Genel Makale ve Yazılar

Kontrgerilla için Emekli General ÜNLÜTÜRK Açıklama yapmalıdır

Kontrgerilla için
Emekli General ÜNLÜTÜRK
Açıklama yapmalıdır

Milliyet: 4 NİSAN 1978

İŞKENCE TARTIŞMASI

Sadi KOÇAŞ

 

“12 MART 1970’in” Başbakan Yardımcısı Sadi KOÇAŞ 12 MART 1970’i anlatıyor,

Devlet örgütü içinde “Kontrgerilla” diye bir yasal örgüt yoktur. Fakat çok inandığım, güvendiğim kişiler, emekli subaylar ve generaller, “Ziverbey (Zihni Paşa) Köşkü”nde kendilerine “Kontrgerilla”adını takanların çağdışı usullerle ifade aldıklarını söylediler

— İstifamızdan birkaç hafta önce General Memduh ÜNLÜTÜRK bana telefon ederek veda etti ve İSTANBUL’a gideceğini söyledi.

  1. Kendisine bu mevsimsiz tayinin nedenini sorunca şu cevabı verdi:

“Genelkurmay Başkanı, İSTANBUL’da çalışmamı emrettiler. 1. Ordu Karargâhında olacağım, kesin yerimi ben de bilmiyorum…”

Bu konuya başlamadan önce, bir hususa açıklık getirmek gerekir. Anılarımızın bu kısmı yayına hazırlanırken, ŞUBAT 1978 başında TBMM Bütçe Karma Komisyonu’nda, bazı üyeler şurdan buradan duyduklarına dayanarak,  bu olaylara Silahlı Kuvvetlerin resmi kuruluşlarını da bulaştırmaya yöneldiler. Kanımızca üç beş kişinin sorumsuzca yaptıkları bazı işleri tüm Silahlı Kuvvetlere ve onun bir örgütüne mal etmeye çalışmak doğru bir tutum olmaz.

Biz 3 ARALIK 1971’de, hükümetten istifa dilekçemizde de, daha sonra yazdığımız bazı makalelerde de, nihayet son olarak yayınladığımız anılarımızda da Silahlı Kuvvetlere hiç değinmedik. Hatta birkaç kez şu ya da bu kişinin, Silahlı Kuvvetler demek olmadığını açıkça belirttik. Anılarımızı da bu konuyu gün ışığına çıkarmak için yayınladığımızı daha başta belirttik.

Örneğin, başlıca hedef olarak ele alınan Genelkurmay Özel Harp Dairesi’nin eski adı ile Seferberlik Tetkik Kurulu bizim hükümette bulunduğumuz ilk zamanlarda hiçbir eyleme karıştırılmadığını, hatta adlarının bile duyulmadığını özellikle belirtmek isterim. Bu daire, çalışması tamamen düşmana dönük, kanunu ve kadrosu bulunan, bildiğimiz kadarı ile hiçbir yasa dışı eyleme teşebbüs ettirilmemiş bir örgüttür.

“Atatürk’ten 12 MART’a” adlı anılarımızda açıkladığımız gibi, 30 AĞUSTOS 1922’de muzaffer ordularına verdiği ünlü, “İlk Hedefiniz Akdeniz’dir” takip emri ile beraber, Başkomutan Gazi Mustafa Kemal’in verdiği ikinci bir emir de, “Düşmana bile işkence yapanlara ölüm cezası verileceği” hakkındaki büyük emridir.

Türk ordusunun gelenekleri arasında “işkence” yoktur. Ve bu eylem hep çağdışı kabul edilmiştir. Şu ya da bu kişilerin suçlarını, Türk ordusuna mal etmeye çalışmaktan dikkatle kaçınmak lazımdır.

Özellikle 1974’lerden sonra TÜRKİYE’de bir işkence edebiyatı doğdu. XX. Yüzyılda daha çok demir perde ve bazı dikta rejimlerinde uygulandığını duyduğumuz ve okuduğumuz türden bir işkencenin, 12 MART 1971’den sonra ülkemizde de yapıldığını belgeleyen bu eserler içinde, bizim de araştırmalarımıza, işkence görenlerle yaptığımız görüşmelere uyan örnekleri verenleri var. Ama bir kısmı da, genişletilmiş hayal ürünleri anımsaması bıraktı.

Böyle bir edebiyat türüne ait eserlerin yayınlanması gerçekleri millete göstermesi bakımından ne kadar haklı ve doğru ise, eğer hayal ve abartmalar yapılmışsa veya uydurulmuşsa, bunlar da uygar bir ülke için o kadar çirkindir. Zira bu tür bir işkencenin uygulanmış olması gerçekten çağdaş uygarlık için yüzkarasıdır.

İşkence değil ama poliste öteden beri kötü ve kaba muamele yapıldığı haberleri, bize daha iktidarımızın ilk günlerinde ulaşmıştı. Başbakanın, benim ve İçişleri Bakanı’nın bu gibi hallere engel olmak için kesin emirler yazmış olmamızın nedenleri bu idi. Evvelce de değinmiştim. Bir Turhan SELÇUK’a tokat atılması olayını bu konuda ibret olacak şekilde ele almamızın nedeni, bu çirkin ve uygar bir topluma yakışmayan zihniyeti ve eylemi, daha başında önlemek kararımızdı.

Poliste bu alışkanlığın devam ettiği haberleri üzerine bazılarını mahkemeye vermiş, bazılarını görevden almıştık. İSTANBUL Sıkıyönetim Komutanlığının Sıkıyönetim Kanunu’ndaki yetkisine dayanarak bu görevden alma kararlarına karşı çıkışı, bu olaylar üzerinedir.

Verdiğimiz emirlere rağmen, işkence iddiaları bitmemişti. Ben ilk uyarıyı Ekrem ACUNER’in Sarp KURAY’a işkence yapıldığı hakkındaki bir basın toplantısından öğrenince durumu Sıkıyönetim Kurmay Başkanlarından sordum. Yalan olduğunu söylediler.

Bir süre sonra MBK (Milli Birlik Komitesi) üyelerinin bana ve Başbakan’a yazdıkları bir mektup üzerine tekrar araştırdık. Bazı tutuklulardan sordurdum. Evet, bana işkence yapılmıştırdiyen çıkmadı. Hepsi, Duyduğuma göre diye anlatıyordu. ERENKÖY’deki ünlü “Zihni Paşa Köş­kü ve Kontrgerilla” adı o zaman daha hiç duyulmamıştı(*). Bu yüzden direkt bir araştırma olanağımız da yoktu. Bir sonuç alamayınca, yeni bir yazılı emirle ki ben yazdım, Başbakan imzaladı ilgilileri uyardık.
Buna rağmen konu kamuoyunda konuşulur hale gelmişti.

 Kontrgerilla Konusu

Burada bu “Kontrgerilla” örgütü denen eyleme bir açıklık getirmek isterim. Gerçekte devlet örgütü içinde, yasal olarak hiç bir zaman böyle bir örgüt kurulmamıştır. Ne teşkilât kanunu vardır, ne kadrosu.

Konuyu araştırdım. ERENKÖY’de adı geçen köşke, gözleri kapalı olarak götürülen bir kısmı ile konuştuğum, bir kısmının Sıkıyönetim Mahkemesi dosyasındaki ifadelerim okuduğum, bir kısmının da yayınlarını okuduğum bazı kişiler bu konunun tek ve birinci elden tanıklarıdır. İçlerinde çok yakın tanıdığım, çok güvendiğim, inandığım kişiler, emekli subaylar, hatta generaller vardır.

Konunun bu yolla ve 1974’lerde bana ulaşan kadarı ile bile çirkin, tüyler ürpertici olduğunu baştan kabul etmek gerekir. Burada çeşitli çağdışı usullerle ifade alan bazı kişilerin birbirlerine rütbeleri ile hitap ettikleri ve kendilerini “Genelkurmay Kontrgerilla örgütü mensupları” olarak tanıttıkları, bir iki kişiye sırtlarım dayayarak, bazı kuvvet komutanlarına bile çamur atacak suçlamalarda bulundukları İSTANBUL Sıkı­yönetim Mahkemesi tutanakları ile sabittir.

 ÜNLÜTÜRK Açıklama Yapmalıdır

Bu dinlediklerim arasında da bazıları ve sonra başın­dan aldığımız bilgilere göre, bu yasa dışı örgütün başı Tümgeneral (E) Memduh ÜNLÜTÜRK imiş. Yakın tanıdığım olan bu Generalin, 1971 sonlarında istifamızdan birkaç hafta önce bir gün Bakanlığa telefon ederek veda için beni arayıp bulamadığını, o gün İSTANBUL’a hareket etmek için telefonla vedasını yeter görmemi rica ettiğini hatırlıyorum.

Konunun Önemli bir yönü olmadığı için her akşam yazdığım notlarıma bu hususta bir şey yazmamıştım. Kendisine teşekkür etmiş ve bu mevsimsiz tayinin nedenini sormuştum.

“Sayın Genelkurmay Başkanı bir süre İSTANBUL’da çalışmamı emrettiler”, deyince:

— İSTANBUL’a gelirsem seni nerede bulabilirim? soruma da;

“1’ci Ordu Karargâhı’nda olacağım. Kesin yerimi ben de bilmiyorum”, demişti.

Şimdi bu iki ayrı olayı birleştirince ortaya araştırılması ve aydınlatılması gereken bir durum çıkmaktadır ve bu durumu aydınlığa kavuşturabilecek kişilerin başında da General Memduh ÜNLÜTÜRK vardır. Uygar bir insan olarak tanıdığım bu Generalin gerçekleri olduğu gibi açıklayarak, bu çirkin suçlamadan kurtulması en büyük temennimdir.

 Suçlanan Kitap

Bu konu çok önemlidir, önemi nedenine kısaca değinmek isterim.

1960’larda LONDRA’da elime “Özel Harp” diye İngilizce bir kitap geçmişti. Kitap İSVİÇRE’de, Genelkurmayın İsviçre ordusunun ve ulusunun eğitimi için yayınladığı bir nevi resmi talimnameden tercüme edilmişti. Düşman işgaline uğrayan bir ülkede, muntazam ordu dışında teşkilâtlandırılmış gerillaların düşmanla, özellikle düşman gerisinde yapacağı uğraşının taktiği ve tekniği niteliğinde idi.

Konuyu bizim Kurtuluş Savaşımızda başlangıçta uyguladığımız çete savaşı sistemi ile karşılaştırmış ve gayenin de, usul ve tekniğin de aynı olduğu sonucuna varmıştım. İkinci Dünya Savaşı tecrübeleri ne daha mükemmel cihazlarla pekleştirilmiş ve geliştirilmişti.

Bu kitabı fırsat bulup Türkçeye çevirmeyi düşünmüş, ama bir süre sonra ordudan ayrıldığım için ilgilenmemiştim. Sonradan bu kitabın veya bir benzerinin Genelkurmay’ca tercüme ettirildiğini görmüştüm. Gayesi tamamen düşmana dönük yararlı bir yayındı.

İşte bugün konuyu tam bilmeyen bazı kişilerce sanki kendi halkımıza karşı uygulanacak bir mücadeleymiş gibi yanlış değerlendirilen ve suçlanan kitap budur. Aslında kitabın kendi halkımıza karşı bir yönü de yoktur.

 Asıl Suçlular…

Ama ülkede huzuru bozan anarşistlere, zorbalara, hatta hırsıza ve şehir eşkıyasına “Gerilla veya Komando” adı takılınca, ordunun düşmana dönük eylemleri, böylesine ters ve yanlış değerlendirilebilir. Aslında gerilla ve komando, özel eğitim görmüş çok güçlü ve üstün nitelikli askerlere verilen addır.

“Kontrgerilla” bunun aksidir. Düşman gerillalarına karşı savaşma usulüdür ve özel, güçlü bir eğitim konusudur. Ama kendi halkımıza dönük bir yönleri yoktur.

Ama iki üç sorumsuz ve kendini her şeye muktedir sanan kişi, devletin kanunlarını ve mahkemelerini yeterli görmez ve kalkar kendi kendilerine bir soruşturma örgütü ve usulü icat eder ve buna da “Kontrgerilla” adını takarlarsa ve buna mensup bazı kendini bilmezler soruşturmaya tabi tutulanların gözlerini korkutmak için kendilerini böyle yasa dışı bir örgütün mensupları olarak tanıtırlarsa sonuç bu olur ve bu sonuç bir suçtur. Suçlu kimdir ya da kimlerdir? Herhalde iki üç kişi değil. Bu örgüt ve kişiler ne olmuşlardır? Bunun, bugün dahi mutlaka araştırılması ve aydınlatılması gerekir.(**)

Duyduklarımıza ve okuduklarımıza göre bu yasa dışı örgüt, İSTANBUL Sıkıyönetim Komutanlığı ile bazı MİT mensupları tarafından Genelkurmay Başkanının emriyle kurulmuş, daha doğrusu, böyle bir örgüt varmış ve onun adına eylemde bulunuluyormuş havası verilmiş ve iddialar doğruysa açıkça suç işlenmiştir.

Eylemde adı geçen büyükleri tamamen, küçükleri kısmen tanıyorum. Bir zamanlar şüphelendikleri kişiler arasında olduğum için ben kendilerinden bir soruşturma yapmayı doğru bulmadım. Ama hepsine halisane tavsiyemiz, bu çirkin, yasa ve çağdışı suçlamasından kurtulsunlar.

Zira bu, adam sen de denilip geçilecek türden bir suçlama değildir. Tarihin bu çeşit hareketlere karşı hükmü çok ağır olur.

Kaynakça ve Açıklamalar

(*) Y.n.: Oysa ki 12 HAZİRAN 1973 günü 3 No’lu İSTANBUL Sıkıyönetim As. Mahkemesi aracılığıyla Başbakanlığa gönderdiğim dilekçede, işkence ve Kontrgerilla konusunda Parlamento araştırması isteminde bulunmuş durumdan Gn. Kur. Bşk. Ve K.K.K.’ının da haberdar etmiştim.
(**) Y.n.: Bu araştırma hiçbir zaman yapılmadı.


Emekli Tümgeneral
Memduh ÜNLÜTÜRK’ün açıklaması

Milliyet 13 NİSAN 1978

 

 TÜRKİYE’nin 12 MART Muhtırasından önceki durumunu içerden yaşamayanların, Muhtıra üzerinde mütalaalarda bulunması hiçbir şeye ışık tutamaz

 Türkiye’de Kontrgerilla teşkilâtı yoktur

Sıkıyönetim komutanlıkları, tekmil güvenlik kuvvetleri, yargı organları ve devletin bağımsız mahkemeleriyle kendilerine düşen yasal görevleri yapmıştır. Böyle bir sistem içerisindeki devletten yana güçleri nasıl olur da kontrgerilla olarak niteleyebiliriz.

1— Mevcut Cumhuriyet Hükümeti’nin Başbakan’ı tarafından da resmen açıklandığı üzere “TÜRKİYE’de bir “Kontrgerilla” teşkilâtı bulunmamaktadır”. Sıkıyönetim döneminde de hiçbir komutanlık böyle yasa dışı bir tertibe başvurmamıştır. Esasen böyle bir teşkilatın organize edilmesine lüzum ve ihtiyaç da yoktur.

2— Sıkıyönetim döneminde Silahlı Kuvvetlerimiz devleti ve rejimi koruma ve kolla­ma görevi yapmıştır. İfade ettiği anlam itibariyle bir yeraltı örgütü hüviyetini taşıyan kontrgerilla örgütü mevcut olsaydı bunun icraatının Anayasa kuruluşları dışındaki faaliyetleri kapsaması gerekirdi. Hâlbuki sıkıyönetim komutanlıkları, tekmil güvenlik kuvvetleri, yargı organları ve devletin bağımsız mahkemeleri ile kendilerine düşen, yasal görevleri yapmıştır. Böyle bir sistem içerisindeki devletten yana güçleri nasıl olur da Kontrgerilla” olarak nitelendirebiliriz?

3— ANKARA’nın göbeğinde TUNALI HİLMİ Caddesinde kiralanmış bir apartman dairesinde TÜRKİYE’de yaşayan bazı azınlık ajanlarının kandırılmış ve ağa düşürülmüş bir kısım askeri şahıslarla TÜRKİYE’yi 5 etnik gruba bölünmüş. Cumhuriyetler halinde planlar hazırlarken ve bu konuda eğitim ve seminerlerle eylem hazırlıkları yapılırken, devletin gücünü ve varlığını temsil eden güvenlik kuvvetlerimizce bu vatan hainlerinin yakalanmaları, devlete karşı işlenmiş bir suç mudur? Yoksa icrası gereken kutsal milli bir görev midir? Bu korkunç manzara karşısında son Türk devle­tinin bölünüp parçalanmasına göz mü yumulmalı idi?

4— Kahraman Silahlı Kuvvetlerimizin bazı stratejik bölgelerindeki silah, malzeme, cephane, akaryakıt ve mayın depolarıyla muhabere merkezlerini havaya uçurmak için yine kandırılmış ve kendi ağlan içine düşürülmüş bazı askeri şahısları maşa olarak kullananları meydana çıkaran ve bunları yakalayarak adaletin önüne çıkaran Türk devletinin yasal güçlerini suçlamak mı lazımdır? Yoksa milletçe onlara bu kutsal görevleri başardıkları için minnettar mı olmamız gerektiğini ancak asil ve yüce Türk milleti takdir edecektir.

5— Aradan 6–7 yıl geçmesine rağmen işkence edebiyatını bir kurtuluş çaresi olarak ortaya atanların içinde bulundukları ihtilâlci ve yıkıcı faaliyetleri de hatırlayarak her zaman yargı organlarına müracaatları yasal haklarıdır, önemli olan husus Sadi KOÇAŞ’ın devletin yargı organları ve Anayasa kuruluşları dimdik ayakta dururken ve görevleri başında iken adeta sıkıyönetim komutanlıklarının icraatını tahkike yeltenmesi ve avukatlığa başlaması da calibi dikkattir.

6— Hasbelkader önemli görevlerde bulunan bazı kişilerin devlet sırrı olarak bildiklerini açıklamaya karar verirken aziz yurdumuzun ve yüce milletimizin içinde bulunduğu siyasi, askeri, ekonomik ve sosyal atmosferi iyi teneffüs etmeleri gerekir. Hele bir Kurmay Subay ve General için bu konu çok daha büyük hassasiyet arz eder.

7— Batarya Komutanlığından Tümen Komutanlığına, Tabur karargâhından Genelkurmay karargâhına kadar ve Kurmay Albay rütbesiyle Orta Doğu’da yaptığım deniz ve kara ataşelikleri görevleri de dâhil bilfiil 36 yıl hizmetinde bu­lunduğum kahraman Silahlı Kuvvetlerimizden şerefle ayrılırken yetiştirdiğim bunca kahraman er, Astsubay, Subay, Kurmay Subay ve Generallerle bugün hayatta bulunan değerli komutan ve mesai arkadaşlarım benim askeri görevleri dışında hiçbir şeyle meşgul olmadığımı ve hiçbir tertibin içine girmediğimi çok iyi bilmektedirler. Silahlı Kuvvetlerimizin tümü ise rahmetli Memduh TAĞMAÇ’ın da bu karanlık işlerin dışında bulunduğunu takdir ederler. En büyük şahitlerimiz bunlar ve ulu tanrı’dır,

8— Silah arkadaşımız Emekli Kurmay Albay Sadi KOÇAŞ’ın sathi ve teyide muhtaç bilgilere dayanarak hazırladığı bu yazı dizisinin kendisine manevi sahada bir fayda sağlaması çok güçtür. TÜRKİYE’nin 12 MART 1971 Muhtırasından önceki durumunu içerden yaşamayanların, 12 MART 1971 Muhtırası üzerinde mütalaalarda bulunması hiçbir şeye ışık tutamaz. Bütün bunlara rağmen Sadi KOÇAŞ arkadaşımıza yeni çizdiği senaryo ve uygulamak istediği taktik ve stratejide başarılı olmasını dilerim. Saygılarımla,

Memduh ÜNLÜTÜRK
Emekli Tümgeneral


KOÇAŞ’ın
Memduh ÜNLÜTÜRK’e YANITI

Milliyet: 15 NİSAN 1978

— Memduh ÜNLÜTÜRK’ün açıklamalarından huzur duydum. Dilerim bu cevap dedikoduları çıkaran ve yazanları da tatmin eder.

— Biz, Sayın Generalin iddialarının aksine, bu olaylar içinde hiçbir devlet sırrı olmadığı inancı içindeyiz. Eğer bir sır varsa, bunlar ancak yasa dışı olabilir…

Sayın General Memduh ÜNLÜTÜRK’ün açıklamalarını dikkatle okudum. Sadece gerekli yerleri cevaplandıracağım.

1- Ben kendilerini hiçbir şeyle suçlamadım, sadece 1971 sonundan itibaren ERENKÖY’deki Köşkte görevli yasa dışı soruşturma ekibinde görev aldığı hakkında, tutuklanmış ve orada sorgulanmış bazı kimselerle basından üzülerek öğrendiğimiz haberlerin doğru olup olmadığı hakkında yapılan yayın ve dedikoduları açıklamalarının doğru olacağını tavsiye etmiştim. Bu iddialar bize ait değildir. Daha birkaç hafta önce bile bir gazetede kapalı olarak iki sütun üzerinde yayınlanmıştır. Bu sebeple biz durumu; Aydınlığa kavuşturabilecek kişilerin başında Sayın General Memduh ÜNLÜTÜRK’ün bulunduğunu, uygar bir kişi olarak tanıdığım General’in gerçekleri olduğu gibi açıklayarak bu çirkin suçlamadan kurtulmasının en büyük temennimiz olduğunu belirtmiştik.

2.  Konunun ayrıntılarını bilmediğim, esasen bu olaylar biz hükümetten ayrıldıktan sonra cereyan ettiğinden ve gönlüm de şimdi yaptıkları gibi bir açıklamadan yana olduğu için, bu konuda Sayın General’in açıklamalarına inanmamam için bir sebep görmüyorum. Temenni ederim ki bu cevap, dedikoduları çıkaran ve yazanları da tatmin eder. Biz de bu işe vasıta olmuş kişi olarak bu sonuçtan mutluluk duyarız.

3.  Ben sadece bu söylentilerin tedai yolu ile hatırlattığı bir telefon konuşmasından bahsetmiştim. Sayın General hatırlayamamış bile olsalar, bu konuşma doğrudur. Nezaket gösterip telefonla bana veda etmişlerdir. Bu konuşma yazdıkları gibi, görevlerinin özelliği ile değil, sadece bir veda telefonu idi. Ben de bunu böylece belirtmiştim, takdir ederler ki aramızda hiçbir anlaşmazlık söz konusu olmayan Sayın Generalin basit bir veda telefonunu uydurup senaryolar hazırlamak (ortada daha çırılçıplak olaylar ve söylentiler varken) yapılabilecek bir iş değildir.

Telefon ettikleri tarihin notlarımdan bulunarak bildirilmesini istiyorlar. Herhalde anılarımızı pek dikkatle okuyamam ıslar. Ben önemsiz bir veda telefonunu notlarıma yazmadığımı, sadece istifamızdan birkaç hafta önce olduğunu, bu mevsimsiz tayin dolayısı ile nedenini sorduğumu ve cevaplarını hatırladığımı kısaca yazmıştım. Kendileri EKİM olduğunu söylediklerine göre bu yazımızı teyit ediyorlar. Türk Ordusu’nda subayların, özellikle Generallerin tayin ve katılmaları çoğunlukla AĞUSTOS ayında olduğu için bunu sormuştum

4. Sayın General ÜNLÜTÜRK’ü adı geçen işkence Köşkünde görevde gördüklerini iddia edenler, sanırım ve temenni ederim, bu açıklamadan sonra iddialarını geri alırlar. Burada değindikleri bir noktaya açıklık getireyim.

Genelkurmay’da bir Sıkıyönetim Koordi­nasyon Bürosu kurulması, yazdıkları gibi ŞUBAT 1972’de değil, NİSAN 1971’dedir. Biz bunu belirtmiştik. Bu örgütle, iddia edilen “Kontrgerilla” faaliyeti arasında da hiçbir bağa kimsenin değindiğini şimdiye kadar duymadık ve olmadığından kesinlikle eminiz.

5.  Bir noktada tamamen birleştiğimiz halde, ayrı şeyleri iddia ediyormuşuz havası var Sayın General’in açıklamasında. TÜRKİYE’de bir kontrgerilla ve işkence iddiası vardır. O ölçüdeki, ilgililer bunu kesinlikle reddedememişlerdir. Biz de bundan şikâyetçiyiz, bunu biz yaratmadık, aksine bize isnat edilmiştir bu faaliyet. Hâlbuki biz o zaman hükümetten ayrılmıştık.

Biz de böyle bir yasal örgüt olamayacağını belirttik. Sorumsuz bir soruşturma ekibinin kendilerini bu isim altında takdim ettikleri artık gün ışığına çıkmış değil midir? İşte biz bu hususun adı geçenler tarafından açıklanarak ordunun da kendilerinin de suçlanmasına bir son verilmelini istedik. Hatta eşkıyaya “Gerilla, Kontrgerilla ve Komando” adı verilmesini kınamıştık. Sayın Generalin iddialarının aksine, bu olaylar İçinde hiçbir devlet sırrı olmadığı kesin inancı İçindeyiz, eğer bir sır varsa, bunlar ancak yasa dışı olabilir.

6. Sayın General’de aynı şeyleri, “Yani Kontrgerilla olmadığını” ve asla işkence yapılmadığını veya haberleri olmadığını açıklamalar. Bu yüzden bu açıklamayı büyük bir hazla karşıladım. İşkence olmamış veya en azdan Sayın General Memduh ÜNLÜTÜRK’ün bu işlerle ilgisi yokmuş, özellikle Sayın General’in “Ziverbey (Zihni Paşa) Köşkü” ve işkencelerle ilgili olarak “asılsız ve uydurma” demiş olmalarından duyduğum haz sınırsızdır. Hele bu gerçeği bir de bizzat köşke gelip olayları izlediğini bildirdikleri sayın yazar Nimet ARZIK da bu izlenimlerini açıklarsa eminim bütün kamuoyu çok sevinecektir.

Bundan sonrasına ancak kontrgerilla vardır. Adı geçen köşkte gözlerimiz bağlı ola­rak bize “Biz Genelkurmay kontrgerilla ekibindeniz” ve yeni duyduğum bir deyimle “Siz gerilla iseniz biz de kontrgerillayız” diyerek işkence yapıldığını söyleyenler, yayanlar ve yazanlar ve özellikle bunları sıkıyönetim mahkemesi tutanaklarına geçirtenler ki aralarında birçok Subaylar ve bir de General vardır ve özellikle bu işlere General’in adını karıştıranlar cevap versinler. Versinler de bizim de teklif ve temenni ettiğimiz gibi, Silahlı Kuvvetlerimizin böyle kirli işlerle ilgisi olmadığı gibi zaten emin olduğumuz bir husus biryana, Sayın General Memduh ÜNLÜTÜRK’ün açıklamasına göre, kendilerinin de hiç ilgisi ve bilgisi olmadığı açıkça meydana çıksın, herkes bu gerçeği öğrenip rahat bir nefes alsın.

Yalnız, yeri gelmişken bir cümleyi açıklayayım. Sayın General Faik TÜRÜN zamanında gazetelere yaptığı açıklamada, işkence yapılmadığını söylememişler veya biz öyle okuduk.

Bugüne kadar ki yayınlar karşısında hep susan, bu yüzden de herkesin şüphesine sebep olan Sayın General Memduh ÜNLÜTÜRK’ün kendilerine bu olanağı verdiğimiz için bize teşekkür edeceğini sanmıştım. Ama sadece cevap lütfedip söylenenlerin asılsız olduğunu tam uygar bir insana yakışır şekilde cesaretle açıklamış olmalarından dolayı bile ben kendilerine teşekkür edeceğini sanmıştım. Ama sadece cevap lütfedip söylenenlerin asılsız olduğunu tam uygar bir insana yakışır şekilde cesaretle açıklamış olmalarından dolayı bile ben kendilerine teşekkür ederim.

Saygılarımla.

Etiketler
BENZER YAZILAR
Talat Turhan
Türkiye

1924 Yılında Elazığ’da doğdu. O tarihte babası Elazığ Müdde-i Umumisi (Savcı) idi. Baba tarafı Rize ilinin Çayeli ilçesinin tanınmış ailelilerinden (Şerifoğulları)’na mensuptur. Anne tarafı Elazığ Harput’un tanınmış ailelerinden (Efendigiller) ‘dendir.....

anlaşmalı boşanma

anlaşmalı boşanma