Bonn Konferansı 18.9.1993
Bonn Konferansı 18 Eylül 1993
Türkiye’nin Politik Sistemi (İktidar ve Demokrasi Sorunları Üzerine)
Türkiye “Kontrgerilla Cumhuriyeti” midir?
Sunan: Talat Turhan “Gustav Stresemann lnstitude eV” Langer Graben weg 68 s300 Bonn
Değerli katılımcılar, basın ve yayın organları mensupları, sözlerime başlamadan önce hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Böylesine önemli bir konu için bana söz hakkı tanıyan ve konuşmacı olarak davet eden (GSI*) ve (DİDF**) yetkililerine özellikle Sami Silah’a teşekkür ederim. Bana verilen konu aslında 1993 yılı Mart ayında yayınlanan son yapıtımın adı olan “Kontrgerilla Cumhuriyeti’dir. Gerçekte “Kontrgerilla Cumhuriyetleri” başlığını da kullanabilirdim. Çünkü, sorun tüm dünyayı kapsamı içerisine almaktadır. Bu konudaki gerçek 1990 yılında İtalya’da ortaya çıkarılan Gladio kod adlı Devlet Çetesi skandalından sonra daha da aydınlığa kavuşmuştur. “Kontrgerilla Cumhuriyeti” adlı yapıtım 1992 yılı Mart ayında yayımlanan “Özel Savaş, Terör ve Kontrgerilla” adlı yapıtımın devamıdır. Her iki yapıtta da konu ayrıntılı ve belgeli olarak kanıtlarıyla işlenmiştir. Adı geçen ilk yapıtta Kontrgerilla Örgütlenmesi ile devletlerin hangi kurumlarını harekete geçirerek işkence, terör ve cinayet işleyebileceği şematik olarak gösterilmektedir.
Bildirimle soruna kişisel ilgimin nedenlerini, uluslararası boyutunu, tarihsel gelişimini, ABD’nin rolünü, diğer ülkelerdeki durumu, demokrasilere etkisini ve Türkiye’ye yansımasını anlatmaya çalışacağım. 1971 yılının 12 Mart günü Genel Kurmay ve Kuvvet Komutanlarından (Kara, Hava, Deniz) oluşan dört kişilik bir cunta iktidarda bulunan A.P. liderine ve Cumhurbaşkanına bir muhtıra vererek parlamentoyu kapatmaksızın iktidara el koymuş ve kendine bağlı hükümetlere baskı ile destek sağlayarak reformlar yapmaya kalkışmıştı. Gerçi kurumsal ve yaşamsal olarak genellikle tüm askeri darbeler CIA denetiminde gündeme geliyordu ama, Türkiye’deki durumdan kimse memnun olmamıştı. Bu olgu Cunta içinde kutuplaşmaları ve çatışmaları beraberinde getirdi.
Cumhurbaşkanı Sunay ve Gn. Kur. Bşk. Orgeneral Memduh Tağmaç ile bazı illerin sıkıyönetim komutanları CUNTA’nın daha sağcı ve Amerikancı kanadını oluşturuyor ve rakip saydıkları K.K.K. Orgeneral Faruk Gürler, Hv. K.K. Org. Muhsin Batur ile Donanma Komutanı Ora. Kemal Kayacan’ı tasfiye etmek istiyorlardı. Başlangıçta eğer Org. Gürler’in Gn. Kurmay Bşk. lığına getirilmesi engellenirse sağ cunta kendi adamlarını TSK’nın kilit noktalarına yerleştirebilecekti.
Bu amaçla İstanbul Sıkıyönetim Komutanı Org. Faik Türün’ün olağanüstü katkılarıyla Bomba Davası adlı yapay, tümüyle provokatif bir dava tezgâhlandı. Org. GÜRLER 1972 yılı Ağustos ayında Gn. Kur. Bşk. olmak istiyor, hasımları bunu engellemeye çalışıyordu.
Bomba Davası ise, Mayıs/1972 başında sahneye konulmuş, o dönemde İstanbul’da cereyan eden terör olaylarıyla benim aramda, benimle de Org. Gürler, Batur ve Kayacan arasında ilişki kurarak Marksist – Leninistlikle niteledikleri bu kişileri Bomba Davası’nda sanık yapmayı planlıyorlardı. Bu davanın baş sanığı yapılmış, günah keçisi seçilmiştim. Kuşkusuz bu seçim boşuna değildi. Sağ cuntacıların ardındaki politik güç, varlığımdan ve fikirlerimden rahatsız olduğu için beni bu yöntemle ortadan kaldırmayı düşünüyordu. Bu amaçla 3/4 Temmuz 1972 gecesi MİT emriyle gözaltına alınıp, MİT’in daha sonra Ziverbey Köşkü olarak ünlenen Teknik Sorgulama Bürosu’na götürüldüm. Sırası gelmişken Teknik Sorgulama deyiminin İşkenceli Sorgulama demek olduğunu da açıklamak isterim. Bu köşkte bir ay süreyle ellerim zincirli, ayaklarım prangalı ve karyolaya zincirle bağlı tutularak insan idrakinin algılamakta güçlük çekeceği işkenceler gördüm. Benden ve arkadaşlarımdan, adından söz ettiğim generaller hakkında ikrarlar alındı. Sağ cunta ve desteğindeki A.P. iktidarı bu ikrarlarla Gn. Gürler’in önünü kesmek istiyordu. Bu amaçla alınan ikrarlar parti kulislerinde dolaştırıldı o dönemde. Ama tüm bu tertiplere karşın Ağustos 1972’de Gn. Gürler, Hv. K.K.’nm aktif desteğiyle Gn. Kur. Başk.lığına oturdu.
Bu kişi K.K.K.lığı makamında A.P. iktidarının istencine karşın zorla oturmuştu. Tüm bu tertipler içinde aktif bir rol üstlenen Org. Faik Türün emekliye ayrıldığında A.P.’den parlamentoya sokulmuş ve cumhurbaşkanı adayı gösterilmiştir. Bu olay işkencecilerin kime çalıştığını açıkça göstermektedir. Kavga kızışmıştı. Ziverbey Köşkünde bizlere işkence yapanlar, “Kontrgerilla adlı bir örgütün üyesi olduklarını, Anayasa ve yasalara bağlı olmadıklarını, bizleri esir aldıklarını” söylüyorlardı. Kontrgerilla deyimi ile bu koşullarda tanıştım. Bir aylık işkence sırasında en ince ayrıntıyı bile belleğimde saklayıp işkencecilerle yaşamımın sonuna kadar kavga kararı aldım. Ama ne yazık ki yasal tüm başvurularıma karşın bugüne kadar sonuç almış degilim. Mücadelemi kalemimle sürdürüyorum.
Cuntalar savaşına bağlı olarak, Bomba Davası bir yıl bekletildi. Bizler ise bu süre içerisinde çok olumsuz koşullarda Askeri Cezaevinde tutulduk. Org. Gürler, Cumhurbaşkanı olmak niyetiyle ikna edilerek Gn. Kurmay Başkanlığından ayrılıp seçilemeyince Bomba Davası’nda diğer iki orgeneralle birlikte sanık ilan edildi. Ama mahkemeye getirileme-dikleri için Bomba Davası’nda T.S.K.’nin gerçekleştirdiği 12 Mart darbesinin hesabını vermek gibi tarihsel bir misyonu yüklenmek bana düştü.
TCK 146/l’e göre idamla yargılandığım bu davada mahkemeye çıkarılır çıkarılmaz Ziverbey Köşkü’nün planı dahil kanıtlar ekleyerek keşif isteminde bulundum. Çünkü tertip içinde görev almış olan As. Sav-cı, Emniyette sorgulandığımızı iddia ediyor, bu sahteciliğe başta Sıkıyönetim Komutam Orgeneral Faik Türün olmak üzere tüm yetkililer kanat geriyordu. Yasalara göre sorgulama yetkisi bulunmayan bir örgütte (MİT) sorgulandığımız ortaya çıkarılırsa, işkenceye dayanan ikrarlardan başka bir kanıtı bulunmayan dava başından çökecek, tertip düzenleyenlerin maskeleri düşecekti. Mahkeme haklı istemimi kabul etmedi. Bu kez de 12 Haziran 1973 günü mahkeme aracılığı ile Başbakanlığa, Gn. Kur. Bşk.lığına ve K.K.K.’lığına bir dilekçe vererek Kontrgerilla Örgütü’nün iç yüzünün kurulacak bir TBMM Araştırma Komisyonu ile ortaya çıkartılmasını istedim. 20 yıl içinde demokrasinin varlığı ya da yokluğunun denek taşı sayılabilecek bu yasal istemime de yanıt almış değilim.
Gerçekte bu yapılsaydı bazı örgütler üzerinde yoğunlaşan kuşkular bir bakıma giderilmiş olacaktı. Çünkü kendilerinin Kontrgerilla Örgütü olduğunu söyleyen işkenceciler iki generalin denetiminde çoğunlukla MİT elemanları, polis ve subaylardan oluşuyordu.
Konu yirmi yıllık süre içinde sürekli TBMM gündemine getirilmiş olmasına karşın, bugüne kadar aydınlığa kavuşturulamamıştır. Bugün iktidarda bulunan koalisyon partilerinin bu konudaki tavırları muhalefet ve iktidarda iken 180 derece farklıdır.
Yapıtlarımda bu konuya ayrıntılarıyla yer vermekteyim. Kuşkusuz iktidar partilerindeki bu çelişik durum bile iktidarların üstesinden gelemediği bazı gizli güçlerin varlığını göstermektedir. Nitekim yetkililer zaman zaman “Güç Odaklan”, “Karanlık Güç” ve “Devlet Üzerinde Devlet” gibi soyut tanımlamalarla sorunu gizlemeyi yeğlemektedirler.
İki yıl cezaevinde, bir yıl da dışarıda olmak üzere üç yıl sürekli çalışarak 4500 sahifelik bir savunma hazırlayıp 1975 yılında Sıkıyönetim Askeri Mahkemesine verdim. Mahkeme, kararında, benim ve diğer sanıkların savunmalarını yok sayarak davayı çıkan bir af yasası kapsamına alıp düşürdü. Oysa ben af yasasından yararlanmak istememiştim. 1986 yılında Savunma’mın giriş bölümünü iki kitap halinde yayınladım. 1 inci kitapta Kontrgerilla Örgütlerinin uluslararası boyutu ile kuramını kanıtlarıyla sergiledim. 2nci kitapta ise, yaşadığım işkence ile yasa dışı yürütülen Hazırlık Soruşturması’nı eleştirdim. Türkiye’de ve dünya da askeri darbeler, sorgulama yöntemleri, işkence, olağanüstü yargının durumu hakkında Savunma’mın yayınlanmayan bölümünde belgeler, açıklamalar bulunmaktadır. Umarım uluslararası hukuk kuruluşları bu belgeye sahip çıkarlar.
1990 yılında İtalya’da Gladio kod adlı Yeraltı Örgütünün NATO örgütlenmesi ve CIA denetimi ve finansmanı altındaki ülkelerdeki terör olaylarında yer aldığı ortaya çıkınca yerli ve yabancı basın organlarının mensupları 17 yıllık çabalarımın farkında oldukları için bana başvurdular ve açıklamalarımı yayınladılar. Bunlar arasında B. Alman basın yayın kuruluşları da bulunmaktadır.
Der Spiegel dergisi 26 Kasım 1990 günlü sayısında Türkiye’deki Gladio örgütünden söz ederken bana gönderme yaptı. Batı Alman WDR radyosunun “Kritischis Tagebuch” adlı programında ve Berlin’de yayınlanan ‘Die Tageszeitung – Taz” gazetesinde Ömer Erzeren ile Gladio ve Kontrgerilla konusunda yaptığım söyleşi yayınlandı.
Almanya’da yayınlanan, Leo A. Müller’in yazdığı, “Gladio” adlı yapıtın Türkiye bölümünde bana gönderme yapılmaktadır. Tüm bu uğraşlarım son yapıtıma yansımış, konu olabildiğince açıklığa kavuşturulmaya çalışılmıştır.
İlk olarak askersel bir deyim olan Kontrgerilla ile Cumhuriyet sözcüklerinin bir araya getirilmesi yadırganabilir. Ancak dış görünüşü ne olursa olsun ABD emperyalizminin kendi çıkarlarını korumak için. Batı Bloğu’ndaki ülke düzenlerini az ya da çok bu tanımlamaya uygun bir biçime dönüştürdüğünü düşünüyorum. Ülkelerin demokrasi bilinçleri, ekonomik, sosyal, politik ve askersel gücü oranında bu olgudan nasiplerini almış olduklarını iddia ediyorum.
Konunun Uluslararası Boyutu
Bilindiği gibi, 2 nci Dünya Savaşı sonrasında Soğuk Savaş döneminde Doğu ve Batı blokları oluştu. Bu evrede az gelişmiş ülkeler, SSCB’nin desteğinde Kurtuluş Savaşı vererek bağımsızlıklarını kazanma ya başladılar. Bu ülkeler gerilla yöntemlerine başvuruyorlardı. Doğal olanı da bu idi. Gerilla savaşı ile yirmi kat güçlü düşmanı bile yenmek olası hale gelebiliyordu. Bu oluşum ABD’yi rahatsız ettiği için Özel Savaş türü ile gerillaya karşı Kontrgerilla yöntemleri geliştirilmesi düşünüldü.
Bu anlayış sonucu ABD’de Fort Bragg’da, J.F. Kennedy Özel Savaş Okulu kuruldu. Daha sonra da girişim dünya çapında yaygınlaştırıldı.
Örneğin bu amaçla Panama’da kurulan Kontrgerilla Okullarında (Escuela De Las AmericasH*) tüm Latin Amerika ‘Özel Savaşçılar’ı kurslardan geçirildi. Latin Amerika’daki askeri darbeler burada yetiştirilmiş generaller tarafından sahnelendi. NATO ülkeleri ve Batı bloğundaki diğer Avrupa ülkelerinin Özel Savaşçılarının lider kadroları ise Almanya’daki okullarda yetiştirilmektedir.
Oberammergau‘da European Command Intelligence School’daf**) 1946 yılında Alman tarih doçenti olan H. Kissinger, 1946–49 yıllan arasında askeri istihbaratta görev almış, daha sonra da Harvard Üniversitesinde Counter – Insurgency, Warfare Teory and Practice adlı yapıtın yazılmasına katkıda bulunmuştur. Özel Savaş’çılık ve istihbaratçılıkla başlayan kariyerini ABD Dış İşleri Bakanı olarak tüm dünyada uygulama fırsatı bulmuştur. Kissinger’in katkılarıyla hazırlanan yapıt, 1965 yılında Gn. Kur. Bşk.lığı tarafından ‘Ayaklanmaları Bastırma Hareketlen” adıyla tercüme edilerek yayınlanmış ve 12 Mart ve 12 Eylül darbelerinde uygulamaya konulmuştur. Anti Komünizm ile beyinleri yıkanan, ülkelerindeki sosyalistlere savaş açmış, eğer satılmamışlarsa kendilerini milliyetçi sanarak ABD çıkarlarına hizmet etmişlerdir.
ABD’nin Rolü
Özel Savaş kuramını ABD geliştirmiş ve eğitimi ABD öncülüğünde tüm dünyaya yayılmıştır. Özel Savaş; gayrinizami savaş (Unconventional Warfare), istikrar harekatı (Stabilisation Operations) ve psikolojik savaş (Psycologic Warfare) ana başlıkla ayrılmaktadır. Gayri nizami savaş ise; gerilla harekâtı, mukavemet harekatı, kurtarma – kaçırma harekatını kapsamaktadır. ABD’de yayınlanan FM 30, FM 31, FM 41 simgeli (FM = Field Manual) resmi talimatnamelerde istihbarat, kontrgerilla, psikolojik harekat ve sivil işler konularının teorisi ayrıntılarıyla açıklanmakta, AR 515–1 adlı resmi belgede Soğuk Savaş kuramına yer verilmektedir (Army Cold War Activities (u)). Tüm NATO ülkelerinde bu talimatnamelerin gizli olmayanları tercüme edilip yürürlüğe konulmuştur
FM 31-15 simgeli ABD resmi talimatnamesinde Gayri Nizami Kuvvetlerin Yer Altı ve Yer Üstü güçlerinden oluştuğu açıklanmakta ve bunların kuruluş şemaları verilmektedir. Gayri Nizami Savaş ya da Kontrgerilla Savaşı’nda yer üstü birliklerinin komando birliklerinden oluştuğu da talimnamede gösterilmektedir. Yer Altı Örgütü’ tüm NATO ülkelerindeki Gladio türü örgütlerin kuruluşuna açıklık getirmektedir.
Yer Altı Örgütlerinin Gladio örgütünde olduğu gibi yapısı gereği amacı dışında iç politikada terör ve siyasal cinayet olaylarında kullanıldığı da anlaşılmaktadır. FM 31-16 simgeli Counterguerilla Operations adlı resmi ABD talimnamesinde, sivil ve askerlerden oluşan ACC (Area Coordination Center ) kuruluşu içinde Amerikan AID ve istihbarat görevlileri yer almaktadır. (*) Bu durum Kontrgerilla örgütlenmesinin CIA denetiminde düzenlendiğini kesinlikle kanıtlanmaktadır. Olağanüstü hal, sıkıyönetim, askeri darbe ve temizlik operasyonlarında ABD istihbaratının etkin rol oynaması bu tür örgütlenmelerle kolaylaşmaktadır.
ST 31–15 simgeli “Gayri Nizami Kuvvetlere Karşı Hareket” isimli ABD kaynaklı talimnamede: “Bir gayri nizami kuvvetin yer altı unsurlarının (Gladio türü) kaide olarak yasal statüye tabi olmadı–11” (Madde: 9/b’de) yazılmaktadır. İtalya örneğinde bu tür örgütlerin doğası gereği iç politikaya, terör ve cinayet olaylarına karıştığı anlaşıldığına göre, böyle bir örgütü demokrasi ile bağdaştırmak olanaklı görülmemektedir.
Örneğin FM 31–16 simgeli Coimttee Guerilla Operations adlı resmi ABD talimnamesinde yer alan CMAC (Civil-Military Advisory Committee)yi de demokrasiyle bağdaştırmak olanaklı değildir. Anılan örgüt:
– Emniyet Genel Müdürü, Üniversite rektörleri, mili eğitim ve okul müdürleri, Dini inançların üst temsilcileri (Diyanet İşleri Başkanı, Patrik, Hahambaşı)
– Yargıçlar ve diğer hukuksal örgütlerin temsilcileri, İşçi sendikalarının başkanları, Etkin basın ve yayın organlarının yöneticileri, Ticaret ve sanayi odaları veya benzer örgütlerin yöneticileri,
Diğer önemli personelden oluşmaktadır.
Polisle yargıcı, işverenle işçiyi bir araya getirmekle örtülü faşizme davetiye çıkarılmakta ve bu durumda ülkelerin düzenleri Kontrgerilla Cumhuriyetleri’ne dönüştürülmektedir.
ABD ÖZEL KUVVETLER KOMUTANLIĞI
47 bin kişilik Özel Kuvvet’in 11 bini Yeşil Bereliler’den oluşmaktadır. Yeşil Bereliler savaş alanından çok yurt içindeki, ayaklanma, terör uyuşturucu satıcılarıyla mücadele ile görevlidirler. Kara ve Deniz komandolarıyla, özel paraşütçüler ve anti-terör (Delta Forces) oluşan
özel timler:
A Timi: Bir Komutan (subay) + 10 kişi (Subay astsubay = 11 kişi)
B Timi: İki A Timi =22 kişi
C Company: Üç A Timi = 33 kişi; olmak üzere örgütlenmiştir.
Bu kuvvetlerin amacı doğrudan savaşmak yerine müttefik örgütlerin benzer örgütlerini savaştırmaktır. Bunun için; yerel gerillaların örgütlenmesi, donatılması, indoktrine edilmesi, eğitilmesi ve yönetilmesi ABD özel kuvvetlerinin görevleri arasında bulunmaktadır.
Görüldüğü gibi, ABD müttefik ülkelerdeki özel kuvvetlerle yakından ilgilidir. Bu güçleri Soğuk Savaş öncesi anti-komünizmle doktrine edilerek, kendi halkına karşı düşman edilip sosyal demokrat görüşün bile gelişmesini engelleyerek, politik çıkarlarını garanti altına almayı hedeflemiş ve bunda da başarılı olmuştur.
SOĞUK SAVAŞ SONRASI DURUM
Özel Savaş’ın Soğuk Savaş döneminin ürünü olduğu söylenegelmiştir. 1990 yılında Paris Şartı ile başlatılan AGİK sürecinde Soğuk Savaş’ın bittiği açıklanmasına karşın, özel savaş birlikleri ve yöntemleri Yeni Dünya Düzeni içinde kapsamlı bir şekilde kullanılmaktadır. Ancak bu kez dünya liderliğini dayatmakta kararlı görünen ABD: Çıkarlarını korumak için BM’yi amacına alet etmeyi denemekte, genellikle kendi açısından başarılı sonuçlar almaktadır.
—Libya’nın bombalanması, Panama’da Noriega’nın kaçırılması ve Bağdat’ın bombalanması eylemlerinde uluslararası hukuku dışlayan bir tavır sergilemekten kaçınmadı.
—1990 öncesi Doğu-Batı doğrultusunda olacağı varsayılan çatışma Kuzey-Güney doğrultusuna yönlendirildi. Petrol çıkarlarını korumak için Körfez Savaşı’yla dünyaya gözdağı verdi.
— SSCB’nin dağılmasından sonra komünizm yerine radikal İslam’ı düşman seçti. Nitekim Başkan George Bush’un Ulusal Güvenlik danışmanı olan Brent Scowcroft
Yeni Dünya Düzenini: “ABD gücünü, koşullara bağlı olarak bazen BM, bazen bölgesel ittifaklar ve koalisyonlar yoluyla farklı biçimlerde de gösterebilir. Bu tür bir globalizm Amerika’nın ulusal çıkarlarına son derece uygun.” diye tanımlamaktadır.
ABD Dış İşleri Bakanı Warren Christopher ise, “ABD dünya lideri olma sorumluluğunu taşımaya devam edecektir. Gerektiği zaman çıkarlarımızı korumak için tek başımıza hareket edeceğiz, toplu karar alınmasının daha uygun olduğu zaman da bu cevapları sağlayacak ülke yine biz olacağız ama, yanılgıya düşmeyin yöneteceğiz.” şeklinde konuşmaktadır.
ABD, Özel Harekat Birliği Komutanı Gn. Cari Stiner ise Özel Timlerin “Amerikan dış politikasının en önemli unsuru ve ulusal güvenlik stratejisinin en sağlam desteği” olduğunu açıklamaktadır..
Bu anlayış sonucu ABD Özel Kuvvetler Komutanlığı’na bağlı Özel Timler, 1991 yılında 41 ülkede 195 değişik görev üstlenmiştir. Bu birliklerin Bangladeş ve Florida’da meydana gelen kasırgaların tahribatını gidermek için kullanılmasına da tanık olmaktayız. Başlangıçta Somali’ye de yardım amacıyla gidildiği açıklanmasına karşın, bugün amacın farklı olduğu görünür hale gelmiştir.
Kuşkusuz her ülkenin kendi çıkarlarını öncelikle düşünmesi en doğal bir davranış biçimidir. Ama diğer ülkeleri bu amaçla kullanması onaylanamaz. ABD çıkarlarını kendi Özel Kuvvetleri ve çoğunlukla müttefiklerin Özel Kuvvetleri’ni kullanarak kırk yıldan beri sürdürdüğü bu stratejiden yararlanmaktadır. Yeni Dünya Düzeni’nde diğer ülkeler açısından temel sorun, kendi ulusal çıkarlarıyla ABD çıkarları arasındaki dengeyi bulmaktadır. Az gelişmiş ülkeler açısından böyle bir dengenin kurulabileceğini sanmıyorum.
ABD eski Adalet Bakanı Ramsey Clark ve yazar Noam Chomsky. ABD’nin makyavelist. oportünist ve saldırgan politikasına karşı çıkmaktadırlar. ABD kendi hegemonyasına gölge düşürür diye Almanya – Fransa öncülüğünde kurulması öngörülen Avrupa Ordusu fikrine bile soğuk bakmaktadır.
GLADİO VE DİĞER NATO ÜLKELERİ
İtalya’da bugünlerde yürütülen soruşturma Başbakan Andreotti’nin mafya ilişkilerine kadar uzanmıştır. Yasa dışı örgüt elemanlarına dokunmazlık tanınırsa sonuçta varılan nokta sürpriz sayılmamalıdır. Benzeri olayların yaşandığı herhangi bir ülkede, İtalya örneğinde olduğu gibi araştırma yapılabilirse varılacak sonuç aynıdır. Çünkü Yeraltı Örgütleri’nin arkasındaki güç CIA, dolayısıyla ABD’dir. Hür Dünyanın Lideri ABD (!).
Kuşkusuz böylesine kapsamlı bir organizasyonun NATO içinde de uzantısı bulunmaktadır. Brüksel’de NATO Komutanlığına bağlı Allied Coordination Commitee (ACC), NATO ülkeleri yeraltı örgütleri arasında koordinasyon sağlamak için eş zamanlı olarak toplanmaktadır. 1990 yılında Belçika Ordusu İstihbarat Daire Başkam General Raymond Van Calster’in NATO çerçevesinde Gladio türü Yeraltı Örgütleri’nin dönem başkanlığı yaptığını açıklamıştır. Gene NATO bünyesinde The Clandestine Planing Committe (CPC) aynı amaçla eş zamanlı olarak toplanmaktadır. Örneğin: Ekim 1990’da. böyle bir toplantının Brüksel’de yapıldığı basma yansımıştır.
ALMANYA’DAKİ ÖRGÜTLENME
ABD’nin European Command’a bağlı 20. Özel Kuvvet Komutanlığı, Almanya’da Bad Tölz’de konuşlandırılmıştır. Bu komutanlığın yetki alanı tüm NATO ülkelerini kapsamaktadır. NATO’ya bağlı: Ayaklanmaya karşı koyma ve İstihbarat Okulu, Almanya’da Oberammergau’da Paraşüt Okulu, Almanya’da Schongau’da bulunmaktadır. Bu okullarda Türkiye dahil olmak üzere tüm NATO ülkelerinin özel savaşçılarının lider kadrosu yetiştirilmektedir. Tıpkı Panama Kontrgerilla Okullarında olduğu gibi. Özel Savaş’ın Komando Birlikleri, Yeraltı Örgütleri, Özel Timlerle yürütüldüğünü açıklamıştım. Alman Özel Timi’nin adı Grenz Schütze Gendarmerid Neuen = (GSG 9)’dur. Alman polisine bağlı olup, sadece, baskın ve rehine kurtarma olaylarının son anında tüm tekniklerden yararlanarak görevlerini sürdürmektedirler. Bu şekli ile de yararlı işlevleri bulunmaktadır.
Özel Savaş’ın özellikle yeraltı unsurları ile istihbarat örgütleri, kendi ideolojisine yakın partilerin gençlik örgütlerini dünyanın her yerinde taşeron olarak kullanmaktadırlar. Bunun için Neo-nazist ve Neo-faşist parti ve örgütler elverişli bir kaynak oluştururlar. Ancak toplumlardaki iç kargaşa ve çatışmalarının önemli nedenlerinden birini oluşturan bu görüş, sakıncalarına karşın terkedilmiş değildir. Bu anlayış sonucu B. Almanya’da 1950 yılında ‘Teknik Hizmet” (BDJ = Bund Deutscher Jugend) adlı bir gizli örgüt kurulmuş örgütün iç politikada KDP ve SPD’ye karşı çaba göstereceği, silahlı bir direniş örgütleyerek bu amaçla CIA’nın teknik eğitim ve finansal desteğinden yararlandığı Ekim 1952 yılında Frankfurt am Main savcılığı tarafından saptanılıp mahkemeye gönderilmiş olduğu halde, ucu CIA’ya dayandığı için dava sürdürülememiştir.
BDJ örgütlenmesinin NATO’nun kuruluş yıllarına denk düşmesi kuşkusuz rastlantı değildir. Tıpkı üyelerinin eski nazi subayları ile SS’lerden oluşmasının da bir rastlantı olmadığı gibi.
DEMOKRASİ, İSTİHBARAT ÖRGÜTLERİ VE ÖZEL SAVAŞ
CIA ve diğer ABD istihbarat örgütleriyle NATO ülkelerinin istihbarat örgütlerinin işbirliği boyutunu aşan ilişkilere girdiği ve yasa dışı eylemlere başvurduğu bilinmektedir. Özel Savaş’ın yeraltı birliklerinin kuramının ve eğitiminin ABD denetimi ve liderliği altında olduğunu kanıtlarıyla açıkladım. Gladio örneği, tüm Yeraltı Örgütleri’nin CIA’nın denetimi ve finansmanı ile kurulduğunu göstermektedir.
ABD, müttefiki olan ülkelerdeki yandaşı olan partileri CIA dolarları ile desteklemektedir. Bu konuda CIA eski başkanlarından William Colby’nin ilginç açıklamaları bulunmaktadır. Colby, 1950’li yıllarda İskandinav ülkelerinin yeraltı örgütlerinin ve Avrupa’daki sağcı partilerinin kurulmasına öncülük etmiş ve bu ülkelerin komünizme kayışını engellemek için desteklediğini açıklamıştır. ABD, ülkelerin hem istihbarat örgütlerini hem de yeraltı örgütlerini denetlemekte ve bu örgütler arasındaki çelişkilerden yararlanarak kendi istihbaratını güçlendirmekte ve çıkarlarını garanti altına almaktadır.
ABD, Yeraltı Örgütleri’nin “Yasalara Bağlı Olmadığı”, kuralını koyup bunu diğer ülkelere de kabul ettirmiştir. ABD, psikolojik harp yöntemlerini kullanıp insanlarının beynini yıkamakta ve dünya liderliğini sürdürmeye çalışmaktadır. ABD, müttefiki olan ülkelerde çıkarları ortak işbirlikçilere destek vermekte ve bunları uluslararası örgütler içine almak suretiyle işbirlikçi ağı kurarak yandaşı olan partilerin iktidarda kalmasını sağlamaktadır.
Tüm bu ve benzeri antidemokratik zorlamalara karşın, ülkeler kendi demokratik değerlerini, uygarlık aşamaları, kültürleri, teknik üstünlükleri ve de ekonomik gücü oranında ulusal çıkarlarını korumak gibi güç bir sorunla karşı karşıya bulunmaktadırlar. Demokrasilerinin önündeki en ciddi engelin. Yer Altı Örgütleri ile bu örgütlere egemen olan anlayış olduğunu düşünüyorum.
TÜRKİYE’DEKİ DURUM
Özel Savaş kuramları NATO bağlamında ülkemiz için de geçerli bulunmaktadır. Ülkemizde Gladio türü yeraltı örgütlerine halkımız Kontrgerilla örgütü adını vermiştir. Konuşmamın başında da açıkladığım gibi Ziverbey Köşkü işkencelerinden kaynaklanan Kontrgerilla savı gerek benim ve gerekse siyasal partiler ve politikacılar ile demokratik kitle örgütleriyle basın ve yayın organlarının tüm girişimlerine karşın yirmi yıldır açıklığa kavuşturulamamıştır.
Yıllardan bu yana suçluları yakalanamayan kuşkulu eylemlere sahne olmaktayız. Bunlar arasında başbakanlara suikast girişimleri de bulunmaktadır. Ecevit ve Özal’a yapılan suikast girişimleri bile aydınlığa kavuşturulamamış olup özellikle Özal olayındaki suçlunun istihbarat örgütleriyle ilişkisi bulunması yanında Kontrgerilla Eğitimi gördüğünü açıklaması bu örgütler üzerindeki kuşkulan artırmaktadır.
Türkiye’de de NATO’ya girdikten sonra benzeri amaçla 1952 yılında Seferberlik Tetkik Kurulu adıyla kurulan Genel Kurmay Başkanlığına bağlı örgüt, daha sonra Özel Harp Dairesi, geçen yıl da Özel Kuvvetler Komutanlığı adını almıştır. Özel Kuvvetler Komutanlığı’nın kullanılma amacı dışına çıkabileceğini eski Genel Kurmay Başkanı, 12 Eylül Cuntası lideri ve Cumhurbaşkanı Kenan Evren’in açıklaması, kamuoyundaki kuşkuları daha da yoğunlaştırmış, parlamentodaki tüm girişimler sonuçsuz kalmıştır. Kamuoyu şimdilik sadece yetkililerin açıkladıklarıyla yetinmek durumundadır. 1975 yılında mahkeme önünde yapmış olduğum savunmada Kontrgerilla örgütlenmesinin uluslararası boyutu hakkında ayrıntılı açıklamalarda bulunduğumu söylemiştim. Savunmama ek olarak mahkemeye verdiğim üç belgeyi Türkiye’deki olaylarla karşılaştırıp, yasadışı olduğunu da kanıtlamaya çalıştım.
Bu belgelerde önerilenlerin çoğu Anayasa ve yasalarla çeliştiği halde, 12 MART 1971 ve 12 EYLÜL 1980 askeri darbelerinde geniş bir uygulama alanı bulmuştur. Counter – İnsurgeny Warfare adlı yapıtta darbe sonrası yapılan ve uygulanan Temizlik Harekatı ile ABD çıkarlarına ters düşen gençler, aydınlar ve muhalifler etkisiz hale getirilmeye çalışılmıştır. Yapıt Temizlik Harekatı sonrası gidilecek seçimlerin arzu edilmeyen şekilde sonuçlanması halinde, seçimlere hile karıştırılmasını da önermektedir.
Türkiye’de yirmi yılı aşkın bir süredir kuşkulu toplumsal provokasyonlar, terör olayları ve faili bilinmeyen cinayetler işlenmektedir. Bu tablonun sürmesini demokrasimiz adına potansiyel bir tehdit saymaktayım. Çünkü Özel Savaşın bir bölümü olan İstikrar Harekatı (Destabilisation Operation) ülkemdeki 12’li darbelerde sahnelendi. Formül hep aynı: İstikrarsızlık (destabilisation) => Askeri Darbe, seçimleri yönlendirme veya hile katma İstikrar (stabilisation) => Temizlik harekatı => ABD yanlısı partinin iktidara getirilmesi suretiyle müttefik ülkelerde ABD çıkarlarının garanti altına alınması. 1990 yılında Paris’te imzalanan AKKA anlaşmasında (Avrupa Konvansiyonel Kuvvet İndirimi Anlaşması) Türkiye’deki para-militer güçler indirim kapsa mı içine alınmamıştır. T.S.K. re-organize edilirken Kara Kuvvetlerinin yaklaşık üçte biri Komando Tugaylarından oluşacaktır. Bu oluşumu Özel Savaş yöntemlerinin ağırlık kazanması şeklinde değerlendirebiliriz.
Ülkelerin, tehdit değerlendirmelerine göre kendi silahlı kuvvetlerini düzenlemeleri doğal olanıdır. Ancak ABD, Özel Kuvvetleri’nin temel felsefesi müttefiki olan ülkelerin Özel Kuvvetleri’ni kendi çıkarları doğrultusunda savaştırmaktır. Yeni Dünya Düzenindeki liderliğini kendi suçlarına diğer ülkeleri ortak ederek sürdürmeyi amaçlamaktadır. Körfez Savaşı ile Somali bu anlayışın somut örneklerini oluşturmaktadır. ABD soğuk savaş evresinde İslam’ı amaçlan doğrultusunda kullanmış olmasına karşın, günümüzde çıkarlarını koruyan Müslüman krallık, şeyhlik, emirlik ve bunlar gibi rejimleri desteklerken, başta Irak olmak üzere Iran ve Libya’daki rejimleri devirmeye çalışırken. Radikal İslam’ı düşman seçmiştir. Oysa aynı ABD, Pakistan aracılığıyla Afganistan’daki en radikal örgüt olan Taliban’a destek vermiştir.
1980’li yıllardan bu yana CIA’nın Ortadoğu uzmanları Türkiye’ye Türk – İslam Sentezi’ni önermiş ve bu doğrultuda alınan yolun, çıkması öngörülen hedefi Ilımlı İslam İdeolojisi’nin güçlendirilmesidir. Bu oluşumun ülke gerçekleriyle bağdaşacağını sanmıyorum.