜ VE AET

1964 yılında AET’le ilgili ANKARA Anlaşması, İNÖNÜ’nün Başbakanlığı döneminde imzalanmıştı.

Sorun ekonomik olmasına karşın İNÖNÜ Hükümeti, bilim adamlarından oluşan bir kurul kurmuş ve bu kurul garnizonları dolaşarak, AET hakkında konferans vermeye başlamıştı. Bu arada, bir günde AFYON Garnizonunda içlerinde benim de bulunduğum subaylara AET’e övgüler diziyorlardı. O dönem de, şahsen bu ilginç ziyaret ve anlatılanların yüzeyselliği üzerinde uzun uzun düşünmüş bu olağan dışı konferans heyetinin ne amaçla geldiği hakkında Garnizon arkadaşlarımla uzun uzun tartıştığımı anımsıyorum.

Örneğin; önerilen % 7 kalkınma hızından % 3 nüfus artışını çıkarıyorlar % 4 rakamım kalkınma hızı olarak ortaya koyuyorlardı. Oysa bu değerlendirme 7 elmadan, 3 armut çıkarsa 4 elma kalır gibi bir yanlışın ifadesiydi.

Bu anlatım tarzını onur kırıcı bulmuş, kendileriyle tartışmayı gereksiz görmüştüm, çünkü konferansçılar konularım biliyorlardı ama dinleyenlerin nitelik ve yeteneklerine doğru iki tanı koyamadıkları için, kendilerince onların kültür düzeyine uygun konuşuyorlardı.

Uluslararası ilişkilerin beş kutuplu bir dünya konjonktürü içinde sorunların her gün yeni boyutlara ulaştığı bir dünyada, bir petrol ambargosu veya OPEC fiyat ayarlamasının AVRUPA ekonomisini tek başına sarstığı ve hammadde kaynaklarına sahip Asya, Afrika ülkelerinin bir yandan Ulusal Kurtuluş Savaşları ile bağımsızlık elde ederken, diğer yandan çeşitli örgütlenme biçimleriyle etkinliklerini artırdıkları bir dünyada otonominin üstünlüğünden söz edecek değilim. Çok uluslu şirketlerin ahtapot gibi yayıldığı bir dünyada, AET ülkelerindeki sermayenin % kaçının Amerikan sermayesi olduğunun saptanılmasının zorunluluğuna inanıyor ve bu görevi ilgililere bırakıyorum.(*)

Bugün bizim için önemli olan, AET’de 13 yılda ne kadar mesafe aldığımızın saptanılması ve bu 13 senede varılan dar boğaz muhasebesini yapmaktır.

Bu dar boğaza girişte, Amerikan Emperyalizmi ile Batı emperyalizmi arasındaki ilişkileri ve çelişkileri gözden uzak tutmamak zorundayız.

Dün Lord KURZON cebine koyduklarım geri almaktan Ailen DULLES ile dış borçlanma ve kapitülasyonlardan söz ediyordu. Dünün emperyalistlerinin her alanda gücü artarken, TÜRKİYE’nin geçmiş iktidarları ödüncü politikanın şampiyonluğunu yapmakta birbirleriyle yarışa girmişlerdir.

Bu oluşum içinde, tam bağımsızlık ilkesi ile bugün­kü durum karşılaştığında ortaya çıkan tablo nedir?

Ülke içinde istihdam yaratamayan beceriksiz ikti­darlar, ekonominin temel direği olan, emeği Batı pazarına peşkeş çekmenin utancını duyacakları yerde, işçi dövizi ile çarpık ekonomilerini yaşatma umudu içinde , “İşçilere AET içinde serbest dolaşım” istemektedirler.

Kaynakça ve Açıklamalar

(1) Y.n.: Yazının yazıldığı tarihte AVRUPA Birliği (AB) AVRUPA Ekonomik Topluluğu (AET) diye tanımlanıyordu.
(2) Y.n.: Aradan 32 yıl geçmiştir ama AB kapısında bekletilen TÜRKİYE için “Serbest Dolaşım” hala hayal gibi görünmektedir…
(*) Y.n.: Bakınız, “Küreselleşmenin Şifresi” Talat TURHAN İLERİ Yayınları
(3) (*)(Söylev 2’nci cilt-ANKARA Üniversitesi Basımevi-1966, sh . 458 ve ATATÜRK’ün Söylev ve Demeçleri ve ATATÜRK’ün ışığında ” Tam bağımsız­lık ilkesi”. (Prof. Muammer AKSOY).
(4) İkili Anlaşmaların iç yüzü Haydar TUNÇKANAT
(5) İkinci Adam: Cilt I, sahife: 235–236 Şevket Süreyya AYDEMİR
(6) Milli Kurtuluş Tarihi Cilt 1 sh. 344 (Doğan AVCIOĞLU)
(7) (İstiklal Harbimiz sh. 7,175–177-Kazım KARABEKİR), İkinci Adam Cilt 1, sh.U9:120 (Şevket Süreyya AYDEMİR).


DİZİ YAZI
-2-

DEMİREL’ci DEVRİMCİLİK ve AET

Politika: 20 EKİM 1976

Talat TURHAN

 

(Bu yazı AET görüşmeleri ertelenmeden önce kaleme alınmıştır.)

1971 Yılında MNP (Milli Nizam Partisi) Anayasa Mahkemesince kapatılmasına neden olan görüşlerin arasında (AET)’e ilişkin olanları da vardır ve bugünde bu parti MSP (Milli Selamet Partisi) olarak MC (Milliyetçi Cephe) iktidarının bir kanadını oluşturmakta ve aynı zamanda Bakanlıklar arası ekonomik kurul ile Devlet Planlama Teşkilatında etken bir durumda bulunmaktadır. AET’nun güncelliğini koruduğu ve NOEL’in deyimiyle Türk / AET ilişkilerinin “dönüm noktasına geldiği” bugünlerde sorunun halli ile ilgili tüm görevliler MSP’nin dünkü görüşlerini bilmek durumundadır…

Okurlarım başlığı yadırgayacaklardır. Bir insanın hem DEMİREL’ci hem de devrimci olması olasımıdır diye… Kuşkusuz bu sorunun yanıtı kesinlikle hayır’dır.

Oysa ki, 1973 seçimlerin SELİMİYE Askeri Ceza Tutukevi’nde bir seçim sandığı konulmuş ve yaklaşık olarak 280 kadar tutuklu bu sandıkta oy kullanmıştı. Belleğim beni yanıltmıyorsa. Bu 280 oydan 271’i CHP’ye, 8’i AP’ye, 1’i MSP’ye verilmişti.
12 MART 1971 balyozunun he­defi olmuş kişiler içinde 8 AP’li, 1 MSP’li, ilginç değil mi?

MSP’li bir kaza ve kader kurbanı idi. Bir evin hizmetçisine âşık olmuş bu nedenle eve trafiği artırmıştı. Ev bilinen bir yer olarak tanındığından MSP’li hizmetçi aşığı, Marksist / Leninist örgüt üyesi olmuş çıkmıştı ve de of-pof çekerek ERBAKAN’ın resmini başucuna asıp, kaderine rıza gösteriyordu.

Asıl ilginç olanı, AP’ne çıkan 8 oydu. Bu adamlar içerde bir yeni doktrin geliştirmişlerdi “DEMİREL’ci Devrimcilik” diye. Onun için oylarını AP’ye vermişlerdi.

Süleyman DEMİREL’ci devrimcilerin (!) hepsinden kelle isteniyordu. Ufukta bir umut göremiyorlar ve Bülent ECEVİT iktidarı ve bir af akıllarından bile geçmiyordu. Oysa, Süleyman DEMİREL muhtırayı saptırmış, perde gerisinde de olsa duruma hakim olmuştu. Ondan yana olmakta yarar vardı. O halde kendileri açısından bu geri dönüş için, bir bahane uydurmak gerekiyordu. Bu bahanenin adı “Demirelci dev­rimcilik” olarak ortaya çıktı Diyorlardı ki:

Bugüne kadarki iktidar­lar, TÜRKİYE’yi Amerikan em­peryalizmine peşkeş çekmişlerdir ve bugün için DÜNYA’da en tehlikeli emperyalizm Amerikan Emperyalizmidir. Süleyman DEMİREL iktidarı ise ekonomiyi AVRUPA ile bütünleştirmeye çalışmaktadır. Batı Emperyalizminin tehlikesi daha az olduğuna göre, gelmiş geçmiş iktidarların en devrimcisi Süleyman DEMİREL iktidarıdır. İlgililer, oldukça gülünç olmasına rağmen, bu 8 kişilik zavallılardan bile, kendi açılarından yararlanmayı da denediler. O halde “DEMİREL’ci devrimcilik doktrini” yaygınlaşırsa AET’ye bütünleşme bazı çevrelere göre yurtseverlik ölçüsü sayılabilecektir.

MİLLİ NİZAM PARTİSİ VE AVRUPA EKONOMİK TOPLULUĞU  (AET) (1)

1971 yılında Milli Nizam Partisi (MNP) Anayasa Mahkemesi’nce kapatıldı. Bu partinin kapatılmasına neden olan görüşlerin arasında (AET)’na ilişkin olanları da vardır ve bugün de bu parti Milli Selamet Partisi (MSP) olarak Milliyetçi Cephe (MC) iktidarının bir kanadını oluşturmakta ve aynı zamanda, Bakanlıklar arası Ekonomik Kurul ile Devlet Planlama Teşkilatında etken bir durumda bulunmaktadır. AET’in güncelliğini koruduğu ve NOEL’in deyimiyle Türk-AET ilişkilerinin “dönüm noktasına geldiği” ve AET ile ortak­lık konseyinin 16 EKİM 1976 günkü toplantısına, yeni istekler götüreceğimiz bu günlerde, sorunun halli ile ilgili tüm görevliler Milli Nizam Partisi’ni (Bugünkü MSP) dünkü görüşlerini bilmek durumundadır.
Necmettin ERBAKAN:

“Vasiyetine bağlı yeni nesil olarak Sultan Abdülhamit cennet mekânın, şehit Kanıyla alınan Vatan Toprağı Satılmaz (2) düsturuna bağlı Vatan evlatları olarak ticaret kisvesi altında Aziz Vatanımızın yabancıların istismarına terk edilmesine asla müsaade etmeyeceğiz”.

Bu görevi yerine getirme amacı ile Anayasa Mahkemesinin MNP’nin kapatılmasına ilişkin 20 MAYIS 1971 tarihli kararının 14 OCAK 1972 tarihli resmi gazetede yayınlanan ilgili bölümünün geniş bir özetini sunuyorum:

“Mecliste Ortak pazar”dan.

“Biz milletimizin gençliği olarak bir devri kapatıp, bir devri açan büyük Sultan Fatih Mehmet Han Hazretlerinin (bu beldeden bir karış toprağı gayri Müslimlere satana Allah’ın peygamberimiz aleyhisselatı vesselamın ve lanetim olsun) vasiyetine bağlı yeni nesil olarak Sultan Abdülhamit cennet mekânın (şehit kanıyla alınan vatan toprağı satılmaz) düsturuna bağlı vatan evlatları olarak ticaret kisvesi altında aziz vatanımızın yabancıların istismarına terk edilmesine asla müsaade etmeyeceğiz” (sahife:8)

“Ortak Pazar, İkinci Dünya Harbinden sonra yıkılan AVRUPA’nın yeniden dünya hâkimiyeti politikasıdır İş aksiyon halkının ekseriyeti Katolik olan altı AVRUPA, memleketi arasında kurulmuştur. MÜNİH’li bir profesörün memleketimizin tanınmış bir profesörüne MÜNİH’te ifade ettiği gibi, müşterek pazar, ROMA anlaşmasından önce ROMA Katolik Kongresinde karara bağlanmıştır. Bu kongrede zamanın üç Katolik başkanı De GASPERS, SCHUMAN ve ADENAUER bulunuyorlardı. O kongrede Katolik devletlerin bir birlik kurması istenmiş, bugün ALMANYA’da Doğu ALMANYA’dan vaki göçlerle Protestanlar ekseriyeti almaya başlamışlardır. Son günlerde İNGİLTERE ve İskandinav memleketlerinin de ortak pazara alınması hadisesi, hakikatte muayyen formüllerle Protestanlarla Katolikler arasında bir işbirliği yapılması hadisesidir. Batı memleketlerinde ki istismarcı sömürgecilik bunların Yahudi, Hıristiyan, Grek medeniyetine mensup olmalarından ileriye gelmektedir” (sahife 16)

“Bugünkü İSRAİL’in Büyük Millet Meclisinin içinde Theodor HERZL heykeli bulunmaktadır. Yüz sene önce VİYANA’da yaşayan ve İsrail projesinin temelini atan bu Siyonist, devrinde, İsrail’in ilk alması icap ettiği toprakların haritasını çizmiş ve bu harita’da TÜRKİYE topraklarının büyük kısmı İSRAİL’in bir vilayeti olarak gösterilmiştir. İsrail projesi aslında budur. İncil’de de KAYSERİ’ye kadar uzanan ASURİLER ülkesinin İsrail’e ait olduğu zikredilmektedir”. (sahife: 17)

“Görülüyor ki, konsey büyük devletlerin hâkimiyeti altındadır. Bugün için 200 milyonlukların Protestanlar da girerse 400 milyonluk bir Hıristiyan kitlenin içersinde 35 milyonluk TÜRKİYE, konsey de bir üyelikle bulunacak ve sadece büyüklerin emirlerine ittila kesbedecek. Türk Milletinin hakiki manası bir kültürel ve inanç sistemi içerisinde erimek olan müşterek pazara girmesi mümkün değildir. TÜRKİYE’nin tarihi, sosyal, kültürel yapın ve inanç sistemi buna manidir. Bu Müslüman milletin, bir Hıristiyan topluluğun içinde erimesine imkan verilemez”.  (sahife 20.21)

Necmettin ERBAKAN:
“Ortak Pazar zahiri görünüşü itibarıyla altı Katolik memleketin birleşmesinden ibaret bir topluluk olarak başlamış zannedilir. Halbuki aslında Ortak Pazar Siyonistlere gidip dayanan bir teşkilattır”.

“Müşterek pazara girilmesini militan bir şekilde müdafaa edenler, dikkat edilirse laikliği dinsizlik veya dine karşı lakaydi şeklinde tefsir edenler ve batılılaşmayı, batının maddi medeniyet ve tekniğinin çok ilersinde. Batı Hıristiyan dünyasının inanç ve kültürel sistemini benimsemek şeklinde anlayanlar, İslamiyet’i gelişmemizin engeli telakki eden ve fakat bu fikir ve kanaatlerini açıkça ifadeden çekinen kozmopolit zümreler, TÜRKİYE’nin bir an evvel müşterek pazara girmesini, bu gayelerinin gerçekleşmesi yönünden hararetle savunmaktadırlar”. (sahife 21)

“Ortak pazar bir Katolik birliğidir. Hedefi üye memleketleri tek bir devlet ha­linde birleştirmek ve kendine mahsus ideolojik maksatlara sahip bir konseyde yetkileri toplayarak her bir üye memleketin hükümdarlık hakkını elinden almak gayesini gütmektedir… topluluğu TÜRKİYE’yi bir vilayet gibi bağlamak TÜRKİYE’yi, onun büyük tarihini, onun insanlık için çok mühim hüviyetini yok etmek demektir…” (sahife 52)

“Muhterem kardeşlerim ortak pazar, bilesiniz ki, as­lında ve özünde, iç planında bir Siyonist oyunudur… Bugün her Siyonist’in kalbinde Tevrat’a olan bağlılığından dolayı bir dünya hâkimiyeti kurma planı yatmaktadır. Ortak Pazar da bunun bir tatbikatı olarak ortaya atılmıştır. Ortak Pazar zahiri görünüşü itibariyle altı Katolik memleketin birleşmesinden ibaret bir topluluk olarak başlamış zannedilir. Hâlbuki aslında Ortak Pazar Siyonistlere gidip dayanan bir teşkilattır” (sahife: 63 / 64)

“Muhterem kardeşlerim Siyonistler TÜRKİYE’yi Ortak Pazar’a niçin sokmak istiyorlar? Üç tane sebep var. 1- TÜRKİYE bugün 36 milyon­luk nüfusuyla yeryüzünde takriben 1 milyara yaklaşan İslam âleminin başıdır.

Siyonistler İslam âlemi­nin başı olan TÜRKİYE’ye alıp şimdilik 200 milyon Katolik birliğinin, bilahare de buna ilâve edilecek 200 milyonluk Protestanlarla beraber 400 milyonluk bir Hıristiyan birliğinin potası içinde eritmek istiyorlar” (sahife: 68)

Milli Selâmet Partisi ve ERBAKAN’ın AET’le İlgili Yeni Görüşleri

(1) Fehmi CUMALIOGLU:

“AET’in, getirdiği teklif­ler bir yem borusudur”

“O günden bu güne (1964′ ten) Ortak Pazar ilişkileri, TÜRKİYE’nin aleyhine işlemiştir. Dış ticaretimizi felç etmiştir. İşçilerimizin AVRUPA’da serbest dolaşımı ve tarım ürünlerimize hak tanınması askıda kalmıştır”.(3)
Ortak Pazar’a girmek TÜRKİYE’nin işgali demek olur, İhsan Sabri ÇAĞLAYANGİL’in bu konuda büyük arzusu vardır. Taklitçilik yapıyor, ÇAĞLAYANGİL ve AP TÜRKİYE’nin AVRUPA’­ya uydu olmasını istemektedir.

Kaynakça ve Açıklamalar

(1) Bu başlık Prof. Necmettin ERBAKAN’ın bir kitabının başlığı olup, daha sonra parti görüşü olarak benimsendiği kapatma kararında açıklanmıştır)
(2) Thedore HERZL “Filistin topraklarını bize satın” önerisine Abdülhamit’in verdiği yanıt.
(3) Fehmi CUMAOĞLU’nun konuşması – Milliyet 10 EYLÜL 1976


DİZİ YAZI
-3-

DEMİREL’ci DEVRİMCİLİK ve AET

Politika: 21 EKİM 1976

Talat TURHAN

 

(Bu yazı AET görüşmeleri ertelenmeden önce kaleme alınmıştır.)

Amerikan Emperyalizminin ANKARA – ATİNA – TELAVİV üçgeni üzerinde Ortadoğu ve KIBRIS üzerinde oynadığı oyunlara ilaveten MISIR / SUUDİ ARABİSTAN – İRAN üçgenine dayanarak LÜBNAN’ı kendi ve dolayısıyla İSRAİL’in çıkarları için parçalaması karşısında, antisemitizmin, antisiyonizmin şampiyonluğunu yapanlar iktidar olarak ne gibi girişimlerde bulundular? Müslüman SURİYE’nin Hıristiyan LÜBNAN’lı ile birleşerek Müslüman LÜBNAN’lıya saldırıp, TEL ZAATAR katliamına kadar götürdüğünde “TÜRKİYE’nin milyara yakın Müslüman kitlenin lideri” olduğunu iddia edenlerin ne gibi politik girişimleri olmuştur?

“TÜRKİYE’nin batının uydusu olmasını isteyen gizli kuvvetler de vardır. Mason locaları gibi kuruluşlar”.(1)

“Biz hükümet programımızda AET ile ekonomik ilişkilerimizin geliştirilmesi konusunu hedef almış bulu­nuyoruz. Ancak AET ile olan ilişkilerimizi yeniden tanzim etmek durumundayız”.

“Hükümet programımızda AET ile olan ilişkilerimizi ve ekonomik işbirliğimizi milli yararlarımıza uygun bir şekilde yürütülmesine karar verilmiştir. AET’den mevcut şartlar içinde adil bir dengenin sağlanmasını istiyoruz”.

c- Yoruma gerek görmeksizin yukarıdaki tabloda görüldüğü gibi AET konusunda

1-  Milli Nizam Partisi (MNP)’li Necmettin ERBAKAN Milli Selamet Partisi    (MSP)’li Necmettin ERBAKAN’la çelişiyor.

2-  MSP’li Fehmi CUMALIOĞLU MSP’li Necmettin ERBAKAN’la çelişiyor.

3-  MSP’li Fehmi CUMALIOĞLU Adalet Parti’li İhsan Sabri ÇAĞLAYANGİL ile çelişiyor.

4-  Ve de AP ve MSP, Milliyetçi Cephe (MC) koalisyonunun iki ana kanadı olarak iktidardadır. AET sorunun TÜRKİYE’ye ne getirip ne götüreceğini tartışmadan bu anlayışta iki partinin bu sorunun hallinde de ulusal çıkarlarımızı koruma güç ve yeteneğine sahip olmadıklarını yukarıdaki tablo yoruma gerek bırakmaksızın göstermektedir.

 — SORULAR

1- Vatan toprağının satılmazlığından söz edenler, 32 milyon metre karelik vatan toprağı, yabancılara üs olarak verildiğinde neden susuyorlardı?

2- Bugün ambargoyu kaldırmak için ABD’yi mesken tutan iktidar mensuplarının, 32 milyon metre karelik vatan toprağını kiraya vermek için, aylardır pazarlık halinde olduğu bir dönemde, ayni suskunluğu devam ettirenler nasıl vatan toprağından söz edebilirler?

3- AET konusunda ERBAKAN’ın MNP’ deki görüşleri, MC iktidarı içinde ne gibi etkenlerin etkisi ile değişmiştir?

4. AP-MSP çatışması, AET konusunda da ortaya çıktığına göre, MC iktidarının AET ile Ortaklık Konseyinin 16 EKİM 1976’da yapması beklenen toplantısına götüreceği önerilerden olumlu sonuç almak olası mıdır?

5- AET’in 200 milyonluk Hıristiyan içinde Siyonist bir plan sonucu 36 milyon­luk Müslüman TÜRKİYE’nin eritilmesi planı olduğunu iddia edenler, 1 milyona varan işçimizin emeğini Hıristiyanlara satmasına ve Batı içinde erime olasılığına neden karşı çıkamıyorlar?

6- Amerikan emperyaliz­minin ANKARA – ATİNA – TEL AVİV üçgeni üzerinde Ortadoğu ve KIBRIS üzerinde oy­nadığı oyunlara ilâveten MISIR – SUUDİ ARABİSTAN – İRAN üçgenine dayanarak LÜBNAN’lıya kendi ve dolayısıyla İSRAİL’in çıkarları için parçalaması karşısında, antisemitizmin, antisiyonizmin şampi­yonluğunu yapanlar iktidar olarak ne gibi girişimlerde bulundular?

7- Müslüman SURİYE’nin, Hıristiyan LÜBNAN’lı ile bir­leşerek Müslüman LÜBNAN’a saldırıp, TEL ZAATAR katliamına kadar götürdüğünde “TÜRKİYE’nin 1 milyara ya­kın Müslüman kitlenin lideri” olduğunu iddia edenlerin ne gibi politik girişimleri olmuştur?

8- ATATÜRK’ün “tam bağımsızlık” ilkesini günün koşulları içinde yorumladığımız halde bile, NATO, CENTO içinde ikili anlaşmaları, Amerikan üsleri, silah ambargo­su ve AET varlığı karşısında TÜRKİYE ne ölçüde bağımsızdır?

Yaşadığımız yüzyılda hâla Makyavelizm’in geçerli olduğunu sananlar, ister ABD, ister batı Emperyalizmiyle işbirliği yapsınlar sonları değişmeyecektir. Uyanan Türk halkının oyları bir şamar gibi suratlarında patladığında, sadece gafletten uyanmayacaklar, yaptıklarının da hesabını da vereceklerdir.

“Tarihten ders almayan­lar onu bir daha yaşamaya mahkûmdurlar”. VIETNAM’daki işbirlikçilerin çoğunu ABD bile kurtaramadı,.

SONUÇ:

— Vicdan ahlâk, din, iman, maneviyat ve namustan bahsedenler, ilk önce bu soruların yanıtını kendilerine sonra da birbirlerine verme durumundadır.

— Görünen odur ki, bugünkü iktidarın her kanadı ayrı bir sloganın maskesi altında gerçek niteliğini gizlemekte ve halkı kandırmaya çalışmaktadır.

— Oysa bozuk düzenin kokmuşluğunu köy köy, mahalle, mahalle yığınlar, her geçen gün somut olaylarla algılamakta, iktidarı kendi soygunlarına paravan yapanların ayıpları yaprak yaprak dökülmektedir.

Kaynakça ve Açıklamalar

(1) Necmettin ERBAKAN’ın konuşması – Politika 20 EYLÜL 1976
(2) Necmettin ERBAKAN’ın 6 EKİM 1976 günü Bakanlıklar arası Ekonomik Kurul Toplantısında yaptığı konuşmanın özeti.

Etiketler
BENZER YAZILAR
Talat Turhan
Türkiye

1924 Yılında Elazığ’da doğdu. O tarihte babası Elazığ Müdde-i Umumisi (Savcı) idi. Baba tarafı Rize ilinin Çayeli ilçesinin tanınmış ailelilerinden (Şerifoğulları)’na mensuptur. Anne tarafı Elazığ Harput’un tanınmış ailelerinden (Efendigiller) ‘dendir.....