1
Yurtdışı

Basel Konferansı (29.09.1993)

TALAT TURHAN İSVİÇRE-BASEL KONFERANSI (29 EYLÜL 1993)
31-16 Kontrgesion Operision adlı talimnamede şöyle bir örgütün kurulması öneriliyor, tüm ülkelere de. Sivil asker gözlem komitesi (SMAD), bu komite de kimler var; Lokal Polis şefi (Türkiye’deki Emniyet Genel müdürü), üst düzey okul yöneticileri, Milli Eğitim Bakanlığından itibaren onları sayabiliriz. Din temsilcileri, hakimler, işçi temsilcileri, basın yayın organları, işadamları temsilcileri ve diğer önemli kişiler. Düşünebiliyor musunuz anayasamızda kuvvetler ayrılığı var. Burada en faşist bir örgütlenme biçimiyle karşı karşıyayız. Bir örgütte polis, iş adamı, savcı, hakim, patron, işçi olursa onlar istediklerini yapar. 31-15 adlı talimnamede; Yeraltı unsurları yasalara tabi değildir diyor. Şuraya yazdık, bizim ülkemizde yasaya bağlı olamayan bir örgüt var. Örgütün yerine ulaşmış kuşkular var, fakat parlamento bu kuşkuları arındıracak gücü kendinde gösteremiyor. Tabi olaylar bu koşullarda devam edecek demektir, devam ediyor da. Geçen yıl Nokta Dergisinde Mehmet diye bir çocuk geldi, bana Efendim dedi bir röportaj yapalım, hangi konuda? Efendim ağırlıklı olarak Kontrgerilla konusu, ben söylenecek her şeyi söyledim, söyleyecek lafım yok dedim. Benim gösterdiğim bu 31-16 talimnamesini ona gösterdim, bak söyleyemediğim bir şey var onu yaz ‘’Kontrgerilla Cumhurbaşkanına da görev veriyor’’ 3-5 kişi değil çok büyük bir organizasyon, Özel savaş organizasyonu, aradaki boyutlardan söz ettim. Şu şemaya bakın. Sözünü ettiğim Brüksel’deki teşkilat bu. Dışişleri bakanları, komutanlıkları hepsi birbirleriyle iç içe. Bu komitenin faaliyetleri gerekirse diyor Cumhurbaşkanı tarafından da denetlenebilir.
Cumhurbaşkanı işin içinde İtalya’da bu açıkça ortaya çıktı. Bu da Gladoyonun desteğiyle ile olduğunu itiraf etti. Nokta dergisi konuyu kapak yapmasına rağmen bu belgeyi ikinci sayıda kullanacağına söz verdi. Fakat hangi güç odakları yüklendiyse başaramadılar. Ben de son yapıtıma aldım. Somut olarak bakarsak olaya o tarihte Cumhurbaşkanı Turgut Özal’dı, Özal’ın köşkünde iki tane General vardı. Biri Orgeneral emeklisi, diğeri Tümgeneral emeklisi. Orgeneralin adı Kemal Yamak, Tümgeneralin adı Rıza Ergün. Her ikisi de kontrgerillanın eski başkanları. Demek ki Özel Savaşçılar bu yöntemler her yere nüfuz ederek Cumhurbaşkanlığını da ele geçirerek orayı bu amaç istikametinde kullanıyorlar diyebiliriz diye yapıtıma aldım.
Biraz da Genel Kurmayın yapmış olduğu brifingle 1990’da bize gösterdiği şema. Baktığımız vakit özle tim görülüyor, Özel Kuvvetlere bağlı Özel Tim. Türkiye’nin gündeminde Özel Tim çok yaygınlaştı.
Özel Tim nedir? Ne değildir? Silahlı kuvvetlerin özel timi; 1 Subay, 10 Astsubaydan oluşuyor. Seçilmişler, yetiştirilmişler, kanunlara tabi olmamış özel insan. 1 Subay 10 Astsubaydan oluşan bu timin adına A timi deniliyor. 2 A timi bir araya gelirse B timi yani 2 Subay 20 Astsubay, 3 A timi bir araya gelince buna da C compony diyorlar 3 Subay 30 Astsubay. Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreteri olan Doğan Beyazıt bir gazetenin sorusu üzerine 3 Halk dairesinin bu güne kadar üç yerde kullanıldığını ifade etti. Özel Kuvvetler ona bağlı da timler var. 1-Kıbrıs’ta, 2-Diarbakır uçak kaçırma olayında, 3-Güneydoğu Anadolu’da. Bu timler az gelmiş olacak ki 3 bin kişilik Polis Özel timi kurdular. Bu da az gelmiş olacak ki bu günlerde 18 Bine çıkarıyorlar Polis Özel timlerini. İlginçtir Polis Özel timlerinin başında da eski özel savaşçı bir emekli Yarbay’ı koydular, Korkut Eken. Şu anlamı çözebiliriz, polisteki yöntemlerle ordunun özel savaşçılarının içerisindeki yöntemler içerisinde iş görecekler.
Almanya’daki özel harekatı merak ettim, kim bu Georel, bir şey yakalamaya çalıştım, nihayet buldum. Alman İstihbarat Örgütünün kurucusu, 1945-68 yılları arasında bu kuruluşun başkanlığını yapmıştır. Servis adlı yapıtı tüm ülkelerin istihbaratçıları tarafından baş yapıt olarak kabul edilmektedir. Georel yapıtından bir istihbarat servisinin devletin diğer kuruluşları için konulan kurallarla yönetilmesi her zaman mümkün değildir. Bir yandan da diyor ki açıkça dünya istihbarat servisi yasa tanımaz, kendi kurallarına göre hareket eder. Onun dışında başka adlarda koymuşlar Alman yer altı örgütüne. Arkadan İngiltere’nin, Belçika’da Nato’da gibi isimlerle bu örgüt faaliyette bulunuyor. Türkiye’de önce şunu ifade edeyim. Georel Brd’in başı olduğu vakit bu Özel Harp Dairesinin başı örgüt benzeri kurulmuş, Türkiye’de de 1952 yılında Nisan ayında Nato’ya girdi. O zamanki adıyla Özel Seferberlik Tetkik Kurulu olarak kurulmuş uzun süre bu isimle faaliyette bulunmuştur. Mesela ben 1964 yılına kadar orduda kaldım. Seferberlik Tetkik Kurulunda çalışanlara soruyordum, ne iş yapıyorsunuz? Biz vatanı düşman işgal ederse vatanı kurtaracağız diyorlardı. Daha sonra ismi Özel Halk dairesi oldu. 10 yılda değişti ismi Özel Kuvvetler Komutanlığına getirildi. Amerikan talimnamelerinde gösterdiğim gibi Özel Kuvvetler Kumandanlığı (asıl ismi) özel harbin içinde psikolojik harp de vardır. O zaman psikolojik harp nedir? Psikolojik harp, insanların beynini yıkamak için başvurulan her türlü yöntem, Amerikan emperyalizmini insanların beynine 4 çivi gibi çakıyor. Dedikodu, kuşku, fesat, korku 4 çivi hepimizin başına çakılı duruyor. Medyanın, basın-yayının çok ağır bombardımanı altındayız, çünkü bütün medyayı patronlar idare ediyor. 5 tane ajans var, hepsi patronların yani Amerikan emperyalizminin değer yargılarını yansıtıyor. Bizim insanlarla konuştuğumuz vakit, yahu diyor gazete yazıyor, gazete doğru yazmıyor ki nasıl oluyor televizyon söylüyor, yalan söylüyor. O doğru kabul ediyor işte beyin yıkama bu. Yetmiyor Amerika bütün dünyada information servisi kurmuş. Amerikan haber merkezi diyoruz buna Türkiye’de. Bombaladılar bir zaman orayı ama bu amaçla kullanılıyor. Vietnam savaşından sonra sivil asker yine bir beyin yıkama örgütü kurmuş.
Ayrıca tüm istihbarat örgütleri de insanların beynini politik, sosyal, zihinsel, etnik diğer yönleriyle insanların beynini yıkıyor. Bu kadar beyin yıkama ağır bir enformasyon bombardımanı altında kalan bizler, hangisi doğru hangisi yanlış bunu ayıramadığımız için ya başımızdaki inandığımız adama, kimse o parti lideri, ya da başka bir kişi onun dediğini doğru kabul ediyoruz. En kolay yöntem başkasının dediğini kabul etmek. O başkası da Amerikan emperyalizminin değer yargılarına göre düşünüyor, biz de onun gibi düşünmeye başlıyoruz. O zaman çok büyük bir çaba içinde olmamız gerekiyor, kendi doğrularımızı kendimiz bulmalıyız.
SORULAR: 29.09.1993 Çarşamba Saat:19.30-22.00
-Genelkurmay 3 Aralık 1990 günü yapılan brifingde diyor ki gazeteci; Paşam siz böyle söylüyorsunuz ama Talat Turhan böyle söylüyor. Ne dersiniz? Gazetelere yansıdı. O diyor profesyonel ihtilalcidir. Tüzel savaş deyiminde bir adama ihtilalci demek, yani devrimci demek, (onurla taşıyorum bu sıfatı), düşman demektir. Özel savaşçı bir adama ihtilalci diyorsa, ihtilal düşman demektir, hiç tanımadığım bir adam beni düşman kabul etmiş.
İkincisi bir başka soru soruyorlar Doğu Beyazıt’a; Talat Turhan diyor, böyle söylüyor. O diyor, Özel savaşın kapısından geçmemiştir. İyi ki geçmedim, belki onlar gibi olacaktım. Özel savaşın kapısından girdim demiyorum ki özel savaş kontra denilen adamlar bana işkence ettiler, bende onların ipini pazara çıkarmak için çaba sarf ediyorum, onların boyutunun ne kadar büyük olduğunu ortaya koyuyorum. Uğur Mumcu bana telefon etti, 45 dakika konuştuk, ama dedi bu paşanın aleyhinde konuşma, brifingde var sıra bende konuşmadım, ama kitabımda söyleyeceğimi resmen söyledim.
SORU:
30 yıldan beri emekliyim, en düşük ücretle yaşıyorum, kimse bana iş vermiyor, bundan daha büyük saldırı olur mu. 630 mark maaş alıyorum. Hiçbir iş kabul etmedim, çünkü düzenin pisliğini gördüm, onun içinde bulunmayı istemedim, zaten inançlarımı terk ederdim. Zaman zaman böyle kitaplar çıkıyor, MİT çıkartıyor, Başbakanlık çıkartıyor, onlarda kendi değer yargıları istikametinde toplumu bir nevi psikolojik harp yöntemi ile şartlıyor. Örneğin; sözünü ettiği 31-15 talimnamesinde diyor ki; mukavemet harekatına karışmış kişileri sakın o işle suçlamayın, başkaldıran adamı başkaldırma suçuyla suçlamayın. Ne yapın mesela, cinayet gibi adi suçlarla suçlayın, eğer böyle yaparsanız o adamı kahraman yapmayı engellemiş olursunuz. Kendi düzenine başkaldıran adamı medyayı kullanmak suretiyle topluma kötü göstermek için yapmadığı suçlarla suçlamak gibi yöntem var. Bu talimnamede yazıyor. Ama kimse konuşmuyor, Anayasa’da var her şey.
Şimdi beni aldılar içeriye 100 tane suç katmışlar, benden evvel bir tane adam almışlar 30 kişiyi bana yönelik suçlamışlar. İşkence onun için yapılıyor. Her şey tamam da peki diyorlar anlat bakalım Boğaz köprüsünü nasıl havaya uçuracaktın. İstanbul Boğaz köprüsünü havaya uçuracakmışım. Özel savaşta diyor ki; Size tehlikeli olan adamın itibarını kırmak için her türlü şeyi yapın. Bu köprü yapılmamış, yapılmamış köprüyü nasıl havaya uçar. Yapıldığı vakit havaya uçurmayı düşünüyordum. Neden? Basın yazıyor işte köprüyü havaya uçuran adam, senin elinde basın yok ki, karşılığını söyleyesin. 5 bin tane savunma elimde duruyor, bedava verdim yazmadılar, 2 yılımı vermişim, eş-dosttan para almışım, 75 gibi, daire alır insan o zaman savunma yapmışım elimde duruyor. Adam seni Boğaz köprüsünü havaya uçurmakla suçluyor, sadece köprünün ayakları yapılmış. Bir prof. merak etmiş. Bir adama çıksa da ayakları havaya uçurmaya kalksa ne yapması lazım. İki ton dinamit yığacak, bir hafta çalışacak köprünün ayağının dibinde. Bir adam da çıkmıyor ki yahu Boğaz köprüsü havaya uçmaz, bu nasıl iddiadır, hiç kimse çıkmıyor, herkes inanıyor. İşte psikolojik savaş bu.
1973 yılında mahkemeye çıktığımda 8 gün konuştum, bunlar basıma yansıdı, tabi hepsi değil işlerine geldiği kadarıyla 1975 yılında bir hafta savunma yaptım, o da basına yansıdı.
Çok değişik boyutta çalışmalarım var. 850 sayfa Devlet Güvenlik Mahkemesi kavgasına katıldım. Devlet Güvenlik Mahkemesini istemiyorum çünkü onlar da beni istemiyor. Örneğin; işçi sınıfı ve sınıf gereği hakkında yazı yazdım (1977 yılında), hala benim yazdıklarım piyasada ısıtılıp ısıtılıp koyuluyor.
Geçen yıl Çakır gazinosunda Deniz Gezmiş’i anma toplantısı yapıldı. Arkadaşlarım eksik olmasınlar beni Deniz Gezmiş’in masasına oturttular, ben aynı dönemde İstanbul’da yatıyorken Deniz Gezmiş Ankara’da yatıyordu ve Deniz Gezmiş Mamak C.evinde 1971 de yatıyordu, ben 1960’lı yıllarda.
SORU:
Bizim basında çıkan şeyi teyit ediyorsunuz, fişler fiş fişler hakkında vatandaşlarına bilgi veriyorlar, ama örgüt kuruyor. O fişin örneklerini verirseniz daha sonraki konuşmalarımda değerlendirdim.
Geçen sene Amerika’dan bir adam geldi Türkiye’ye bir söyleşi yaptı. 3-4 saat sürdü, Amerikan eski Adalet Bakanı Ramsey Clark, bu adam adalet bakanıyken Vietnam politikasına karşı çıkmış, o günden bu yana Amerikan emperyalizminin deyiminle çok yoğun bir çaba gösteriyor. 3-4 saat sonra da şartlar birlikte yemek yemeği gerektirdi. Gittik 3-4 saat oturduk konuştuk, adam geçen yıl bir özel mahkeme kurdurdu. Amerika’da Amerikan saldırganlığını Irak’a karşı yargıladı, Amerika’yı mahkum ettirdi. Özel mahkeme olduğu için sadece kamuoyu oluşturmak bakımından şimdi Ramsey Clark diyor ki; Bugün Askeri gücü üzerine hiçbir güç yoktur, o düzeye ermiştir. Hiçbir ülkenin Askeri gücü bu gücü aşamaz. Bu iş böyle kaldığı sürece de dünya halklarının karşısında en büyük tehdit ve baskı unsurudur. Ama hiçbir olayda çözümsüz değildir. Bütün dünya halkları bu Amerikan saldırganlığının boyutu hakkında bilgi sahibi olup buna karşı çıkarlarsa bir yere kadar dayanır. Amerikan emperyalizm ondan sonra geri çekilir. Bu böyle anlık bir şey değil, adam bu işin başından bu yana Mondro doktirini denilen bir politika deniliyor.
Amerika’da bugün gene bu politikayı güdenler var. Amerika Amerika dedi, sadece tüm Amerika kıtasıyla ilgilendi. Fakat I.nci Dünya savaşından sonra (1914-1918) İngiliz emperyalizmini yavaş yavaş göçmeye başlamıştı. Bunun boşluğunu doldurmak için I.nci Dünya savaşına katıldı, galip çıktı. Ondan sonra da dünyadaki emperyalizmi tekelini İngilizler aldı kendisine. Ona uygun örgütlerle bu noktaya geldi. Bugün yeni dünya düzeninde adamlar açıkça söylüyorlar, Türkiye’de bir kitap yayınlandı, Milliyet yayınladı kitabı ‘’Eski Amerikan Başkanlarından Nikson, açıkça bundan sonra dünyayı biz yapacağız. İster kendimiz eylem yaparız, ister Birleşmiş Milletleri arkamıza alırız. Ama bir yapacağız’’ diyor. Bu dünyayı bizim ölçülerimize göre yöneteceğiz, daha başka KGB Başkanı değişti, bu anlam ifade etmez. Tüm KGB mensupları bize cür’etleri büyük ölçüde artmış. Bakım Amerika’nın eşli Milli Güvenlik danışmanlarından Bulettt ‘’Amerika gücünü koşullara bağlı olarak bazen Birleşmiş Milletler bazen bölgesel ittifaktan koalisyonel yollarla da farklı biçimde gösterebilir. Bu tür bir durum Amerika’nın çıkarlarına son derece uygun’’ diyor. Bu günkü Dışişleri Bakanı da şöyle diyor; ABD Dünya lideri olma sorumluluğunu taşımaya devam ediyor, gerektiği zaman çıkarlarını korumak için tek başımıza hareket edeceğiz. Ama yanılgıya düşmeyelim. Yöneteceğiz, bizim önümüzdeki soru şu; Dünyanın Amerika’yı yönetmesini kabul edecek miyiz, etmeyecek miyiz? Etmeyeceksek buna karşı yöntemler nelerdir? Nasıl savaş vereceğiz, bunu hepimiz düşüneceğiz. Sırf ben değil.
SORU:
Ecevit diyor ki; ‘’Bana yapılan suikastın araştırmasını yaptım, bir yere kadar gidebildim. Yönetimin başındaki tek söz sahibi Başbakan soruşturma yapan adam bir güç tarafından susturuluyor. Öyle bir gizli örgüt var ki o aşılamıyor. Devlet üzerinde Devlet var Türkiye’de’’ diyor. Kontrgerilla mı, değil mi falan ancak devlet çalıştığı vakit ortaya çıkar. Kaldı ki Ecevit’e kurşun sıkan adamın bir polis olduğu ortaya çıktı. Polis polisliğe devam etti. Demek ki Ecevit’ e kurşun sıkan güçler Ecevit’ in yukarısında bir yetkiye sahip. O yetkiyi de nereden aldığını açıkça ifade etmiştim. CIA’ nın gücünü aşacak olursa herhangi bir şekilde iktidar o zaman kontrgerillanın üzerine gidilir. Yahut dünyanın gücü Amerikan emperyalizminin gücünü aşarsa zaten bu olaylar hiç olmaz. Bakın eski Milli Savunma Bakanlarından Hasan Esat Işık, örgüt hakkında; fikri Amerika vermiş, finansmanı yapmış. Ft Bening’den, Oberammergau’dan, oradan dünyaya yayılıyor. Oradan Panama’ya, Panama’dan Latin Amerika’ya okullarını kuruyor, eğitimini veriyor, parasını da veriyor. Bu örgüte sızmalar, bu sızmalar Pentagon’ da başlar. Devam ediyor Hasan Esat Işık; ‘’Bir yabancı ülkenin Türkiye’deki hareketlerini inceleyince anladım ama ülkedeki hareketleri yönetmeye kanelize etmesini anlamak mümkün değildir’’ diyor. CIA’ nın kurduğu örgütler her ülkenin düzenini kendi kontrolleri altına almışlar. Buna karşı ne tür mücadele verecekse, mücadele veren dünya halkları mücadeleyi saptayacaktır. Bunun yöntemi de çok değişiktir. Şu ana kadar dünya genelinde pratikte gözükmüyoruz ki bir çözümsüzlük var. Olayın boyutunu ifade ediyorum, Ramsey Clark bu çözümsüzlüğe karşı öneri getirdi. Ben bu öneriyi benimsediğimi ifade ediyorum. Ne öneriyor? Gerçekte önerdiği PESİZVİZM derler (Eylem yapmadan sonuç almak), bunun dünyadaki pesimizmi Gandi. Gandi İngiliz emperyalizminden Hindistan’ı kurtarmak için bir yöntem uyguladı. Eylem yapmadan sonuç almak. Ne yaptı gitti Hindistan’ın bir şehrinden diğer şehrine bir İngiliz birliği gidecek, atlı birliği var o zaman, Gandi dedi ki yandaşlarına; yolun sağı solu bataklık, mutlaka yoldan geçecekler, oturun dedi caddenin üzerine, 100 bin kişi caddenin üzerine oturdu. İngiliz atlıları insanları ezmeye başladılar, 10 metre çiğnediler ve durdular. Gandi başarılı oldu, İngiliz emperyalizmi gibi bir emperyalizmi basit yöntemlerle yendi ve Hindistan’da bağımsızlık sağladı. Demek ki ilk önce kavga vermek için yöntemler saptanacak, sonra Ramsey Clack da bugün başa çıkamazsınız diyor. 100 kere ortadan kaldıracak kadar atom silahlarına sahip, 100 kere yerine 1 kere ne yapmak gerektiğini siz saptayın.
SORU:
Can güvenliğini koruma endişem yok neden. Yaptığım işin doğruluğuna inanıyorum. İnsan bir kere korkar bin kere ölür. Ben tabanca taşıma hakkım olduğu halde hiç taşımam. Dünyada da kabul ediliyor ki kalem silahtan üstündür. Kalemim var, koruma falan hiç düşünmeden 69 yaşındayım. İnsanlar önceden 59 yaşında ölürdü, şimdide 64 bense 5 yıl fazla yaşadım. Uğur Mumcu’ nun tüm yazılarına bakarsak asan on değişik şeyle uğraşmış. Ben akıllılık yaptım. Bir şeyle kavga ediyor, sen bütün gücünü oraya yayacaksın. Kontrgerillaya yaydım. Beni vurdukları vakit benim bu söylediklerime inanacak herkes. Bir endişem yok, somut bir baskı yok. Emekli oldum sonra 3 peşimde 7 polis kaldı. En nihayet 3 ay evden dışarı çıkmıyorum. Postacı gönderiyor, satıcı gönderiyor falan, baktılar ki benle başa çıkamıyorlar bugün baktım gece 11’de, bir an aşağıda kavga iki adam birbirini öldürecek, bütün mahalle sarkıyor, ben yine de bakmadım. En nihayet adamları birbirinin üzerinde yakaladım. O zaman İçişleri Bakanı Faruk Sükan, karşımdaki adamla tanışıklığım yok, mektup yazdım ve dedim ki; arkamdaki adamları kaldırın, ne yaptım nereye gittim, benim hakkımda iki ayda verilen raporların hepsi yalandır, onu ispata hazırım, adam beni bulamıyor rapor ediyor, ne yapıyorum, okuyorum, yazıyorum. Faruk Sükan mektubumu Diyarbakır’ a giderken uçakta üç kez okuyor, diyor ki aklını başına al, soruyor, Talat Turhan’ı takip ediyor musunuz, ediyoruz, kimden emir aldınız? MİT’ten, MİT’ e kim emir verdi? Genel Kurmay Başkanı. Sonra bunları araştırıyor, hakkı olmadığı halde devletin bütün organlarını kullanıyor, peşime 7 tane asker takıyor. Faruk Sükan adamları kaldırtıyor. Bu kadar süre 7 polisi arkamda taşıdım onun sıkıntısını çektim.
9 Ağustos 1992’de Çanakkale’de ‘’İnsan Hakları ve Demokrasi’’ paneline katıldım. Veli Yılmaz’da vardı. O da panelistti. Yayana ya Veli bana yazık ediyorsun, beni oradan oraya taşıyorsun, adam televizyonu eline almış 60 bin kişiye her gün yalan söylüyor. Ömrüm yetmez ki 100 kişiyi dolaşarak, konuşarak. Beni Ören’e taşıdı bir hafta sonra Kanal 6 benimle bir röportaj yapmak istedi. Ben Özal’ın televizyonuna konuşmam, gittim 1 saat konuştum. O günden sonra otobüse bindiğim vakit adamlar ayağa kalkıp bana yer vermeye başladılar. Televizyon o kadar etkili ki 17 yıl yazıyor çiziyorsun kimse seni tanımıyor, bir Tv’ye çıkıyorsun insanlar seni hemen tanıyor. Bu da bizim noksanlığımız tabi. Herhangi bir konuda kavga veren insanlar varsa unutmamamız lazım. Örneğin 5 Aralık 1990 günü Ankara’ya gittim, bir söyleşi yaptım, Elif Tuncer telefon edip özür diledi, bize de geleceksin diyor. Ne zaman kızım 16 Aralık ya da ben 10 gün Ankara’da ne yapayım, illa geleceksin diyor kıramadım gittim. Bir insanın ömrü, gücü bu kadar yükü kaldırmıyor. Haziran ayı ortalarında bir telefon geldi bana, Bilal’dan sizden bir konferans istiyorum, konusu dünyadaki değişimin askersel boyutunun Türkiye’ye yansıması. Olayı bir entelektüel kadar biliyorum bende, askerliğim mi kalmış ki benim, bu konuda hiçbir şey yazılmamış, belge de yok, kaynak da. 40 kişiye hitap etmek için gittim konferans verdim ama bugün artık kaldıramıyorum. Teşekkürler.

Etiketler
BENZER YAZILAR
Talat Turhan
Türkiye

1924 Yılında Elazığ’da doğdu. O tarihte babası Elazığ Müdde-i Umumisi (Savcı) idi. Baba tarafı Rize ilinin Çayeli ilçesinin tanınmış ailelilerinden (Şerifoğulları)’na mensuptur. Anne tarafı Elazığ Harput’un tanınmış ailelerinden (Efendigiller) ‘dendir.....

anlaşmalı boşanma

anlaşmalı boşanma