Askeri müdahalelerin orduya etkisi / Doğan Akyaz
Askeri müdahalelerin orduya etkisi
Doğan Akyaz
Gerçekten de 1. Ordu Komutanı Türün’ün nezdindeki İstanbul Sıkıyönetim Komutanlığı 2 no’lu Sıkıyönetim Mahkemesi’nde görülmekte olan ve ‘Bomba Davası’ adıyla bilinen 57 sanıklı davanın seyri ile daha önce değinmiş olduğumuz ‘Madanoğlu Davası’nın tam da bu sıralarda yeniden deşilmiş olması dikkate alındığında, her iki davanın da ordudaki bölünme ve general klikleri arasındaki iktidar mücadelesinin ürünü olarak ortaya çıktığı anlaşılmaktadır. Zira ‘Bomba Davası’ 1972 yılında bomba ve soygun olaylarıyla ilgili olarak açılmıştı. Ama kısa bir süre sonra E. Kur. Yrb. Talat Turhan ile bomba olayları arasında ilişki kuruluyor ve bu kanalla E. Tümg. Celil Gürkan’ı da içine alan büyük bir cunta girişimi ortaya çıkarılmaya çalışılıyordu. İkinci aşamada Gürkan vasıtasıyla komutanlara ulaşılması düşünülmüştü. Davanın hakimlerinden Alb. Coşkun Dündar’ın sonradan ‘zamanın kuvvet komutanlarına kadar uzanan çok yönlü bir dava’ diye tanımladığı bu dava sonuçta ‘pata kalmış’ ve 1974 affıyla örtbas edilmiştir. Davanın, yalnızca seyrine bakıldığında bile ordu üst kademelerindeki general hizipleri arasındaki iktidar çatışmasının hesaplaşma alanı haline gelmiş olduğu açıkça görülür. Dava süresince Gürler, Batur ve Kayacan politik ortama göre değişen bir biçimde zaman zaman ağır suçlamalara hedef olmuşlardır. Nitekim davanın baş sanığı Talat Turhan, davanın açıldığı tarihle esas hakkındaki mütalaanın okunduğu tarih arasında suçlandırılan kişiler aleyhindeki delil durumunda esas itibarıyla bir değişiklik olmamasına rağmen, esas iddianamede Org. Faruk Gürler, Org. Muhsin Batur ve Ora. Kemal Kayacan’dan hiç söz edilmediğini ve suçlu sayamadıklarını belirtir. Çünkü o tarihlerde bu komutanlar silahlı kuvvetlerin en üst kademelerinde bulunuyorlardı. Turhan’a göre sözü geçen komutanların adlarına daha sonra politik ortamın elverişli olması üzerine ek iddianamelerde yer verilmiştir. Fakat bundan sonra Gürler’in Kara Kuvvetleri Komutanlığı’ndan Genelkurmay Başkanlığı’na, Kayacan’ın ise Donanma Komutanlığı’ndan Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’na gelmeleri üzerine, dava dosyasındaki delil durumu hep aynı olmasına karşın askeri savcılar bu komutanlar emekli oluncaya kadar suçlu olduklarını iddia etmemişlerdir. Ne zaman ki adları geçen komutanlar emekli olmuşlar, bu defa askeri savcının esas hakkındaki mütalaasında Gürler ve Batur kesin biçimde suçlu ilan edilmişlerdir. Böylece general hizipleri arasındaki mücadele, görevdeki bir Genelkurmay Başkanı ile iki kuvvet komutanının açıkça ve resmi belgelere geçecek şekilde Cuntacılık ve Marksistlikle suçlanması gibi ilginç bir noktaya gelinmiştir. General hizipleri arasında 12 Mart’tan sora yaşanan mücadelenin Bomba Davası dışında başka davalara yanları da görülmektedir. Daha önce değinmiş olduğumuz Madanoğlu Davası ve Sabotaj Davası bunlardandır. Bomba Davası’nda Eylül 1972’den Mart 1973’e kadar bir boşluk görülüyor. Çünkü Gürler’in Genelkurmay Başkanlığı engellenememişti ve bu görevde kaldığı süre içinde Genelkurmay Başkanı’nı cuntacılıkla suçlayan bir davanın mahkemeye intikal ettirilmesi fiilen kolay değildi. Diğer yandan Sunay-Tağmaç-Türün ekibinin cuntacı bakış açısından soyut bir davanın mahkemeye intikali zaten anlamsızdı. Üstelik dava dosyasına Genelkurmay Başkanını suçlayan ifadeler de girmiş durumdaydı. Turhan’a göre bu durum karşısında zora düşen Sunay-Tağmaç-Türün ekibince soruşturmanın sürdürüldüğü izlenimi verilerek hem zaman kazanmak hem de dava dosyasını sanık müdafiilerine kapatmak yoluna gidilmiştir. Bu amaçla ekip iki manevra yapmıştır. İlki, iki yıl geçtikten sonra artık küllenmeye başlayan Madanoğlu Davası’nı yeniden deşmek, diğeri de Bomba Davası ile Sabotaj Davası arasında ilişki kurmaktır. Nitekim Madanoğlu Davası sanıklarından bazıları Ekim-Kasım 1972 aylarında tekrar tutuklanmışlar ve Gürler-Batur-Kayacan’ı suçlayan ifadeler alındıktan sonra 7 Şubat 1973’te davanın görülmesine başlanmıştır. Bu manevra ile bir yandan da ordu içindeki 9 Martçıların Madanoğlu kanadı ile (Ankara Grubu) yapılacak bir hesaplaşmada faturanın Gürler ve Batur’a çıkarılması amaçlanmıştır. Ne var ki daha önce de vurguladığımız gibi mahkemenin MİT ajanı Mahir Kaynak’ın ifadesini ve teyp bantlarını delil olarak kabul etmemesi sonucu sanıklar aklanmıştır. Sabotaj Davası ile ilgili olarak ise Bomba Davası sanıklarından iki kişi aynı zamanda Sabotaj Davasında sanık yapılarak iki dava arasında ilişki kurulmuş, fakat bu dava da sanıkların tamamının beraat etmeleriyle sonuçlanmıştır.” (S.410)8