“Bomba Davası’nın hesabı görülmeli”
“Bomba Davası’nın hesabı görülmeli”
Yeni Gündem: 15–18 KASIM 1985
Talat TURHAN
— Yeni Gündem: Talat Bey, 12 MART öncesi cuntanın gelişimi ve 12 MART’tan sonraki ayrışmaları, bize anlatır mısınız?
— Talat TURHAN: “Bomba Davası”nda 4500 sayfa savunma yazdım. Bütün provokasyonları açığa çıkarmaya çalıştım. Ama tarihî hesaplaşmam devam ediyor. Bu hesap mutlaka görülmelidir. Temel sorun şu: Doğan AVCIOĞLU Grubu ve Devrimci Ordu Gücü, 1970 yılında karar vermişler, aramıza sivil almayacağız diye. O zaman beni ittifaktan dışlamışlar. 1969-1970 yılında İSTANBUL’da subaylar arası örgütlenmede etkin rol aldığımı mahkemede de kabul ettim; ama darbeyi yapanlar içinde yokum. Çünkü beni sivil diye (!) dışlamışlar, Doğan AVCIOĞLU ve arkadaşları sivil değilmiş gibi… Bu eylemin hukukî sorumluluğu varsa, ben alırım, onlar da alsın. Bomba Davası’nın asli failleri yok. Asli failin olmadığı yerde feri fail yargılanamaz. İşte ben bunu iddia ediyorum.
— Yeni Gündem: Anayasa taslağı nedir?
— Talat TURHAN: “Bomba Davası’nda Anayasa Taslağı Hazırlamak” savı ile de yargılandım. Tümüyle Silahlı Kuvvetler bünyesinde, komutanların emriyle hazırlanmış bir çalışma. Hazırlayanlar arasında bulunan Hv. Kur. Alb. İlyas ALBAYRAK, mahkemeye tanık olarak geliyor, ben sanık olarak bu iddia ile yargılanıp aklanıyorum.
— Yeni Gündem: Böyle tanıklıkla sanıklığı karışan çoktu galiba…
— Talat TURHAN: Evet, Örneğin Orhan KABİBAY. Her türlü ihtilal örgütlenmesinin içinde gözüküyor, ama hiç risk almıyor. Bütün bu olaylara karışıp hiçbir risk üstlenmeyen adamlar üstünde durmak gerek.
— Yeni Gündem: Sizin gibi sivil veya emekli subaylarla yüksek komutanlar arasındaki bağlantıyı Celil GÜRKAN mı kuruyordu?
— Talat TURHAN: Evet, siviller veya küçük rütbeli subaylar mutlaka bir General görmek istiyordu. Tümgeneral Celil Gürkan’la İSTANBUL’da 1969-1970 yıllarında birlikte olduk.
— Yeni Gündem: Hasan YALÇINKAYA da aranızdaydı herhalde.
— Talat TURHAN: Levazım Albay Hasan YALÇINKAYA, mert şövalye tipli bir devrimciydi. Bu yolda para harcamaktan da kaçınmazdı. 27 MAYIS 1960 harekatına birliği ile katılmış, yeni bir eylem için İSTANBUL’da Levazım Tabur Komutanı iken Binbaşı-Albay rütbesinde subayları örgütleyip benimle ilişki kurmuştu.
— Yeni Gündem: Mesela, sonuna kadar “Turgut SUNALP iyidir” demişti hatırlıyor musunuz?
— Talat TURHAN: O onun saplantısıydı. Ben de vazgeçiremedim. YALÇINKAYA örgütçü olduğu için sürekli adam toparlıyordu ama aralarına ajan da sızmıştı. Daha sonra SELİMİYE’de Askeri Ceza ve Tutukevi Müdürü olan subayı bile örgüte katmıştı.
— Yeni Gündem: Yarbay Cemil’i, değil mi?
— Talat TURHAN: Evet onu bile getirmişti. O’nun toplayıcı bir özelliği vardı. Getiriyor ama getirdiği adam çıkmıyor, o da başka tarafı işin. Örneğin Piyade Binbaşı Ş.E ilk toplantıyı ihbar etmişti.
— Yeni Gündem: As. Yargıç Naci GÜR’ü de söylerdi. O da gelirmiş cunta toplantılarına…
—Talat Turhan: Ben Naci GÜR’le herhangi bir toplantıda bulunmadım. Hasan YALÇINKAYA inancı doğrultusunda her şeyini vermeye hazır bir şövalye idi.
İhtilâl için ihtilâl yapmak
— Yeni Gündem: Onun CELİL Paşa’yla bir ilişkisi var mıydı?
— Talat TURHAN: Ben tanıştırmıştım. Lv. Alb. (E) Hasan YALÇINKAYA 27 MAYIS 1960’ı tek başına kutlayan adamdır.
Ölmeden önceki 27 MAYIS günü sabaha karşı saat 03.00’te evime geldi. Zurna gibi sarhoştu. Tipik ihtilalciydi. İhtilal yapmak için ihtilal yapan tiplerden. “Abi” dedi:
-“Bu saate kadar seni bekledim, tebrik etmeye gelirsin diye”.
27 Mayıs’ı tebrik etmek için o saate kadar beni beklemiş.
-“Gelmedin, ben geldim” dedi,
“Yahu Hasan 27 MAYIS kaldı mı ki, beni bekledin” dedim.
“Abi ben arifeden beri içiyorum” diye yanıtladı.
27 MAYIS’ı nostaljik bir özlemle saat saat yaşamış. Tam saat üç buçukla da kıta çıkarmış, üç buçukla bahçesine çıkmış bir bağ mermi boşaltmış havaya doğru. Ondan sonra da içmeye devam etmiş. Daha sonra beni beklemiş. Eve gelince 27 MAYIS 1960’ın tartışmasını yaptık.
— Yeni Gündem: 14 MART’ta Faruk GÜRLER ve Muhsin BATUR’u ekarte edecek; bir girişim olduğunu, Bomba davası tanığı olarak, Sadi KOÇAŞ ima etmişti, bundan haberiniz var mı?
— Talat TURHAN: Hayır ama Sadi KOÇAŞ benimle ilgili bir anısını kitabına almış: 12 MART 1971 Muhtırası tezgâhlanmış. 11 MART gününün öğle vakti, saat 13.00 sıralarında Sadi KOÇAŞ geldi Orhan KABİBAY’ın evine, ben de oradaydım. O formülle beni ikna etmeye çalışıyorlar. Orhan KABİBAY zaten kaymış, o kişisel çıkarları için 12 MART’çılarla birlikte olmayı yeğliyor. Legalite içinde görünmekte yarar görüyor. Sadi KOÇAŞ beni kendi cephesine çekmeye çalışıyor ama sonuç alamıyor. KOÇAŞ’ı yanıtlıyorum:
“Sadi, Memduh TAĞMAÇ’la, Cevdet SUNAY’la TÜRKİYE’ye ancak hıyanet yapılır. Bu hıyanet içinde olan herkese acıyorum, sana da acıyorum”.
Bunu kitabına mealen almış: “11 MART günü SUNAY’la, TAĞMAÇ’la devrim yapılmaz diyen subay…” diye yazmış. Sadi KOÇAŞ’ı 14 MART günü ANKARA’da olduğumu kanıtlamak için tanık göstermiştim, mahkemeye geldi. Tahliye olmuştum o zamanlar.
“Bak Sadi” dedim, “sana iki sual soracağım, bunların yanıtlarını sakınca yoksa mahkemede açıkla. Birincisi, benim aleyhimde ama bir tarihsel hesaplaşmadır, SUNAY ve TAĞMAÇ’ın hain olduğunu 11 MART’ta söylemiş olmaktan kıvanç duyarım. Bunu mahkemede istersen açıkla”.
“İkicisi: MİT’in bütün tertiplerini biliyorsun. Bu davaları da MİT tezgâhladığına göre MİT’in tüm olumsuzluklarını mahkemede anlatmanı istiyorum” dedim.
Bu da işine geliyor tabii MİT’i ele geçirmeye çalışmış ama başarılı olamamış…
— Yeni Gündem: Bakanlığı sırasında…
— Talat TURHAN: Başbakan yardımcılığı sırasında MİT’i kendine bağlamaya çalıştı, karşı taraf direndi. O ara Efrahim ELROM olayını provoke ettiler** ELROM olayıyla 12 MART daha da sağa kaymıştır. Tipik bir “devlet provokasyonu” olan ELROM Olayı faşizmin önünü daha da açmıştır.
KOÇAŞ’a mahkemede MİT hakkında soru soruyorum. “Ne gerek var efendim” diyor mahkeme başkanı. Ben de “O zaman gerek olmadığına karar alınsın” diyorum. Karar alınıp tutanağa geçirtiyorum.
Tepeden aşağıya düzen değişiklikleri
— Yeni Gündem: Cuntacılık iflas etmiştir diyorsunuz. Bunu biraz açıklar mısınız?
— Talat TURHAN: Jön Türk geleneğini tahlil ediyorum. Küçük burjuvanın kalleşin kalleşi, kaynağın kaynağı olduğunu yaşayarak öğrendim. Benim tüm yaşamımın bu olguyu gözlemlemekle geçtiğini açıklıyorum. Ama bir ülkedeki “sosyo-ekonomik” koşullar düzen değişikliğini zorluyorsa, o düzen değişir. Düzen oyla değişir, zorla değişir. Şu anda oyla değişme şansı gösteriyor. Bu günkü koşullar içersinde bu, TÜRKİYE için şansıdır. Ama bu kullanılmazsa düzen zorla değişecektir. Zorla değişim iki türlüdür, Bir, tepeden aşağıya” olur; asker, sivil, karma. Bir de devrimci sınıflar örgütlenirler, sınıf bilincine sahip çıkarlar ve düzeni değiştirirler. Ve dünya tarihi de bunu böyle yazıyor. Dünyada 1 milyar kişi böyle bir düzen altında yaşıyor. ABD 1 milyarlık realiteyi kabul dostluk kurarken azgelişmiş ülkelerin bunlarla ideolojik kavga etmesi DON KİŞOT’luk olduğunu açıklıyorum***. Bu durum içersinde kendi özeleştirimi yapıyorum ve darbecilerden soyutlanıyorum. Neden? Çünkü bu tür tepeden aşağıya düzen değişikliklerinin faşizmle noktalandığını yaşayarak öğrendim.
Kaynakça ve Açıklamalar
(*) Y.n: Efrahim ELROM, THKP-C örgütü tarafından öldürülen İSRAİL Başkonsolosu
(**) Y.n: ELROM, kaçırıldıktan sonra İSTANBUL Sıkıyönetim Komutanı Orgeneral Faik TÜRÜN, bir gün sokağa çıkma yasağı koyarak adeta ELROM’un öldürülmesini istedi.
Daha sonra bu konuda İSTANBUL Emniyeti’nin bu konuda ihmali saptandığı gibi, olay bahane edilerek Nihat ERİM kabinesinden Sadi KOÇAŞ’ın başını çektiği “sözde reformcu” 11 başkan istifa etti. -11’ler olayı-
(***) Y.n: 1949 yılında kurulan ÇİN HALK CUMHURİYETİ’ni uydu iktidarlar tanıyamamıştır. 9 MART’çıların planı içinde olan “ÇİN’i tanıma” 12 M ART 1971’den sonra gerçekleşmiştir. Burada bu tarihi olayı ima ediyorum.