Genç Müslümanlar Dergisi: MAYIS 1991
Genç Müslümanlar Dergisi: MAYIS 1991
“AMERİKA TÜRKİYE’de Bir Cinayet Ağı Kurdu mu?”
— İTALYA’da faili meçhul tüm cinayetlerin altından Gladio’nun ismi çıktı. Bundan başka faşist-nazist terörist örgütlerle, İTALYA’da büyük çapta cinayetler yapan örgütlerin arkasında “P–2 Mason Locası”nın ismi çıktı.
Talat TURHAN kimdir?
1924 yılında doğdu. Babası RİZE’nin Çayeli ilçesi ŞERİFOĞLU ailesinden Annesi HARPUT (ELAZIĞ’ın) “Efendigil” ailesinden gelmektedir. 1944 yılında Harp Okulu, 1946 yılında Topçu Okulundan mezun oldu. TÜRKİYE’nin değişik yerlerinde görev yaptıktan sonra girmiş olduğu Kara Harp Akademisini 1958 yılında tamamlamıştır. 27 MAYIS döneminden sonra onu izleyen yıllarda ANKARA’da bulunması nedeniyle birçok önemli olayın içinde yaşadı ya da tanığı oldu. Bu dönemde düzeni tüm boyutlarıyla tanıma fırsatı buldu. Daha sonra “siyaset yapmak” suçlamasıyla 1963 yılında AFYON’a sürgün edildi ve ardından “MAMAK Askeri Cezaevine” gönderildi. Yargılamaya tabi olmaksızın 1964 yılında emekliye ayrıldı. 1963–66 yılları arasında “Genç Kemalistler” davasından yargılandı. 1972–1974 yılları arasında ise Bomba Davası baş sanığı olarak yargılandı. Hayatının 2,5 yılı MAMAK ve SELİMİYE Askeri Ceza ve Tutukevinde geçti. Önemli bölümü ERENKÖY “Ziverbey (Zihni Paşa) İşkence Köşkünde” olmak üzere falaka dahil birçok işkenceye maruz kaldı. Gizli örgütleri araştıran birçok yazısı değişik dergi ve kitaplarda yayınlandı.
— Müslüman GENÇ: Talat Bey biliyorsunuz geçtiğimiz yıllarda dünyada ve TÜRKİYE’de Gladio üzerine çok şeyler söylendi, uzun tartışmalar oldu. Ancak halkımız bu konuda yeterince bilgilendirilmiş sayılmaz. Bize Gladio hakkında bilgi verir misiniz? Nedir Gladio?
— Talat TURHAN: Gladio’nun Türkçe anlamı “silahşor” olabilir. Ancak adı ne olursa olsun olay İTALYA’da patlak verdiği ve oradaki gizli örgütün adı “Gladio” olduğu için Gladio tüm dünyada bu tür örgütlerin simgesel adı oldu. Gerçekte NATO’ya bağlı ülkelerde ve hatta NATO dışı AVRUPA ülkelerinde AVUSTURYA, İSVİÇRE, İSVEÇ gibi “gayri nizami harp” yapmak üzere yerüstü ve yeraltı örgütleri kurulmuştur. Teorisi ABD tarafından üretilen ve NATO’ya bağlı olduğu söylenilen bu yeraltı örgütlerinden İTALYA’da ortaya çıkarılanın adı da Gladio’dur. Fakat Gladio tüm dünyayı ve dolayısıyla TÜRKİYE’yi de kapsıyor.
TÜRKİYE’de Gladio benzeri örgütler (Kontrgerilla) uzun süre inkar edildi. Fakat 1973 yılından itibaren tartışılmaya başlandı, başlatıldı. Sanıyorum bunu ben başlattım. Kontrgerilla nedir? Ne değildir? Bunlar ancak 1973 yılından sonra açıktan tartışılmaya başlandı.
— Müslüman GENÇ: Bu tartışmalar belirli bir olayın sonucu olarak mı başladı?
— Talat TURHAN: 1972–1974 Yılları arasında hapiste yattım, sorgusuz sualsiz bir yıl içeride kaldım. Mahkemeye çıkarıldığım zaman Başbakanlığa, Genel Kurmay Başkanlığına, Kara Kuvvetleri Komutanlığına dilekçe verdim. TÜRKİYE’de kendisine “Kontrgerilla” ismini veren bir gizli örgütün insanlara işkence yaptığını söyleyerek bu işkencenin açıklığa çıkarılması için bir parlamento komisyonu kurulmasını talep ettim, bu dilekçem havada kaldı, her seferinde olay kapatıldı. Ancak bu sefer olay İTALYA’da ortaya çıktığı için yankısı biraz fazla oldu. İTALYA’da faili meçhul tüm cinayetlerin altından Gladio’nun ismi çıktı. Bundan başka faşist-nazist terörist örgütlerle, İTALYA’da büyük çapta cinayetler yapan örgütlerin arkasında P-2 Mason Locası’nın ismi çıktı. P–2 Mason Locası yargılandı ve ceza aldı, yani Mason Locasının bir ucu neo-nazist eylemci gruplarda bir ucu İtalyan istihbarat örgütü SİSMİ’de bir ucu da Gladio’da. Gladio nereye bağlı? NATO’ya, oda AMERİKA’ya. Yani görüldüğü gibi bir ülkede cinayet ağı kurulmuş.
AMERİKA TÜRKİYE’de bir Cinayet Ağı Kurdu mu?
Böyle bir ağ acaba TÜRKİYE’de var mı yok mu soruları soruldu. Bu arada “Gayri Nizami Savaş” olgusu ortaya çıkıyor. (Kural dışı savaş) Gayri nizami savaşın bir örgüte ihtiyacı var. Daha doğrusu 2. Dünya savaşı “soğuk savaş”ı gündeme getiriyor. Soğuk savaşta “özel savaş” gündeme getiriyor. Özel savaşın bir bölümü “gayri nizami” savaştır. Gayri nizami savaşın ise iki unsuru var: Yerüstü unsuru ve yeraltı unsuru. Yeraltı unsurunu Gladio teşkil eder. TÜRKİYE’de de Gladio benzeri bir örgüt vardır. Halk buna Kontrgerilla ismini takmıştır. Neden bu isim takılmıştır?
“Ziverbey (Zihni Paşa) İşkence Köşkünde” “On binlerce kişiye işkence yapanlar ve yaptıranlar burası kontrgerilla örgütüdür. Bu arada Anayasa, Babayasa, Allah, Kitap, Peygamber geçmez. Biz her şeyin hakimiyiz, ne dersek onu yapacaksınız” demişlerdir. Gerçekte Kontrgerilla bir örgütün değil de bir yöntemin adıdır. Bizde ise ismi belirsiz bir teşkilat var. Ne olduğu bilinmiyor. Ancak kitabına baktığımız vakit “bu teşkilat işkence yapar, adam öldürür, soygun yapar, misilleme yapar, suçsuz insanları suçlar”… Yazdığını görürüz.
Ben 15 yıldır bu konuda açıklamalar yapıyorum, fakat hiçbir şey değişmedi değişmez. Neden değişmez? 1990’ın KASIM’ında TÜRKİYE AGİK (AVRUPA Güvenlik ve İşbirliği Konferansı) imza koydu. “PARİS yasası şeklinde de TÜRKİYE’de yayınlandı. Büyük propagandayla”, imza koyan bu 36 ülke için sulh sükûn devri başladı denildi. Bu 36 ülke (bunlara kuzeyliler deniliyor) güneylilere karşı anlaştılar, bunun hemen ardından Körfez Savaşı başladı.
TÜRKİYE AKKA (AVRUPA konvansiyonel kuvvet indirimi arılaşması) ya imza atarak silahsızlanmayı kabul etti. Ancak bir yandan da silahlanmaya daldı. Neden daldı? Bu anlaşmaya göre NATO ülkeleri %10–15 nispetinde, “VARŞOVA Paktı” üyeleri ise %60 nispetinde silahlarını indirecekler, imha edecekler imha yerine IRAK halkının tepesi seçildi. AKKA’daki bir madde şöyle diyor: “Mersin limanı dahil 39 paralelin güneyindeki bölge silahsızlanma kapsamı dışındadır”. Yani KASIM ayında TÜRKİYE’nin yöreyi silahlanma bölgesi ilan edildi, imha edilecek silahların bir kısımda “yardım” diye buraya aktarıldı. Yani TÜRKİYE “silahsızlanayım” derken güneydeki ülkelere karşı bir başka ülke adına silahlandırıldı…
TÜRKİYE, Paramiliter Güçler Cenneti
AKKA’da başka bir madde daha var ki bu diğerinden daha ilginç: “paramilistler güçler silahsızlanma kapsamı dışındadır”. Paramiliter güçler “Özel Savaşçı Güçler” demektir. Yani sivil-asker karışımı güçler. TÜRKİYE AOİK sürecindeki AKKA anlaşmasıyla paramiliter güçler cenneti haline dönüştürülmüştür. Diğer ülkeler Gladio türü örgütlerini lağvettiklerinden onlar için bu kayıtların getirilmiş olacağını zannetmiyorum. Bu sayede TÜRKİYE Gladio türü örgütlere donanacak. Çünkü kapsam dışı bırakılmış. Komünizmde ortadan kalktığına göre demek ki TÜRKİYE üzerinde ileriye dönük daha başka hesap ve düşünceler var diyebiliriz.
— Müslüman GENÇ: Gladio’nun karşılığı TÜRKİYE’de nedir?
— Talat TURHAN: Bizde adı bir türlü konulamayan ancak az önce de belirttiğimiz gibi halkın kontrgerilla adını verdiği yeraltı örgütü “Özel Harp Dairesi”nin bünyesi içerisindedir ve genellikle paramiliter bir güçtür, ya da yetkili kişilerin deyimiyle “Vatansever” güçlerden oluşmaktadır. Neo-Nazist ve Neo-Faşist partilerin hemen hemen hepsinin “Movement”, yani “hareket” kelimesini içeren adlardan oluştuğunu görüyoruz. BREZİLYA’daki Partide de İTALYA’dakinde de Movement var. Movement “eylem”den geliyor. Kime karşı eylem? Burada iç düşman kavramı ortaya atılıyor. Düzene karşı olan iç düşman. Bugüne kadar iç düşman olarak komünistler seçildi. Komünistlere karşı paramiliter güçlere kim militan verdi sorusunun cevabı belli. Kaldı ki Bülent ECEVİT Özel Harp Dairesinin sivil uzantısı olan militanların MHP’lilerden oluşan “vatanseverlerden” oluştuğunu bir Generalden öğrendiğini açıklamıştır. Partinin adı da “Milli Hareket” partisi. MHP ve onun yerüstü güçlerini palazlandıran güçler 12 EYLÜLden sonra onları yargılamak zorunda kalacak kadar örgütün elden kaçtığını farkına varmışlardır.
— ECEVİT Özel Harp Dairesinin sivil uzantısı olan militanların MHP’lilerden oluşan “vatansever”lerden oluştuğunu bir Generalden öğrendiğini açıklamıştır
Ülke insanlarını karşıt kamplara bölme oluşumunda eski Cumhurbaşkanı ve Başbakanların katkısı olduğu da bilinmektedir. Nitekim Cevdet SUNAY Cumhurbaşkanı iken “bunlar vatansever gençler” diyerek şoven-milliyetçi anlayışa destek vermiştir. Başbakan Süleyman DEMİREL’de “bana sağcılar suç işliyor dedirtemezsiniz” şeklinde konuşmuştur. Bilindiği gibi zaman içinde gelişen olaylar bu gerçeği doğrulamıştır.
— Müslüman GENÇ: Özel Harp Dairesinin faaliyetlerine örnek verebilir misiniz?
— Talat TURHAN: Savunma–1 adlı eserimde Özel Harp Dairesinin “Kızıldere” olayında kullanıldığını açıklamıştım. Kenan EVREN’in yayınlanan anıları beni bu konuda doğruladı. 12 MART 1971 sonrasını siyasal açıdan iki yönlü incelemek gerektiğini düşünüyorum. 1. dönem hükümetten 11 Bakanın istifasına kadar geçen zamanı içermektedir. Bu istifalar ve KIZILDERE olayı arasında kanımca bağ bulunmaktadır. Bu istifalar sonucunda hükümetin reformcu diye nitelenen kanadı tasfiye edilmiş, daha sağcı bir hükümet kurulmuş, bir yandan 1961 Anayasası Emperyalist güçlerin istemleri doğrultusunda değiştirilirken “Ziverbey (Zihni Paşa) İşkence Köşkünde” gibi işkence yerleri kurularak temizlik operasyonlarına başlamıştır. Tüm bunlar özel harbin karıştığı “istikrar Harekatı”na girmektedir. Bu anlayışta Özel Harp Dairesi işin içinde yoktu denilemez. Ancak bir ülkede gizli örgüt bir tane olmaz, bazen 5–10 tane olabilir.
— Müslüman GENÇ: Bunu biraz daha açar mısınız?
— Talat TURHAN: Mesela AMERİKA’yı ele aldığımızda orada şu örgütleri görürüz, “National Seasrity Consey” var, yani Milli Güvenlik Konseyinin karşılığı. Bundan başka “savunma istihbarat teşkilatı”, CIA, FBI, AID var. AID dünyadaki en namussuz istihbarat teşkilatıdır. Özel sektörü finanse ediyor, tecrit kamplarını finanse ediyor, askeri darbeleri yönlendiriyor, polise eğitim veriyor, işkence öğretiyor, işkence aletleri veriyor vesaire. Bu teşkilat esasında kalkınma teşkilatı diye kurulmuştur. 30–40 sene önce TÜRKİYE’ye çöreklenmiş “Sınaî Kalkınma Bankası”nı kurmuş, bu bankada hissedar olmuştur. Bu banka TÜRKİYE’de dışa bağımlı özel sektör yetiştirmektedir. TÜRKİYE’de ANAP zenginleri dışındaki zenginler oranın çocuğudur. Bu zenginler kısa zamanda büyük paraya ve imkana onlar eliyle sahip oldukları için otomatikman bu imkanı kendilerine verenlerin yerli ajanları olarak işlev yapıyorlar. Paraya sahip olan ülke siyasete de sahip olduğu için Amerikancı politika TÜRKİYE’de her geçen gün egemenliğini artırıyor. Sınai kalkınma bankasında uluslararası finans kuruluşlarının ve devletlere tefecilik yapan kuruluşların da hisseleri var.
TÜRKİYE’nin özel sektör altyapısını onlar yönlendiriyorlar ki soyguncu müsait hale gelsin. Öyle bir yapı oluşturalım ki, TÜRKİYE yahut diğer ülkelerde, yardım bahanesiyle oluşturduğumuz altyapı değirmeninin suyu bizden gitsin. Yani ithalatçı dayanan bir ekonomik model. Bunu o kadar ileri götürdüler ki halk açlıktan ve sefaletten bitkin düşmüşken peynirinden bilmem neyine kadar ithalata dayanan en lüks tüketim mallarını satıyorlar. Bir ülkede sanayi altyapısı kurulacak, onun ana maddesi, temeli dışarıda olacak. Eğer böyle olursa finansman verecek, yoksa vermeyecek. Diğeri kendi ü kesinde sanayi geliştikçe makinesi elinde kalıyor, onu bu ülkelere aktaracak. Yani bu anlamda o ülkeyi kalkındıracak, kalkınmanın payını alacak ve o pay sürekli kalacak, kalkınmış alan içerisindeki palazlanmış bin kişi o el tarafından palazlandığı için oraya şükran borçlu olacak. İşi burada da bırakmıyor o örgütler içerisindeki insanları da bir araya getiriyorlar. Mason örgütü içerisinde Rotary Örgütü içersinde, Lions Örgütü içerisinde. Onları bir de kendi aralarında dayanışmaya sokmuş oluyorlar. Kendi aralarında dayanışmaya girip de iktidarın da üzerine çıktıkları vakit propagandayı da ellerine alıyorlar. Halkta ise bu mekanizmayı kavrayacak kültür ve bilinçlenme olmadığı için yanlışı rahatlıkla doğru diye yutturabiliyorlar. Bu hayızlığın başladığı süreçte karşı tepki ve başkaldırı da gittikçe yoğunlaşıyor. Başkaldırı olduğu sürece de yasalar sertleşiyor. Başkaldıracak odakları tutan güçlerde güçlendirliyor. Polis MİT vs. gibi, bu çok büyük çapta bir oyunun parçasıdır.
AID’nin burada çok büyük işlevi var. AID sarı sendikacılığı finanse ediyor. Mesela TÜRK-İŞ’i yöneten “AMERİKA-Asya Hür Çalışma Enstitüsü” TÜRK-İŞ’e para veriyor, bu enstitüde AID’in bir kolu. 20 yıldan beri TÜRKİYE’de faaliyet yapıyor. Seminerler düzenliyor, çalışıyor, eğitiyor. Her yere el atmış durumda. İşçisine, patronuna, devletine, polisine, istihbarat teşkilatına el atmış. Ondan sonra da onun doğrusu doğru yanlışı yanlış olmuş. Eğer siz doğru söylüyorsanız, çok çeşitli yöntemlerle kafanıza vuruyor ve sizi susturuyor, etkisiz hale getiriyor. O mekanizma içerisinde eriyeceksiniz, size başka türlü yaşama şansı vermiyor.
— Müslüman GENÇ: Gladio meselesine ekleyeceğiniz başka şeyler…
— Talat TURHAN: Üzerinde durulması gereken en önemli olay AKKA ile TÜRKİYE’nin getirilmiş olduğu konumdur. Belirtmiş olduğumuz gibi bu anlaşmayla paramiliter güçler silahsızlanma kapsamı dışına çıkarılmış ve Gladio cenneti haline dönüştürülmüştür. Gladio “vatansever” demektir. Vermiş olduğum konferanslarda dinleyicilere sordum: “sizin içinizde vatansever olmayan var mı?” “Yok” dediler. O halde vatansever olmanın ölçüsü ne? Kim vatansever kim vatan sevmez? Bunun tanımını yapmak gerekiyor, size bir pencereden bakmak fırsatı verilmiş. Onun içindekini vatansever dışındakini de hain sayıyor. Bu teşkilatları AMERİKA finanse ettiğinden, onun çıkarlarına uygun fiiliyatta bulunanlar vatansever, menfaatine ters düşenler “hain” kabul ediliyor. Esas tehlikeli kısım burası, temelde Gladio, bir ülke işgal edilirse o ülkedeki iç direnişi örgütleyecektir. Esas amacı budur, buna kimsenin bir şey diyeceği yok. Ancak durum böyle olmuyor ve bu gizli örgütler o ülke içerisinde kendilerine karşı olanları yok etmek için ölüm mangaları oluşturuyor, ülkede terör estiriyorlar.
Artık “devlet terörü” denilen bir kavram ortaya çıktı Devlet terörü Yapıyor
— Müslüman GENÇ: Tahmininize göre son yıllardaki cinayetlerden acaba hangileri bu güçler tarafından işlenildi?
— Talat TURHAN: Artık “devlet terörü” denilen bir kavram ortaya çıktı. Devlet terörü yapıyor, bu çıkarılan “terörle mücadele yasası” gibi yasalar çıkartsın, gizli örgütler kurar, kendinden olmayanları ortadan kaldırırsın. Ülkede anarşi var, terör var deyip hükümete müdahale eder ülkeyi daha da Amerikalılaştırırsın. Bu da bir terördür. AMERİKA’da yayınlanan ve resmi bir belge olan Genel Kurmay başkanlığı tarafından Türkçeye de çevrilen belgede şunlar yazıyor: “Kurbanların kendileri failleri için bir anlam ifade etmeyebilir. Terör kurbanlar değil, onları seyreden halk ister, terör bir tiyatrodur önemli olan onları bu tiyatroya çekmiştir”.
— Müslüman GENÇ: Ben konuyu yakın cinayetlere çekmek istiyorum. Mesela Turan DURSUN ve Bahriye ÜÇOK cinayetleri gibi. Bunlar tanıma uygun. Şahıslar o kadar da önemli değil, ancak cinayetin yapacağı etki büyük olacaktı yanılıyor muyum?
— Talat TURHAN: Tabi, önemli olan budur.
“Terör birisini seyreden insan ister nihai hedefi davalarının ihtiva ettiği siyasi hedeflere ulaşmaktır. Bu, devlette olabilir, terörist grupta olabilir. “Dünyada devlet terörü var. Devlet bir yandan gizli örgütler kuruyor yahut kurulmuş örgütlerin içine adam sokuyor. O örgütleri kendi amacı istikametinde kullanıyor. Ve terör sorucunda belirli bir amaca ulaşıyor.
Sadece düzenleme yapmak için değil, halka baskı yapmak için de terörden yasalardan yararlanıyor. Bu meyanda 1978 yılında ALMANYA, İTALYA, İSPANYA anti-terör yasaları çıkardı”.
ALMANYA ve İTALYA’nın şimdi için değil ama olası ve olması mutlak bir muhalefete karşı tedbirler almaları için anti-terör yasası bahane oldu. Bu yasalar sayesinde polisin, ordusunun yetkileri alabildiğince genişletildi Sanığın kişisel savunma hakkı elin den alındı. Sanıklar tek kişilik hücrelerde tecrit edildi. Bizde de bu uygulama başladı… Yöntem aynı çünkü fikir aynı, sanıkların dünya ile ilişkileri kesildi, avukatlarla görüşmeleri yasaklandı. Bu arada ALMANYA’da meşhur trajikomik intihar olayları cereyan etti. Öldürüp “intihar etti” dediler. İTALYA’da sanıkların kafes içinde mahkemeye getirilmeleri sağlandı. Mahkeme kararı olmadan insanların gözaltına alınabilmesi ve polis yetkisiyle gözaltı süresinin uzatılması, mektupların… Telefonların dinlenmesi yasallaştı,
Kaldırın Bu Maddeleri
Aslında değişen bir şey yok. 141–142–163 artık TÜRKİYE’de batıyordu. Batıda da bu maddeleri istemiyordu Bunların kalkması numarası altında daha ağır maddeleri ihtiva eden bir yasayla “TÜRKİYE’deki soygun” sağlama alındı. Bu maddelerin kalkmasını ABD istedi. Bu maddelerin kalkış sebebi toplumsal muhalefet değildir. Geçen yıl AGIK Başkanı geldi ve “kaldırın bu maddeleri” dedi. Türk basınında bu olay yer aldı. TÜRKİYE’de dış etkiler daima egemendir.
— Müslüman GENÇ: MİT’in icraatları ve gizli teşkilatlarla olan alakası hakkında bilgi verebilirimsiniz?
— Talat TURHAN: Dünyadaki bütün istihbarat teşkilatlarının ağababası, en büyük örneği, örnek olarak kabul ettiği örgüt Alman istihbarat teşkilatı “Gestapo”dur. Bu örgütün kurulu, şemasına baktığımız vakit, bu modeli alıp CIA ile karşılaştırdığımızda aralarında paralellik görüyoruz. Çünkü CIA “Gestapo” modeliyle ve “Gestapo”nun kaçan elemanlarla kurulmuştur. Örgütün beyinleri alınmış işbirlikçi yapılmış, götürülmüş CIA kurulmuştur. ClA’nın hatta KGB’nin harcında “Gestapo” anlayışı yatmaktadır. Küçük istihbarat örgütlerde maalesef bu istihbarat örgütlerinin uydusu gibi çalışıyor. “Gestapo”nun şemasına baktığımız vakit içerisinde cinayet işlemekle görevli polis örgütü görüyoruz. Kendinden olmayanı öldürerek ortadan kaldırma mantığının hakim olduğu prensipleri AMERİKA almış ve demokrasi, diyerek kabullenmiştir. CIA teşkilatının içinde “kirli işler” bölümü var. Kirli işler bölümünde her türlü pislik yapılıyor. Adam öldürmek dahil. Bu bağlamda “Doruk Operasyonu” adlı kitabımda da açıkladığım gibi CIA ile MİT arasında çok sıcak ilişkiler var. Bu artık TÜRKİYE’de biliniyor, gizlenmiyor. Böyle sıcak ilişkiler olunca yapılan kuşkulu cinayetlerde “acaba” sorusunu sormak her ferdin hakkı oluyor. TÜRKİYE’de faili meçhul bir sürü cinayet olduğunu biliyoruz. Batı istihbarat örgütleri içinde cinayet timleri olduğuna göre ve batı ile TÜRKİYE’deki gizli istihbaratın ilişkisi sıcak olduğuna göre bu faili meçhul cinayetlerin onlar tarafından işlendiği kanaatine varabiliriz. Ben bu vakte kadar vermiş olduğum konferanslarda;
“Bir ülkedeki faili meçhul cinayetlerden ve terör olaylarından iktidar ve istihbarat teşkilatları sorumludur”
dedim.
Nitekim bu görüşümü kuvvetlendirecek bir ortam içinde bulunuyoruz. “Doruk Operasyonu” adlı kitabımda (sorun yayınları) daha geniş şekilde açıkladığım üzere MİT, TÜRKİYE’de yasal olmayan birçok hareketlere katılıyor. Sheraton Otelinde oda tutup odada P….lik yaptığı, insanları fuhşa itip tuzağa düşürdüğü gerçeklerini bu kitapta anlattım. MİT kendi durumunu korumak, kişisel, maddi çıkarlar sağlamak için P…. ylik yapıyor.
İstihbarat Örgütleri mevcut düzeni tutarlar, korurlar, yaşatırlar ve o düzenin varlığı içinde kendileri de yaşarlar. Bir devletin düzeninde bozukluk varsa bu her yere yansıyacaktır. Haliyle TÜRKİYE’de mevcut olan bozukluk MİT’e de yansımıştır. Ben bu açıklamaları MİT’in kendi elemanlarının ifadelerine dayanarak yaptım. Yani MİT’ten ayrılan birkaç kişinin, MİT’in Amerikancı ve Masoncu kanadı olan Hiram ABAS’ın ve Mehmet EYMÜR’ün açıklamalarına dayanarak anlattım. TÜRKİYE’de bu gibi örgütler kişisel çıkarlar sağlamak için maşa olarak kullanılıyor. Nitekim MİT’ten ayrılan Mehmet EYMÜR yakın bir zamanda 850 milyon TL’ye 4. şirketini kurdu.
MİT’e yönelik çok yoğun eleştiriler var idi. O eleştiriler biraz azaldı. Azalma sebebi kamuoyunun çok ustalıklı olarak başka yönlere çekilmesidir. Daha sonra ortaya çıkan Gladio olayı konuşulmaya başladığı sıralarda yapmış olduğum konuşmalarda bu işinde “uyutulmaya” bırakılacağını söylemiştim. Dediğim gibi de uyutulmaya bırakıldı. Türkiye’de son 20 yıl içerisinde iki ayrı dönem var. 12 MART dönemi ve 12 EYLÜL dönemi. Bir insan 12 MART dönemini istihbaratçılık açısından bütün pisliğiyle 12 EYLÜL dönemine taşımıştır. Bu kişi bana göre Nurettin ERSİN’dir. Çünkü Nurettin ERSİN 12 MART döneminde MİT Başkanı olarak görev yapıyordu. Oradaki bütün bilgi ve becerisini 12 EYLÜL’de konsey üyesi gibi bir konuma yani devlet yönetiminde 2. bir konuma gelmek suretiyle taşımıştır. MİT tarihi boyunca birçok haksız tutuklama ve yasadışı işler yapmıştır.
“Bir ülkedeki faili meçhul cinayetlerden ve terör olaylarından iktidar ve istihbarat teşkilatları sorumludur dedim”.
Bu işleri yapanlar vermiş oldukları hizmet karşılığında şimdi köşklerde yalılarda, korumalarla, arabalarla gayet mükemmel yaşıyorlar.
İstihbarat içindeki bozulmayı “MİT Raporu” olayı çok somut olarak ortaya koydu. Bu olayda itham edilen kişi genel kurmak başkanı olmasaydı, bu iş örtbas edilirdi. Ancak itham edilen kişi eski bir Genelkurmay Başkanı olduğu için olay biraz gündemde kaldı ve bildiğimiz gibi MİT’in haksız olduğu ortaya çıktı ve bu şahsa 40 milyon TL tazminat verildi. Bu olay sonucunda MİT’e çöreklenmiş olan Amerikancı, masoncu, CIA’cı kanadı temsil eden kişilerde açığa çıkmış oldular. Biliyorsunuz bunlardan biride öldürüldü.
Aslında bütün devletlerin istihbarat teşkilatlarına ihtiyacı vardır. İstihbarat teşkilatsız devlet olmaz. Aşiret devrinde bile, aşiret reisinin halk içinden haber getiren bir adamı vardı. Ancak bütün istihbarat teşkilatları kötüye kullanmaya müsaittir. Hele hele bizim gibi küçük devletlerin, yani başka devletlerin dümen suyuna girmiş ülkelerin istihbarat örgütleri de otomatik olarak o devletin dümen suyuna giriyorlar. Girmelerinde de faydaları var çünkü alışveriş başlıyor, ziyaretler başlıyor. Otuz kere AMERİKA’ya gidiyor, otuz kere İNGİLTERE’ye gidiyor vs. her gidişinde harcırahtan ve kaçakçılıktan bayağı ciddi miktarda para kalıyor. O işin tadını çıkarıyor. Dolayısıyla artık onlarla beraber olmayı “vatanseverlik” olarak kabul ediyor.
— Müslüman GENÇ: Talat Bey son bir soru olarak şunu sormak istiyoruz. TÜRKİYE’de sol artık düzen için bir tehdit olmaktan çıkma sürecinde Dolayısıyla bundan sonraki istihbarat hesapları İSLAM için veya İslami gelişmeler için olacak. Acaba sizin kanaatinizde böyle mi?
— Talat TURHAN: Bunu bir buçuk yıl evvel bir gazete benden demeç olarak aldı. Orada bundan sonra emperyalist ülkelerin hedefi İslâm olacaktır dedim. Çünkü en organize güç, yani karşıya alınması gereken tek gücü İslam olduğu bir gerçek. Gizli teşkilatlar ve AMERİKA şu anda en yakın tehlike olarak İslam’ı gördüğünden onu etkisiz hale getirmek için yoğun çaba halindeydiler. “Körfez Savaşı” da bu açıdan bir fırsat oldu. Bu fırsat uzun müddet kullanılacaktır.
Verdiğiniz bilgiler için teşekkür ederiz…
Röportaj: Ömer FARUK