Kanal 6 Bizim Koltuk Programı “12 Mart, Cuntalar ve Kontrgerilla”
Kanal 6
Konu: 12 MART, Cuntalar ve Kontrgerilla
Katılımcılar: Ahmet ALTAN, Neşe DÜZEL, Talat TURHAN
Ahmet Altan: İyi pazarlar efendim. Bu hafta gerçekten dikkatle izleyeceğiniz bir programımız ve konuğumuz olacak. Biliyorsunuz ülkemizde her ülkede olduğu gibi görünen bazı gerçekler vardır. Siyasi partiler, parlamento, federaller, memurlar, halk… Bir de bütün bunların arkasında görünmeyen, bilmediğimiz ve hayatımızı çok etkileyen gerçekler vardır. Biz bugün, belki Türkiye’de ilk kez televizyonda bu görüntünün arkasındaki o karanlık dünyada neler olup bittiğine bakmaya çalışacağız. O karanlık dünyada Genelkurmay Başkanlığı için cuntalar kurup birbirleriyle dövüşebiliyorlar, o dünyada işkenceler yapılıyor, o dünyada insanların devlete ait birimler tarafından öldürüldüğü iddia ediliyor, o dünyada gizli raporlar yayınlanıyor ve bu raporlara göre insanların hayatları mahvoluyor. Bütün bunları kendisiyle konuşacağımız konuk Emekli Kurmay Yarbay Talat Turhan. Kendisi ordunun çok parlak subaylarından biriyken Milli Savunma Bakanlığı’nın Özel Kalem Müdürlüğünü de yaptıktan sonra genç yaşta emekliye ayrıldı. Daha sonra çeşitli defalar tutuklandı, işkence gördü ve kontrgerilla üzerinde bir araştırıcı uzman olarak bu konuda çeşitli yazılar yazdı. Hoş geldiniz efendim.
Neşe Düzel: Hoş geldiniz efendim.
Talat Turhan: Hoş bulduk.
Neşe Düzel: Efendim siz yaklaşık 30 yıldan beri ordunun içindeki olayların önce muvazzaf subay olarak daha sonra emekli subay olarak hep yakından izlemiş bir askersiniz. Kontrgerillanın ortaya çıkarılması için herhalde Türkiye’de en çok çalışanlardan birisiniz. Gerek ordu yapısını gerek kontrgerillanın görevini gerekse sizin gibi konuya ilginizi anlayabilmemiz için biz biraz gerilere gitmek istiyoruz. İlk önce şu soruyu sormak istiyoruz. Siz cuntacı mısınız, herhangi bir cuntanın üyesi misiniz, üyesi oldunuz mu, cuntacılık yaptınız mı?
Talat Turhan: Çok teşekkür ederim. Böylelikle 30 yıllık Türkiye’nin askeri oluşumu içinde vardım. Tüm ülkenin sorunlarıyla hatta dünyanın sorunlarıyla meşgul hatta ve hatta uzaya doğru kafamı sokmaya çalışıyorum. Bu anlayışla olabildiğim her yerde bulunmak istedim.
Şimdi cuntacılık tanımlaması çok göreceli bir kavram. Çünkü bu tanımlamayı yapan kişiler biraz işin kolayına kaçarak moda olan bir tarafı yeğliyorlar. O dönemin sosyal, ekonomik, politik, kültürel koşullarına fazla eğilmek istemiyorlar. 27 Mayıs’tan sonra, ordu içerisinde çok belirli bir dalgalanma olduğu ve dalgalanmanın yıllarca sürdüğü bir vakadır. Bu dalgalanmanın ilki “14’ler Olayı” diye tarihe geçen Milli Birlik Komitesi’nin ikiye bölünmesi olayıdır. 14 kişi bir kararla, iç çatışman doğan bir kararla yurtdışına sürüldüler. O zaman silahlı kuvvetlerde bir kuşku belirdi. Şöyle ki; “Geriye kalan bu 23 kişi, hiçbir garantisi yok, bir başka grupta bunları dağıtır. O zaman bu ülkeye bu yönetime sahip çıkmak gerekir “diye bir anlayış. Bu anlayışla insanlar, kalan kişiler artık meşruiyetini yitirmiştir. O zaman bunlar silahlı kuvvetler adına yönetime el koydukları için, silahlı kuvvetler de biziz, biz bu işe sahip çıkalım. Bu anlayış Silahlı Kuvvetler Birliği diye bir örgütün varlığına neden oldu.
Ahmet Altan: Bu ordu içinde değil mi? Subaylar tarafından kuruldu.
Talat Turhan: Subaylar tarafından Silahlı Kuvvetler Birliği adında bir örgüt kuruldu. Örgütün amacı…
Ahmet Altan: Yani bu bir cunta.
Neşe Düzel: Bu cuntanın etkin üyelerinden biriydiniz. Nasıl bir rolü oldu bu dönemde cuntanın?
Talat Turhan: Geliyorum oraya doğru. Örgütün amacı; ülkeyi seçime götürmek. Yemin de böyle, yani demokrasiye gitmek için kuruldu. Tabi bu yayıldı Ankara’da, ben de çok önemli görevlerde ve işlerdeyim. Bir albay geldi bana Albay Osman Nuri Türkmen, 30 sene sonra geldiği vakit neredeyse ağlayacaktı, seni bu belalara ben soktum diye. Oysaki insan eylemine sahip çıkar, bir yere girdiyse onun mesuliyetini taşır, sonuna kadar da gider. Getirdi bir yemin metni, Türkiye’yi demokrasiye götürmek için şunu bunu yapmak istiyorum. Osman Nuri Türkmen beni Silahlı Kuvvetler Birliği Örgütü’ne aldı.
Ahmet Altan: Yani cuntaya girdiniz.
Talat Turhan: Silahlı Kuvvetler Birliği Örgütü diyelim.
Ahmet Altan: Peki neden cunta demiyorsunuz?
Talat Turhan: Demiyorum çünkü ülkeyi demokrasiye götürmek isteyen bir çaba. Olayın başlangıcı başka sonucu başka.
Neşe Düzel: Sonuçsuz mu oldu efendim?
Talat Turhan: Sonuç, insan ihtirasları işin içine girince bir de herhangi bir bireyin kültür düzeyi eğer başarma isteği amacına uygun değilse oradaki yanılgılar doğaldır. Biz Türkiye genelinde sırf orduda değil her yerde, bir yerde oturan, bir yeri yöneten kişiler, oranın kültürüyle yetişmedikleri, o yetenekte olmadıkları için bu gibi yanlışlıkları yapıyoruz ve yaşıyoruz.
Ahmet Altan: Peki efendim siz…?
Talat Turhan: Girdim. Girdim, sonra bu örgüt genişleyerek bütün Silahlı Kuvvetleri’ni kapsadı. Genelkurmay Başkanı Cevdet Sunay da dahil olmak üzere. Eğer bu anlayışla Silahlı Kuvvetler Birliği cunta ise Cevdet Sunay da cuntacıların başı. Şöyle düşünebiliyor musunuz? Demokrasi yapıyoruz diye cuntacıların başını getiriyorsun cumhurbaşkanı yapıyorsun. Bir sakatlık var Türkiye’de.
Ahmet Altan: Peki bu sakatlık nereden kaynaklanıyor?
Talat Turhan: Bir devlet felsefesinde belirli ilkeler olur. O ilkeler yok. Pragmatizm ve oportizm bir ülkede esas olursa, yani bir devlet felsefesinde… Çok yetkili bir insan çıktı geçen televizyona ben pragmatistim diyor. Çok iyi bilirsiniz batıda bir adama pragmatist demek bir anlamda hakaret sayılır.
Ahmet Altan: Siz bizim cumhurbaşkanlarımızdan birinin cunta şefi olduğunu söylüyorsunuz, Cevdet Sunay’ın.
Talat Turhan: Silahlı Kuvvetler Birliği’nin başkanı bu adam.
Neşe Düzel: 1961 yılında size MİT’in İstanbul Bölge Başkanlığı’nın teklif edilmiş olduğunu söylüyorsunuz.
Talat Turhan: Evet.
Neşe Düzel: Sizin o dönemde MİT’le bir işiniz var mıydı?
Talat Turhan: O dönemde MİT’in başında Türkiye’de tanıdığım en onurlu insanlardan biri vardı. Allah rahmet eylesin, Tümgeneral Naci Aşgun. Eğer o olsaydı, MİT bugünkü noktaya gelmezdi. Onun anlayışındaki kişiler bugün MİT’i idare etseydi bu noktaya gelmezdi. Çok onurlu ve ilkesel bir adamdı.
Neşe Düzel: Efendim hangi noktaya gelmezdi?
Talat Turhan: Bu adam benim kumandanımdı. 1960 yıllarında 4 yıl kumandanımdı. Dolayısıyla kültür düzeylerimiz bağdaştığı için askeri hiyerarşi dışında çok yakın dosttuk, açıkça her şeyi konuşuyorduk. Milli Emniyet Başkanı olunca beni de çok yakından tanıdığı için, beni yanına almak istedi. Ben de tabi bir örgüte girmeden evvel o örgütün içyapısını bilmem lazım. Beni aldı örgütün her tarafını gösterdi. Ben o örgütte hizmet yapamayacağımı anladım ve kabul etmedim. Oysa ki biliyorsunuz, MİT İstanbul Başkanı olmak için insanlar ne entrikalar çeviriyorlar, 150 bin türlü entrikayla 250 bin ilişkiyle, yer altında, yer üstünde çeşitli olaylar yapıyorlar bir yere oturup da onun imkânlarından yararlanmak için. MİT İstanbul Bölge Başkanı demek 9 il valisinin üstünde bir statüde bulunmak demektir, o gizliliğin verdiği avanta hariç. Bir de istihbaratçı megalomanyası var ki en dipteki ajan bile istihbaratçıyım dediği vakit kendisini çok üstte gören bir tavır takınır. Bu tavır bir demokratik çerçeve içine sokulursa Türkiye’de belki birçok şey düzelir.
Ahmet Altan: Bu arada Neşe bir soru sordu. O soruyu tekrarlamak zorundayım ben izninizle. Bugünkü haline gelmezdi MİT dediniz. Bugünkü halinden şikâyetçi olduğunuzu mu söylüyorsunuz?
Talat Turhan: Ben söylemiyorum. MİT’in sayın başkanı ayrılırken MİT’in acz içinde olduğunu söylüyor. Ve benim dosyalarıma baktım buraya gelmeden evvel, 3-4 klasör var MİT’le ilgili bende, 30 kere MİT’i kumanda eden kişiler MİT’e egemen olmadıklarını söylemişler. Kayden benim emrimde diyor. MİT’in başında olan kişiler, bakanlar kayden benim emrimde diyor.
Ahmet Altan: Yani MİT sizin için dosyalar tutarken siz de MİT için mi dosyalar tutuyorsunuz?
Talat Turhan: Hayır. Ben açık istihbarat yapıyorum. Yani gazete kupürlerini topluyorum, zaten normalde istihbaratın %75’i açıktır, %10’u teknolojiktir, arta kalan kısmı da iğrençtir. Yani ajan vs. gibi… onların içinde de en çok olanı para ile elde edilen kişiler bu işi yaparlar, herkesi bulamazsınız bu işi yaptırmaya. Anlatabiliyor muyum?
Ahmet Altan: Yani muhbirler mi?
Talat Turhan: Bir istihbarat örgütünün iyi olması için açık istihbarat çoğunlukta olacak, bu ajanlarla majanlarla, eski zaptiye metoduyla insanların peşinden giderek, yatak odasına girerek… Bu anlayışı kaldırdığınız vakit örgüte sağlık getirebilirsiniz.
Neşe Düzel: Efendim Türkiye ordudaki cuntalar arasındaki en büyük en kanlı iktidar kavgasının 12 Mart Muhtırası döneminde yaşadı.
Talat Turhan: Evet.
Neşe Düzel: Bize bu cuntalar hakkında, o dönemdeki cuntalar hakkında biraz bilgi verebilir misiniz? Bu cuntaların lider kadroları hangi generallerden oluşuyordu?
Talat Turhan: Şimdi olaya 12 Mart Muhtırası’ndan başlayalım. 12 Mart Muhtırası’na imza atan 4 kişi var. Kim bunlar? Memduh Tağmaç, Faruk Gürler, Muhsin Batur ve Kemal Eğicioğlu. Dördü de orduya ait. Bunların dünya görüşleri birbirinden çok farklı. Zaten muhtıra çıktığı anda prematüre bir çocuktu. Ben bunu algıladığım için 11 Mart 1971 günü Sadi Koçaş’a, “Suay ve Tağmaç’la devrim yapılmaz ancak hıyanet yapılır. Bu hıyanet i.inde olan herkese acıyorum, size de acıyorum.” dedim. Yani muhtıranın bir piç olarak doğduğunu bir gün evvelden anlamış bir insanım. Neden? Bunu anlamak için 3 Mart 1971 toplantısına bakmak lazım. Bir provoke toplantı yapıldı, o toplantıda ben de oradaydım. Bir tarafta ordunun 5 generali, ayrıntıya giremiyorum program nedeniyle, bir tarafta 5 tane eski ihtilalci sayılan kişi, ben de içindeyim. Generallerden bir tanesi ajan, cebinde teyp var. O toplantıyı teybe alıyor.
Ahmet Altan: Bu 10 kişi bir ihtilal hazırlığında mı?
Talat Turhan: Hayır. Tabi bir ihtilale, darbeye, muhtıraya giden bir ordu var. Bunun görüşmesini yapıyorlar ama provoke etmek isteyen bir general var içeride.
Ahmet Altan: Siz bizzat o toplantıda bulundunuz mu?
Talat Turhan: Ben de o toplantıdaydım ve de adamın ajan olduğunu biliyorum. Türkiye’nin bir sorununu konuşuyorsak ben orada olmakta bir sakınca görmem. Fakat provokasyon o boyutta ki ev sahibi kalkıyor diyor ki “Paşalar, Türkiye’nin bugün bir devrime ihtiyacı var mı yok mu bunu algılamak lazım. Buna karar vermek lazım. Siz iradenizi bir kişiye Faruk Gürler’e bağlamışsınız. Eğer Türkiye bir hareketi gerektiriyorsa Faruk Gürler aşılır. Eğer sizin gücünüz buna yetmiyorsa biz aşalım.”
Ahmet Altan: Faruk Gürler o sırada Kara Kuvvetleri Komutanı.
Talat Turhan: Evet Kara Kuvvetleri Kumandanı. Bu bir provokasyon. Kimin arasında? Ev sahibiyle ajan korgeneral arasında bir provokasyon. Korgeneral bu teybi götürüp Faruk Gürler’e dinletiyor. “Bak senin adamların seni öldürmeyi düşünüyorlar.” diyor. Faruk Gürler’e gidiyor tam karşısındaki adamın kucağına oturuyor.
Ahmet Altan: Kim karşısındaki adam?
Talat Turhan: Memduh Tağmaç.
Ahmet Altan: Genelkurmay Başkanı.
Talat Turhan: Genelkurmay Başkanı. Birbirine karşı adamlar.
Ahmet Altan: Genelkurmay Başkanı’yla Kara Kuvvetleri Komutanı birbirine karşı.
Talat Turhan: Karşılar ve de Faruk Gürler Kara Kuvvetleri Komutanlığı’na zorla gelmiş oturmuş. Biliniyor bu artık. Buradaki Kara Kuvvetleri Kumandanlığı’na telefon ediyor tebrik ediyor hanımını da kendisini de, ertesi gün de gelip Faruk Gürler oturuyor. Bu normal bir düzende olan işler değil ama Türkiye’de bir gerçek.
Neşe Düzel: Yani sonuçta iki ayrı cunta mı var?
Talat Turhan: Faruk Gürler’i ürkütmek suretiyle Faruk Gürler’i götürüyorlar tam karşısındaki adamın yanına oturtuyorlar. Bir muhtıra çıkıyor ortaya. Başından zaten prematüre olarak doğmuş bir olay. Onun sonuçları da o tarzda devam edecek. Başında bir çatlama var, o çatlama daha sonraki cuntalaşmaları getirdi bence.
Ahmet Altan: Eğer bu erken doğum olmasa yani o gün o korgeneral ajan götürüp Kara Kuvvetleri Komutanı’na o bandı dinletmese Faruk Gürler’e bağlı bir cunta mı iktidarı ele geçirecekti, muhtıra verecekti ya da darbe yapacaktı?
Talat Turhan: Ordudaki o zamanki hava şöyle; ordunun ne kadar üst düzeyde insanları varsa bir şeye inandırılmış. Nasıl inandırılmış, kim inandırmış, kim propaganda yapmış bunu bilmek mümkün değil. Faruk Gürler Kara Kuvvetleri Kumandanı olacak, belki de adam çıkarlarını bu prosedür üzerine kurmuş. Faruk Gürler Kara Kuvvetleri Kumandanı olacak, sonra Genelkurmay Başkanı olacak, sonra Cumhurbaşkanı olacak Türkiye’de her şey düzelecek.
Ahmet Altan: Siz bu cuntanın içindesiniz.
Talat Turhan: Hayır değilim.
Ahmet Altan: Ama o toplantıda varsınız, söylediğinize göre.
Talat Turhan: Türkiye’nin menfaatine olduğu her yere girerim, imkânım oldukça. Orada Türkiye’nin kaderi konuşuluyor, bunu bilmem lazım.
Ahmet Altan: Peki izninizle şunu sorayım, orada 10 kişi bunu konuşuyor, o 10 kişiden biri nasıl olabildiniz?
Talat Turhan: Silahlı Kuvvetlerde bir dalgalanma olduğu vakit Silahlı Kuvvetler inandığı ve güvendiği adamları ararlar. Silahlı Kuvvetlerde dalgalanma olduğu için beni de aradılar.
Neşe Düzel: O 10 kişi arasında size güvenen kimdi?
Talat Turhan: O harekete giderken o hareketin oluşumunda varım ben de zaten. Anlatabildim mi?
Neşe Düzel: Evet. Siz iktidar kavgasında, bu 12 Mart dönemindeki iktidar kavgasında sağ cuntanın kazandığını ama sol görüşlü olduğu söylenen cuntanın kazanması halinde zaten pek bir şey değişmeyeceğini, fark etmeyeceğini söylüyorsunuz. Bu kanaate nasıl varıyorsunuz?
Ahmet Altan: Faruk Gürler cuntasıyla Memduh Tağmaç cuntası var anladığım kadarıyla.
Talat Turhan: Müsaade ederseniz, 3 Mart 1971 toplantısı, 9 Mart’ta 50 subayla olan bir ikinci toplantıya dönüştü. O toplantıda provokatör olan korgeneral orada da aynı şeyi yaptı ve dolayısıyla o sağ kanat denen kanadın galebesiyle bir formül ortaya çıktı. Sol kanada gelince, sol kanat tabiri kullanmıyorsak bile ben kullanırsam bile hata yapıyorum, solun içeriğini iyi saptamak lazım. Nerden başlıyor nereye kadar gidiyor. Faşist anlayışla komünizm ve sosyal demokrasi aynıdır. Silahlı Kuvvetlere sol yerine belki ileri diyebilirsiniz. Yani henüz Silahlı Kuvvetleri sola doğru yaklaştırmak zor, yapısından kaynaklanan bir olay. İlerici kanat diyelim daha doğru konuşalım.
Ahmet Altan: Yani Faruk Gürler cuntası.
Talat Turhan: Ben Faruk Gürler cuntasında gösteriliyorum ama Faruk Gürler’i ben hayatımda hiç görmedim.
Ahmet Altan: Ama onun ekibinin toplantılarına katılıyorsunuz.
Talat Turhan: Hayır, son toplantıya katılıyorum. Sözümü bitirmedim. Faruk Gürler’in böyle bir yere gitmesi beni rahatsız etti yani bir adamın bir yere gelmesiyle hiçbir şey değişmez. Silahlı Kuvvetlerde kaynaşmada bana da başvuruyorlar. O kaynaşmalara da girdim ben 69-70 arasında. İstanbul’da Silahlı Kuvvetler Örgütü’nün başındaki adamlar bana geldiler. Neden geldiler? Eski, deneyimli ve güvenilir bir adam olduğum için bana geldiler. Fakat asker kişilerde bir kompleks var, bir de başında bir rütbe arıyor yani siz ne kadar deha da olsanız bir rütbeli adamın peşinden gitmek istiyorlar. İş oraya gelince devreye Celil Gürkan girdi. Celil Gürkan’ın arkasına takıldılar.
Ahmet Altan: Bütün generaller?
Talat Turhan: Evet. Celil Gürkan devreye girince bana dediler ki “Biz sivillerle birlikte çalışmıyoruz. Sen dışarıda kal.” Yani 1970 senesinde ben olayın dışındaydım ve de Askeri Ceza Kanunu’na göre ittifaka girip çekildiği anda bitmiş olur. Yani orada var olamam. O toplantıda bulunmam varlığımdan istifade etmem, o toplantıda bulunmamın bir sorumluluğu varsa o sorumluluğu yerine getirmek istiyorum.
Neşe Düzel: Şimdi, aslında seyircilerimizin de kafası karışmış olabilir. Bir sürü cuntalardan söz ediyoruz. Siz…
Ahmet Altan: Yani şöyle özetlersek, bir Kara Kuvvetleri Komutanı Faruk Gürler’in bir cuntası var bir de Genelkurmay Başkanı Memduh Tağmaç’ın bir cuntası var. Bunların ikisi dövüştüler, sonunda Faruk Gürler kendi adamlarının ihanet edeceğinden korkup Memduh Tağmaç’la anlaştılar.
Talat Turhan: 12 Mart muhtırasının çok kısaca gelişi böyle.
Neşe Düzel: Efendim siz cuntayla ilişkiniz olduğu iddiasıyla gözaltına alındınız ve kontrgerillanın o meşhur adı çok iyi bilinen Ziverbey Köşkü’nde işkence gördünüz.
Talat Turhan: Evet.
Neşe Düzel: Siz işkence görürken, sizin bağlı olduğunuz iddia edilen cuntanın liderleri Ankara’da çok önemli mevkideydiler. Sizi kurtarmak için parmaklarını bile kımıldatmadılar. Neden sizi bu kadar sahipsiz bıraktılar.
Talat Turhan: Sahipsiz bırakmak için provokasyon yapılmıştı. Mesela beni kimsenin arama şansı yoktu. Ben Boğaz Köprüsü’nü havaya uçuracak adam diye suçlanıyorum. Çok aşağılık suçlarla suçlamak suretiyle size sahip çıkacak adamları sizden uzaklaştırıyorlar. “İstanbul’da soygunları yaptıran ve de soygun emri veren adam benim”, iddia bu, bunların gerçek olmadığı mahkemede ortaya çıktı. “Türkiye’deki terörü yürüten ve önlendiren adam benim.” Bir adama bu kadar suç yüklerseniz o adama kimse sahip çıkmaz. Bu maksatlı yapılıyor. İşte bu Gayrinizamî Kuvvetlere Karşı Hareket Talimnamesi’nin bir maddesidir.
Ahmet Altan: Peki şunu sorabilir miyim efendim? O tarihte ortaya çıkan terörün arkasında bu cuntalar var mıydı?
Talat Turhan: Bu iddia edildi. Bu iddianın doğru olmadığı ortaya çıktı. Bir adamı alıyorlar işkence yapıyorlar. Adam diyor ki “Ben içinde olduğum cuntanın adını bilmiyorum. Yalnız filan kişilerin olduğu cuntanın Marksist Leninist olduğunu ve de THKO, Deniz Gezmiş paralelinde bulunduğunu biliyorum.” Bunu alıyor eline Faik Türün, 1972 yılının Ağustos ayının ilk haftasında Ankara’ya gidiyor, kendi ifadesi.
Ahmet Altan: Yani eline aldığı şey bir sanığın ifadesi mi?
Talat Turhan: Bize işkence yapılan dönemde, Temmuz ayı…
Neşe Düzel: Lütfen biraz onu anlatır mısınız? Beylerbeyi Köşkü’ndeki (Ziverbey Köşkü) işkenceyi.
Talat Turhan: Ziverbey Köşkü’ne, ¾ Temmuz 1972 gecesi evimi 35 kişi bastı. Vahşetti o, insanlık dışı bir olaydı. Bir devlette, aşirette dahi olmayacak bir basıştı bu. Sonra basan adamlar bizim oradaki lokantadan 35 kişilik, sarhoş, ne oldukları belli olmayan bir gurup olarak çıktılar. Bu vahşetlerini yaptılar, ben direndim. Neye direndim? Bir vatandaşın doğal hakkını, yasanın bana verdiği hakkı yani Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu’nda (CMUK) aramanın koşulları var. Sıkıyönetim dahi olsa koşulları var. Onu arıyorum…
Ahmet Altan: Peki, siz direkt Ziverbey Köşkü’ne mi götürüldünüz?
Talat Turhan: …Arama emri istiyorum, adam sıkıyönetim diyor bana. Sıkıyönetimin kanunsuz olduğunu baştan kabul ediyor. Çok direnerek adamın elinden hüviyetini aldım, ismini saptadım. Kitabımda yazıyorum…
Aldılar beni işkenceye götürdüler. Bir yere aldılar, saçlarımı kestiler, ayaklarımı bağladılar zincirle, ellerimi bağladılar, vantuz gibi demirleri olan üzerine bir bez örtülmüş, sırtüstü yatmaya mecbursun, kıpırdama şansına sahip değilsin… Bir tek tuvalete giderken askerin canı isterse gözünüzü bağlıyor, tuvalete gidiyorsunuz. Sırt üstü yatacaksınız, kıpırdamak yok. Üç gün sonra sırtımda böyle böyle yaralar vardı. Her türlü hakaret, her türlü…
Neşe Düzel: Efendim diğer tutuklulara neler yapıldı Ziverbey Köşkü’nde?
Talat Turhan: Orada Türk tarihinin değil dünya tarihinin yaşamadığı bir vahşet vardı. Bu vahşetin sorumluları hala İkbal’de oturuyorlar. Bu Türkiye’nin ayıbıdır. Bir ülkede bir insana dahi işkence yapılıyorsa, oradaki insanlar susuyorsa, bu suçun iştirakçisidir. Bu böyle olduğu için ben yapıtlarımda, savunmamda, mahkemede diyorum ki “Böyle bir ülkede işkencecilerin arasında bulunmayı onur sayıyorum.” Bir insana işkence yapmaya kimsenin hakkı yok. Bu çok uzun, ben yapıtlarımda bunun çok detayını yazdım.
Ahmet Altan: Ben izninizle şunu sormak istiyorum. Siz bu Ziverbey Köşkü’nde olan işkencelerin bir numaralı sorumlusunun, o sırada 1. Ordu Komutanı ve İstanbul Sıkıyönetim komutanı olan Faik Türün olduğunu mu söylüyorsunuz?
Talat Turhan: Evet, mahkemede kalkıyorum, zapta geçmiş sözüm var, “Türkiye’de işkence şebekesi vardır, bu şebeke Faik Türün tarafından yönetilmektedir.” Aynı zamanda “İşkence örgütünün başında da Memduh Ünlütürk var. ” diye de zapta geçirildi.
Ahmet Altan: Peki, sizin başka bir iddianız, Faik Türün’ün bu işkenceleri yaptırmasının nedeni; sizin elinizden Faruk Gürler yani o sırada Kara Kuvvetleri Komutanı aleyhinde ifade almak, bunları götürüp Ankara’da Cumhurbaşkanlığı’na vermek ve kendisi yükselmek istemesiydi. Çünkü sizin iddianıza göre Faik Türün’e Süleyman Demirel Genelkurmay Başkanı olacağına dair söz vermiş. O da kendi yolunu açmak istiyor Faik Gürler’i kenara iterek. Bu iddianızı neye dayandırdığınızı sorabilir miyim?
Talat Turhan: Efendim, 1972 yılının Temmuz ayında içeride 1 ay Faruk Gürler, Muhsin Batur, Kemal Kayacan aleyhinde ifade aldılar. Düşünebiliyor musunuz, Kemal Kayacan İstanbul Sıkıyönetim Kumandan Yardımcısı ve de kılığına küfür ediyorlar. Kumandan yardımcısının aleyhinde ifade alıyor, böyle bir işkence karargâhı. Bu ifadeyi ikiye böldüler, bunu çok açık yazıyorum yapıtlarımda. Faruk Gürler, Muhsin Batur, Kemal Kayacan’a ait olanları ayırdılar. Onları kulislere gönderdiler. O dönemde Genelkurmay Başkanı değişecek. Bunun kavgası yapılıyor, bu malzeme idi o kulislerde. Bu ifadeler mahkemeye gelmedi. Yani iki parti ifade, birisi Faruk Gürler, Muhsin Batur, Kemal Kayacan’ı suçlayan ifadeler ve diğer ifadeler. Birden bire bunlar bir gayrete geliyorlar, iki askeri savcı bir adamı çekiyor, ifade alıyor. Resmen suçlanıyor Faruk Gürler, Muhsin Batur, Kemal Kayacan, 5 Ağustos 1972. Bu ifadeyi cebine koyuyor Türün, Ankara’ya gidiyor, Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay’a. “Faruk Gürler Marksist Leninist bir cuntanın başıdır.” diyor. Bunu ben söylemiyorum, Türün Tercüman Gazetesi’nde 1985 veya 1986 yılında yayınlanan “Kore’den 12 Mart’a” diye yayınlanan anılarında söylüyor. Yani Gürler’i Cumhurbaşkanı’na gammazlıyor. Bu iddia bugün dahi TSK’nin onurunun iddiasıdır. Bir ülkede genelkurmay başkanları ve kuvvet kumandanları Marksist Leninist ise bu iddia araştırılmıyorsa orada bir eksiklik vardır. Ben konuştuğum vakit bana diyorlar ki sen filanca örgütleri yıpratıyorsun. Hayır, ben o örgütleri koruyorum.
Neşe Düzel: Efendim, genelkurmay başkanlığı sözü verilmiş miydi Faik Türün’e?
Ahmet Altan: Süleyman Demirel tarafından.
Talat Turhan: Gene orada var, Faik Türün’ün anılarında, bana genelkurmay başkanı olma sözü verildi diyor.
Ahmet Altan: Efendim, bir şey daha sorabilir miyim kontrgerillayla ilgili?
Talat Turhan: Affedersiniz, bitmedi. Kesmeyelim istersiniz. Bütün bu kavgalar olurken 15/16 Ağustos günü Ankara semalarında jetler uçuyor, Faruk Gürler Genelkurmay Başkanı oldu. Bomba davası yattı. Ve de yasal olarak geçerli olan bu ifade de kalbur altında saklandı. 1 yıl biz içeride yatıyoruz. Bu siyasal oluşumun sonuçlanmasını bekliyoruz. Siyasal oluşum o arada uydurma şeyler getiriyorlar. Yani davayı canlandırmak için. Mesela bana anayasa yaptırıyorlar. Üç tane adam geldi bana anayasa yaptırdı. Şimdi anılardan anlıyoruz ki anayasayı yapanlar ordunun içindeki insanlar.
Ahmet Altan: Faruk Gürler nasıl galip geldi? Nasıl genelkurmay başkanı oldu?
Talat Turhan: Arkasında Muhsin Batur vardı. Uçaklar uçtu, genelkurmay başkanı oldu.
Ahmet Altan: Peki bir şey daha sormak istiyorum. Türkiye’de genelkurmay başkanı böyle mi olunuyor? Yani uçaklar uçuyor…
Talat Turhan: Realite bu. Şimdi bu söylediğin bir realite, gerçek. Gazete arşivlerini karıştırdığınız vakit bunları görürsünüz. Buyurun gelin ben arşivimde size göstereyim. Bu doğal değil tabiî ki de teoriyle pratik arasında dünyanın her yerinde farklılıklar var. Az gelişmiş ülkelerde bu tip farklılıklar daha çok var.
Ahmet Altan: Peki.
Neşe Düzel: Zamanımızı ayarlamak açısından, siz bir konuda daha kitap yazdınız…
Talat Turhan: Pardon, pardon, bu konu çizilmesin. Faruk Gürler’i Cumhurbaşkanı yapacağız diye Genelkurmay’dan indirip açıkta bıraktıktan sonra bir ekip daha geldi Bomba Davası’na. Gürler cunta başı, Batur ve Kayacan da cunta üyeleri. Ben bunu kitaplarımda açıklıyorum. Bunları içeri getirecekler, karşı taraf bunlarla mücadele ediyor.
Ahmet Altan: Yani tutuklayacaklar mıydı Gürler, Muhsin Batur, Kemal Kayacan’ı?
Talat Turhan: Evet. Onları tutuklamak için o arada hemen bir tutuklama yaptılar. Celil Gürkan ve altı arkadaşını tutukladılar. Benden Celil Gürkan’a atladılar, oradan da Gürler, Muhsin Batur ve Kemal Kayacan’a atlayacaklar.
Ahmet Altan: Ama atlayamadılar.
Talat Turhan: Celil Gürkan 6 gün kaldı içeride, bir güç çekti ve Bomba Davası iyot gibi açıkta ve benim üzerimde kaldı. Ben orada TSK’nin onurunu savundum.
1973 yılı, 12 Haziran’dan itibaren benim başlattığım bir olayla devam ediyor. İki bölümde olaya bakmak lazım. Bir, Ziverbey Köşkü’nden kaynaklanan kontrgerilla iddiaları, ikincisi eski adı Seferberlik Tetkik Kurulu yahut da Özel Harp Dairesi, bugünkü adı Özel Kuvvetler Kumandanlığı olan kuruluşa bağlı olan örgütten kaynaklanan iddialar…
Ahmet Altan: Yani Özel Harp Dairesi mi kontrgerillanın resmi adı?
Talat Turhan: Bugün Özel Kuvvetler Kumandanlığı adını taşıyan daireye baktığımız vakit bir Özel Tim yani bir yerüstü örgütü var. Talimnameye de baktığımız vakit diyor ki bu tip kuruluşlar iki bölümden oluşur; yerüstü örgütü, yeraltı örgütü. Yerüstü örgütü komando birlikleridir, yeraltı örgütleri bugün vatansever diye tanımlanan insanlardan oluşan, sivillerden oluşan kişilerdir.
Neşe Düzel: Yani yerüstünde subaylar ve askerler var, yeraltında da sivil, halktan…
Talat Turhan: Yerüstünde komando birlikleri var bir de Özel Harp Dairesi’nin Özel Timleri var.
Ahmet Altan: Bir de gizli siviller var.
Talat Turhan: Bir de gizli siviller var.
Ahmet Altan: Peki efendim, bu örgütün gizli, hem yeraltında olan hem yerüstünde olan ve ordunun içinde olan bu örgütün görevleri nasıl tarifi ediliyor resmi belgelerde?
Talat Turhan: Sorunuza döneyim müsaade ederseniz. Ziverbey’den kaynaklanan kontrgerilla iddialarına dönelim. Ziverbey’deki sorgulayıcılar, sizi alır almaz “Burası kontrgerilla örgütüdür. Burada kanun, anayasa, baba yasa geçmez. Şu andan itibaren bizim esirimizsiniz. Her dediğimizi yapacaksınız.” diye başlıyorlar. Yani Türkiye’de herkes kontrgerilla lafını Ziverbey işkencecilerinden öğrendi. Kontrgerilla konusunda gerçeği öğrenmek için bugün dahi o işkenceciler sorguya çekilmelidir. Af kanununa girmez bu olay. Neden girmez? Orası bir cuntaydı, sağ cuntaydı. Suçları 146/1‘ dir.
Ahmet Altan: O insanlar hala görevdeler mi?
Talat Turhan: Bugüne kadar etkinliklerini sürdürdüler.
Ahmet Altan: Devletin içinde?
Talat Turhan: Evet, devletin içindeler. Hatta bir savcı, orayla işbirliği yapan savcı, çeşitli kombinezonlarla hala devletin içinde.
Ahmet Altan: Peki, orada görev yapanlar hangi birime bağlı? Ordu mu, sivil mi?
Talat Turhan: Orası karma bir örgüttür. Bu konuda dilekçeler hazırladım, verdim. Açıkladım. 12 Haziran 1973 günü Başbakanlık, Kara Kuvvetleri Kumandanlığı, Genelkurmay’a bir dilekçe verdim. Dedim ki “Kontrgerilla diye bir sağ cunta var. Bunlar insanlara … işkenceleri yapıyorlar ve … kurumlara küfür ediyorlar. Haklarında meclis araştırması istiyorum. ” dedim.
Ahmet Altan: Ama ses çıkmadı.
Talat Turhan: Aradan 20 yıl geçtiği halde bir meclis araştırması bugün dahi yapılmadı. 100 kere kontrgerilla Türkiye’nin gündemine geldi ve yapılamadı. Şimdi gelelim…
Ahmet Altan: Özel Harp Dairesine.
Talat Turhan: Özel Harp Dairesi’nden kaynaklanan kontrgerilla iddialarına. Bu olay Gladio olayıyla Türkiye’nin gündemine geldi. Gladio olayını bir laboratuar olarak kabul edebiliriz. Biliyorsunuz İtalya’da 90’lı yıllarda Savcı Felix Casson Gladio Örgütü’nün İtalya’nın sağ terörizmiyle çok sıkı ilişki içerisinde çeşitli eylemler içerisinde olduğunu saptadı. Bunu araştırmaya başladı. Bu araştırmaya baktığımız vakit, olayın arkasında hem başbakan var, özellikle Cossiga var cumhurbaşkanı var. Gladio’nun ağababası. Gladio denilen örgüt, bu Özel Harp Dairesi Türkiye’deki yeraltı örgütünün muadili.
Neşe Düzel: Yani aynısı.
Ahmet Altan: Eşiti.
Talat Turhan: Eşiti, koşulu.
Ahmet Altan: Bu örgütler bütün NATO ülkelerinde, ordunun içinde var.
Talat Turhan: Bütün NATO ülkelerinde oldu, o tartışma da ortaya çıktı. Yani bütün NATO ülkelerinde bir yeraltı örgütü var.
Ahmet Altan: Peki, şimdi rica etsem bize bu örgütlerin, yani bütün NATO ülkelerinde olan ve Avrupa’da açığa çıkan ve ortadan kaldırılan ama hala Türkiye’de varlığı resmen kabul edilemeyen…
Talat Turhan: Avrupa’da ortadan kalkmış değil, bazı yerlerde devam ediyor.
Ahmet Altan: Ama açığa çıkıyor. Türkiye’de hala varlığı İçişleri Bakanı tarafından bile reddedilen bu örgütün görevlerinin ne olduğunu bize söyler misiniz? Ne iş yaparlar?
Talat Turhan: Efendim, örgüt, ülke işgal edildiği vakit işgal eden düşmana karşı iç direnişi organize edecek.
Ahmet Altan: Resmi amacı bu.
Talat Turhan: Evet.
Ahmet Altan: Ama nasıl…
Talat Turhan: Yahut da bir legal harpte, gayri nizami savaş diyorlar, bir de normal savaş var. Normal savaşta eylemleriyle savaşan güçlere destek verecek. Yani askeri maksatla kullanma amacı kutsal. Yapısı itibariyle bu örgüt iç politikaya karışabilir diye de bir imaj var. Karıştığını da Gladio örneği gösterdi. Somut bir olay. Türkiye’ye geldiğiniz vakit, Türkiye’de kuşkuyu arttıran etkenler benden kaynaklanmıyor, çok yetkili kişilerden kaynaklanıyor. Ecevit diyor ki “Bana suikast tertip edildi. Bir amerikan silahıyla bir polis yakalandı. Bir yere kadar gittim olayın sonunu alamadım.” Sonra cumhurbaşkanına suikast tertip ediliyor. Suikast tertip eden adam “Ben kontrgerillada eğitim gördüm.” diyor. Cumhurbaşkanı bir heyet kuruyor, heyetin içinde Uğur Tönük var. Tehdit ediyorlar, geri çekiliyor. Şimdi bir ülkede başbakana suikast tertip ediliyor, olay karanlıkta, cumhurbaşkanına suikast düzenliyorlar olay karanlıkta ve de bunun başında bulunan, uzun zaman burayı kumanda etmiş olan Genelkurmay Başkanı, Devlet Başkanı Kenan Evren “Benim zamanımda olmadı ama elimden kaçmış olabilir. ” diyor. Bundan daha açık…
Neşe Düzel: Efendim, Türk Hükümetleri ve Parlamentosu bu kontrgerillanın sivil ve asker üyelerini denetleyemiyor anlaşılan. Değil mi?
Talat Turhan: Neden denetlemiyor? Dünya ve Avrupa genelinde bu örgütlerini CIA denetiminde olduğu ortaya çıktı. CIA zaten devletin üzerinde bir devlet. Kendi ülkesinde dahi kontrolden kaçmış ve bir cinayet örgütüdür CIA. Yapıtlarımda açıkça söylüyorum. Mesela şuradan bir misal vereyim. Amerikan Başkan Yardımcısı Voltan Monder diyor ki “Siz Şili Genelkurmay Başkanı’nı kaçırıp öldürmekle çok büyük hata yaptınız. ” Yani bir örgüt düşünebiliyor musunuz Genelkurmay Başkanı’nı öldürüyor.
Ahmet Altan: Peki, biraz somuta getirelim. Ben size bir sor sordum tam cevabını alamadım ama onun cevabını ben sizin kitaplarınızdan zaten biliyorum. Bu Özel Harp Dairesi’nin talimatlarında yazdığına göre; gerek subay üyeleri gerekse siviller adam öldürebilirler, sabotaj yapabilirler, adam kaçırabilirler, sakat bırakabilirler, yaralayabilirler. Bunlar onların resmi görevleri arasında.
Neşe Düzel: Sahte operasyonlar da düzenleyebiliyor. Halka zulmedip karşı tarafa yüklerler bu suçu.
Ahmet Altan: Sizin kitaplarınızda okuduğumuza göre bu örgüt yani Özel Harp Dairesi, gerek gizli olan sivil uzantıları gerek resmi asker üyeleri kanuni bir statüye sahip değiller. Yani şimdi elimizde kanuni bir statüye sahip olmayan, ordunun içinde askerler tarafından yönetilen ama kimsenin bilmediği gizli sivil uzantıları olan, adam öldürme yetkisine sahip bir örgüt varsa ve içerideki olaylara da karışabiliyorsa ki siz karıştığını iddia ediyorsunuz.
Talat Turhan: Ben iddia etmiyorum, ben çok yetkili kişilerin bu konudaki kanılarını aktarıyorum.
Ahmet Altan: O zaman, Türkiye’de faili meçhul kalmış birçok cinayetin bu örgüt tarafından işlenmiş olabileceğini söylüyorsunuz.
Talat Turhan: Şöyle bir kural koydum, devamlı bunu söylüyorum. Herhangi bir ülkede sürekli faili meçhul cinayetler işleniyor, failleri meçhul kalıyorsa kuşkuların birinci odağı istihbarat örgütleridir. Çünkü istihbarat örgütlerinin ağababası kirli işler bölümünde bunu yapıyor.
Ahmet Altan: CIA mi?
Talat Turhan: CIA’in çok yetkilileri, yapıtlarıma aldım, şu kadar yılda 20.000 kişiyi öldürdük diyorlar.
Ahmet Altan: Yani Türkiye’de de bunu devletin yaptığını mı söylüyorsunuz?
Talat Turhan: Diyorum ki istihbarat örgütleridir. Neden? Yapısı bunu yapmaya müsait. İstihbarat örgütleri bunu nereden alıyor? Gestapo’dan alıyor. Bütün istihbarat örgütlerinin modeli Gestapo.
Ahmet Altan: Yani siz bugün Türkiye’de kontrgerillanın cinayet işlediğine inanıyor musunuz? Bunu mu söylemek istiyorsunuz?
Talat Turhan: Kontrgerillanın cinayet işleyip işlemediğini ortaya çıkarmak için, geçenlerde 22 Ekim 1992 günü oranın başkanı olan Sayın General brifing verdi. Bir temennisi var. Bir an evvel bu faili meçhul cinayetlerin açıklığa kavuşması. Ben de bu temennideyim. Eğer faili meçhul cinayetler açığa kavuşmazsa, halk bu kuşkuyu taşıyacak. Bilhassa Güneydoğu Anadolu’daki halk bu kuşkuyu taşıyor. Demokratik bir ülkede yönetimde olan kişiler halkın kuşkularına saygı duyarlar. Yoktur vardır tartışmasına girmezler. Nitekim Genelkurmay Başkanı 5-6 Eylül 1992 günü Milliyet Gazetesi’nde Nilüfer Yalçın’la yapmış olduğu söyleşide, kontrgerillanın yanlış anlaşılmış olmasından şikayet etti. Ve de neler yaptığını, böyle bir örgütün varlığını kabul etti.
Neşe Düzel: Darbe önceleri Türkiye’de terör olayları tırmanır ve bu terör olaylarının dalgalanmasında, darbe önceleri, kontrgerillanın rolü olduğu ve kışkırttığı iddiaları var. Sizce darbe öncesi terör olaylarını kontrgerilla mı hazırlıyor?
Talat Turhan: Özel Savaş, Soğuk Savaş’ın ürünü bir yöntem. Özel Savaş kavramı içerisinde askeri kavramlar var, sivillere yönelik kavramlar var. Yani baktığımız vakit teorisine bunlar var. Teorilerinden bir tanesinde “İstikrar Harekatı“ diye bir bölüm görüyoruz. Yani stabilizasyon-destabilizasyon. Bir bölüm var. Özel Harbin içerisinde İstikrar Harekatı yapan bir bölüm var.
Neşe Düzel: Yani?
Talat Turhan: Yani destabilizasyon sonra stabilize ediyor. Bu bölüm var olduğu sürece bu kuşkuyu taşımakta haklılık somut gerçeklerle bizi doğruluyor.
Neşe Düzel: Bugünkü terör olaylarında kontrgerillanın parmağı olabilir mi sizce?
Talat Turhan: Bütün bunların ortaya çıkması için 20 yıldan beri çok kesin olarak, sık sık yinelediğim gibi meclis araştırması gerekiyor. Bugünkü parlamento bundan 2 yıl evvel bu konuda çok yoğun tartışmalar yaptı. Biliyorsunuz Sayın Demirel ve Sayın Erdal İnönü parlamentoda muhalefette bulunuyorlardı. Bu olayın üzerine gittiler. Çok istekte bulundular. İktidara geldiler ve de o gün ki yapılan parlamentoda bu kontrgerilla konusundaki tartışmada, mecliste bütün partiler ortak karar aldı, bir istisnanın dışında, mecliste 1991 Aralık’ta bu konu tartışılacaktı. Bakın aradan 1 yıl geçti, mecliste tartışma şöyle dursun bir parti dışında büyük bir suskunluk var. Özellikle Erbakan buraya yeni bir isim takmıştı; Gizli Amerikan Ordusu. Gizli Amerikan Ordusu hakkında hiçbir ses seda çıkmıyor.
Ahmet Altan: Efendim Türk Basınında da kontrgerillanın uzantıları var mı?
Talat Turhan: Psikolojik Savaş da Özel Savaş’ın bir bölümüdür. Psikolojik Savaş insanların beynini yıkar. Beyin yıkamanın açık olan yöntemi medya ile yapılır. Medya kesin kontrol altındadır.
Ahmet Altan: Kontrgerilla tarafından?
Talat Turhan: MİT’in Psikolojik Savaş dairesi var. Bunların amacı insanların beynini yıkamak. Hangi doğrultuda? Amerikan doğruları istikametinde.
Neşe Düzel: Efendim bütün NATO ülkelerinde kontrgerillanın varlığı ortaya çıkarıldı ve bağlantıları da soruşturuldu biraz önce söylediğimiz gibi. Yalnızca bu konunun üstüne gidilemedi. Türkiye bir gün bu konuyu ciddi bir şekilde araştırabilecek mi? Eğer araştırmazsa Türkiye’de gerçek bir demokrasiyi kurmak mümkün müdür kontrgerilla gölgesi altında?
Talat Turhan: Çok teşekkür ederim, çok haklısınız bu soruyu sormakta benim de iddiam bu. Kontrgerilla değil, bir ülkede iktidarın denetlemediği herhangi bir örgüt varsa orada demokrasi yoktur. Oysa ki Türkiye’de bir çok örgüt iktidarın denetimi dışında ve bir güç odakları olarak yaşıyorlar. İktidarlar da onlarla uyum halinde yaşamayı kendisine yediriyor. Bu böyle devam ettiği sürece bu kadar demokrasi olacak bu ülkede.
Neşe Düzel: Efendim maalesef vaktimiz bitti.