Tartışma

K.K.Eski komutanı Korgeneral Celal Alkoç’un Mektubuna Talat Turhan’ın Yanıtı

Kara Kuvvetleri Eski Komutanı
E. Korg. Celal ALKOÇ’un Mektubuna
Talat TURHAN’ın Yanıtı*

KUZGUNCUK, 14 ARALIK 1966

Muhterem Kumandanım,

10 KASIM 1966 günlü mektubunuzu ön bir mektupla yanıtlamış ve Talat Aydemir’in yayınlanan anılarının tamamlanmasına kadar izin istemiştim. Şimdi anıların yayınlanması tamamlandığı için sorularınızı yanıtlamaya çalışacağım.

Öncelikle, anıların yayınının bitmesini neden istediğimi açıklamalıyım:

Yazılanların bildiklerimin dışında yeni bir şey getirmesi halinde olası bir çelişmeye düşmemek ve anı dizininin benimle ilgili bu bölümü de içermesi nedeniyle yanıt vermek düşüncesi bu kararı almama neden olmuştu.

Bu nedenle bir anı eleştiri güncesi tutmaya koyuldum. 40–50 sayfa tutan bir belge oluştu. Bu hali ile yayınlama olanaksızlığı karşısında ilk kararımı değiştirmem gerekti. Bu arada anlayışına 180° karşı olduğunu gördüğüm K.K. eski Ord. D. Bşk. Em. Tümg. Fahrettin Soydaner’in açıklamasını yanıtlamakla yetindim. Akşam gazetesinin yayınlayıp yayınlamayacağını da bilmiyorum.(1)

Sayın Generalim, “Mugalataya kaçmadan”, “laf kalabalığı yapmadan” yazmamı istiyorsunuz.

Beni eğitim alanlarından tanıyorsunuz. O günlerde Gaziantep’teki 47. Piyade Alayı’nı denetlerken 100–150 subay içinde “Kurmay subay böyle olur” diye beğeninizi açıklayıp beni onurlandırmıştınız.(2) Beraberinizde bulunan benden daha üst rütbedeki kurmay subaylara “yahu siz çanta mısınız? Harcırah almağa mı geldiniz” diye alay ettiniz.

Takdirlerinde çok kıskanç, iltifatlarında ölçülü, kanılarına önem verdiğim bir Kumandanın bu övgüsü ile meslek yaşamımın en büyük manevi hazzını tatmış ve bu olaya özel bir önem vermiştim. Çünkü Celal Alkoç’un “Mugalataya kaçan” ve “laf kalabalığı” yapanlara iltifat etmeyeceğini biliyordum.

Bugünün Türkiye’sinde belirttiğimiz ve benzeri niteliklerin geçer akçe olduğu biliniyor. Bu tür özellikleri taşıyanlar iktidarın kilit noktalarına keneler gibi yapışıp uzak ve yakın çıkarlarını gözetip Türkiye’ye hizmet ettiklerini sanıyorlar ne yazık ki… Eğer, Talat Turhan bu zavallılara boyun eğse idi, ne bu kadar sorunla karşılaşır ve ne de 40 yaşında emekliye ayrılırdı.

Yazacaklarımı inançlı, içtenlikli ve gerçekçi bir insanın görüşleri olarak lütfen kabul ediniz. Onların görüşlerinize uyması ya da uymaması için çaba sarf etmek zorunluluğunu da duymadım.

Dündar Seyhan, anılarını yazmadan önce “Silahlı Kuvvetler Birliği” evresi için gözlemlerimi yazmamı istedi. Seyhan’ın istemini 30-35 sahifelik bir mektupla yanıtladım. Söz konusu ettiğiniz bölümler bu mektubumdan alınmıştır. Beni daha iyi anlamanız için, bu konudaki düşüncelerimin bir kısmını kapsayan bu yanıtımla mahkemedeki savunmamı Em. Kur. Alb. Dündar Seyhan’dan alıp okumanızı diliyorum.

“Gölgedeki Adam” adlı kitapta bana ait bölümler için “Talat objektif değil” dediğinizi daha önce duymuş ve bu arada görüşlerimden dolayı M.B.K. üyeleri, 14’ler ile bazı CHP’liler tarafından eleştirilmiştim. Bunların tümüne yanıt olmak üzere bir mektup yazıp Dündar Seyhan’a gönderdim. Kendisinden de bir sakınca görmezse yayınlamasını istedim. Yayınlanılması uygun görülmeyen bu mektup Dündar Seyhan’da kaldı. Lütfen onu da okuyunuz.

Generalim, bütün askerlik hayatım boyunca kumanda otoritesinden, düzen ve disiplinden yana olmak benim en belirgin özelliklerimden biri olmuştur. Bu nedenle eylemlerimle yazılarım arasında bir çelişmeye düştüğümü sanmıyorum. Disiplin anlayışımın daima ifrat ölçüleri içinde kaldığını emrimde çalışanlar çok iyi bilirler.

Şimdi gelelim Silahlı Kuvvetler Birliğine:

Bu dönemi bütünü ile değerlendirmek büyük bir çalışma ve araştırmayı gerektirir. Olayların birçoğunun perde gerisinde, belirli kişiler arasında ve çoğunlukla belge bırakmaksızın sürmüş olması bu konudaki kanımı doğrulayacağını sanmaktayım. Elbette ki doğruya yakın hükmü gene de tarih verecektir.

27 Mayıs, düşünebilen bütün genç ve aydınlar için bir umut güneşi olarak ufuktan parıldamış, fakat O’na bel bağlayanların umutları kısa sürede sönmüştü. Bu durum gerçek yurtseverler için çok ağır bir darbe olmuştu. “Silahlı Kuvvetler Birliği” örgütünü kuranlar bu duygudan yararlanmışlardır. Bilindiği üzere fikirler de tohumlar gibi uygun bir ortam bulunca kök ve dal budak salarlar. Bu nedenle uygun bir zaman ve ortam içinde S.K.B.(3) örgütünün gelişmesi hızlandı.

Örgüte katılanlar arasında kişisel hırs, gelecek ve çıkarlarını ön planda tutan bir kaç kişi bulunduğunun bugüne kadar süregelen olaylar sonucu algılanmasının bile SKB örgütüne üye olanları toptan kötülemek için bir neden sayılmaması gerektiğini düşünüyorum. Çünkü çoğunluk 27 Mayıs 1960 günü düşlediklerini gerçekleştirmek için çok içtenlikli ve yurtsever duygularla ülkeye hizmet aşkı ile. tutunacak bir dal aramak özlemi içinde idi…

Bugüne kadar gerek düşün ve gerekse eylemlerimle örgütün ikinci gurubunda olduğumu kanıtlamış bir insan olduğumu sanıyorum. SKB örgütü içinde bile disiplin anlayışımdan kıl kadar ödün vermeksizin görev yapmaya çalıştım. Şöyle ki:

1961 yılı haziran ay mm sonlarına doğru bir gün Gn. Kur. İsth. Başk. General Refik Kurttekin telefonla akşam 18.00 de Jandarma Subay Okulunda verilecek bir kokteyle katılmamı rica etti. Davetin gerçek nedenini anladım. Okula gidip Silahlı Kuvvetler Örgütü’nün Genel Kuruluna katıldım. Salonda Kara, Hava, Deniz Kuvvetleri Kurmay Bşk. olan generallerle Ankara’da görevli generallerin çoğu bulunuyordu. SKB örgütüne ne maksatla ve hangi görev için katıldığımı sorduğumda; Milli Savunma Bakanlığı temsilcisi görevi verildiğini öğrendim.(4) Genel Kurul’da Ankara’da görevli generallerden Nusret Bulca ve Nihat Tolunay bulunmuyordu. Nedenini araştırdığımda örgütün bu iki generale güvenmediğini öğrendim. Buna karşın çok kısa bir süre içinde ilgilileri ikna edip Hv. Alb. Fevzi Arsın ile makamında General Nusret Bulca’ya yemin ettirip Genel Kurula katılmasını sağladım(5) ve M.S.B.’lığı temsilciliği görevini o dönemde M.S.B’lığı müsteşarı olan Bulca’ya devrettim.

Bu olaydan sonra SKB örgütünde önemsediğim iki uğraşım daha olmuştur. Subayları yeminli ve yeminsiz diye iki gruba ayırmanın sakıncalarını Genel Kurula benimsetip yeminin kaldırılmasını sağladım. İkincisi ise; Genel Kurulun ilkelerinin Ağustos/1961 ayı içinde Gn. Kur. Başk.’nın imzası ile bütün Silahlı Kuvvetlere yayınlanmasını sağlayıp örgütü Silahlı Kuvvetlerin tümüne mal etmek. Kuşkusuz normal bir dönemde “Silahlı Kuvvetler Birliği”nin bütün girişimlerini anormal kabul etmek gerektiğinde herkes sizinle aynı görüşü paylaşabilir. 27 Mayıs sonrası koşullarının böyle olduğunu savlamak olanaklı mıdır?

Şimdi gelelim sizin durumunuza: Kişisel görüşüm odur ki bu süreçte sizi emekli edenler akıl almaz bir hata işlemişlerdir.(6) Bu tasarrufta onların gerçek niteliğinizi tanımamış olmalarının büyük payı olduğuna inanıyorum.

Konuyu başka yönden ele aldığımda size hak verememiş olmam bu konudaki üzüntümün esas nedenini oluşturuyor.

Kumandanım, Silahlı Kuvvetler Birliği Örgütü, sizin Ordu Komutanı ve Kara Kuvvetleri Komutanı olduğunuz dönemde kurulmuş ve gelişmiştir. Onaylamadığınız böyle bir kuruluşun sizi emekliye ayırabilecek kadar güçlenmesine nasıl ve niçin izin verdiniz? Haberdar edilmemiş olmanız söz konusu ise karargâhınız ve istihbaratınızın çalışmadığı anlamı çıkarılamaz mı? Yanlış istihbarat bile bir komutan için yenilgi sebebi değil midir?

Bu soruların altında size olan sevgi ve samimiyetimin yattığı kadar Vatanıma ve Silahlı Kuvvetlere karşı hudutsuz sevgimin yattığını lütfen kabul edin ve beni yanlış anlamayın.

Evet, en büyük bir bölümü komutanız altında olan Silahlı Kuvvetler içinde kurulan bir örgüt bir havacı kurmay albay(7) ile sizinle ilişkiye geçip pazarlık edecek duruma gelmişse meydanı terk etmek size düşen sorumluluğu azaltmaz bence… Bu nedenle de tutumunuzu onaylamam olanaksız. Bana göre; istihbaratınızın noksanlığından doğmuş yeni durumda başlangıçta ilkelerinizden bazı ödünler vermek pahasına da olsa SKB ile uzlaşıp, zaman içinde Kumandanlık sanatınızı kullanıp otoriteyi yeniden tesis etmek size daha yaraşan bir tutum olurdu.

Sorunları normal bir dönemin koşullarına göre algılamanız ve ilkelerinizden ödün vermemeniz kendi açınızdan teselli olmanıza yeterlidir ama o günden bu güne geçen olaylar irdelendiğinde boşalttığınız makamda görevlendirilenlerin niteliklerini bilmeniz karşısında sizin gibi düşünemiyorum.

Çorlu’da Kor. K. iken 1959 yılında 61. Tüm. K. lığına atanan General Ali Keskiner’e “Ali, senden Tümen K. olur mu?” dediğinizi biliyorum. 27 Mayıs 1960’m koşullan sonucu aynı kişi bir yıl sonra 2. Ordu K.’lığına sizin yerinize Konya’ya atandı. Bu kişiye bu kez de “Yahu Ali paşa, senin hiç ordu Kumandanı olacağın aklından geçer miydi?” diye hitap ettiniz ama bu zatın boşalttığınız K.K.K. makamına kadar oturmasına da bilmeyerek yardımcı oldunuz. Ne demek istediğimi yüksek takdirlerinize terk ediyorum.

Albayların Cumhurbaşkanı’na ültimatom verip 24 saatte bütün isteklerini uygulatabildiği bir ihtilâl sonrası ortamında Kumandanın olağan ölçütlere göre durum tartışması yapıp doğru karar verebilmesi olanaklı mıdır?

Sayın Generalim her şeyin sonu olan bir alem içinde siz Korg., ben Yb. olarak haklı haksız emekliye sevk edildik. Bence bu önemli değil… Mühim olan bundan sonra ne yapabiliriz sorusuna yanıt aramak ve bulmakta.

İzninizle mektubumu Bertrand Russel’in bir tümcesi ile bitireceğim.

“Görüşlerinin doğru olduğuna inanmış aydınlar, insan kitlelerini yolundan çevirmenin güçlüğü karşısında yılmamalıdır. Çünkü onlara düşen bir sorumluluk vardır.” En derin hürmetlerimi sunarım.

   

Kaynakça ve Açıklamalar

(*) Y.n.: Dili sadeleştirilmiş ve yeniden düzenlenmiştir.

1. Bu mektuptan daha sonraki bir tarihte açıklamam yayınlandı. Soydaner’le sürdürdüğüm tartışma bu kitapta yayınlanmaktadır.

2. Bu olaydan sonra değerli Komutan Celal Alkoç’la vefat edinceye kadar dostluğumuz sürdü.

3. Silahlı Kuvvetler Birliği.

4. Örgüt bana Milli Savunma Bakanı görevi vermek istiyordu.

5. Nusret Bulca’ya makam odasında tabanca üzerine SKB örgütü yemini ettirdik.

6. Gen. Celal Alkoç emekliye ayrıldığında SKB Örgütü’nün üyesi değildim…

7. Halim Menteş.

Etiketler
BENZER YAZILAR
Talat Turhan
Türkiye

1924 Yılında Elazığ’da doğdu. O tarihte babası Elazığ Müdde-i Umumisi (Savcı) idi. Baba tarafı Rize ilinin Çayeli ilçesinin tanınmış ailelilerinden (Şerifoğulları)’na mensuptur. Anne tarafı Elazığ Harput’un tanınmış ailelerinden (Efendigiller) ‘dendir.....