1
1
Kitaplarım

KONTRGERİLLA DÜZENİ

KONTRGERİLLA DÜZENİ

İleri Yayıncılık

Birinci Basım EKİM 2009

 

SUNUŞ

DEVRİMCİ VE DEMOKRAT

 

Gerici Reformcu; İleri Devrimci Olmak Zorundadır.

‘İdarei-i maslahatçılar esaslı devrim yapamazlar’ sözünü hatırlamanın zamanıdır.

Evet söz Atatürk’e ait, yani ülkemizin yetiştirdiği en büyük devrimciye.

Birkaç meseleyi iç içe, çeşitli portrelerle ve çeşitli anlayışları karşılaştırarak inceleyelim.

Öncelikli meselemiz mevki meselesi.

Mevki, mevzi midir değil midir?

Atatürkçülerle, yani toplumumuzun ileri güçleri ile Atatürk düşmanları yani gericiler arasındaki savaşın Cumhuriyet kurulduğundan bu yana devam eden ediyor.

Demek ki 80 yılı aşkın bir mücadele hakkında değerlendirme yapacağız.

Soralım o zaman 80 yılda nereye geldik bu savaşımda?

Önce Belediyeleri almışlardı, sonra hükümeti aldılar, Meclis’in büyük çoğunluğunu ele geçirdiler ve en son olarak Cumhurbaşkanlığı makamını gasp ettiler.

Gericiler açısından büyük bir başarı ama biz ilericiler için utanç verici bir durum.

Ama utanmak değil ayıbı göstermek lazım.

Ayıp, ilericilerin ayıbı.

Yıllardır mücadele etmemenin doğal sonucu bu.

Ama ayıbın ideolojik bir temeli var ki asıl onu bilmek gerek.

Toplumsal bir gerçeklik olarak karşı devrim, birdenbire gelmez. Karşı devrimcilik özünde çok köktenci idealler taşısa da, bu emeline ulaşmak için en az kayıp vereceği yöntemi seçer, yani reformculuğu.

1950’li yıllardan bu yana gelişen karşı devrimciliği incelediğimizde, hep adım adım tavizler kopardıklarını, hiç toplayıcı olamadıklarını, azıcık bile olsa devrimleri aşındırsalar buna razı olduklarını görürüz.

Bu taktiğin nedeni basittir.

Göstere göstere gelseler, devrimciler, ilericiler çabucak ayrılır ve karşı durur bu gidişe.

Bunu bilen gerici o nedenle hiç aceleci davranmaz.

Deyim yerindeyse kurbağayı ürkütmez ve yoluna devam eder.

Ancak bu reformcu gerici hareketler, adım adım toplumda kökten gerici toplumlar atar. Bu tohumlar bir iki kuşak sonra kökten gericiliği bir toplumsal güç haline geliverir. Bir bakmışsınız 80 yılın sonunda en kökteninden ılımlısına bir gericilik çoğunluğu dikilmiş karşınıza.

Bunun tam karşı cephesi ilericilerin durumudur.

Toplumsal bir akım olarak ilericilik, toplumun mevcut yapısını dönüştürdüğü, çoğu zaman tümüyle yıkıp yenilediği için, devrimci bir yol izlemek zorundadır.

Yani gericinin yaptığı gibi yapacak zamanında, lüksü yoktur ilericinin.

İlerici, gerici yapıyı biran önce yıkmak, onu güçlü tutan güçlerinden koparmak için mümkün olduğunca radikal, köktenci, hızlı bir yol izlemek zorundadır.

Yoksa çoğunluk olan güçler direnişe geçer ve ilericiliği daha doğarken vuruverir.

Mustafa Kemal Yolu:

Askerliğe Elveda, Devrimci Komutanlığa Merhaba

 

Mustafa Kemal bu toplumsal yasayı fark ettiğinde Osmanlı adına ‘Tanzimat’ ve ‘Meşrutiyet’ denilen sözde ilericilerle, devrimcilerle oyalanıyordu.

 

Bu oyalamanın içinde, bir tek Mustafa Kemal geleceği sezdi ve yolunu bu tür akımlara yataklık eden İttihat ve Terakki türü örgütlerden ayırdı.

 

O, en olmaz denileni, en kısa zamanda, en az güçle, en büyük güçlere karşı yapmak gibi bir yol çizdi kendine.

 

Kimileri çılgınlık, kimileri kafasızlık, kimileri ise intihar diyordu, Mustafa Kemal ise devrimcilik!

 

Neyin devrimciliği peki?

 

Elbette bir mevkiin bekçiliği değildir devrimcilik.

 

Mustafa Kemal’de onu yaptı.

 

Eğer o an ulaştığı Paşalık rütbesi ve mevkii, gelecekte önünde açık olan belki Genel Kurmay Başkanlığı ve hatta Padişahın damadı ve sadrazamlık mevkiini beklemeyi vatan bekçiliği saysa, bugün bekçilik yapılacak bir vatanımız olmazdı.

 

O nokta devrimcilik noktasıdır.

 

Devrimcilik, vatan için her türlü mevkiden vazgeçmek, mevziiyi mevcutla sınırlamamak, kendi mevziisini hazırlayıp orada savaşmak demektir.

 

Mustafa Kemal bunu yapmasa, yani mevkii önemli bir mevzi olarak görse o mevziiyi elinin tersiyle itip kendi mevziisini kendisi belirlemese, hiçbir zaman Mustafa Kemal olmayacaktı.

 

Mustafa Kemal’i dönemin tüm askerlerinden ayıran da buydu.

 

Diğer askerler mevkii bekçiliği için silahlarını teslim edip, bir ordunun terhisini seyrederken, Mustafa Kemal silahları toplayıp yeni bir halk ordusu kuruyordu.

 

Bunu için 8 Temmuz’da tüm rütbelerinden vazgeçmiş, mevkiini bırakmıştı.

 

O devrimciliği seçmişti, devrimciliği seçmek onun askerlikten ayrılmasını gerektiriyordu, o nedenle istifa etti.

 

Ama o tarihe istifa etmiş bir asker olarak geçmedi: Vatanı kurtaran Başkomutan olarak geçti.
İyi Asker Devrimci Olur

Demek ki iyi asker olmak için de önce devrimci olmak gerekiyordu.

 

Mustafa Kemal kendi mirası olarak devrimciliği bize bıraktı. Ama bize derken, geniş bir biz tanımı yapmamız gerekir.

 

Mesela bu ülkenin gençliği elbette en başta devrimci olacaktır.

Ülkenin Öğretmeni,  elbet devrimci olacaktır.

Ülkenin memuru da işçisi de devrimci olacaktır.

Sanatçısı da

Ama Askeri de!

Evet biraz unuttuğumuz bir alan bu.

Mustafa Kemal’in devriminin bekçisi, ülkenin bekçisi olarak bıraktığı kurum en başta ordu değil mi?

Mustafa Kemal’in ordusu devrimci olmayacak da kim devrimci olacak bu ülkede?

Mustafa Kemal’in yetiştiği ocak, yani Harbiye çıkartmayacaksa bu ülkenin en devrimcilerini,  Atatürk’ün yolundan gidecekleri hangi kurum çıkaracak!

O nedenle Atatürkçülükten dem vuranlara, topluma Atatürkçü yol çizenlere sormak bizim hakkımız.

Peki topluma çizdiğimiz Atatürk yoluna siz ne kadar uyuyorsunuz, ne kadar Atatürk devrimcisisiniz?

Daha doğrusu ne kadar devrimcisiniz?

 

Hangi Ordu: Atatürk’ün mü, ABD’nin mi?

Soruyu muhataplarına yöneltmeden önce kısa bir geçmiş turu yapalım.

Ülkede özellikle 12 Eylül sonrasında öyle bir anlayış yerleşir ki, bu ülkede devrimciliğe en karşı kurum Atatürk’ün kurduğu ordu oldu.

Peki neden böyle oldu?

Atatürk sonrası ilk karşı devrim harekatı, Adnan Menderes’le birlikte geldiğinde karşısına Türk ordusu dikilmişti.

Ama dikkat edelim, 27 Mayıs’ta Demokrat Partili gerici iktidara başkaldıran ve onu deviren, Ordu üst kademesi değil, genç subaylardı. Albaylar bile çok azdı, teğmenler, yüzbaşılar, Atatürk’ü örnek alarak devrimciliklerini hatırlıyor ve bu iktidarı yıkıyorlardı.

27 Mayıs’tan sonra Türk Ordusu’nda iki uç birden boy verdi.

Birincisi devrimciliği toplumsal bir mücadele olarak gören subaylar çoğalmaya başladı.

Bu subaylar, toplumun devrimci güçleri arasına girdiler. İşçi, köylü gençlikten bir farkı yoktu bu askerlerin.

İkinci uçsa bu devrimci dalgaya karşı Amerikan emperyalizminin askerliğine soyunanlar oldu. NATO Ordusu olunca, Amerikancılık virüsü giriyordu içinize.

İşte Türk Ordusu’nda da böylelikle Amerikancı, gerici bir akım doğdu.

Günümüze kadar gelen bu savaşımda, 27 Mayıs Devrimi’ni yapan ordunun yerini 12 Mart ve 12 Eylül faşist darbelerini yapan ordu geldi.

Bu süreçte mevki öne geçti, idealler geriye.

Kademe atlamak ve yükselmek için ideallerin çiğnenmesi gerekiyordu.

Ve çoğu da böyle yaptılar.

Bilmiyorlar ki çiğnedikleri, çiğnedikleri kendi idealleri değil, aynı zamanda ülkenin harcı olan, direnci olan Atatürk mirasıydı.

Çiğneye çiğneye yükseldiler, yükseldiler bir de baktılar ki en tepedeler.

Ama o da ne?

Onlar kademe, kıdem, rütbe, mevkii atlamaya çalışırken, gericiler çağ atlamış da ülkeyi ele geçirmiş.

 

Talat Turhan: Zindanla Bodrum Arasındaki Tercih

İşte böyle bir ortamda Talat Turhan 83 yaşına girdi.

Emekli Kurmay Yarbay.

Ama aslında emekliliğe sevk edilmiş.

Neden?

Elbet devrimcilikten.

Rütbeden, mevkiden, makamdan çok vatanını sevmiş de ondan.

Bakmışlar bu adamın mevkide gözü yok, demişler fazla idealist, iyi devrimci olur bundan, emekli edelim.

Kimmiş emekli edildiğinde peki?

Milli Savunma Bakanının Özel Kalem Müdürü.

MİT’in İstanbul sorumluluğunu teklif etmişler, kabul etmemiş.

Asla satmamış dava arkadaşlarını.

Kendisine umut bağlayan genç subayları,

İdama giderken Fethi Gürcan kardeşi, Talat Aydemir kardeşi, ‘Yanlış yaptılar! Demiş ama içinden.

Düşmana, asana vermemiş koz.

Evet demiş devrimciyim, beni de asın.

Ziverbey’e işkence köşküne götürmüşler ama dönmemiş yolundan.

Yol ne ki, zindan ne?

Osmanlının zindanları değil miydi genç subayların mekanı?

Mustafa Kemal’de geçmemiş miydi o zindanlardan?

Abdülhamit gitmiş,

Yeni Abdülhamitler gelmişti.

Ama Mustafa Kemal’ler gitmiş,

Yeni Mustafa Kemal’ler gelmişti.

İşte o nedenle, Atatürk’ün Yarbayı diyorlardı Talat Turhan’a.

Çoğu Paşalıktan emekli olanların arasında kaçını tarih böyle anacak sanki!

İşte Talat Turhan’ın seçtiği mevkii buydu; Halkın askeri, Mustafa Kemal’in Yarbayı olmak.

Bu yol zindandan geçiyordu.

Zindanı seçti.

Kimilerinin yolu ise hiç zindana uğramadı.

Şimdi Bodrum’dalar.

Bir dolandırıcı memleketi babalar gibi satarken, onlar Bodrum’da paşalar gibi seyrediyordu.

Talat Turhan ise Bodrum sahilini değil Ziverbey, Mamak zindanlarında çürütülen vücudunu dik tutarak hala devrimciliğe devam ediyordu.

Çünkü as olan dik olmaktır.

İşte Talat Turhan’la diğerleri arasındaki fark budur. Bir taraftakiler idare-i maslahatçıdır,  Talat Turhan devrimci

Talat TURHAN

EKİM 2009

İÇİNDEKİLER

SUNUŞ

Gökçe Fırat-Devrimci ve Demokrat………………………………………………………7

 

Silahlı Kuvvetler Birliği ve İnfazlar Hakkında Açıklama

(8 Mayıs 1967)……………..………………………………………………………………………..13

 

Hapisdeki subaylarımız- 21 Mayıs’ın yıldönümün Düşündürdükleri

(22 Mayıs 1967)…………….………………………………………………………………………..19

22 Şubat 1962

(24 Şubat 1969)……………………………………………………………………………………….23

 

Kontragerilla Köşküne girdik

(11 Ekim 1975)                ………………………………………………………………………30

 

CIA-MİT İlişkisi, İşkence, Anarşik Olaylar ve Siyasi Cinayetler ile ilgili

Olarak CHP’ye verilen Rapor

(1 Mayıs 1976)…………….………………………………………………………………………….35

 

Terazinin kefesi ve DGM’ler

(28 Eyül-3 Ekim 1976).………………………………………………………………………….55

 

12 Mart Hukukunun Ardındaki Amerika mı?

(11-13 Ekim 1976)…….…………………………………………………………………………..78

 

Demirelci Devrimcilik ve AET

(19-21 Ekim 1976)…………………………………………………..…………………………….90

 

Kontragerilla Gerçeği

(10-15 Kasım 1978)………………………………………………..……………………………..101

 

Bomba Davasının hesabı görülmeli

(15-28 Kasım 1985…………………………………………………..…………………………….119

 

Silahlı Kuvvetler Birliği Örgütü ve Muhsin Batur

(20 Kasım 1985)………………………….………………………….……………………………..123

 

Körfez Bunalımı Üzerine

(Ekim-Kasım 1990)…………………………………….……………………………………………134

 

Kontragerilla Cumhurbaşkanına da Görev Yükler

(13 Aralık 1992)……………………………………………………………………………..……..142

 

Profesyonel Askerden Polise

(17 Kasım 1993)……………………….…………………………………………………………….150

 

TÜSİAD’ın girişimleri ve Henry Kissinger’ın iç yüzü

(12 Ekim 1996)……………………………………………………………………………..……….155

 

Derin Devletin Tarihçesi

(Kasım-Aralık 2000)……………………………………………………………………………….171

 

Manzara-i Umumiye

(Temmuz-Ağustos 2004)……………………..………………………………………………..196

 

Medeniyetler Çatışması

(Temmuz-Eylül 2006)………………………………………………………..………………….203

 

Talat Turhan Hakkında…………………………………………………………………………..227

 

Talat Turhan’ın Yapıtları…………………………………………………………………………230

 

Talat TURHAN
Yenigün Sok. No. 11
81200 KUZGUNCUK-İSTANBUL

Etiketler
BENZER YAZILAR
SARMAŞIK

1 Haziran 2017

DİRENİŞ

1 Haziran 2017

Derin Devletin Peşinde

1 Haziran 2017

Talat Turhan
Türkiye

1924 Yılında Elazığ’da doğdu. O tarihte babası Elazığ Müdde-i Umumisi (Savcı) idi. Baba tarafı Rize ilinin Çayeli ilçesinin tanınmış ailelilerinden (Şerifoğulları)’na mensuptur. Anne tarafı Elazığ Harput’un tanınmış ailelerinden (Efendigiller) ‘dendir.....

anlaşmalı boşanma

anlaşmalı boşanma