Kontrgerilla Cumhurbaşkanına da Görev Yükler
Kontrgerilla
Cumhurbaşkanına da Görev Yükler
Nokta Dergisi: 13 ARALIK 1992
Talat TURHAN
Talat TURHAN’ın tartışma yaratacak iddiası,
“Kontrgerilla, cumhurbaşkanlarına da görev veriyor…” iddialar bununla da bitmiyor: “Yerel polis şefleri, okul müfettişleri ya da müdürleri, yargıçlar ve yargı temsilcileri, sendika başkanları, işveren kuruluşlarının temsilcileri ve basınyayın organlarının yöneticileri de kontrgerilla görevlisi…” işte, “1965’den sonra görev yapan Cumhurbaşkanlarına bu talimnamedeki görevlerini yerine getirip getirmediklerini sormak gerekir” sorusunu ortaya atan TURHAN’ın belgelere dayalı nefes kesen açıklamaları…
Sanki sıradan, basit bir şeyi anlatır gibi ağzından dökülüyor sözcükler emekli Yarbay Talat TURHAN’ın; “ST 31–15 kodlu talimnameye bakın” diyor ve ekliyor. “Orada, bu işlerin tek bir ülkenin işi olmadığı, müttefiklerle müşterek bir çalışmayı gerektirdiği, bunun şeklini de Cumhurbaşkanının tayin ettiği yazılı.” Şaşırıyoruz. Talat TURHAN’ın “bu işler” diye tanımladığı çalışmalar, “Kontrgerilla faaliyetleri” çünkü. “Kontrgerilla Cumhurbaşkanına görev mi veriyor?” diye soruyoruz. Talat TURHAN sakin sakin cevaplıyor; “Tabii, tabii…”
Yani kontrgerilla faaliyetlerini anlatan bir talimnamede, Cumhurbaşkanının koordinasyonla görevlendirildiğini söylüyor Talat TURHAN. Bizim şaşkınlığımız karşısında “Evet, bunu ilk kez Nokta’ya açıklıyorum” diye de ekliyor.
Cumhurbaşkanı’nın Görev Talimnamesi
Cumhurbaşkanlarına görev veren ST 31–15 kodlu “Gayrinizamî Kuvvetlere Karşı Harekât Talimnamesi”. Amerikan Savunma Bakanlığının FM 31–15 kodlu talimnamesinden aynen tercüme edilerek hazırlanmış. TÜRKİYE’deki “Kontrgerilla” faaliyetlerinin legal bölümünü yürüten Özel Harekât Birliği ile illegal faaliyetleri yürüten sivil oluşumların genel hatlarını çizen bu talimnamenin Türkçeye çevriliş tarihi 1964 Dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Ali KESKİNER’in imza ve onayı ile yürürlüğe giriş tarihi ise 1965.
Talat TURHAN bu noktada şu soruyu soruyor: “Şimdi bu talimnamenin yürürlükte olduğu 1965 yılından bugüne kadarki Cumhurbaşkanlarına sormak gerekir; bu talimnamedeki görevinizi yerine getirdiniz mi getirmediniz mi? Anayasadaki Cumhurbaşkanının görevleri dışındaki bir ABD talimname size görev veriyor” diye…
Asker mi, Sivil mi?
Kara Kuvvetleri Komutanı’nın imzalayarak yürürlüğe koyduğu bir talimname ve bu talimname ile görevlendirilen Cumhurbaşkanı. Burada bir soru geliyor akla;
“Yoksa yıllardır TÜRKİYE’de Cumhurbaşkanının asker mi, sivil mi olması konusunda yapılan yoğun tartışmalara sebep bu talimname mi?”
Ve Talat TURHAN sorularına devam ediyor:
“Bugüne kadar hiçbir Cumhurbaşkanı merak edip de kendisine görev veren bu asker talimnamelerinin çıkış noktası üzerine düşündü mü acaba?”
En azından şimdilik yanıtsız kalacak bu soruyu bir yana bırakıp. Talat TURHAN’a Cumhurbaşkanlarına görev veren bu talimnamede Başbakana ait bir görev olup olmadığını soruyoruz. TURHAN, bu soruya bir başka soruyla yanıt veriyor; “Bugüne kadar hangi başbakan, kontrgerilla faaliyetleriyle ilgili iddialar için bir şey yaptı?” TURHAN’a göre bu iddiaları duymazlıktan gelmek, araştırmamak, saklamak anlamına gelir ki, bu da bir görev olmalı herhalde.
Köşkteki Kontrgerillacılar
Peki, Cumhurbaşkanlarının “Kontrgerilla” tarafından kendilerine verilen görevi nasıl yürüttüklerine ilişkin bir yorum yapılabilir mi? Talat TURHAN bu noktada da ÇANKAYA Köşkündeki eski ve yeni “Kontrgerillacı” danışmanlara dikkat çekiyor ve “bunların Köşk’teki varlık sebeplen bu görevin yürütülmesi olabilir” diyor. Bu danışmanlardan birinin kısa süre önce vefat eden gazeteci İlhami SOYSAL’a 1966 yılında dövdürerek kamuoyunun gündemine geldiğini de öğreniyoruz bu arada. Bu olaya rağmen LONDRA Ateşemiliterliği ile ödüllendirilen “Kontrgerillacı” gibi bir yeni danışmanın kökeni de Silahlı Kuvvetler. Ama “Kontrgerillacılar” sadece Köşk’te değil. Konut’a bağlı “Kontrgerillacılar” da var. TURHAN, Başbakanlığa bağlı olarak çalışan “Kontrgerilla”cılardan ünlü isimler veriyor.
“Ya KİLERCİOĞLU” diyoruz Talat TURHAN’a, isteksiz isteksiz. Orhan KİLERCİOĞLU ortada hiçbir şey yokken, bir gazetenin oyununa geldi diyor. TURHAN’a göre. Kanal 6’da yayınlanan “Bizim Koltuktaki” tartışmasını, programın yayınına üç gün kala “Talat TURHAN Kontrgerillayı anlattı” başlığı ile haberleştiren bir gazetenin haberini Devlet Bakanı Orhan KİLERCİOĞLU’nun 1977 deki 1 MAYIS Katliamında parmağı olduğunu öne süren Talat TURHAN diye başlaması yol açmış bütün gelişmelere.
TURHAN, ne programda, ne de başka bir yerde bu tür bir açıklamasının olmadığını söylüyor ve Bu programın yayınını engellemek için yapılmış bir oyun diyor. Gazetenin yayınlandığı gün, “Bizim Koltuk” programının yayınını durdurmak için mahkemeye başvuran Devlet Bakanı Orhan KİLERCİOĞLU ile Harbiye Orduevi’nde özel bir görüşme yaptığını anlatıyor. Bu görüşme sonucunda karşılıklı olarak anlaştıklarını söyleyen TURHAN, bir sonraki gün KİLERCİOĞLU’nun Talat TURHAN yalan söylüyor biçimindeki açıklamasına çok kızmış. Hem de çok. Üstelik KİLERCİOĞLU. Bir de bu açıklamanın ardından “Ben tartışmadan çekiliyorum” deyince…
KİLERCİOĞLU’nun Yöntemleri
Bu kızgınlık. Talat TURHAN’ı polemiğe girmek istemediği KİLERCİOĞLU ile ilgili bazı duyumlarını açıklamaya itiyor;
Orhan KİLERCİOĞLU uzun süre eski Genelkurmay Başkanı Orgeneral Semih SANCAR’ın Özel Kalem Müdürlüğünü yaptı. Dolayısıyla Semih SANCAR’ın 12 MART 1971 dönemindeki Sıkıyönetim Komutanlığı sırasındaki yasadışı bütün davranışlardan haberdar. Sonra sıra. Semih SANCAR’ın KIBRIS Harekâtı’nı birlikte yaptığı Bülent ECEVİT ile olan dostluğuna geliyor. Bu dostluk bazı çevreleri rahatsız ettiği için ayrıntılarını açıklamaktan rahatsızlık duyduğum bazı yöntemlerle ve bazı aracılarla Semih Sancar’ın Bülent ECEVİT yerine Süleyman DEMİREL’e yaklaşması sağlandı. O olayda KİLERCİOĞLU’nun rolü var mıdır acaba? Bugünkü yerine bakınca insan düşünmüyor değil. Dönemin Genelkurmay Başkanı Orgeneral Semih SANCAR’ı Bülent ECEVİT’in dostluğundan, Süleyman DEMİREL’in dostluğuna iten kişiler arasında Orhan KİLERCİOĞLU dışında kimler bulunduğu soruları şimdilik karanlıkta kalacak gibi. Hiç değilse Semih SANCAR’a dost değiştirten rahatsızlık verici yöntemleri öğrenebilir miyiz diye ısrar ediyoruz. Ama nafile…
KİLERCİOĞLU ile ilgili bilgiler arasında yıllar öncesine ait bir gazete kupürü de var. Bu kupüre göre; 12 MART’a doğru koşan günlerde Orta Doğu Teknik Üniversitesi’nde öğrencilerin yakalayıp teşhir ettikleri bir Amerikan ajanının cebinden bir not defteri çıkıyor. Bu defterin sayfaları arasında ise Orhan KİLERCİOĞLU’nun adı ve telefonunu yazıyor. Neden, nasıl bilinmez…
O geçmiş döneme ait bir başka anekdot ise Namık Kemal ERSUN’a ait. 5 HAZİRAN 1977 seçimlerinin ardından Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Namık Kemal ERSUN ile birlikte bazı subayların emekli edildiklerini anlatıyor Talat TURHAN ve bu emekliliklerin o günden bugüne bilinmediği iddiasını ileri sürüyor. TURHAN, “Nasıl açıklık rejimi bu? Bu kadar önemli olayların nedenini bilmiyoruz” diyor. Namık Kemal ERSUN ve diğerlerinin darbe hazırlığı içinde oldukları gerekçesiyle emekliye ayrıldığını söyleyen TURHAN, idamla cezalandırılabilecek önemde bir suçu işleyen ERSUN Paşa’nın 12 EYLÜL 1980’den sonra iş Bankası Yönetim Kurulu üyeliğine atanarak ödüllendirildiğini belirtiyor.
Biz tekrar kontrgerilla konusuna dönmek istediğimizde, anlattığı hiçbir kişi veya olayın bu konunun dışında olmadığını söylüyor Talat TURHAN ve devam ediyor:
“Nerede dokunulmaz, hiçbir dönemde yerini kaybetmemiş bir kişi varsa o kişi bana Kontrgerilla ilişkilerini çağrıştırır. Nerede karanlıkta kalmış bir cinayet, suikast, üzeri kapatılmaya çalışılan bir bilinmez varsa şüphelenirim.”
Talat TURHAN’ı bu denli şüpheci kılan biraz da duyarsızlık. Yıllarca bu konu ile ilgili kamuoyuna belge ve isim sunduğunu, ne bu isimlerden ne de bu belgelerden bir karşılık alabildiğini anlatıyor TURHAN.
Biz yine de bir kez daha soralım deyince. Mesela Halil NARİN
Adam hem müflis, hem devlete borçlu, hem de evinde bakanlar ağırlıyor, bakanlarla beraber. Ben bu tür dokunulmaz insanlardan ürküyorum diyor Talat TURHAN ve 1980’den bu yana Başbakan ve Cumhurbaşkanının yurt dışı seyahatlerine katılanlar arasında NARİN var, o gezilerde acaba NARİN para ödüyor mu? Yoksa onun parasını birisi mi veriyor” sorusunu soruyor. Ama anlattıkları arasında asıl ilginç olanı biraz geçmişe uzanıyor.
ABAS’ın, Halit NARİN İlişkisi
12 EYLÜL 1980’den hemen sonraki günlerde o zamanın Konsey üyesi Nurettin ERSİN Paşanın MUĞLA’ya geleceği duyulunca MUĞLA Valisi ve komutanı valilikte karşılama protokolünü hazırlamak üzere bir araya geliyor, çalışmanın ortalarında bir yerde kapı açılıyor ve içeri iki kişi giriyor. Talat TURHAN olayın devamını şöyle anlatıyor:
Girenlerden biri Halit Narin, diğeri body guard gibi iki adım gerisindeki o sırada devlet hizmetinden ayrı olan MİT üst düzey görevlilerinden Hiram ABAS’TIR.
Konuşmanın nasıl başladığını bilemiyorum ama Hiram ABAS ile Mülkiyeden arkadaşı MUĞLA Valisi arasında yüksek perdeden bir tartışma başlar. Konu Nurettin ERSİN’in gelişinden sonra nerede kalacağı üzerinedir. Son sözü Hiram ABAS söyler.Nurettin ERSİN yarın gelecek ve bizim misafirimiz olacak’ ve NARİN’in ardından kapıyı çarpıp çıkar.
Bir sonraki gün MUĞLA’yı onurlandıran Konsey üyesi Nurettin ERSİN resmi devlet töreni ile karşılandıktan kısa bir süre sonra MARMARİS’in yolunu tutuyor. Vali ve komutanın değil, ABAS ye NARİN’in dediği kendiliğinden oluyor. Talat TURHAN’ın sözleriyle, ERSİN Paşa Halit NARİN’İN MARMARİS’teki otelinin üst katında bulunan karargâhına konuk olur. Ertesi gün de oradan helikopterle GÜMÜŞLÜK’e gider.
Talat TURHAN bu olayı ve ilişkiyi anlayamadığını söylüyor ve ekliyor;
O olayın ertesi günü MUĞLA Valisi oradan sürüldü. NARİN’in body guardı Hiram ABAS’ı ise bir güç oradan aldı ve MİT’in başına doğru itti. Onu MİT’in başına koymak devletin onuruna yakışmaz. Eğer MİT Raporu olayı olmasaydı gerçekten de MİT’e başkan olacaktı.
Hiram ABAS’ın MİT’e başkan olarak getirilmek istenmesinin nedeni ise asker/sivil çekişmesinin ardında yatıyor. TURHAN, sivil kanadın başındaki Hiram ABAS’ın ilişkileri ve bağlantıları üzerine “Doruk Operasyonu” adlı kitabında yazdıklarını örnek veriyor.
Bu dokunulmazların “Kontrgerilla” örgütlenmesi içindeki olası yerini ise bir belgeyle işaretliyor TURHAN. Bu belge de hayli ilginç, FM 31–21 A kodlu ve “Special Forces Operations” başlıklı bir talimname belgesi bu. TURHAN’a göre son derece ilginç bir sivil örgütlenmeyi göz önüne seriyor bu belge ve basınyayın yöneticileri, polis şefleri, sendikacılar, din adamları, iş dünyası temsilcilerinin kendilerine yer bulduğu bir örgütlenmeyi anlatıyor.
Bu kişiler kimler olabilir sorusu geliyor akla tabii ki ve biz de soruyoruz. TURHAN’ın imaları var elbette.
Yeri hiç değişmeyen sendika temsilcileri, iş dünyasının hep gündemdeki temsilcileri, parlamenterlere oturduğu yerden hakaret edip koltuğu dahi sallanmayan yargı temsilcileri ile flaşları hiç sönmeyen yayın dünyası yöneticilerigibi imalar bunlar.
“Bir örgüt içinde, polis ile yargı yöneticilerini bir araya getiriyorsanız. Bu çok tehlikeli bir durumdur” diyen TURHAN, Anayasal sistemi reddeden bu oluşumun CIA ve AID tarafından kontrol edildiğini ve denetlendiğini de sözlerine ekliyor. TURHAN’ın DGM’lere yönelik sözleri ise 12 MART 1971’de bütün pisliklerine bulaşmış insanların göreve getirildiği olağanüstü mahkemelerin doğası, zaten istihbarat örgütleriyle birlikte çalışmalarına uygundur oluyor.
Bütün bu anlatılanlardan sonra “kontrgerilla yoktur” denilemez belki ama kontrgerilla gerçekten yok. Çünkü kontrgerilla bir kurum değil bir yöntem. O yöntemi uygulayan yeraltı kuruluşuna kamuoyunun koyduğu bir ad bu. Çünkü hâlâ ortaya çıkartılabilmiş değil. Ancak bu arada bir şeyin de karıştırılmaması gerekir diyor TURHAN. Ona göre karıştırılmaması gereken, Özel Kuvvetler Komutanlığı adlı legal oluşumun işlevlerinin, illegal oluşumlarla beraber yorumlanması. Bunu şöyle anlatıyor;
“Bir savaşta, iç savaşta direniş örgütlemek, devlet güçlerinin kendini savunma hakkı, ama bu işin CIA tarafından finanse edilmesi ve illegal sivil askeri uzantılarla farklı alanlara kaydırılması başka şey.”
Bu sivil ve asker uzantıların kimler adına ne işler yaptıklarının bilinemediği gibi bilinenlerin de denetlenemediği kanısında TURHAN.
“1 MAYIS 1977 Katliamı’nı zamanın yöneticileri önceden biliyorlardı da ne oldu, engelleyebildiler mi?” diyor. Son sözü daha da ilginç:
“1 MAYIS gösterileri sırasında orada silah kullanan kalabalığa ilk ateşi açan bir kaç kişi biliniyordur herhalde, bu kişiler şimdi nerede ve hangi görevdeler?”
Bülent ECEVİT’e suikast girişiminde kullanılan silahın ve balistik raporunun nerede olduğu sorusu da var ortada. Ya Turgut ÖZAL’a suikast girişimindeki bilinmezler. TURHAN’a göre örnekleri çoğaltmak mümkün ama soruların yanıtlarına ulaşmak o kadar mümkün görünmüyor.
“Kontrgerilla” yöntemleri, suikastlar, cinayetler, bombalamalar, rüşvet ve yolsuzluk ve yozlaşma anlatılmakla tükenmiyor kuşkusuz. İlginç dokunulmazlıklar ve dokunulmazlar hep var. Aslında “dokunulmazlık” güzel bir şey olsa gerek. Yasal ve bize özel olunca… Ama gelin görün ki yıllardır “dokunulamazların” baskısı altında yaşama talihsizliğinden kurtulabilmiş değiliz. “Dokunulmaz” kişi ve kurumların fena halde “dokunduğu” bir demokrasiyle yaşayıp gidiyoruz. Nedense hiçbir şey “dokunmuyor” bize, “dokunmadan” yaşayıp gidiyoruz…