Oktay Akbal
12 Mart’ın 15. yılında…
Oktay Akbal
Kim midir Talat Turhan? Bir asker. On yedi yıl orduda hizmet görmüş, iki buçuk yılını da hapiste geçirmiş. 1944’te Harp Okulu’ndan çıkmış daha sonra, Kara Harp Akademisi’nden çok iyi bir dereceyle mezun olmuş. İlhami Soysal’ın deyişiyle ‘sapına kadar Atatürkçü’, ‘arkadaşları arasında hep geleceğin parlak generallerinden, komutanlarından biri olacağı’ düşünülen bir subay…
Soysal, kitabın önsözünde şöyle yazıyor:
“Gözünü budaktan sakınmaz, sert, dinamik, sözünü esirgemez, inandığını sonuna kadar savunur, bilinç düzeyi yüksek bir Atatürkçü olarak tanınmıştı. 1%4’te emekli edildi. Atatürk’ün tam bağımsızlık ilkesini savunuyordu… O tarihlerde 40 yaşındaydı. İsteseydi sivil yönetimlerde elde edemeyeceği mevki yoktu. O, hiçbirine ve hiç kimseye yanaşmadı. Tek başına dimdik ve bağımsız kaldı.”
Genç yaşta emekli edilen bir kişi ne yapar? Hele malı mülkü, parası da yoksa!… Babadan kalma evine çekilir, emekli aylığıyla geçinmeye çalışır. Talat Turhan da öyle yaptı. Ta 12 Mart’a kadar… Sonra bomba davasının, sabotaj davasının sanığı olarak tutuklandı. ‘Bomba Davası’ adlı kitap Talat Turhan’ın savunmalarının ilk bölümüdür: “Bu birinci kitabım, on klasör ve 5 bin sayfadan oluşan bomba davasında yaptığım savunmanın birinci klasörünün ‘politik savunma’ bölümüdür. Zamanı geldiğinde diğer bölümlerinin de yayımlanmasını düşünmekteyim”.
Turhan, “devletin tüm güçlerini kişisel ihtirasları ve kinlerini tatmin için kullanan zavallılardan bir gün mutlaka hesap sorulacaktır ve yazdıklarım bu amaca katkıda bulunduğu ölçüde bir anlam ifade edecektir” diyor…
Bugün 12 Mart…
Talat Turhan’ın belgelere dayalı savunmasının birinci kitabını 12 Mart 1971’den on beş yıl sonra okumak ilginç oluyor. Daha tarih olamamış bir süreç. Üstelik bu 12 Mart tek kalmamış; bir de 12 Eylül gelmiş dokuz yıl sonra…
Bir külotla bıraktılar. Islak ve sidik kokan bir pijama verdiler. Döşeksiz, üzerinde ıslak bir örtü bulunan demir telli bir karyolaya tekmeyle attılar. Ayaklarıma zincir taktılar. ‘Komünist, vatan haini, buradan sağ çıkmayacaksın’ diye bağırıyorlar, küfür ediyorlardı. Üç gün ne yemek ne sigara verdiler… Sorgulama başladı. ‘Söyle bakalım köprüyü nasıl uçurdun?’ Bir şeyler söylemeye çalışıyorsun, bir yumruk. ‘Memleketi nasıl sattınız?’ Yere yatırdılar, koltuk altlarından mengenelediler, ayaklar havaya kaldırıldı ve sopa başladı.”
Talat Turhan’ın kitabından bu kadar alıntı yeter… Gerisini siz okuyun. 12 Mart olgusunu bütün yoğunluğuyla yaşamış, acılar çekmiş, suçlamaların karşısında ezilmeden, yenilmeden, Atatürkçü bilinç aydınlığını yitirmeden dirençle çıkmış bir askerdir bu acı anılarım bizlere anlatan… İbretle okunacak bir yapıt. Bugünden yarına bir tanık, bir kanıt…
12 Mart’tan bu yana onbeş yıl geçti. Ama demokratik bir düzenin yurttaşa sağladığı haklar, özgürlükler toplumumuzda iyice yerleşti mi? Turhan’ın, Turhan gibi insanların başına gelenler bir daha yaşanmayacak mı? Buna kim inanabilir! Hemen her gün işkence haberlerini okumuyor muyuz? Yine acılar çeken gençler, onların açılarıyla bunalan ana babalar yok mu?
‘Ne zaman bir toplum güvenceli bir yaşama kavuşur?’ diye sorarsanız benim yanıtım şu: Ne zaman ki bir ülkede Talat Turhan gibi Atatürk Cumhuriyeti’nin temel ilkelerini savunmak için yürekli savaşım verenler çoğalır ve bunlar büyük bir açıklıkla başlarından geçenleri kamuoyuna duyurmaktan kaçınmazlar, ancak o zaman!..
12 Mart’ın on beşinci yılında o dönemle ilgili belgesel anıları, Arcayürek’in, Batur’un, Celil Gürkan’ın, Talat Turhan’ın ve başkalarının yazdıklarını, anlattıklarını okumalıyız. Yeni 12 Mart’ların, yani Türk toplumunun demokrasi ve barış yolunda ilerleyişini köstekleyici durumların bir daha yaşanmaması, halkımızın bilinçli davranışlarıyla önlenecek-tir.4