3
9
Kitaplarım

Yargılayanları Yargılıyorum

Yargılayanları Yargılıyorum
Bomba Davası Savunma–1
Birinci Baskı OCAK 1986,
İkinci Baskı HAZİRAN 1986, Üçüncü Baskı EYLÜL 2004
Sorun Yayınları

ÜÇÜNCÜ BASKIYA ÖNSÖZ

3–14 KASIM 1975 günleri arasında, İSTANBUL Sıkıyönetim Komutanlığı Askeri Mahkemesi’nde Bomba Davası‘na ilişkin yaptığım Savunma’mın 1.Klasörü’nün başında yer alan Politik Savunma’yı 1986’da yayımlamak gereksinimi duymuştum. Savunmam, 29 yıllık süreçte doğrulanmaktan da öte, adeta dünyada ve ülkemizde daha sonra olup biten gelişmeleri de işaret etmiştir.

ABD’nin günümüzdeki küresel saldırganlığı, iktidarı şaibeli yoldan ele geçiren BUSH ve ekibinin liderliğinde sürmektedir. Dünya jandarmalığı, yerini küresel imparatorluk düşlerine bırakmıştır. BUSH Hanedanı’nın başını çektiği bu ekip, kendi özel çıkarlarının yanında ABD’nin hegemonik yönelişini gerçekleştirmek için, uygarlığın birkaç bin yıllık kazanımlarını yerle bir ederek ASYA ve AFRİKA’yı başta enerji olmak üzere bütün zenginlikleriyle tamamen ele geçirme amacına dönük olarak vahşice sarsıyor. Haksız savaşlar, AFGANİSTAN ve IRAK’ta olup bitenler; işkence ve katliamlar, dünyanın gözü önünde yaşanan vahşetin son perdesidir. ABD, başta BM olmak üzere ne uluslararası örgütleri ne de uluslararası sözleşmeleri takmaktadır.

12 MART 1971 ve 12 EYLÜL 1980 dönemlerinde başta gençler olmak üzere aydınlara, sendika aktivitelerine, yurtsever subaylara, demokratik hukuk devletinden yana tüm güçlere uygulanan işkence yöntemlerinin, bugünkü AFGANİSTAN’da, IRAK’takilere koşut olması, benzerlikler taşıması Savunma’mı daha da güncel kılmaktadır.

Kendimi bildim bileli, ülkemin sorunlarıyla ilgilenmeyi bir misyon edindim. Sanırım, bu nedenle yakın tarihimize tanıklık etmek durumunda oldum. Bir aydın olarak olanaklarım ölçüsünde, emekli edildiğim yılın ertesinden, yani 1965’ten bu yana değişik zeminlerde etkinliklerimi sürdürdüm… Araştırma, inceleme ve düşüncelerimi kamuoyuyla paylaşmaya özen gösterdim.

Düzene egemen olan güçler aktivitelerimden rahatsızlık duymuş olacaklar ki, işsiz bırakmaktan, yazdıklarım hakkında tazminat davaları açmaya kadar çeşitli yöntemlerle beni susturmaya çalıştılar. Şimdi, seksen yaşımdan sonra dostlarımın da destekleriyle, yeni bir itki ve heyecanla, başta elinizdeki kitap olmak üzere yeni çalışmalarımı kamuoyuna, değerli okurlarıma sunmak istiyorum. Mustafa Kemal ATATÜRK’ün “tam bağımsızlık” ilkesine dün olduğu gibi bugün de sahip çıkmaya çalışıyorum. Ülkemizi bağımlı hale getiren iktidarları da lanet ve nefret duygularıyla ve üzülerek izliyorum.

Milli Şef İsmet İNÖNÜdöneminde yaşadım. Onun 1947’de ABD ile ilk İkili Anlaşma’ya imza koymasının ne anlama geldiğini, ancak merhum Haydar TUNÇKANAT’ın “İkili Anlaşmalar”adlı kitabından ve şaşırarak öğrendim. Sonra, sözde demokrasi dönemi başladığında, dönemin ileri gelenleri TÜRKİYE’yi “Küçük Amerika” yapmak hedefiyle ABD’ye bağımlılığı iyice pekiştirdiler. Yıllar sonra, DP önde gelenlerinin ABD’nin dünya çapındaki gizli yapılanmasının AVRUPA ayağı olan “Bilderberg” 1959’da üye olduklarını öğrendiğimde şaşkınlığım bir kat daha arttı!

Derken, 27 MAYIS 1960 geldi… İlk bildirisinde NATO ve CENTO’ya bağlılığını ilke olarak benimsediğini açıklayan bir harekât, kuşkusuz ki ülkeyi o güne kadar sürüklendiği bağımlılıktan ve batağından kurtaramazdı.

Geçenlerde, 27 MAYIS’çı ve MBK Üyesi E. Tümg. Sıtkı ULAY’ın “Giderayak”adlı kitabını gördüm.(1) ULAY’ın, kitabının 92’nci sayfasında “Orta Doğu’da Türk Amerikan Menfaatleri Birleşiyor” başlığı altında, “İsrail ve Orta Doğu konularında Türk ve Amerikan çıkarlarının birleştiği” görüşünü ileri sürdüğünü öğrendiğimde 27 MAYIS’a ilişkin bütün hayallerim yıkıldı… Bu görüşün, günümüzdeki KOÇ’ların, Fettullah GÜLEN’lerin görüşünden hiçbir farkı yoktu! ULAY, “Atatürkçü Türk gençliğine” son söz olarak da ne önerse beğenirsiniz; “Dünyayı parmağında oynatan AMERİKA’yı solcu da olsanız karşınıza almayın”.!..

Daha sonra, DP’nin devamı olduğu ileri sürülen iktidarlar işbaşına geldi. Onlardan farklı bir tavır beklemek, zaten eşyanın tabiatına aykırı olurdu.

Bir ara, Bülent Ecevitve arkadaşlarının “demokratik sol”uyla oyalandık. Ancak, 35 yılı aşkın bir süredir iki farklı siyasal görüşün lideri olarak karşımıza çıkarılan Süleyman DEMİREL ve Bülent ECEVİT’in1975’te ÇEŞME’de toplanan ABD güdümündeki Bilderberg”eaynı anda üye olduklarını öğrendiğimdeki duygularım şaşkınlıktan da öteydi!

Daha sonra, ECEVİT’in 57’nci Hükümet’teki Başbakanlığı döneminde, Cumhurbaşkanı DEMİREL’in görev süresini uzatma girişiminde öncü bir rol almasının bu “örgütsel beraberlikten” kaynaklandığını algılamama karşın, medyamızın bu gerçeği göz ardı et­mesini “küresel dayanışma” olarak değerlendirdim.

Ve 12 EYLÜL darbesi geldi… M. Ali BİRAND’ın kitabında yer alan, darbe gerçekleştiğinde ABD Büyükelçisi’nin kendi Dışişleri Bakanlığı’na geçtiği kripto, yorum gerektirmeyecek kadar açıktı: “Our boys have done it! “Bizim çocuklar halletti!”(2) Hele hele darbenin ardındaki beynin, ABD’nin işbirlikçi-uydu darbeci yetiştiren Ford Bragg’dan geçmiş olduğunu öğrendiğimde, mezarda Ata’mın kemiklerinin sızladığını duyumsadım!…

12 EYLÜL darbesini izleyen MGK döneminden sonra, sıra Cumhurbaşkanlığı seçimine geldiğinde, seçimden birkaç ay önce 9 AĞUSTOS 1989 günkü Gazete’de yabancı kaynaklara atfen “TÜRKİYE’yi Kucağa Oturtma Planı” başlıklı, manşetten bir haber ya­yımlandı. “ÖZAL’ın Cumhurbaşkanı olması için CIA devrede”ydi. Gazete’ye göre, “CIA’nın hazırladığı planı Bush onaylamıştı”.

ÖZAL, bu haberden üç ay sonra Cumhurbaşkanı oldu. “TÜRKİYE’yi Kucağa Oturtma Planı” başlıklı makalemle konuyu gün­demde tutmaya çalıştıysam da, medyanın suskunluğu devam etti.(3) Merhum ÖZAL’ı ABD’nin yönlendirmesi ve zorlamasıyla iktidara, giderek Cumhurbaşkanlığı’na taşıyan ABD’nin “bizim çocuklar”! Sözde ‘ATATÜRKçü’ MGK mihrakı, onun Nakşibendî tarikatıyla yakınlığını bile göz ardı etmek zorunda kalmışlardı. “Konya Mitingi”ni 12 EYLÜL’ün gerekçeleri arasında gösteren ve MSP’yi kapatanların, 12 EYLÜL’den önce MSP adayı olan ÖZAL’a tahammülleri başka türlü açıklanamazdı.

Yeni bir dönem geldi… Önümüze CIA ajanlarınca “Ilımlı İslâm” konsepti sürüldü. Yirmi yılı aşkın bir süre uğraşılarak bunun altyapısı hazırlanmıştı. ABD küresel hegemonyasının emrinde ve hizmetinde olan medya tarafından bu konsepte uygun insan da bulundu. “Dinler arası Diyalog” yaklaşımıyla, tüm dışişleri protokolleri bir yana bırakılarak Vatikan buluşmalarıyla GÜLEN, şişirildi. “Anavatanında” güvenlik içinde yaşamasının koşulları sağlanırken, dünyada ve ülkemizde örgütlenme olanakları sağlandı.

Sıra “Ilımlı İslâm”ı iktidara taşımaya gelmişti. İşte, bu noktada, ABD emperyalistlerinin kullandığı en etkin araç “psikolojik savaş” devreye sokulur. Psikolojik savaş, çoğunlukla sivil bir kavram gibi görülür ve propagandayla eş anlamlı sayılır. Oysa 1963’den bu yana, KENNEDYtarafından askeri bir savaşın parçası olarak algılanarak askeri literatüre sokulmuştur. İlgili okullarda psikolojik savaşın yöntemleri öğretilmektedir. Özetle, tüm dünya ulusları, küresel güçlerin bir parçası olan medya grupları kullanılarak, süresiz askeri psikolojik savaş yöntemleriyle emperyalist değer yargılarına teşne hale getirilmektedir. Bu aygıtı devreye sokarak dünyanın herhangi bir ülkesinde istediğinizi iktidardan indirir, istediğinizi iktidara oturtabilirsiniz!..

Protokolde olmadığı halde, henüz sadece parti başkanıyken ABD Başkanı BUSH’un karşısına çıkarları dünyadaki tek politikacı, belki de AKP Genel Başkanı R. Tayyip ERDOĞAN’dır.

Onun, ABD’deyken sık sık yinelediği “dünya küresel bir köye dönüşmüştür” sözünü bir an için düşünelim: Köyün muhtarı belli, ERDOĞAN’a ihtiyar heyetinde bile yer yok!..

ABD, hiç boş durmuyor; 58 ve 59’ncu hükümetlerdeki en genç Bakan olan Ali BABACAN’ın 2003 ve 2004’de üst üste Bilderberg”toplantılarına çağrılarak katıldığını gördüğümde, ister istemez Atatürk’ün Gençliğe Hitabesi’nianımsadım.

AngloSakson egemenliğindeki Masonik ve Siyonist karar merkezleri önce kendi çıkarlarına hizmet edecek kişileri kulüplerine, yani uluslararası örgütlere üye yapıyorlar… Yani, “global elit” ya da “küresel seçkin” sınıfına sokuyorlar… Sonra da kontrollerindeki medyayı kullanarak yıldızlarını parlatıp halklarına seçtiriyorlar… Ülkelerinde “seçilmiş” yönetici konumuna getiriyorlar.

Nitekim “Bilderberg”üyesi olan küresel seçkinlerimiz arasında; Cumhurbaşkanları, Başbakanlar, Bakanlar, Büyükelçiler, Akademisyenler, Holding Patronları ve Medya Mensuplarının (Dinç BİLGİN, Sedat ERGİN, Nuri ÇOLAKOĞLU, Hasan CEMAL…) olduğunu görüyoruz. Bu cephe, otomatik olarak ABD çıkarlarını kollayıp gözetme misyonu üstlenmektedir.(4) Medyada bir de iç ve dış istihbarat örgütleriyle United States Information Service (USIS)’e angaje olanlar var… Bunlar, “mütareke basını”nı oluşturuyorlar… “Küresel seçkin” konumlardan ABD’nin çıkarları için ahkâm kesiyorlar…

Hiçbir gücün tarih sahnesinde ilelebet kalmadığını biliyoruz. Elinizdeki kitapta sakın ABD düşmanlığı yaptığımı sanmayın!.. Ülkemin çıkarlarını korumak için, ABD emperyalizminin içyüzünü özellikle asker gözüyle, tüm güç ve olanaklarımı kullanarak kamuoyuna yansıtmak ve ATATÜRK’ün bize emanet ettiği TÜRKİYE’yegeri dönmek özlemine sahip çıkacak yandaşlar arıyorum. Umutsuz değilim…

Küreselleşme dayatmasına karşı, başkaldırı başlamıştır.(5)

—Tüm dünyada küreselleşmenin örgütleri; bilinçli ve onurlu ülkeler, uluslar ve kamuoyunca protesto edilmektedir.

—Tüm dünyada savaş karşıtları seslerini yükseltmektedir.

—Özellikle bu günlerde, toplumun değişik kesimlerinin NATO ve ABD karşıtı protestolara katılması, bu kitaptaki ABD emperyalizmine ilişkin savlarımın ne kadar haklı çıktığını göstermektedir.

1991’de bir gazeteye verdiğim mülakatta, NATO’ya üye olduğu halde, Türk Silahlı Kuvvetleri’ni hiçbir zaman NATO standartlarına getirmemesi nedeniyle bu paktın ülkemize ihanet ettiğini açıklamamın bugün yankılanmasından huzurlu ve sevinçliyim.

Bu arada, tam 18 yıl önceki saptamalarımın bugün doğru çıkmış olmasına sevinemiyorum… “…Körfez sorunu sıcak savaşa dönüşecek, AMERİKA’nın elindeki çevik kuvvetlerle Körfeze yönelik, yani NATO amaçlarının dışında kendi kuvvetlerini TÜRKİYE’de konuşlandırması ve bunlara bağlı olarak kendilerine bağlanması istekleri oldu. Kapalı kapılar ardında pazarlıklar sürdü. AMERİKA’nın MUŞ bölgesinde bir üs kurma girişimleri var. TÜRKİYE’de bulunan üsler, NATO amaçlarına hizmet etmek yükümlülüğü altında. NATO’nun patronu Amerika olduğuna göre, Amerika’nın bütün niyeti yurdumuzdaki bu üsleri gerektiğinde kendi çıkarları yönünde olası bir sıcak savaşta kullanmaktır.”(6)

Kanımca, ülkemiz ve dünya, 29 yıl önce tanımladığımdan daha vahim bir noktada. Ancak, ABD’nin hegemonik saldırısı karşıt cepheyi de örmektedir.

Küresel saldın, “Kurtuluş Savaşı”yla elde ettiğimiz ulus devletimizi bertaraf etmeye çalışıyor… Milliyetçi ve yurtsever direnişi kırmaya çalışıyor… Ülkemizde tarımın çöküşü hızlandırılıyor, sendikasızlaştırma operasyonu sürüyor, “Cumhuriyet Devrimi”nin armağanları olan büyük çaplı kamu kuruluşları yok pahasına özelleştirilmeye çalışıldığı gibi, ekonomideki işlevleri tasfiye ediliyor. Sosyal devlet anlayışının gerektirdiği ne varsa bir bir tırpanlanıyor.

1990’da Paris Şartı imzalanırken, baba BUSH, bundan böyle dünyadaki çatışmanın sıklet merkezinin Kuzey-Güney ve dolayısıyla beyaz-Hıristiyan “uygarlıkla” İslâm arasına kayacağını açıklamıştır.

İflah olmaz bir Hıristiyan köktendinci olan Evangelist oğlu George W. BUSH da mirası devralarak haçlı seferlerine başlamış bulunuyor. Haksız savaş, AFGANİSTAN ve IRAK işgalleriyle başlayan sürecin önü ulusal direnişlerle kesilmiştir. Böylelikle, şer mihverinin hevesleri doğrultusundaki yürüyüşü şimdilik kesilmiştir. Ancak, ülkemizi taşeronlaştırarak Büyük Orta Doğu (BOP) projesi adı altında kaldıkları yerden devam etmek istiyorlar. CFR, BilderbergJapon ayağından oluşan Trilateral Coğrafya, Güney’e, yani üçüncü dünyaya ve İslâm coğrafyasına karşıdır. Uluslararası finans kapitali kontrol eden ÇUŞ’lar sömürü ve yağmalamayı işgallerle hızlandırarak Güney’i tam teslim almak istiyorlar. Fiili işgallerin bittiği yönündeki tezler, dünyanın tek kutuplu bir hale dönmesiyle iflas etmiştir.

Öte yandan, nedense bir süredir ABD’de ikamet eden “ılımlı İslâm” şeyhi “Amerika bize düşman olsa da biz onunla dost olmalıyız” yolunda fetvalar üretmektedir. Böylelikle, “dinler arası hoşgörü” adı altında küresel güçlerin amaçlarına hizmet eden bir İslâm yaratılmak istenmektedir. Tüm bu dolapların ardında altı ayaklı bir örümcek görüyoruz. Bir ayağı ABD’de, bir ayağı işbirlikçi sermayede, bir ayağı İslâmî sermayede, bir ayağı Nur tarikatında, bir ayağı Kürtlerde, bir ayağı siyasal partilerde…

     “Dinler arası hoşgörü” tuzağındaki İslamı, “Ilımlı İslâm” olarak muhatap almak isteyen emperyalist küresel merkezlerin bu yönelişinin arkasında ne yatıyor? Onu da bizzat Papa 2’nci Jean Paul açıklasın: “Birinci bin yılda AVRUPA’yı ve AFRİKA’nın bir kısmını, ikinci bin yılda Kuzey ve Güney Amerika’yı Hıristiyan yaptık. Üçüncü bin yılda Asya, Ortadoğu, Kafkasya ve Orta Asya’yı Hıristiyanlaştıracağız. Hıristiyanlaştırılacak ilk ülke TÜRKİYE’dir.”(7) Gün, gerçek yurtseverlik günüdür, gün gerçek, saf ve temiz; ülkesine ve bağımsızlığına bağlı olarak inançları yaşama günüdür.

Yarım yüzyılı aşkındır bizi yönetenlerin; Küçük Amerikacılar, Babalar, Karaoğlanlar, Kadayıfçılar, Başbuğlar, Bizim Çocuklar, Tontonlar, Ilımlı İslamcıların ülkeyi getirdiği yer dışa bağımlılık ve gırtlağa kadar dayanan borç batağıdır.

Büyük güçlerin, emperyalistlerin TÜRKİYE’yi işgalini ve işgal niyetlerini yaşayarak gördük… Bugün de, “TÜRKİYE, Türklere bırakılamayacak kadar önemlidir” diye egemenliğimize sulanıyorlar; artık tekli yönetim zamanı geçti, diyorlar…

Tevrat’taki vaat edilmiş toprakların fethi ile BOP’un amacının ne farkı olduğunu bize, örneğin sayın ERDOĞAN ve GÜL anlatsa da öğrensek?!. BOP, FIRAT’tan NİL’e; LÜBNAN’dan Arap Yarımadası’na, Hint Okyanusu’na kadar uzanan bir proje… Ya “vaat edilmiş topraklar” neresi? Onu da Tevrat’tan aktaralım: “Sınırlarımız çölden ve Lübnan’dan büyük ırmağa FIRAT ırmağına kadar Hititlerin bütün diyarı ve gün batısına doğru büyük denize kadar olacaktır.”(8) Ulusal onurumuza ve bağımsızlığımıza sahip çıkmak, Yeni Dünya Düzeni’ne, küresel dayatmalara karşı çıkmakla eş anlamlıdır. Ülkemizin ulusal refleksleri ve birikimleri; askeriyle ve siviliyle; aydınıyla, genciyle, namuslu sanayicisi ve işçisiyle, tarımdaki çilekeş üreticisi ve yoksul köylüsüyle, esnaf ve zanaatkârıyla; beyaz ve mavi yakalısıyla; emperyalizme pabuç bırakmayacaktır. Emperyalist-kapitalizmin dediği olmayacak, hegemonların diktatörlüğü tersyüz edilecektir!

Bu bilinç ışıdıkça siyasal anlamda güçlenecek ve yandaşları artacak, başta Irak olmak üzere ezilen uluslar direndikçe ABD balonu sönecek; uluslar gerçekten bağımsız, özgür, demokrat ve ulusal reflekslere duyarlı düzenlere bir gün mutlaka kavuşacaklardır.

Talat TURHAN
KUZGUNCUK, 26 HAZİRAN 2004

Kaynakça ve Açıklamalar

(1) Giderayak, E. Tümg. Sıtkı ULAY, Milliyet Yayınları, 1.Baskı Mayıs 1996, İSTANBUL.

(2)12 EYLÜL, Saat: 00.04, M. Ali BİRAND, Milliyet Yayınları, 1984, İSTANBUL

(3) 11 AĞUSTOS 1991, 2000’e Doğru

(4) Konuyla ilgili olarak “Çeteleşme” adlı kitabımın 191’nci sayfasındaki “Bilderberg Toplantısı’na Katılanların Listesi’ne bakılabilir.

(5) Küresel başkaldırıya ilişkin olarak, Aykırı Yayınları’ndan 2004 NİSAN’ında çıkan ve Neva WELTON-Linda WOLF un yazdıkları, D. Ekim SAVRAN’ın çevirdiği “Küresel Başkaldırı-Yirmi birinci Yüzyıl Tiranlarına Karşı Mücadele” adlı kitaba bakılabilir.

(6) Çağdaş, 8.12.1986; Vural AHI’yla Söyleşi’den

(7) Dr. V. Fatih Güven, “Terörizm Olgusunda Dinin Yeri”, Stratejik Analiz, Haziran 2004 Sayısı

(8)Tevrat’ın Yeşu Bölümü, Bap 1’den akt: Talat TURHAN, “Çeteleşme….”, Akyüz Yayıncılık, İSTANBUL

BİTİRİRKEN…

Bilindiği gibi, savunmam gerçekte hukuksal bir belge niteliğindedir. Ancak, yayınlanan Politik Savunma bölümü genel konuları içermekte olup çeşitli kaynaklardan yararlanarak hazırlanmıştır.

Bu bölümde, Amerikan emperyalizminin az gelişmiş ülkelerdeki çıkarlarını savunmak için, kendi istihbarat örgütleriyle birlikte çalışan yerli işbirlikçi örgüt ve kişileri kullanarak anarşi kışkırtıcılığı yaptırmakta ve o ülkeleri istikrarsızlığa (destabilizasyon) ittikleri belirtilmektedir. Ve sonuçta bu olgunun karşıtı olan “istikrar”ın (stabilizasyon) gündeme getirilmesi ana tema olarak işlenmeye çalışılmıştır.

Gerçekte, uzun süreli bir düzenleme içerisinde, “yardım” paravanası altında “borç tuzağı” içine alınan az gelişmiş veya gelişmekte olan ülkeler, genelde “ekonomik ve mali bağımlılık” ve “istikrarsızlık” içinde yapay dengelerle emperyalist ülkeler tarafından oksijen çadırında yaşatılmaktadır. Bu denge, “anarşi” araç olarak kullanılıp, istenilen dönemde politik istikrarsızlığa dönüştürülmektedir.

Bu durumda da “destabilize” edilen ülkenin “stabilize” edilmesi için baş vurulan en geçerli yöntem askeri darbe (Prononciamento)’lerin gündeme getirilmesidir. Darbelerden kurtulabilmenin tek yolu da “gerçek demokrasi”nin kurulabilmesi ve yaşatılmasıdır. Gerçek demokrasi, elbette halkı depolitize etme anlayışıyla bağdaşmaz.

12 MART’ta CIA parmağının olduğu, bugün en yetkili kişilerce bile kabul edilmektedir.

Böyle bir durumda Anayasa değişikliği ve yasa değişiklikleri sonucu oluşturulan “12 Mart Hukuku”nun yasallığı görecelidir. Gerçek eleştiriyi tarih yapacaktır.

Bu kadar geniş kapsamlı bir konudaki düşüncelerim, belki denizde bir damla olarak kabul edilebilir.

Bu anlayışla yazdıklarımın ne tam ne de mükemmel olmadığını kabul ediyor ve sizlere başvuruyorum.

Her türlü tamamlayıcı açıklama, öneri, bilgi, belge ve yergiyi yeni çalışmalarıma güç katacağı inancıyla lütfedip adresime yazarsanız minnettar kalırım. Saygılarımla…

Talat TURHAN
Adres: Yenigün Sokak, No: 19
34674 KUZGUNCUK-İSTANBUL

İçindekiler

Yayınevinin Notu: ……………………………………………………………………….. 9

Sunuş (İlhami SOYSAL): ……………………………………………………………… 15

İkinci Baskıya Önsöz (Talat TURHAN): …………………………………………..… 18

Üçüncü Baskıya Önsöz (Talat TURHAN): ………………………………………….. 22

  1. BÖLÜM: BOMBA DAVASI

—POLİTİK SAVUNMA: …………………………….…………………………..………. 33

—YEŞİL BERELİLER: ……………………………….……………………………….. 67

—“ATATÜRK İHTİLAL TERİMİNİ SEVERDİ”: …….…………….……………..……. 88

—BOMBA DAVASI KRONOLİJİSİ: ………………….……………………………….. 147

—BOMBA DAVASI’NDA TALAT TURHAN’IN

SORGUSUNDAN BÖLÜMLER: ………..……………………………………………. 153

—BOMBA DAVASINDA İLGİLİ MAKAMLARA

GÖNDERİLEN DİLEKÇE VE YAYINLAR: …………………………………………… 156

  1. BÖLÜM: YILLAR SONRA BASINDA BOMBA DAVASI

—AYDINLANAMAYAN OLAYLAR; BOMBA DAVASI

YILDIZLAR SAVAŞI: …………………………………………………………………… 161

—E. TÜMG. CELİL GÜRKAN İLE SÖYLEŞİ:

“KOMUTANLAR İŞİN BAŞIYDI”: …………………………………………………….… 171

—E. ORG. TURGUT SUNALP İLE SÖYLEŞİ:

“SORGU SIRASINDA KÖŞKTEYDİM”: ……………………………………………… 177

—BOMBA DAVASI GERÇEĞİ: ……………………………………………………….. 181

  1. BÖLÜM SONUÇ YERİNE BİTİRİRKEN…

—İLHAN SELÇUK: TALAT TURHAN’IN YAZISINI OKUYUN!… :………………….. 197

EKLER: ………………………………………………………………………………….. 202

EK-1 MAHKEMEYE SUNULAN SAVUNMANIN TÜMÜNE

İLİŞKİN İNDEKS: …………………………………………………………………..……. 202

EK-2 MİT İSTANBUL BÖLGE BAŞKANLIĞI’NIN YAZISI: …………………………. 204

EK-3 CUMHURBAŞKANI SUNAY’A AÇIK MEKTUP: ……………………………… 205

Ek: 3/a- E. Org. Rüştü ERDELHUN’un Açıklaması: …………………………..……. 208

Ek: 3/b- Çetin Altan: “Asker Dostların İlginç Açıklamaları”: ………………..……… 209

Ek: 3/c- İlhami Soysal: “Bu Vatan Kimin?”: ………………………………………..… 210

EK-4 VEKALETNAME: …………………………………………………………………. 211

EK-5 UĞUR MUMCU: “KİM KİMİ DOĞRULUYOR?”: ………………………………. 212

Ek: 5/a- ÇAĞLAYANGİL: “12 Mart’ta CIA Vardır”: ………………………………………. 214

EK-6 “TÜR…”: …………………………………………………………………………… 214

EK-7 İLHAN SELÇUK: “FAİK TÜRÜN’ÜN ALNINDAKİ DAMGA”: ……..…………… 215

EK-8 “KUTUDAKİ AKREP”: ……………………………………………….……………. 217

EK-9 TARİHE DİPNOT DÜŞMEK… :……………………………………….…………. 221

EK-10 “BİR ÖYKÜ…” :………………………………………………………………….. 223

EK-11 AV. KURAN’IN ORG. GÜRLER’E MEKTUBU: ……………………………….. 224

EK-12 TURHAN’IN BAŞBAKAN ECEVİT’E MEKTUBU: ………………………….… 226

EK-13 TURHAN’IN AF KANUNU DIŞINDA KALMAK İÇİN BAŞVURUSU: ………… 227

EK-14 “KONTR-GERİLLA İTHAMLARI AÇIKLIK KAZANIYOR!” :……………………. 228

EK-15 FARMAKOLOJİK İŞKENCE: ………………………………………………….. 232

EK-16 TURHAN’IN NAZLI ILICAK’A MEKTUBU VE BELGELER: …………….…… 253

EK-17 FOTOĞRAFLAR: …………………………………………………………….…. 236

EK-18 BELGELER: …………………………………………………………………..… 244

KAYNAKÇA: ……………..…………………………………………………………..….. 247

KAVRAMLAR DİZİNİ: …..……………………………………………………………..… 251

İSİMLER DİZİNİ: ……………………………………………………………………….… 252

 

Etiketler
BENZER YAZILAR
SARMAŞIK

1 Haziran 2017

DİRENİŞ

1 Haziran 2017

Derin Devletin Peşinde

1 Haziran 2017

Talat Turhan
Türkiye

1924 Yılında Elazığ’da doğdu. O tarihte babası Elazığ Müdde-i Umumisi (Savcı) idi. Baba tarafı Rize ilinin Çayeli ilçesinin tanınmış ailelilerinden (Şerifoğulları)’na mensuptur. Anne tarafı Elazığ Harput’un tanınmış ailelerinden (Efendigiller) ‘dendir.....