Hoşgeldiniz
hoşgeldiniz
Saygıdeğer okuyucular,
29 EKİM 1923 günü Cumhuriyet ilan edildiğinde TÜRKİYE’nin her yöresinde olduğu gibi, ELAZİZ’de (ELAZIĞ) de görkemli törenler düzenlenmiş, protokol gereği şehrin Müdde-i Umumisi (Savcı) M. Şefik Bey de bu törenlere katılmıştı. Savcının Cumhuriyet coşkusunun yanında özel bir heyecanı daha vardı. Çünkü o gün HARPUT’ta ünlü EFENDİĞİLLER Ailesi’nin konağında Müftü M. Kemalüddin Efendi’nin kızı ile evlenecekti. Savcı Bey evleneceği kızı görmemiş ancak Müftü M. Kemalüddin Efendi’nin etkisi altında kaldığı için, “bu adamın kızı alınır” diye Reşide Hanım’a talip olmuştu. Konağın karşısında aileye ait AĞA CAMİİ bulunuyordu. Günümüzde yeniden inşa edilen bu camiinin aslı ile benzerliği kalmadığını görünce üzüldüm. M.Şefik Bey’in mensubu olduğu ÇAYELİ’li ŞERİFOĞLU Ailesinin de yaptırmış olduğu bir camii vardı. ŞERİFLİ CAMİİ, adındaki aileye ait camii halen faaldir ve ÇAYELİ’inde bulunmaktadır.
Gerçekten de EFENDİĞİLLER Ailesi, kökleri 1648’lere dayanan, kayıt altına alınmış, sekiz kuşak ulema yetiştirmiş, Meclis-i Mebusan’a girmiş (Hacı Sait Efendi) İslam âlemince tanınan bir aile idi. Milli Eğitim Bakanlığınca yayınlanan bir yapıtta “Türklüğün medarı iftiharı” diye nitelendiriliyordu. Ailenin, çoğu el yazması kitaplardan oluşan birkaç yüz yıllık kütüphanesi ANKARA ÜNİVERSİTESİ İlahiyat Fakültesi’ne bağışlandı.
EFENDİĞİLLER’in konağı HARPUT’a girişte sağda en az futbol sahası kadar bir alanı kaplıyordu. Konağın dış avlusuna bir yaylı araba genişliğinde taş kemerli bir kapıdan girilirdi.Konağın selamlık bölümünde adına hizmetkâr denilen 3 erkek çalışırdı. Dış avludan küçük bir kapı ile iç avluya dolayısı ile konağın haremlik bölümüne geçilirdi. Haremlik denince aklınıza “saray”lar gelmesin, EFENDİĞİLLER’de tek evlilik esastı. Bu bölümde de 3 kadın hizmetçi işleri görürdü. Gerek hizmetçiler gerekse hizmetkârlar ailenin bir bireyin gibi sayılır kendilerine tahsis edilen odalarda kalırlardı. Bu birliktelik aşağı yukarı ömür boyu sürerdi. Herkes yaşamından ve konumundan memnundu. Ailede dirlik ve düzenlik egemendi.
“Peki bu aile nasıl geçinirdi?” diye düşünülebilir; HARPUT’a 1-2 km. mesafede en az 100 dönümlük bir alanda içinde evi ve sulama havuzu bulunan bir bağ ailenin tüm yaş sebze ve meyve ihtiyaçları yanında, pekmez, cevizli sucuk ve kuru meyve ihtiyacını karşılardı. Buğday, bulgur ve bakliyat gereksinimi de ailenin HANKÖY’de (Bugünkü HANKENDİ) sahibi oldukları topraklardan karşılanırdı. Aile bağcılık ve tarımcılıkla uğraşmaz hizmeti marabalar görürdü. Marabalarda ömür boyu memnuniyetle çalışırlardı.
Bağ’dan ve topraktan çıkarılan mahsul konakta kapısı açık kilerlere konulur. Hane halkı istediği zaman ihtiyacını karşılardı.
EFENDİĞİLLER Ailesi ne ağalık ne şeyhlik ne de burjuvalık yapmadıkları için dini metaya dönüştürmeden ulema olmuşlar, konuklarını ağırlamış, ilim ve irfanlarını onlarla paylaşmış, yapıtlar üretmiş, maddi ve manevi her anlamda hep verdikleri için saygınlık kazanmışlardır.
ELAZİZ Savcısı M. Şefik Bey aileden en çok etkilenen kişi olduğu için kısaca tanımlamaya çalıştığım konakta Cumhuriyet’in ilan edildiği gün evlendi. M.Şefik Bey iç güveysi olmadı. Konağın kuzeyinde kalan Amerikan Kolejinin bulunduğu, o dönemde bölgede bulunan tek çatılı mahalle olan Prut adındaki Ermeni mahallesinde bir ev kiralayarak yaşantısına devam etti. Aslen ÇAYELİ’nin ŞERİFOĞLU Ailesinden olan M. Şefik Bey ile Reşide Hanım’ın 2 EYLÜL 1924 günü iki gün süren sancılı ve riskli bir süreçten sonra bir oğulları oldu. Adını Mehmet Talat (TURHAN) koydular. Bu anlam da da “Cumhuriyet Çocuğu’yum”
Talat büyüdü, okudu, askerliği meslek olarak seçti. 1944 yılında Harp Okulu’ndan mezun olup subay oldu. 1953 yılında girdiği Kara Harp Akademisi sınavını birincilikle kazandı. 1958 yılında Kara Harp Akademisi’ndeki öğrenimini tamamlayıp kurmay oldu. Devrimci ve Atatürkçü görüşlerinden korkan karşı devrimci ve ABD yanlısı güçler hiçbir yasal dayanağı olmadığı halde 39 yaşında, 14 AĞUSTOS 1964 günü emekliye ayırdılar. Bu tarihte olumlu sicil almıştım ve devremin kurmayları arasında kıdem sırası bakımından birinci durumda idim. 16 gün daha bekleselerdi Albaylığa yükselecektim. Kaba güç yargıyı da etkisi altına almıştı. Yasal başvurularıma olumlu yanıt alamadım…
Karşı devrimci güçler emekli olduktan sonra da peşimi bırakmadılar. İlk önce sivil alanda çalışmamı engellemek için alçakça tertiplere girdiler. Daha sonra yıllarca izlediler. Bu arada inançlarımdan vazgeçmek karşılığında bol ücretli iş teklifleri aldım. Hepsini elimin tersiyle ittim. Oysaki bana bağlanan emekli maaşı 3 ayda 1379 lira idi. Devlet kendisine 20 yıl hizmet veren bir subayına ayda 500 lirayı bile çok görüyordu. Eşim ve kızımla birlikte üç kişi nasıl geçinecektik? Baba evi imdadımıza yetişti.
Bozuk düzen içinde kalarak devrimci olduğunu söyleyenler sadece kendilerini kandırırlar. Bense 44 yıldan beri karşı çıktığım düzenin içine girmeksizin emekli maaşıyla yoksulluk sınırı altında yaşamımı sürdürdüm. Bu onurlu başkaldırım karşı devrimcileri rahatsız ettiği için beni potansiyel bir tehlike olarak gördüler. Zamanı geldiğinde işkenceden geçirip, idam istemiyle yargıladılar “BOMBA DAVASI”nda… Davanın sonuna doğru “Af istemiyorum” diye başkaldırınca bu kez de yasa değiştirip “sanığın affı kabul etmeme hakkı yoktur” dediler. Kendimi 4500 sahifelik bir savunma ile savundum. Bu iğrenç ve aşağılık tertibi düzenleyenlerin tümünün ipliklerini pazara çıkarıp tarihin çöplüklerine fırlatıp attığıma inanıyorum.
40 yaşında sokağa bırakılmış Yüce ATATÜRK’ün “Özgürlük ve bağımsızlık benim karakterimdir” özdeyişine inanmış bir kişi ne yapabilirdi?
1964 yılında emekli oldum 1965 yılında yazı yazmaya başladım. Tam 43 yıl geçti “TÜRKİYE Yazarlar Sendikası” (TYS) üyesiyim. Bu amaçla bir arşivim olması gerekiyordu. Bu süreçte evimin bir dairesini arşiv için ayırdım. Maddi olanaklarımı daha da zorlayarak arşivimi her geçen gün zenginleştirdim. Yazdığım yazılar, ürettiğim kitaplarla halkıma olan borcumu ödemeye çalıştım. Ömrümün yarısını alan yüklendiğim bu misyonun gereklerini yerine getirirken maddeyi hiç düşünmedim. Hiç kimsenin emrine girmedim.
1947 yılından bu yana ülkemizi yöneten iktidarlar ABD emperyalizminin istekleri doğrultusunda Ulus Devleti’mizin dibini oydular. Küreselleşmeciler “ULUS DEVLET”leri ortadan kaldırmak için saldırıya geçmiş bulunuyorlar. Bu tehlikeyi hep sezinlediğim için özellikle 1999 yılından sonra “Anti emperyalist ” bir tavır sergiliyorum. İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ’nde ADKF’ nın 2 MAYIS 2000 tarihinde düzenlediği “DERİN DEVLETİN TARİHÇESİ” adlı konferansın sonunda “Yaşamım boyunca kanımla, canımla, etimle, tırnağımla ulus devlet’i savunmaya devam edeceğim” demiştim. Bugün yetkili kişilerce bu söylemin dile getirilmesi sevindiricidir. Ancak, ABD ve AB kuyrukçuluğunu “Çağdaş Uygarlık Düzeni” sanan iktidarla “ULUS DEVLET” hedefine ulaşılamaz diye düşünüyorum. Nerede kaldı “Tam Bağımsızlık”?
Bana gelince bugün benim doğum günüm, 84 yaşıma girdim. Harp Akademisi’nden mezuniyetimin 50. yıldönümü, daha da önemlisi Babam M. Şefik Efendi’nin (TURHAN) İSTANBUL Darülfünun’undan (Üniversite) mezuniyetinin 100. yıldönümü…
Bana gelince bu önemli günleri kutlamak için büyük bir özveri özgeçi içinde geçen yaşamımın son hamlesini yaparak bilişim devriminin gereklerine ayak uydurmak için hazırlanan web sitemi kullanıcıların hizmetine sunuyorum. Çabalarımı bu yaşta bile inanç ve inatla sürdürdüğüm için mutluyum. Bu çabamla yaşıtlarım olan kişiler arasında da bir ilk olduğumu düşünmekteyim. Bilgisayarlarınızda “Google” arama motoruna “talat turhan” adını yazarak tıkladığınızda 160.000 internet sayfası karşınıza çıkacaktır. Bu durum benim bu alanda da birkimimi ve yapıtlarımı okuyucularıma ulaştırma isteğimi fevkalade artırmıştır.
Kültür birikimim, arşivim ve ürettiğim kitaplar ancak çok daha kapsamlı bir siteye sığabilir. Ama imkân sınırlarımı çok aştım. 15 aylık bir sürede büyük çaba, fedakârlıklar içinde oluşan bu sitenin yapımına katkıda bulunanlara teşekkür borçluyum. Sitemizin NİSAN 2009 yılına kadar daha da zenginleşmesi için çalışacağız. Bu sitenin sürekliliğini başta kızım Feza TOSUN, torunum Bora TOSUN ve yakın dost ve arkadaşlarım ile ÇAYELİ Vakfının değerli üyelerinin sağlayacaklarına inanıyorum.
Kuşkusuz eleştiri bir yazarın gelişmesinde en önemli etkendir. Site hazırlanırken de her manada yanlışlıklar olabilir. Hoşgörünüz. Düzeltme için önerileriniz dikkate alınacaktır. “E-mail”lerinizi bekliyorum. Lütfen yanıt beklemeyin ne yaşım ne de olanaklarım buna elvermiyor. Beni bağışlayın. Hoşça kalınız…