Nurnberg Konferansı (19.12.1993)
TALAT TURHAN NURNBERG KONFERANSI (19 ARALIK 1993)
KONU: Kontrgerilla Cumhuriyeti
Yeni bir yılın eşiğindeyiz, 2000’lere doğru hızla ilerliyoruz, geçmiş zamanda neyin ilerleyip ilerlemediğini, önümüzdeki zamanda neyin ilerlemesi gerektiğin, her insanın olaylar karşısında aldığı tutuma, gelişmeleri algılayıp, yargılayıp sürekli yorumlaşmasına bağlıdır. Bu yönüyle de yazma açıktır. Olay ve olaylardan bağımsız değildir elbet. Bir sürü olay ve olaylarla bütünleşmiş araştırılıp belgelenen bir oluşum var. Kontrgerilla, toplumun emek ile sermaye arasındaki çelişki kaçınılmaz olarak bu iki olguya denk düşen sınıfların savaşı da beraberinde getirmiştir. Bu iki sınıf savaşını sürdürebilmek için kendisine denk düşen oluşumları da örgütlemiştir. Ancak örgütlü olduğu zaman varlığını koruyabilir. Formellik sınıfı varlığını koruyabilmek ve sürdürebilmek için bir takım kurumlar oluşturmuştur. Bunlardan birisidir kontrgerilla.
Uluslararası nitelik kazanmasıyla birlikte çelişkiler keskinleşmiş, savaşı kızgınlaşmıştır. Sermaye sınıfı karşısında emek sınıfı yer yer galibiyet almış ve kendi iktidarını da korumuştur. Ancak bunun geriye döndürülmesi için uluslararası sermaye cephesi hem daha iyi yöntemler düzenlemiş, hem de çok kötü yöntemlerle komplolar hazırlamıştır. Geçici olarak da başarılı olmuştur. Bu süreçte sermaye cephesi, emperyalizm, uluslararası boyutta bir takım örgütlenmeler oluşmuştur; Birleşmiş Milletler, İMF, Dünya Bankası gibi. Bu örgüt gibi bir uzantı olarak da bunlardan birisi kontrgerilladır. Tek kutuplu bir dünya düzenindeyiz, buna da ‘’Yeni Dünya Düzeni’’ diyorlar, nedir bu? İktisadi ayağıyla serbest piyasa ekonomisini, politik ve siyasi ayağıyla açıklık ve demokrasi. İki ayağı da vücudu ile uygun olarak hareket ediyor. İstediği doğrultuda, istediği yöne doğru gidiyor. Yeni Dünya Düzeninin aralıklı olarak ayak bastığı yerlerden biride ülkemiz. Ülkemizde her şey daha çarpıcı bir bicinde görülüyor. Ekonomik kriz çıkması, siyasal krizlerle bütünleşmiş ve tam bir kaos ortamı yaşanıyor. Her gün yüzlerce insan işyerlerinden topluca atılıyor. Kamu ortaklık malları uluslararası tekelci kapsamında peşkeş çekilerek özelleştirme furyası yaşanıyor. Bundan işçi sınıfı da, emekçi sınıfı da payına düşeni alıyor. Yönetim tam bir yönetememezlik durumuyla karşı karşıya ve uluslararası sermaye kuruluşlarının reçeteleri ise ne yazık ki krizi önleyeceği yerde daha da derinleştiriyor. Yıllardır hem göz ardı edilen hem türlü hakları zapt edilen, varlıklarını dahi kontrol edemediği bir savaş sürüyor. Türk halkının ulusal savaşımı, o da kendisini gösteriyor,
Kontrgerilla; nerde bir darbe, katliam, nerede bir işkence var orada kendinden bahsettiriyor. Bu çerçevede her çerçevenin görüntüsü olan, kitapları, röportajları, araştırmaları yer alan araştırmacı Talat Turhan bunca gizli bir örgütün yıllardır peşini bırakmadı. Her türlü işkence, tehdit ve zorlamalara rağmen kamuoyuna yansıtan ve olayın üzerine gidilmesini isteyen bir araştırmacı. Talat Turhan, kontrgerilla uzmanı olarak görüşlerine yer vermeye ihtiyaç duyduğum, Kurmay Yarbay iken 1964 yılında emekli edildi. Baş sanık olarak yargılandığı, 2 yıl (Edirne) tutukluluk süresince çeşitli işkencelere maruz kaldı. (Demokratik İşçi Federasyonu konuşmacısının sözleri)
TALAT TURHAN: 1938-45 yılları arasında II’nci Dünya savaşı yaşandı, Türkiye güçsüz olduğu için bu savaşın herhangi bir tarafına girecek durumda değildi. O günü koşulları altında durumu idare ederek yara almadan 1945 yılına ulaştık. O dönemde ben okuyordum. Böyle bir ortamda dünyanın galibi olan ABD, dünyaya komünizmin yayılmasını engellemek amacıyla çeşitli yöntemler geliştirmeye başladı. Bunların adını ilk gündeme getiren 1947 yılında Marshal yardımı deniliyor. Amacı; başta Yunanistan ve Türkiye olmak üzere Sovyetlere yakın ve komşu olan Ortadoğu bölgesiyle, Doğu Akdeniz’i kontrol eden bölgeye egemen olmak düşüncesi. O dönemde orduda güç olmadığı için bizim yöneticiler Amerikan yardımına dört elle sarıldılar. Başta Türk Silahlı Kuvvetleri olmak üzere bir değişim başladı. Yeni silahlar, toplar geldi, o arada 1947 yılında Türkiye ABD ile bir ikili antlaşma imzaladı. O dönemki iktidarın başında İsmet İnönü vardı. İkili antlaşma İsmet İnönü tarafından imzalanmıştır. Buna baktığımız vakit Türkiye’nin ne büyük bir ihanete maşalık yaptığını anlarız. 1947 yılında Amerika’nın propaganda yapması da ilke olarak kabul ediyor. 1950 yılında Demokrat Parti iktidara geldi. Önde gelen kişilerinin temel felsefesi, Türkiye’yi küçük Amerika yapmak. Türkiye’yi küçük Amerika yaparken bir yandan da Amerikan emperyalizmini yardım ve çeşitli yöntemlerle dünyanın bütün ülkelerine duyurmak, yeni bir kavram oluşturmak, dünyaya ABD tarafından mal edilen yeni kavrama anti-kominizim diyebiliriz. Amerika anti-kominizim bütün dünyaya benimsetirken bunu gayet kolay yapmayı başardı. Biliyorsunuz işbirlikçi sermaye otomatikman anti-komünist, din anti-komünist, sözel milliyetçilik anti-komünist. Bu tabanı elde ettiğiniz vakit anti-komünizmi egemen kılmamız kolaylaşıyor. Amerika anti-komünist olan iktidarları destekledi. Demokrat parti de açıkça ifade ettiği gibi anti-komünist bir idealdir. Sayısız ilişki antlaşmalarla Türkiye’yi Amerika güdümüne ve yörüngesine oturttu. Öyle ki 70’li yılların sonlarına doğru ikili antlaşmaları toplayıp bir belde haline getirme çabası sarf ederken Türkiye ikili antlaşmalardan tehlikeli olanı dolaylı saldırı antlaşmasıdır. Yani Türkiye bir Sovyet işgaline veya herhangi bir işgale maruz kalırsa Türk hükümeti talep edecek, Amerikan birlikleri gelip Türkiye’de Türkiye’yi kurtaracak. Bu çerçeve içerisinde düşünmek lazım kontrgerilla güçlenmesini. Özel savaş Amerika’nın geliştirdiği yöntemlerin askeri boyutu, 1962 yılında Amerikan Başkanı Kennedy bu savaş türünü şöyle tanımlıyor; bu savaş gerillaların, yıkıcı unsurların ayaklanmaların yaptığı bir savaştır. Çarpışma, pusu kurma, güçlerle yüz yüze dövüşme, onu yıpratma yoluyla zafere ulaşmak istenilen bir savaştır. Bu savaştan ekonomik huzursuzluklar istifade eder. Yepyeni bir strateji tamamen farklı bir kulvar, dolayısıyla yeni bambaşka bir eğitime ihtiyaç vardır.
Özel savaş kavramını Kennedy tarafından 62 yılında bu şekilde tamamladıktan sonra peşinden Kennedy istemiyle Amerika’da Fort Brag kentinde bir okul açılıyor. Dünyanın tüm kuramı, dünyadaki tüm özel savaşçıların içinde buluna kuramı bu okuldan dünyaya oturtuluyor.
O zaman Özel Savaş nedir? Özel Savaş; soğuk savaşın ürünü, soğuk savaş da II.Dünya savaşından (1945), 1990’na kadar yaşanan sürece deniliyor. Eğer doğruysa 90’lı yıllardan itibaren soğuk savaş bittiğine göre özel savaşında bitmesi gerekir. Oysa özel savaş çok daha ağırlıklı olarak devam ediyor. Bu nedenle konu dünya genelinde güncelliğini korumaktadır. 1945’de 1960 süreç içinde özel savaş yöntemleri ve anti-komünizmi dünyaya, tüm kesimlere yaymak suretiyle solculuğun ve sosyalizmin gelişmesi engellendi. Bu günden itibaren 90’dan günümüze bu yöntemler kullanılarak yeni dünya düzeninde Amerikan egemenliğinin pekiştirilmesi düşüncesidir. Bu yüzden bu konu güncel ve önemlidir.
Özel savaş 3 Bölüm halinde düşünülüyor; 1. Gayri nizami savaş. Kennedy de diyorki; Bu savaş bildiğimiz yöntemlerin dışındadır. Her türlü namussuzluk, ahlaksızlık, her türlü kavramı çürüterek Amerikan emperyalizmin amaçları istikametinde ülkelerin ve insanların kullanılması’’ 1. Gayri nizami harp diyorlar. Kuraldışı savaş da diyebiliriz. İstikrar hareketi, psikolojik harp, gerilla harekatı ya da kontrgerilla harekatı bunlar birbirini tamamlayıcısı. Bir yerde gerilla varsa kontrgerilla da vardır. Kaçıp kurtarma harekatı, mukavemet harekatı diye ayrılıyor. Genelde diyorlar ki askerleri ilgilendiren bir sorundur. Özel savaşın özelliği halka yönelik bir savaştır. Kendinin dışında bazı güçler halka savaş açmış. O savaşın farkına varıp halklarla o savaşta, kendi yöntemleriyle korumak zorunda olduklarını düşünüyorum. Özellikle istikrar harekâtı.
Psikolojik harp ve mukavemet harekâtı tüm dünyada halkı da ilgilendiren yönü olduğu içinde bu dünya genelinde de uygulamada demokrasi, insan hakları gibi kavramlara tamamen ters düştüğü için sürekli eleştiriyor. İstikrar harekâtı bizim üzerimizden biliyoruz, iki kere geçti 12 Mart, 12 Eylül darbeleri öncesinde toplum terör kullanılarak terörize edildi. O yıllar kamuoyu aman bir askerler gelsin de can güvenliğimizi sağlasın dedikten sonra askeri darbeler geldi ve o askeri darbeler Amerikan emperyalizmini bir boyutta düzeni geriye çekmek için değiştirdiler. Ülkenin istikrarsız hale getirilmesi özek savaş yöntemleri içerisinde düşünülebilir.
2 Kasım 1989 günü Günaydın gazetesi manşeti bu açıkça ülkedeki karışıklığın göstergesidir. Yabancı ajanların varlığını göstermektedir. Caver Ekshen denilen 114 piyadenin çıkarttığı bir dergi bunu söylüyor. Yeni Amerikalılar kendi ajanlarını gönderiyorlar, yerli ajanlarda gönderiyorlar.
Darbe için gerekli ortamı hazırlıyorlar. Yine Caver Ekshen denilen piyadelerin çıkarttığı dergiden alınma bir haber bu; ‘’Mukavemet harekatı bu, dolayısıyla askeri darbelerin daha da açık bu belgeler, bu anlayış konusunda ortaya çıkıyor. Bunun dışında özel savaş yöntemleri içerisinde, psikolojik savaş, şu anda bile medya ve bütün kanalları kullanmak şartıyla psikoloji ile savaş yapılıyor. Askeri istihbaratın kitabının ders kitaplarından alınma; İnsanların beyni, o ülkeyi güdüm doğrultusunda yıkmak için psikolojik savaşın amacı insanların başına 4 tane çivi çakacaksınız. Kuşku, fesat, korku, dedikodu. Bunları çaktığımız zaman zaten o insanlar birbirlerine karşı güven duygularını yitiriyorlar. çeşitli ajanlarla, çeşitli şekillerde parçalamak, bölmek ve topluma emperyalist çıkarların hakim olduğu bir düzenin kalıcı olmasını sağladığı bir tavır içine sokuyorlar. Bir yandan kafası çivilenen insan çok güçlü basın ve yayın organlarının bombardımanı altında, en eski aracı da televizyon. İnsanlar televizyon başından kalkmak istemiyor. Televizyonu kontrol eden güç bize ne mesajı veriyorsa onu alıyoruz. Bizim dışımızda bize o değeri veren güçe hizmet eden bir anlayışı sürekli empoze ediyorlar. Bu yeterli olmamış ki bu kadarı bütün dünyanın her ülkesinde Amerikan haberler servisi var. Amerikan haberler merkezi ile de üst düzeyde gençlere sınırsız imkanlar açmak suretiyle Amerikan değer yargılarını, hayat biçimini sevdirmek için filmler, gösteriler, video kasetle vb. gibi olanak sağlıyorlar. Bu da az gelmiş olacak ki Vietnam savaşından sonra … örgütü var, kimseye kendini göstermeyen bir örgüt. Unitede Dublic Organisation (Birleşik Kamu İşleri Örgütü) diye bir kuruluş var. O kuruluşa yine insanların beynini Amerikan emperyalizminin değer yargıları istikametinde yüklüyor. Bunun dışında küçük devletlerin istihbarat örgütleri, büyük devletlerin istihbarat örgütlerinin yeni bir tasarımı gibi çalışıyorlar.
Dolayısıyla yasaması ona bağlı olduğu için yerli istihbarat örgütleri onlara hizmet ediyor. Bu örgütlerde insanları başkaldıran, istemediği için yine politik, sosyal, kültürel, dinsel, etnik ve diğer yöntemlerle imkanları düzenin bir pozası haline getirmeye çalışıyorlar. Bu yöntemleri kullanmak suretiyle kontrgerilla nasıl başladı, nasıl bitti, nasıl bu güne kadar geldi?
1964 yılında Silahlı Kuvvetlerden General arkadaşım dedi; Silahlı Kuvvetlerde Kurmay Subay olan kişinin önü açıktır ve yükselirse paşalık, orgenerallik vs. bir yerlere çıkabilir. O zaman aynı ekolden gelmiş iki kişiden biri hapishanede işkencelilerle geziyor, biri Genel Kurmay Başkanı. Burada bir çelişki var. Bu çelişkiyi açıklamak zorundayız.
Silahlı Kuvvetlerin Amerikalaştırılması, tüm Türkiye’nin süreci içerisinde Amerika’nın karşısında bağımsız bir tavır sergilediğim için bu güçlerin hedefi seçildim. Daha sonra da bu nedenle şu anda da halen yargılanıyorum. Aramızdaki fark, sen sermaye adamı olduğun için paşa oldun, ben emekten yana olduğum için hapishanelerde işkencelere maruz kalıyorum. Bu tavrından dolayı da şu anda yargılanıyorum. 25-30 seneden beri böyle gelmesinin sebebi; Ben Amerikalaşmanın karşısında tavır sergilemem ve emekten yana olmam, onların bütün güçleriyle benim üzerime gelmelerine neden oldu. Bana göre Türkiye’yi Amerikalaştırma sürecindeki en tehlikeli insan Cevdet Sunay’dır. 1970 yılında Cevdet Sunay’a açık mektup yazdım. Genel Kurmay Başkanlığı, Demokrat partisi ikinci Başkanı. Bu adam suçludur. Bu adam ‘’Bu memleket bizim değil, sizindir’’ dedi. 1958 yılında bizim değil sizindir diyerek peşkeş çekiyor. O halde diyorum o suçlu, sen suçlusun. Bu çok büyük bir nefret ve kinin, kişisel kinin üzerine yansıması oldu. İlginçtir, beni bu yazdığım açık mektuba cevap veriyor. Demokrat Partinin, Genel Kurmayın başkanı cevap veriyor. ‘’Evet ben böyle bir laf söyledim, ama hava savunması bakımından söyledim’’ demek ki hava savunması bakımından peşkeş akıyor. Türkiye Genel Kurmay Başkanı 90’lı yıllar geldiği vakit körfez savaşı öncesinde hava savunması dünya standartlarının %5 seviyesinde yükseliyor, peşkeş çekilmiş olmasına rağmen. Evet hava savunması bakımından Türkiye peşkeş çekildi, fakat bu tarihte bile Türkiye hava sahası %5 civarında. 12 Mart 1970’di, darbe geldi, meclis açık duracak fakat 4 tane General meclise gidecek. Bu darbe öncesinde, benim bazı siyasi faaliyetlerim vardı, fakat suçlanacak derecede siyasal hareketler değildi. O dönemde 12Martta çatışma başladı. Burada bir taraf Süleyman Demirel-Genel Kurmay Başkanı ve işkencecisi Org. Faik Türün, bir taraf da Org. Muhsin Batur, Org. Faik Tuncer. 12 Mart darbesi itibariyle çatışma başladı, bu alttan alttan bir kavgaya dönüştü, 1 yıl sürdü. Mahkemeye yansıtmak için Bomba Davası diye bir dava ortaya kondu. Büyük bir siyasi davadır, bu bir komplodur. Bu davanın içinde, bu davaya beni sokmak için bir gece yarısı, 70’li yılların Temmuz ayında evimi bastılar, götürdüler. Ziverbey Köşkü denilen bir yere, orada sanıyorum 1 ay, en ağır işkencelere ve hakaretlere maruz kaldım. Bu gördüğüm işkenceyi gün gün yazdım. Şöyle bir yazıyla; İçeri alınıyorum, normalde Türkiye’de hukuk sistemi içerisinde bir ülkede böyle bir belge varsa ne düzen vardır, ne demokrasi vardır, ne ahlak vardır hiçbir şey yoktur.
MİT yazıyor, MİT sıkıyönetim kurallarını yönetir, oysa ki MİT sıkıyönetim kurallarının emrinde. Emir veriyor, emrinde olduğu adama emir veriyor, şu adamı tutukla diyor. Tutuklama emri olamadan bir kuruluş tarafından tutuklanıyor. Aşağıda yazılı kişiler, 6 kişi, iddia çok büyük, bu adamların içinde CHP Başkanı Yücel Çengel’de var. Türkiye barosu planlayıcısı. 1972 Temmuz’da içeri alınan kişilere sürekli ifadeler aldılar. Alan kim? Faruk Türün, ben bunları temizlersem ben gelecektim, bana böyle vaat etti Cevdet Sunay, bu yüzden bunları yaptım. Devlet 2-3 Generalin çatışması içerisinde, kavgası içinde insanlar işkence görüyorlar, çeşitli muammerlere maruz kalıyorlar. Bu süreç içerisinde ….. Org. Genel Kurmay Başkanı oldu. O zaman bu adam suçlanmış, mahkeme dosyalarında neden suçlamış. 1 yıl Türkiye’deki siyasal durum değişmesi olumlu olarak yapmaya devam etti. 1972’den 1973 yılına kadar bir adama yönelik 50 tane suçlama yapılıyor.
Türkiye özel güçler dengesi müsait olmadığı için Bomba davası benim üzerime yıkılıyor. İşkence yapanlar diyorlar ki; Burası kontrgerilla ülkesi, burada anayasa geçmez, istediğimizi yaparız, istediğimizi öldürür, istediğimizi ortadan kaldırırız. Kontrgerillayı ben orada tanıdım. Süreç bitti, dava yürümedi, davanın bütün yükü benim üzerime yıkıldı. O zaman da ben insanlık onurumu korurken işkencecilerle kavga vermeye başladım ve bu kavgayı sürdürmek istedim, sonuna kadar. Bu ihtar kavgasını çok daire somut olarak gösteriyor, daha çok Amerikancı general ile daha az Amerikancı generaller bu miktarı paylaşmak için kavga veriyorlar. Bütün İstanbul’daki devrimci eylemlerini ben yönlendiriyorum bunun bir amacı da Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının idamına engel olmak için şu adamlarla. Bomba davası iddia ediliyorlar. Bende bu bombaları patlatıyorum ki ortam hazırlansın. Ben istilad yaratıyorum bu ortamda, bu adamlarda iddiaya otursunlar. Bu kadar grup içerisinde tonlarca adam var, bir Bomba davası var, bu adamların hiç birisi getirilip yargılatılamıyor. Böyle bir adalet anlayışı, çok somut olarak bir şey daha var; iddianame diyor ki devrim …….. demek ki bir adam devrimci olduğu vakit potansiyel suçludur. İster yazar olsun, 12 Mart ve 12 Eylül bunu yapmıştır. Bu kesimleri temizlemek için çalışmıştır. Bu dava içerisinde kavgaya girince olayı biraz daha algılayabilmek için o dönemki bütün davaları okuduktan sonra şöyle bir şema çıkarttım. 1975 yılında ‘’Savunma-1’’de yayınladım. Bomba davası kilit bir dava, o dönemki kavgaları yansıtan bir dava. Türkiye’nin düzenini kendi çıkarları istikametinde değiştirmek isteyen iç ve dış güçler ittifakı böyle bir tablo içerisinde temizlik operasyonu yapıyorlar. Bu değişiklik 1980’den sonra çok çabuk yaşandı.
Serbest piyasa ekonomisi iddiası ile Türk halkının bütün ekonomik gücü ve imkanları Amerikan emperyalizmine peşkeş çekildi. Dolar 2 liradan 14 bine çıkarsa 7 kere daha ucuz satıyor, yedi kere paramı alıyor. Bir tüccar ucuz satıp pahalı alıp yaşayamayacağı gibi, bu ülke ekonomisi de ucuz satıp pahalı olarak yaşayamaz. Enflasyon durmadan yükseliyor, çeşitli baskılar, çeşitli sıkıntılar Türk halkı üzerinde kabus gibi her geçen gün çöküyor. 1975 yılında Türkiye’nin düzeni işbirlikçiler ve onların önerileriyle değişti. Burada bu kadar yorum yapıyorum, bu yorumda şans eseri, diyorum ki; 12 Mart bitmemiştir, bir düzen gelecektir, 1974’de bu düzen içerisinde yeni ve en önemlisi CHP kapatılacak diyorum, ‘’75 yılında CHP en güçlü o dönemde’’ Halk partisinin kapatılacağını söylemek delilik gibi bir şey olabilir ama bana göre benim gözlemlerim o. Sonra Atatürkçü görüş ortadan kalkacak, yeni bir düzen kurulacaktır. Ben araştırarak böyle bir somut şema yaptım. 75 yılından 80 yıllarının faşist olacağını ifade ettim. Oysa 71’de faşistti, 80 faşizmi 71 faşizminden daha koyu olduğunu hepimiz yaşayarak gördük. Bu bir yıllık süreçten sonra bomba davası başladı. Başlar başlamaz ben mahkemeye bir dilekçe yazdım. 8 Haziran 1973 mahkemeye çıkar çıkma dilekçeyi verdim. Kontrgerilla örgütü hakkında araştırma yapılmasını istedim, yani dedim yalan söylüyorsunuz Polis, MİT, herkes yalan söylüyor, mahkeme, savcı yalan söylüyor. Kontrgerilla adı altında yasadışı olarak örgütlenmiş, çeşitli güçlerden oluşan hizmet, hizmet verdiği anlaşılan, bir yerde yasaların uygun olmayan yöntemlerle sorgulama takibimdedir diyorum. Gene bu konuda yapılması gereken isteklerde bulunuyorum. Oradaki bütün dosyaları getirin, inceleyin, oradaki defterleri getirin inceleyin. Öyle bağlıyorum ki ona yanıt geldiği vakit adamlar suçlu ben onları suçlayan konumuna konulacağım. Tabi bu dilekçe hiçbir işlem görmedi. Bir sürü isteklerde bulunuluyorum ki bağlıyorum insanları, sahtekarlıklarını ortaya koymak için, düzenin sahtekarlığını koymak için soruyorum ki bu güne kadar kimse aksini söylemedi. Kontrgerilla hakkında devlete yapılan ilk başvuru budur. 8 Haziran 1973 mahkeme bunu hazır aldı, mahkemenin gücü kontrgerillanın gücünü aşamayacağı için bu dilekçeyi hazır aldı. Tarihsel bir belge olarak da mahkeme dosyasının içine girdi. Mahkemeyi de aşarak olayı daha yukarı çıkarmak için, bu kez Başbakanlık, Cumhurbaşkanlığı, Genel Kurmay Başkanlığı ve de Hava Kuvvetleri kontrgerilla denilen örgütün, cinayet örgütünün hakkında bir parlamento komisyonu verilmesini istedim. Başbakanlık, Genel Kurmay Başkanlığı, Türkiye’nin geleceğini tehlikeye atacak tavırlar, uygulamalar hakkında, Türkiye’nin kaderinin bir gizli güç eline geçtiğinin bizzat gözlenmesinin derin ıstırabı içindeyim. 12 Marttan sonra parlamento üzerine baskı kuranlar, anayasanın değiştirilmesini isteyenler kontrgerilla örgütüdür. Açıkça onun yardakçısı Ünlütürk’ü işkenceci olarak ilan ediyorum. Bütün dünyaya hükmediyorlar. Burada kontrgerilla örgütünün ne yaptığını anlatıyorum. Kimlere küfür ediyor bakın CHP’ye, Adalet Partisi hem işkence yapıyor, hem küfür ediyor. En son olarak diyorum ki; yarım asır önce biz girerken, dışarıdan bunu parlamento 1922 yılı içerisine cinayet olmuş, 35 takip etmiş faşizme binmiş.
Yarım asır önce parlamento bunu yapıyorsa bugün siz de bunu yapmaya mecbursunuz diyorum. Yarım asır önce parlamento bir kişinin öldürülmesi olayını bu derece hassasiyetle incelemek gereği duyan parlamento sayısız faili meçhul cinayetler işlendiği insanların akıl, insanlık, vicdan ve ahlak için işkenceler tabi tutulduğu bir dönemde duyarsız kalınabileceğine inanmıyorum. 12 Haziran 1973.
1993 yılındayız, Türkiye’de o günden bu yana sayısız faili meçhul cinayetler işlendi, işlenmeye devam ediyor. 2 yıldan beri parlamentoda siyasi cinayetleri araştırma komisyonu var. Bu güne kadar bu komisyondan somut bir tepki almadık. Çünkü, şu soruyu sorabiliriz, demek ki parlamentonun üzerinde bir güç var. Bu güç Amerikan emperyalizminin kontrolünde olan özel savaş örgütleridir diye düşünüyorum. Somut olarak da 1990 olayı bunu ortaya koymuştur. İnanmayan adamlara da bakın buraya gittim, normal bir vatandaş kelepçelenirse devlete, anayasaya göre cevap vermek zorundadır. Devlet binası çöktü, 17 yıldan beri, nihayet bizim bu iddialarımız kontrgerilla hakkındaki başvurumuz hasır altı edildi, unutturuldu gitti. 1990’da Chicago’da bir skandal patladı. Bütün bir yıl Avrupa basını ve kamu oyu ve bizim basın bu konuyla ilgilenmek zorunda kaldı.
Gladio nedir derken Gladio’nun kontrgerilla örgütünün komşusu olduğu ortaya çıktı. Tüm devrimci kuruluşların ve benim çevremin, sayısız insanların sürdürdüğü kavga da ortaya çıktı. Daha çok basın ve yayın organları beni hedef almaya başladılar. İç ve dış basından röportaj talepleri aldım. Bunu tek tek karşıladım. 23 Kasım 1990’da bir basın toplantısı tertip ettim, 3.5 saat tüm basına açıklamalarda bulundum. Bu konuşmalarımdan rahatsız olmuş olacaklar ki 6 gün sonra, (3 Aralık 1990) Genel Kurmay Özel Halk dairesi konusunda basına bir brifing gönderdi. 3 yıl sonra ben kontrgerilla konusunda konferans vermeye çağrılmıştım. (6 Aralık 1990) ülkeler birliğinde konferans vermek suretiyle bu konuda söylenmiş olanların gerçek dışı olduğunu, yanlışlarını açıkladım. Yabancı basın ve radyo-tv muhabirleri sayısız demeçlerle yayınladılar. Bu konuda benim öne çıkmış olmam, 17 yıl evvel söylediklerimin bir olayla haklılık kazanmasıyla mümkün oldu. İtalya Gladio olayı çeşitli terör, özellikle faşist örgütlerin arkasında olduğu ortaya çıktı. Bu anti-komünist eylemlerinin de sosyalizme karşı olacağı gayet doğal. İtalya’da bu örgütlerin faşist kuruluşlara destek verdiğini, bazı terör ve cinayet olaylarının arkasında olduğunu bir savcı ortaya çıkardı. Önce inkâr etti oradaki Başbakan ve Cumhurbaşkanı, orası ve tün dünya nihayet bu olayı kabul etmeye başladılar. Almanya’daki kontrgerilla örgütünün adının gladio harekatı olduğu. Bütün batı ülkelerini sardı bu kontrgerilla örgütü ve artık yadsımaz bir hale geldi. Tüm çabalar devam ederken ben baktım ki bunları böyle gidecek, kalıcı olsun diye geçen sene bir kitap çıkardım. Özel savaş terör ve kontrgerilla adlı bir kitap. Bu söylediklerimi bu kitaba yazdım. Sonu da yorum şeması koymak suretiyle bu konudaki tartışmalara son vermek istedim. Ne yazık ki yalan söylemeye devam edenler oldu, gene konuştular yazdılar. 2 yıl günde 8 saat çalışmak suretiyle bu adamlarla kavgayı planladım. Bunu yaptım. Hatta mahkeme devam ediyor. 1 yıl evden çıkmamakla 5 bin sayfalık savunma hazırladım. 2 cildini 1-2 kitabımda yayınlarım. Bu Amerikan emperyalizminin iç yüzünü, özel savaş ve kontrgerilla örgütlerinin teorik olarak tüm boyutunu ortaya koymaya çalıştım. Bunu yaparken 10 yıldaki-8 yıldaki ne olmuş da bu kadar değişme olmuş, kim nasıl Silahlı kuvvetlerdeki, emniyetteki tüm yayınları topladım, tek tek inceleme yaptım. ST 31-15 adlı askeri talimnameye rast geldim. Kontrgerilla dediğimiz örgütün talimnamesi. Amerika’dan tercüme edilmiş. Bu örgüt diyor ki; Kuvvetin gerilla denmiş. Dünyanın bütün ülkelerinde, Amerikan güdümlü ülkelerde talimatlarla kurulmuş aynı örgüt, aynı şekilde kurulmuş. İtalya’da Glaido örgütünde bir boyut ortaya çıktı, CIA……… Türkiye’de de 1978’de dışişleri bakanı Hasan Işık Amerika tarafından bu örgütün kurulduğunu, Amerika tarafından eğitildiğini itiraf etmiştir. İtalya örneği daha açık ortaya çıkmıştır. Kontrgerilla örgütü Türkiye’de açığa çıkmamış bir örgüttür. Köye kadar örgütlenme yapılmış, hiçbir örgütün legal-illegal olsun köye kadar inmiş adamı yoktur. Başbakan başbakanlık, Cumhurbaşkanı cumhurbaşkanlığı yapamıyorsa, bir ülkede Anayasadaki ilkeler yaşama geçirilemiyorsa burada gizli bir kuruluş vardır. İşte bunlara kontrgerilla cumhuriyeti denilebilir. Nitekim 17-19 1993 günleri Türkiye’deki demokrasi tartışmasına bende çağrıldım. Konum Kontrgerilla Cumhuriyeti. Almanlara bu konuda 2 saat bildiklerimi açıklamak zorunda kaldım. Bir örgüt var ve bu örgütün üzerine şimdiye kadar kimse gidemiyor. 1972’den 1993’e kadar parlamentoda kontrgerilla adının açığa çıkarılması için araştırma istendi. Her seferde sessizlik oldu, bir ay önce yine bir belge verdim, sessizlik devam ediyor. Bugünkü koalisyonun tavrı açıkça ortaya çıkıyor. 1990’da gerek Süleyman Demirel, gerek Erdal İnönü kontrgerillanın bilinmesi gerektiğini ifade ediyorlar. 93 yılına kadar iktidar oldukları vakit tamamen tersine. Demek ki bir örgüt var ve bu örgüt varlığını sürdürüyor.
- belge 1975’de Faruk Türün ile röportaj yapıldı, ‘’Hocam bu kontrgerilla nedir?’’ dedi. O da böyle bir şey yoktur dedi, Talat Turhan vardır, bunu uydurmuştur öyle devam ediyor dedi. Bu talimnameyi Amerika’dan bunu üzerine getirttirdim. Faik Türün’ün tanık olarak dinlenmesini istedim. Dinlenemedi. Bu iddiam havada kaldı ama kamuoyuna mal oldu. Böyle bir talimname var buna rağmen yoktur diyen adamlar yalan söylüyorlar. Amerikan emperyalizminin yandaşı olanlar yoktur diyorlar. Benim açtığım dava gerek Türkiye’de gerek diğer ülkelerde kimi başkanları, başbakanları vardır, kimi yoktur demiş, bu belge açıkça ortaya koymakta yeterlidir demiş. Bu talimnamenin içinde çok farklı olgulara denk geldim. Kontrgerilla operosion, örgütlü bir harekat yöntem içerisinde bir sayfa bu; şehir asker komitesi diye bir komite koruyor. Sıkı yönetim sonraki dönemlerde temizlik operasyonu yapacakları dönemlerde. Kimler var; lokal polis şefi (Türkiye’nin emniyet genel müdürü o boyutta), okul ve okul temsilcileri, din adamları, hakimler, işçi temsilcileri, basın-yayın organları, iş adamları ve diğer önemli kişiler. Bizim anayasamıza göre kuvvetler aile sistemi egemendir. Yargı işine karışmaz, yasama yargının içine karışamaz. Bir yerde işçiye patronu, patronu din adamını onunla iş adamını bir araya koyarsanız ancak örtülü bir faşist oluşur. Çok koyu bir faşizm demokratik bir kuruluş içinde zorla bir araya getiremezsiniz. Sarı sandıkla gidiyor, patronla anlaşıyor, din adamı geliyor, değişik boyutlar yaşanıyor. Sıkıyönetim es merkezi diyelim. Biz buna kuruluş istikbal ………… bu talimnamede örgütlenmelerden söz ediyor. FM 31-15 kontrgerilla operasyonunun Amerikan dairesi. Bölge kontrol merkezi ve yahut …… orada …. Kişiler görev alıyor. En çarpıcı tarafı Amerikan AIB temsil ediyor. AIB çok az bilinmesine karşın CIA’dan 100 kere daha tehlikeli emperyalizmin bir istihbarat örgütü. İşkenceleri, tecavüzleri bunlar yapıyor, özel sektörü bunlar finanse ediyor. Akla hayale gelmeyen her türlü yeraltındaki kapitalizme, emperyalizme hizmet eden işleri bu örgüt yapıyor. Türk kamuoyu tarafından da biliniyor. En tehlikeli örgüt. Bu örgüt kapatıldı diye uzun zamandan beri basına yansımış haberler var. 1989’da Türkiye’de Ali Çoşkun bu kuruluşun …… AIB yararlanacağız diyor. Demek ki işbirlikçi patronlarımıza akıl vermeye devam ediyor. Şu anda Türkiye’de bulunan Sanayi kalkınma Bankası ….. ile kurulmuş bir bankadır. Ortaklarından bir tanesi AIB’dir. İstihbarat örgütü Türkiye’de kurulmuş olan bir bankanın ortağı. Bu banka 40 yıldan beri özel sektör yetiştiriyor. Bu ülkede bir istihbarat örgütü yetiştiriyor. Nerelere bağlı olduğu çok açıkça ortaya çıkar.
- belgede; Bu bir Amerikan kitabı, darbelerden sonra, 12 Mart darbesi yapılmış burada var. Darbeciler nerede yetiştirilmiş, darbeden sonra ne yapmışlar burada var. Ayaklanmaları bastırmak adına Genel Kurmay tarafından 1966 yılında tercüme edilmiş.
Kitap da Amerika’da yazılmış, yazanlar içerisinde Harry Kissinger var. Kissinger 60’lı yıllarda Almanya’da bulunan ayaklanmaları bastırmak için kurulan istihbarat okulunda, (Bu özel savaşın okulları var) hocalık yapmış. Üniversitede ayaklanmalara karşı kural oluşturuyor, dış işleri bakanı oluyor. Dış işleri bakanı olduktan sonra bunu yaşama geçiriyor. Böyle bir çalışımla elde etmek istedikleri sonuca ulaştırıyor. Ayaklanmaları bastırma harekâtı içerisinde de ilginç olaylar var. Bir ülkede temizlik yaptıktan sonra seçime gidersiniz diyor. Türkiye’de olduğu gibi. Seçimde sizlerin yanında olan partiler iktidara gelir diyor. Türkiye’ de olduğu gibi. Eğer böyle olmazsa seçimleri yine siz kazanırsınız.
Özel harp nedir, ne değildir? 3 Aralık 1990 günü Genel Kurmay ’da basına bildirilmiş brifing. O brifingde bu şema açıklandı. Özel harp Dairesi Türkiye 1952 yılının Nisan ayında Nato’ya girmiş. Eylül ayında kurulmuş, 3 ay sonra Seferberlik Tetkik Kurulu altında kurulmuş. Özel Harp Dairesi gibi 1992 yılından bu yana adı Özel Kuvvetler Komutanlığına dönüştürüldü. Özel Kuv. Komutanlığı içinde bizi ilgilendiren 2 bölüm var. İsminden çokça söz edilen Özel Tim.
Genel Kurmay açıkladı bu Özel timi; Askerlerin savaş örgütlenmesi içinde, subaylardan oluşan özel tim, 3 Aralık 2001’de General olan Milli Güvenlik sekreteri Doğan Beyazıt. Gazeteciler Doğan Beyazıt’a sordular, bu örgütler ne zaman, nerede kullanıldı? ‘’Bu güne kadar üç yerde kullandık’’ dedi, bir tanesi Kıbrıs’ta, ikincisi Diyarbakır uçak kaçırma olayında, üçüncüsü Güneydoğu Anadolu’da kullanılmıştır. Dedi. Bir bu, ikisi de yer altı örgütü. Özel savaş kitabımın şema yapıyorum. Eski Özel Harp dairesi başkanı Sabri … yazmış. 1970’li yıllarda yapmış bu şemayı, mukavemet harekatı diyor. Mukavemet harekâtı çoğunlukla şehirlerde mevcut siyasi iktidara işgal kuvvetlerine karşı, mevcut siyasi iktidar Amerika ile birleşiyor. Karşı en basit bireyden başlayarak şiddet kullanmaya kadar.
Mukavemet harekatında neler yapılabileceği yazıyor. Bunlar yapar diyor; örtülü tecavüz, psikolojik etki, dehşet, infaz, adam kaçırma, adam öldürme, uçak kaçırma, suikast, rehin alma, sabotaj, kundakçılık. Buna karşılık 31-15 yeraltı örgütünün neler yapabileceği yazıyor; Adam öldürme, kundaklama, soygun, işkence, sabotaj, şantaj vs. şimdi diyorlar ki bunları bunları yapar da işgalci düşmana karşı yapar. Siyasiler birkaç yıldan beri bize diyor saldıran güçler hangi yöntemi kullanıyorsa biz de aynı yöntemle mukabele edeceğiz. O zaman kim adam öldürür, nasıl öldürür? Bu kitapta insanlara işkenceyle kötü muamele edilmesi yazıyor. Burada demokratik kamuoyu ve parlamento hiç ses çıkarmasa çok büyük bir boşluk var demektir. Savaşta biz bunu düşmana uyguluyoruz denebilir. Hayır bunu uygulayamazsınız, onların bağlı olduğu kurallar var, uluslararası antlaşmalar var, orada bunları uygulayamazsınız diye bir madde var. Bizde savaş olunca her türlü yöntem mubah sayılıyor. Peki bunları kim yapacak, nasıl yapacak? Yeraltı örgütleriyle yapacak. Deniliyor ki bunlar savaşta ortaya çıkacak, oysaki bir tek olgu var, o olayın sertliği dile getiriliyor. Bu işkenceyi özetlemeye çalıştım. Bu yöntemler tabi sırf işkenceden oluşmuyor. Amerikan emperyalizmi bu konuda sayısız yöntemler geliştirmiştir, sayısız kitaplar geliştirmiştir.
Bakın soğuk harp, soğuk harbin bütün yöntemleri burada açıkça askeri, polis sorgulaması işte kontrgerilla işkencelerini görenler. Bu kitaba göre sorgulanıyor. Bunun Türkiye ile ne ilgisi var denilebilir. Ertuğrul kahal diye bir Emniyet müdürü ‘’Modern sorgulama teşkilatı’’ demek ki işkence yapılacak modern diyorlar. Adam kitabında işkence yöntemlerini kapalı olarak yazmış. Diyor ki; devletin yüksek menfaatine bu gerekiyor, şu şu ilaçlar sorgulamada verilebilir. Yani insanların iradesini çözmek için çok önemli ilaçlar veriyor. İlaçlar insanların iradelerini ortadan kaldırmak suretiyle işkenceciler tarafından veriliyor. Bunun dışında psikolojik operasyon vs. var. Emperyalist ülkeler hangi doktrinle diğer ülkelere müdahale edecekler. En tehlikeli yön bu doktrin, diğer ülkelerde seçiliyor. Zaten Özel savaşın savaşlarında en tehlikeli yeri diyor ki; Özel savaşçılar ilk Amerikan çıkarları için bir yerde kendi adamlarımızla savaşırız. Bunun dışında kendi amaçlarımıza hizmet etmek için başka somut olarak da bugünlerde yaşanıyor. Bu belgelerde başka talimname. Bazıları gördüğünüz gibi Türkiye’ye tanzim edilmiş. Bazıları uygulanıyor. Amerikan çıkarlarına hizmet eden harekat Özel kuvvetler harekatı. Söylediğim gibi 1990’dan bu yana Amerika’nın Yeni Dünya Düzeninde lider olduğunu ilan ediyor. Bu liderliği özel savaşçı güçlere dayanmak suretiyle açıklıyor. Geçen yıl Amerikan özel savaşlar kumandanı General, ‘’Biz özel savaş güçlerine dayanmak suretiyle Amerikan siyasetini kalıcı kılacağız’’ diyor. Olayın boyutunu önümüzdeki dönemde de halkın üzerindeki özel savaş yöntemlerinin baskısının süreceğini ifade ediyor. Bütün dünya halkları ve bizim önümüzde bir sorun var. Amerikan emperyalizmi tarafından yönetilecek miyiz, yoksa biz kendimizi kendimiz mi yöneteceğiz. Eğer protokol zorla protokolün isteğine uyacaksak o zaman yapacağımız bir şey yok. Hepimiz sömürgeciliği kabul etmişiz demektir. Ama insan onuru olan yahut kendi ulus olmak gücünü ve halkını kendinde gören bir ülkenin insanları herhalde bunu kabul etmemesi gerekir. Demokratik mücadele bu günden başlısı gerekir. Hem mutlak lidercilik iddiasında bulunuyorlar, hem de tüm dünyayı yönetmek gibi bir hakkı kendilerinde görüyorlar. Bunlardan sonra Almanya’daki olayın ucunu yansıtmak istiyorum. Şu şemada şurası Newyork Amerika’ya bağlı özel kuvvetler komutanlığı. Bütün Nato devletleri buraya bağlı, buraya bağlı ayaklanmaları bastırma okulu var. Amerikan emperyalizmine ters gelen her türlü ayaklanma bastırılacaktır. Gene bu amaca hizmet etmek için istihbarat okulu var. Buraya bağlı özel paraşütçüler yetiştiriliyor. 14 ülkenin dili öğretiliyor. Amerika özel savaş açısından da dünyayı çevirmiş.
Amerika güdümü biri Avrupa, üçüncüsü Asya-Afrika. Bir kuruluş sağlamış bir örgütlenme biçimiyle ’’Amerikan deniz Aşırı Kuvvetler Komutanlığı’’ bağlı Panama’daki güney Amerika’ya hitap eden komutanlık. Komutanlık bakımından özel savaşçılar üç gruba ayrılmış ve örgütlenmiş. Bunun dışında CIA tüm dünyanın özel savaş örgütlerinin, özellikle yer altı örgütleriyle direkt irtibatı var. Demek ki bütün dünya ülkelerine CIA bakımından dağılacaksınız. Bir de böyle emperyalist ağ var. Üçüncü ağı eğitim ağı, dördüncü ağı NATO ağı. Brüksel’de bir komite var, örgütlerin özel savaşçıları burada toplanıyorlar. Ülke içinde olması gereken kararları alıyorlar. Emperyalistler ülkeleri 4 türlü kontrolde tutuyorlar. Ağlarını örmüşler, onlarla mücadele etmek, onların yöntemleriyle mücadele etmek durumunda olduğumuzu belirtiyorum. Saygılarımla.