2
Yurtiçi Basın

GLADİO YİNE ELİNİ KANA BULADI

GLADİO YİNE ELİNİ KANA BULADI
Ali Erkan KAVAKLI
 

 İstanbul, kana bulandı. 57 kişi öldürüldü. Dört noktada patlatılan en az dört ton patlayıcı, herkesin kanını dondurdu. 16 ve 21 Kasım günlerinde Beyoğlu, Osmanbey, İngiliz Konsolosluğu ve Levent’teki HSBC bankası önünde patlatılan bombalı araçların içinde C-4 patlayıcı maddeleri olduğu gazetelere yansıdı.

            Konunun uzmanları, patlayıcılar arasında bulunan C-4 kalıplarının CIA ve Pentagon imalatı olduğunu bilir. Plastik tahrip maddesi olarak bilinen C-4’ler, bütün dünyada terör örgütleri tarafından kullanılıyor. Yani ABD’nin finanse ettiği terör örgütleri…

            Susurluk Belgeleri 1 isimli kitapta Astsubay Hüseyin Oğuz, Orgeneral Eşref Bitlis’in uçağının da C-4 tipi bir bomba konarak düşürüldüğünü söyler. (Sh. 216) C-4  patlatılırsa plastik bomba olduğu için iz bırakmıyor.

         C-4’leri ve ülkemizin faili meçhuller cenneti olduğunu, PKK cinayetlerini konu edinen ve Akit gazetesinde tefrika edilen İtiraf Ediyorum isimli romanımı yazarken keşfettim. Bu memlekette öldürülen birçok insanın katili bulunamıyor. Hatta Binbaşı Cem Ersever, Orgeneral Eşref Bitlis, Uğur Mumcu gibi birçok ünlünün katili kasten bulunamıyor. Zamanın DGM savcısı Nusret Demiral, Uğur Mumcu cinayetinin üstüne gidilmemesini istemişti.

         Rahmetli Turgut Özal’a kurşun atan Kartal Demirağ da Türk Gladio’sunun elemanı çıkmıştı.

         Sonraları listeye Taner Kışlalı, Doç. Hablemitoğlu eklendi. Atatürkçü-laikçi geçinen ve bunun yanı sıra halk, demokrasi ve insan hakları düşmanı gizli bir örgüt, halkı evire çevire dövmek ve demokratikleşmenin önüne geçmek için yeni fırıldaklar çeviriyor.

         1993 yılında kurulan TBMM faili meçhul cinayetleri  araştırma komisyonu, o zaman aylarca olayları araştırdı ve bir sonuca varamadı.

        Kontrgerilla cinayetleri ile ilgili açıklamalarda bulunan Emniyet Genel Müdürlüğü daire başkanları Hanefi Acvı, Bülent Orakoğlu ve Onbaşı Kadir Sarumsak gibi işi bilen uzmanlar, askerî mahkemelerde süründürülerek susturuldu, yargılandı, mahkum edilmek istendi. Hanefi Avcı içeride yattı. Orakoğlu ve Sarumsak’a  berat kararı veren  hakim, sürüldü, sonra da ordudan ihraç edildi.

                                                 FAİLİ MEÇHUL CİNAYETLER

        Uzun araştırmalar sonucu tespit ettiğim ve İtiraf Ediyorum romanının önsözünde belirttiğim bir gerçek var. Romandan iktibas ediyorum:

         “Türkiye faili meçhuller cenneti. TBMM, “faili meçhul cinayetler komisyonu” önümüze kocaman bir liste koyuyor.

          Okuyalım: 1975: 1 tane, 1977: 6, 1978: 46, 79: 81, 80: 98, 81: 2, 83: 1, 84: 1, 86: 2, 87: 1, 88: 2, 89:3, 90: 68,

 91:24, 92: 316, 93. 314… Toplam 916.

       Elbette ki, bu rakamlar komisyon  kayıtlarına geçmiş faili meçhuller ve 1993’ten sonrasını kapsamıyor. Dağda, bağda, köprü altında öldürülenlerin kesin sayısı bilinmiyor. 1997 yılı sonu itibariyle, eğer rakamlarla oynanmamışsa; mahkemelerde 14 973 faili meçhul dosyası bulunduğu, 12523 dosya ile Diyarbakır DGM’nin ilk sırayı aldığı biliniyor. Mayıs 1998 ayı  itibariyle 20 379 terörist, 3275’i asker; 4501 güvenlik görevlisi, 4268 sivil olmak üzere toplam 29148 kişinin Güney Doğu’da hayatını kaybettiği biliniyor. Kurtuluş Savaşı’nda 7-8 bin civarında şehit verdiğimiz düşünülürse, onun dört katından daha fazla insan telef olmuş.”

                                                         İTALYAN GLADİO’SU

        Türkiye’de gizli örgütler ne oyunlar oynuyor, kim, kimi, niçin öldürtüyor, kitle katliamları nasıl ve kim tarafından planlanıp uygulanıyor bilmek isteyen varsa İtalya örneğine bakmalı.

          İtiraf Ediyorum’u yazarken konuyla ilgili olarak bulduğum bilgileri romandan iktibas ediyorum:

          “ABD, İtalya’da herhangi bir komünist iktidarını bertaraf etmeyi, sosyalistleri onlardan ayırmayı sağlayacak antikomünistleri harekete geçirecek bir örgüt kurdu. 1942 yılında kurulan bu gizli servis,  ihtiyaç halinde karışıklık çıkarmaya matuf operasyonlarda kullanılabilecek reaksiyoner hareketlere destek verecekti. İtalya politik hayatında komünistleri ortadan kaldırmak, faşist profesyonel katillerden ekipler kurmak ve bunları hükümetteki şahsiyetlere veya sivil halka karşı saldırılarda kullanmak, sorumluluğu komünistlere atmak, antikomünist partilere yardım etmek ve yeni partiler kurmak hedefleniyordu.

            1 Ağustos 1949’da İtalya NATO’ya girdi. 1 Eylül 1949’da da SIFAR Ordu İstihbarat Servisi faaliyete geçti. Doğduğundan itibaren ABD çıkarlarına bağlı kalacak olan SIFAR’ın örgütlenmesi, daha sonra NATO genel sekreteri olan Savunma Bakanı M. Bronzo tarafından gerçekleştirildi. Operasyon Amerikan gizli servisi ajanı Carmel  Offie’nin gözetiminde gerçekleşti. Washington için yararlı bilgiler toplayan ve İtalya ordusunun NATO’ya bağlılığını denetleyen SIFAR, çeşitli Amerikan gizli servislerinin bir bakıma gayri resmî şubesiydi.

                                       İtalya’da Askerlerin Teşebbüsü

            İtalya demokrasi ilk defa 1964’te sarsıldı. Mart 1964’te Jandarma Genel Komutanı General De Lorenzo, Roma’da kuvvet komutanlarıyla yaptığı bir toplantıda, olağanüstü durumlarda jandarma kuvvetlerine, müdahale etme imkânı veren bir plân hazırladı. Bu “Solo Plânı” jandarmanın İtalya’da hassas bölgelere müdahalesini hazırlamaya yönelik çok yoğun bir faaliyeti öngörmekteydi. Haziran 1964 için kendilerinden yapmaları  istenen hazırlıklarla ilgili açıklama talep eden bazı subaylara, “NATO antlaşmaları çerçevesinde ve İtalya’daki Amerikan yetkililerle uyum halinde hazırlanan bir iç güvenlik plânının uygulanacağı” ifade edildi.

            Gizli servisler, siyasî-askerî sır ve devlet kavramlarının arkasına sığınıp gerçeğin anlaşılması çabalarını engellediler. Türkiye’de sıkça olduğu gibi siviller, askerlerin ve gizli servislerin üzerine gidip denetim kuramadılar.

            İtalya 1969’dan itibaren fırtınalı bir döneme girdi. Beş yıl boyunca suikastlar ve şiddet eylemleri birbirini izledi.

            1980’de İtalya, tarihinin en kanlı suikastlarıyla çalkalandı, terörizm yeniden canlandı. Bologne Garına konan bir bombanın patlamasıyla 85 kişi hayatını yitirdi ve iki yüzden fazla insan yaralandı.

                                       Terörü Kim Organize Ediyor?

            Savcılar ve gözlemciler karmakarışık bir ağın örgüsünü yıllar boyu anlamaya çalıştılar. 1991’e kadar Venedik’te devam eden çeşitli adlî soruşturmalar şu gerçeği ortaya koydu:

            Bütün bu kanlı terör ve şiddet olaylarının  görünür aktörleri olan çeşitli neo-faşist grupların arkasında İtalya’daki terör stratejisinin farklı safhalarını elinde tutan tek güç olarak askerî gizli servisler görünüyordu. Licio Gelli’nin P2 mason locasının yakın kontrolü altındaki İtalyan askerî servisleri 1964’ten 1980’e kadar terör sahnesinin merkezindeki düzenleyicisiydi.

            Gizli servislerin karanlık rol ve eylemlerine dair yapılan bütün araştırmalar, devlet sırları bahanesine toslamaktaydı. Adlî soruşturmalar kapatılıyor, savcıların suçlu bulduğu bütün önemli kişileri aklayan şaşırtıcı kararlarla karşılaşılıyordu. Son terör olaylarını takip eden on yılın sonunda, İtalya’da en karanlık dönemi oluşturan bu terör dalgasına rağmen hiç bir suçlu bulunamadı ve hiç bir açıklama yapılmadı.

                                   Önemli Tanıklar Ortadan Kayboluyor.

            Savcılar kısa sürede gizli servis arşivlerinden dosyaların kaybolduğunu anladılar. 1969’da kurulan parlamento araştırma komisyonuna zor bir görev düşüyordu. Önemli tanıklar ortadan kayboluyordu.

Önce General De Lorenzo’nun yardımcısı Bay Rocca, 27 Haziran 1969’da bürosunda ölü bulundu. Rocca’daki belgelerin önemli bir bölümü kaybolacaktı.

27 Temmuz 1969 General Ciglieri açıklanamayan bir trafik kazasında hayatını kaybetti.

Onu, gizli servisleri bunaltan raporu hazırlayan General Manes’in ölümü izledi. Manes, komisyon önünde ifade vereceği günlerde bir kalb krizinin kurbanı oldu.

            8 Ocak 1970’de ABD Genelkurmay Başkanı olan General Westmoreland’ın imzasını taşıyan “Arazi el kitabı 30-31” koduyla tasnif edilmiş 138  sayfalık “çok gizli” bir belgeyi yayımlayacağı duyurulan bir Türk gazeteci, aniden ortadan kaldırıldı ve yayın engellendi.

            1980’de İtalyan mahkemeleri, neo-faşist grupların, P2 mason locasının ve İtalya gizli servislerinin aynı amaçlarla bir araya geldiğini, İtalya’da asker ve sivillerden oluşan gizli bir örgütün varlığını belirledi. CIA, mason locaları ve gizli servisler kanun dışı işlere girmişti; organize cinayet ve terörizm birbirine yakından bağlıydı.

          19 Ocak 1990’da savcı Felice Casson, istihbarat servislerinin kontrolündeki gizli silah depolarını keşfetti. Gizli servis arşivlerine girdi. Doğrudan gizli servisler ve NATO tarafından kontrol edilen sivil ve askerlerden oluşmuş, yasa dışı bir örgütün varlığını belgeledi. Karşı espiyonaj mektupları gizli bir direniş örgütünün, yani GLADİO örgütünün kurulmasını öngören 50’li yıllarda imzalanmış NATO protokollerinden söz ediyordu.

          1956-62 yılları arasında Gladio ve ordu gizli istihbaratının başında bulunan kişi General De LORENZA idi. Örgütün kirli işlerinden başbakanlar, cumhurbaşkanları zaman zaman haberdar olmuş, oluşumu ortadan kaldırmak için bir çaba göstermemişlerdir. Bu da örgütün ne kadar etkili olduğunu göstermeye yeter.”

           İtalya ile Türkiye arasında benzerlik kurmak zor değil.

          Belçika, Yunanistan ve İtalya’da cesur siviller, savcılar ve politikacılar sayesinde Gladio tipi devlet gücünü kullanan gizli örgütler, çeteler ortaya çıkarıldı. Türkiye’de Gladio cinayet işlemeye devam ediyor.

                                          “ÖZEL HARP DAİRESİ”          

         Gladio, Yunanistan, İtalya, Belçika gibi ülkelerde ortaya çıkarılmasına rağmen, ülkemizde varlığı bile tespit edilemedi. Emekli Yarbay Talat Turhan, Özel Savaş Terör ve Kontrgerilla isimli kitabında Türkiye’de Gladio Özel Harp Dairesi’dir, diyor.(s.14)

          Talat Turhan, “Bir ülkede siyasi cinayetler işleniyor da failleri bulunamıyorsa fail, büyük bir olasılıkla istihbarat örgütleridir. Bu iç istihbarat örgütlerinden biri veya birkaçı olabileceği gibi, dış istihbarat örgütleri de olabilir.  Ya da iç ve dış istihbarat örgütlerinin ortak kararıyla gerçekleşen bir eylem şeklinde de gerçekleşebilir.”diyor. (S. II)

          Yazarın bir başka dikkat çekici tespiti var:

          “Bir ülkede bu tür eylemlerde fail bulunmuyorsa eylemler artarak devam edecektir.”(s.III)

          Turhan’a göre, örgüt Türkiye”nin NATO’ya girmesinden sonra Seferberlik Tetkik Kurulu adıyla kuruldu ve sonradan Özel Harp Dairesi adını aldı. 20 yıldır terör ve istihbarat konularında yaptığı çalışmalar ve kitaplarıyla tanınan Turhan, Özel Harp Dairesi’nin talimnamesinde yer alan görevlerini şöyle sıralıyor:

          “Adam öldürme, bombalama, silahlı soygunculuk, işkence, kötürüm haline getirme, adam kaçırmak suretiyle tethiş ve olayları tahrik, misilleme ve rehinelerin alı konması, kundakçılık, sabotaj, propaganda ve yalan haber yayma, zorbalık , şantaj” (s.23)

          12 Mart, 12 Eylül dönemlerini yaşayanların hayıflandığını duyar gibiyim:

          “Biz bunların hepsini gördük. Meğer bunları anarşistler değil de Özel Harp Dairesi mi yapıyormuş?”

          Özel Harp Dairesi’nin kuruluş talimnamesi Amerika’dan alınma. “Contrgerilla Operatıon FM 31-16” talimname, Türkçeye tercüme ediliyor. Sadece adı değişiyor:

          ST 31-15 Kara Kuvvetleri Sahra Talimnamesi- Gayrı nizami Kuvvetlere Karşı Harekat

          Bu talimname Orgeneral Ali Keskiner imzasıyla:

          ST 31-15, 25 Mayıs 1964 gün ve OPS: 1708-74-64 Mr. Ta.Krl. sayılı KKK emriyle yürürlüğe giriyor. (S.26)

          Bugüne kadar yetkili kişiler, bu örgüt elemanlarının vatansever(!) sivillerden oluştuğunu da açıklamışlar.

          Yeşil, Alaaddin Kanat, Abdullah Çatlı, Sedat Peker, Alaaddin Çakıcı gibi kimselerin sivil ve vatansever(!) kimseler olduğu herkesin malumu.

          “Vatanseverlerin MHP bağlantısı hakkında ciddi kuşkular bulunduğu gibi, Özel Harp Dairesi’nin finansmanının ABD  tarafından sağlandığı da yetkili kişiler tarafından açıklanmıştır.”diyor Talat Turhan.(s.27)

          Genelkurmay Başkanlığı’nda basına verilen brifingde Özel Harp Dairesi Başkanı Tuğgeneral Kemal Yılmaz şu açıklamayı yapıyor:

          “Özel Harp Dairesi, 7 Eylül 1952 tarihinde, şimdiki Milli Güvenlik Kurulu’nun işlevini gören Milli Savunma Yüksek Kurulu’nun 17/c sayılı kararıyla kuruldu.”(s.30)

          Talat Turhan devam ediyor:

          “Özel Harp Dairesinin yer altı örgütü yasaların üstünde. Örgütler insanlardan oluşur. ÖHD de üst düzeyde görev almış kişilerin gizli bir dokunulmazlığı olduğu anlaşılıyor. Üst rütbelere ulaşan generallerin çoğunun, Özel Harp Dairesi’nde ya da MİT’te görev yapmaları bir rastlantı mıdır?”(s.30)

                                                    YAPILMASI GEREKEN

         Türkiye Gladio’su Yeşil’i, Çatlı’yı, Fadime Şahin’i, Müslüm Gündüz’ü ve daha nicelerini kullandı. Apo, Suriye’ye gitmeden önce Gladio’nun emrindeydi. Hizbullah, DHKP-C, Dev-Sol gibi örgütler de Gladio’nun etki alanına girer.

          Gladio’nun içinde yer alan bazı isimlerin resmî bir BELGE olan Susurluk Raporu’nda yer aldığı da gerçek. Hatta Gladio’nun Yeşil ellerinin, başbakan yumrukladığı da rapordan anlaşılıyor.

          Gladio, geçmişte Şemdin Sakık ve Uzman Çavuş Cengiz Ersever’in itiraflarını basına sızdırarak oyun oynadı ve hedef çökertti. Taner Kışlalı’yı, Hablemitoğlu’nu öldürdü. Gizli dokunulmazlığı olan insanların daha nice oyun oynayacağı da açık.

          Yeşil, Alaaddin Kanat, Adil Timurtaş ve öteki infaz grupların kapsayan bir af çıkarılmalı. Onların yaptıklarını ve Gladio ile bağlantılarını açıklamaları sağlanmalı. İtalya’da olduğu gibi bizde de Gladio, yani Özel Harp Dairesi çökertilmeli.

          Bu da ancak TBMM’nin MIT, Genelkurmay, Emniyet ve Jandarma istihbaratlarını tamamen denetim altına almasıyla mümkündür. Susurluk Komisyonu’nda verdiği ifadelerde Hanefi Avcı, istihbarat örgütlerinin sivillerin denetiminden uzak olduğunu ifade ediyor.

          Halbuki Amerika’da CIA dahil bütün istihbarat örgütleri, meclis denetimindedir.

          Mert bir insan olan Hanefi Avcı, 28 Şubat döneminde bir kurumun darbe hazırlığı içinde olduğunu içişleri bakanına rapor etti, bu yüzden tutuklanıp yargılandı, mahkum edildi.

          Bu durum ülkede parlamento dışı ve meclis kontrolü dışında güçlerin varlığını ve kanunsuz işler kotardığını ortaya koyar. Meclis, her türlü kanun dışı ve kontrol dışı kurumu zabt u rabt altına almak zorunda.

          Yoksa daha çok Taner Kışlalılar, Uğur Mumcular, Cem Erseverler, Akın Birdal kurşunlanır, milletvekili Mehmet Sincarlar vurulur, başbakanlar yumruklanır ve vuranlara garanti belgeleri verilir. Faili meçhullerin önü de alınamaz, Türkiye hukuk devleti olamaz, kalkınamaz, sivillerce yönetilemez. Avrupa Birliği’ne filan da giremez.

          Zaten demokratikleşme karşıtı, darbeci, despot, CIA ve MOSSAD ile beraber çalışan militer güçler, Türkiye’de oyun oynuyor.

          Gladio’nun Türkiye versiyonu nasıl çalışıyor, ne gibi oyunlar oynuyor, nasıl fırıldaklar çeviriyor? Daha fazlasını merak edenler ” İtiraf Ediyorum’u ” okusunlar.

                                  İSTANBUL CİNAYETLERİNİN MESAJI

          Eski İstanbul valisi Hayri Kozakçıoğlu, bir tv programına verdiği demeçte, patlayıcı madde satan yerler belli ve buralar kontrol altıdadır, buradan çok fazla patlayıcı madde alan adam dikkat çeker ve takip edilir, diyor.

          İstanbul’daki her olayda bir ton ağırlığında patlayıcı madde patlatıldı. Bu miktarda patlayıcı maddeyi kim alabilir? Kim takip edilip de yakalanmaz?

          Böylesine büyük miktarda patlayıcı maddeyi ancak istihbarat örgütleri alır ve yakalanmaz.

          Patlatılan bombaların verdiği mesaj şu:

  1. Türkiye iktidarı, ABD ve İsrail politikalarını canı gönülden desteklemediği için huzura dinamit kondu. Türkiye kayıtsız şartsız İsrail ve ABD ikilisine yakın politika takip etmeye mecbur tutuluyor.
  2. İslâm, terörü körüklüyor, mesajı veriliyor. Terör, güya dünyayı tehdit ediyor. Amerika ve İsrail, terörle mücadelesinde haklı.
  3. İsrail’in Filistin, Amerika’nın Irak’ta işlediği cinayetler haklı gösterilmeye çalışılıyor.
  4. Hükümet, içeride Türk Gladiosunun yetkilerini budamaya çalışıyor. 7. Uyum Paketi ile Milli Güvenlik Kurulu genel sekreteri sivil biri olabilecek. Yardımcılarını kendi seçecek. Yaptığı işler gizli olmayacak. Bütün bunlar bizim Özel Harp Dairesinin işine gelmiyor ve kendisiyle uğraşanlara, nelere kadir olduğunu göstermek istiyor.
  5. Avrupa Birliğine mutlaka girmek isteyen hükümet ve sivil toplum örgütlerine, Gladio’muz  hayır ben girmek istemiyorum, diyor. O zaman faili meçhul cinayetler işlenemez, ben yetkilerimi devretmem, demek istiyor.
          Gladio direniyor ve tepki gösteriyor. Biliyor ki Türkiye, Avrupa Birliğine girerse soluğu kesilecek. Bir yandan terör üretiyor, öte yandan Kıbrıs kartıyla hükümeti yumrukluyor. Sivil toplum ve kamuoyu hükümetin yanında. Fakat CIA ve MOSSAD, Türk Gladio’sundan yana.
            Bakalım son gülen kim olacak?
            Ülkeyi derinden yöneten gizli örgütler mi?
            Demokrasiyi içine sindiren halkımız ve hükümetimiz mi?

Biz mi, ötekiler mi?                                                                       ALİ ERKAN KAVAKLI

Etiketler
BENZER YAZILAR
Talat Turhan
Türkiye

1924 Yılında Elazığ’da doğdu. O tarihte babası Elazığ Müdde-i Umumisi (Savcı) idi. Baba tarafı Rize ilinin Çayeli ilçesinin tanınmış ailelilerinden (Şerifoğulları)’na mensuptur. Anne tarafı Elazığ Harput’un tanınmış ailelerinden (Efendigiller) ‘dendir.....

anlaşmalı boşanma

anlaşmalı boşanma