Mehmet Suat Parlar
Mehmet Suat Parlar’ın Direniş Kitabı Önsözü
27 Mayıs 1960 Devrimi’nden sonraki demokratik açılım günlerinde uğradıkları haksızlığın önlenmesi için karşılaştıkları davada savunma görevini aldığım subaylar içinde dinamizmi, kültürü, düzgün ve içerikli söylemi ile tanıdığım Kurmay Yarbay Talat TURHAN’ın yargı sürecindeki yürekli tutumunu överek kutlamıştım. Sonraki yıllarda başına gelen adaletsizliklere karşı yoğun uğraşlarını beğeniyle izledim. Günümüzde yılmadan, yorulmadan çabalarını sürdürmekte, doğru bildiklerini korkusuzca, çekinmeden savunup anlatmakta, kimsenin adaletsizlikle karşılaşmaması için gerçekçi bir yurtsever olarak yayınlar yoluyla topluma seslenmektedir.
Davalar kamu adına açılıp yürütülmekte, hukuk devletinin güvencesi altında haklı-haksız belirlenerek yasaların öngördüğü yatırımların uygulanması gündeme gelmektedir. Ama çoğu zaman yetkileri nedeniyle güçleri ellerinde bulunduranlar hukuku siyasallaştırarak yargıya el atmakta, etkileme ve yönlendirmelerle adaletin gerçekleşmesini önlemekte, engellemektedirler. ‘Kemalist Ordusu’ davası kararını, sonuç yüzümüze karşı okunduğu zaman, hemen dilekçemizi sunarak temyiz edeceğimizi bildirmiş, gerekçeli karar gelince de yasal süresi içinde temyiz dilekçemizi dosyaya sunmuştuk.
Sanıkların vekili olarak üçlü imzayla verdiğimiz temyiz dilekçesini dosyada yitirttiler. Amaçları, bizim istediğimiz yönlerin ele alınmayarak Askeri Yargıtay 1. Dairesi’nin kendiliğinden sınırlı incelemeyle yetinmesini sağlamaktı. Bunda başarılı oldular. Yakınma dilekçemize verilen ‘Temyiz dilekçesinin verildiği anlaşılmış ama dilekçenin ne olduğu saptanamamıştır’ yanıtı ‘Ne olursa olsun, Talat Turhan ve arkadaşlarının Silahlı Kuvvetlerle İlişkisi kesilsin’buyruğu verildiği kuşkusunu doğuruyordu. Yapacak başka bir şey yoktu. Hukuksal ilişkimiz o zaman kesildi. Üzüntümüz büyüktü ama içtenlikli bir dostluk başlamıştı.
Talat Turhan’ı gerçekten yaraşır olduğu görevinden, mesleğinden, rütbesinden uzaklaştırmakla kalmadılar, geleceğini de kararttılar. İleride ordularımızın başarılı bir Komutanı olacağı her durumdan belli oluyordu.
Devletle askerlik ilişkisinin kesilmesinden sonra peşini bırakmadılar. Haksız suçlamalar, hukuksuz yargılamalar, tutuklamalar, cezaevine atmalar, amaçlı, yanlış işlemler, baskılar, eziyetler, işkenceler birbirini izledi. Toplumdan soyutlama, aşağılama, bir tür yıkma ve yok etme girişimine başvurdular. Duraksamadı yazdı, konuştu, toplantılara katıldı, gerçekleri anlattı, belgeledi.
Sağlığını, yaşını, yaşamını hiç düşünmedi, değişik cezalar karara bağlandı, üstelik ‘fer’in (ek-mütemmin) cezaların asıl cezayı geçmesi aykırılığı yakınmasına neden olundu. Asıl ceza ortadan kalksa bile hukuken sürecek ‘fer’i cezanın asıl cezadan ağır olması düşünülemez.
Zaman zaman düşünüyorum: Talat Turhan’a çektirenleri uygun bulanlar onun kadar adalete, hukuka, yargıya saygılı, onun kadar yurtsever ve gerçekçi, onun kadar yurduna, ulusuna, Atatürk’e, laik cumhuriyete bağlı, onun kadar çalışan ve dürüst müdür?
Davaların ve cezaların yıkma, yok etme aracı sayılması, insanlık dışı, ilkel düşüncedir. Yargının kullanılmasına neden olanların bağışlanmaz bir suç işledikleri bilinmektedir. Yalnız devletin değil, dünyanın temeli olan adalete güveni sarsanların ahlak lekelerinin silinmesi olanaksızdır. İnsanları adaletten yoksun kılanlar, yargı ve hukuk dolanları ile kölüklerini sürdürenler, vicdanlarını karartan yaratıklar olarak bilinecek, kınanacaktır.
Talat Turhan seçkin kişiliği ve hukuk savaşımıyla hep anılacak, unutulmayacaktır.
Talat Turhan’ın mücadelesi ilk anda kavranması kolay gibi görünen Cumhuriyet içindir. Toplumsal, politik ve kültürel gerçekliği insan onurunu kıracak tüm unsurlardan arındıran bu rejim, Türkiye’de devletin geçici, öze ilişkin olmayan bir niteliği biçiminde değerlendirir. Dolayısıyla ‘Herkesin olan’ (rec publica) anlamına gelen Cumhuriyet, uzun soluklu güçlü ve özverili bir devrimci mücadeleyi zorunlu kılar bu topraklarda.
Devlet ‘hiç kimsenin’ olmasın aldatmasını kurumlaştıranlar; emperyalizmle bütünlüklü hareket eden egemen sınıflar, politik seçmenler ve onların uydusu olan bürokrasidir. Bu cephe karşısında ‘herkesin olan’ yani emeği ile yaşayan halka mal edilmesi gereken cumhuriyetin savunucusu cesur bir devrimciliği Türkiye topraklarında zorunlu hale getirir.
Talat Turhan’ın öncülerinden olduğu, seçkin bir aydınlar topluluğunun devrimci Cumhuriyet mücadelesi, en sert sosyo-politik kırım sistemlerinin işletilmesiyle durdurulmaya çalışıldı. ABD emperyalizminin istihbarat servislerinin teknik, taktik desteğine dayanan ve onların emriyle hareket eden kontrgerilla çeteleri ‘Devleti’ ‘Toplumsal Cumhuriyet’ devrimcilerine karşı koruma altına aldılar.
Talat Turhan sistemine yerleşik bu çetelerin her güç yapılanması ile kapsamlı bir mücadele yürüttü.
Bu mücadele sağlam bir teorik strateji temelinde verildi. Hedefi toplumsal cumhuriyet olan ve emekten yana safını netleştirenlerin böyle bir teorik stratejiye gereksinimlerini saptayan Turan, ortaya yetkin bir külliyat koydu. Talat Turhan’ın çalışmaları özellikle ABD emperyalizminin kendi suretinden bir Türkiye ve Ortadoğu yaratma sürecinde yalanları, yöntemleri, söz dağarcıklarını yerle bir etti.
Talat Turhan ‘Bomba Davası’ olarak bilinen sözde yargılamada yaptığı savuma ile daha doğrusu teorik strateji ilkelerini formüle ettiği metinlerde toplumsal cumhuriyetçiliğin aynı zamanda enternasyonal nitelik taşıdığı kanıtlandı. Turan’ın bu ‘Savunma’ metinlerini incelendiğinde: 1793 Fransız Devrimi Anayasa’nda yankılanan büyük devrimci Robespierre’nin yaşamı pahasına savunduğu şu temel ilke net olarak görülür.
‘Özgürlüğün gelişmesini durdurmak ve insan haklarını ortadan kaldırmak için bir halka karşı savaşanlarla, sıradan düşman olarak değil, katil ve isyancı çete olarak herkes mücadele etmelidir.(37. Madde)
Ortak iyilik, eşitlik temelinde özgürlük adına ölüm tehlikesine meydan okuyan harekete devrim diyorsak; Talat Turhan’a temel niteliği olarak devrimci demek sadece hakkını teslim etmektedir. Çünkü o Cumhuriyetin devrim olmadan doğamayacağını ve korunamayacağını hayatı ile kanıtladı. Cumhuriyet halkın stratejik yetkisidir ve ancak devrimle mümkündür. İlkesinden yola çıkanlar açısından, Turan’ın yaşamı, kitapları, mücadele pratiği önemli bir birikim kaynağıdır. Medyatik popüler onayın nerdeyse kutsallaştırılan gücünü reddederek ahlaklı bir aydın yaşamın örneğini vermekte, bu pratiğe dahildir.
Doğmatik, militan neo-liberalizmin medyatik faşistleri açısından Talat Turhan’ın halen tehlikeli bulunması ise toplumsal Cumhuriyetçiler için önemli bir kazanım göstergesidir. Türkiye, çok uluslu şirketlerin ve onların politik, bürokratik, medyatik uydularının denetiminde bir ‘Mezarlık barışı’na doğru sürüklenirken, Turhan’ın Ortadoğu ve İstihbarat örgütleri üzerine yazdıkları tekrar okunmalıdır. Şirketlerin özel egemenliklerinin kamuyu istila etmesinin örneklerini ulusötesi güç merkezleri çerçevesinde inceleyen kitapları ile Turhan temel başvuru kaynakları arasındadır.
Örgütlü suç, finans oligarşisi ve komprador endüstriyi bir bütün parçaları olarak inceleyen Talat Turhan, suça dayalı ekonomi ile uluslararası sermaye arasında ilga edilen sınırları ilk tespit edenler arasındadır.
‘Dünyayı nasıl bölmeli ki hakim olabilelim’ sorusuna cevap veren egemenlik stratejilerine karşı, bilimsel teorik stratejisi ve mücadelesiyle karşı koyan Talat Turhan tarihsel haklılığını kanıtlamaya devam ediyor ve edecek.
Mehmet Suat Parlar
25 Mart 2015