POLİTİKA 3.10.1976
POLİTİKA 3 EKİM 1976
TERAZİNİN KEFESİ VE DGM’LER-6-
İsmail Cem İPEKÇİ 7 ŞUBAT 1974 tarihinde İhsan Sabri ÇAĞLAYANGİL ile röportaj yapmış ve yayınlamış, ÇAĞLAYANGİL, MSP için şöyle düşünüyordu; “Biz (AP) irticaa gebe idik. Bizim bünyemizde, bizim kabul etmeyeceğimiz bir aşırı sağ vardı. Doğdu. Piç’mi doğdu, Meşru mu doğdu bilmiyorum”.
ATATÜRKÇÜLÜĞE ters düşen bu yayınların okunması gerekir kanısındayım. Ayrıca, aynı çevrelerin, Dr. Rıza NUR’un ATATÜRK hakkındaki hezeyanlarla dolu dört ciltlik kitabını LONDRA’dan British Museum’dan getirterek bastırdığı ve yasak kararına rağmen, Beyazıt’ ta bazı kitapevleri aracılığıyla piyasaya sürdüğü de bir gerçektir.
Kadir MISIRLIOĞLU ile Orgeneral Faik TÜRÜN’ün arasında çeşitli yönlerden işbirliği olduğunu herhalde bugün bir takım çevrelerde artık öğrenmişlerdir:
Orgeneral Faik TÜRÜN, Sıkıyönetim Komutanlığı döneminde ve hâlen Boyacıköy’de Safsaf sokakta sahibi Şeyh olan bir esrarengiz evin ziyaretçileri arasındadır.
Kuşkusuz bu nitelikte bir adamın, Kadir MISIRLIOĞLU hakkında sağcı görüşleri nedeniyle kovuşturma açmasını düşünmek hayaldir. Ama ESKİŞEHİR Sıkıyönetim komutanı Korgeneral İrfan ÖZAYDINLI, Kadir MISIRLIOGLU’nu Sıkıyönetime çeker ve yargılatır, işte bu dönemde MÜFTÜOĞLU, MISIRLIOĞLU’nun savunmasını yüklenmiştir.
ÖZAYDINLI’nın Hava Kuvvetleri komutanlığıyla ilgili durumunu çeşitli nedenlere bağlayanlar sanırım ki yanılmışlardır. Bu olay, değerli komutanın layık olduğu makama gelmesini önlemiştir.
Ayrıca, Nakşibendîlik tarikatının kökenini, boyutlarını, nitelikleri ve bugün ulaştığı düzeyi algılama-yanların TÜRKİYE’nin politik olaylarını teşhiste güçlük çekmeleri olasıdır.
2- İsmail MÜFTÜOĞLU’nun kardeşi Mustafa MÜFTÜOĞLU. FRANKFURT’taki Fatih Camiinin imamıdır. Cumhurbaşkanı KORUTÜRK’de 27 MAYIS 1976 mesajı nedeniyle bir mektup yazarak, “Şeriat’a” övgü düzmek cüretini gösterecek kadar şartlanmış olduğunu belgelemiştir.
Bilindiği gibi Mustafa MÜFTÜOĞLU, söz konusu mektubunda şöyle demektedir;
“Zatıâliniz Türk Müslüman milletinin Reisicumhuru olduğunuzu unutmayınız. Bazı fırkalara yaranmak için değil, hak ve hakikat için mücadele ediniz. Bundan evvel Karadeniz seyahatinizde de şeriata karşı olduğunuzu ifade ettiniz. Böylece beyanatlar vermeye sizi mecbur eden şey nedir ki? Böyle konuşmakla hizmetkârı olduğunuz bu asil ve necip Müslüman Türk milletinin nefretini elbetmiş oluyorsunuz “.
Bu konuşma Türk kamuoyunda yankılar bırakmış ve. Hatta Fahri KORUTÜRK ile MÜFTÜOĞLU arasında FLORYA’da yapılan ve basından gizlenmeye çalışılan bir görüşmeden sonra İmam Mustafa MÜFTÜOĞLU hakkında soruşturma açılmıştır.
Aslında MNP’nin kapatılmasına en fazla Süleyman DEMİREL sevinmiş ve daha sonraki dönemde özellikle 1973’ler de bu kanaatini dile getirmiştir. Ama bugün durum başkadır. Çünkü AP’de tıpkı MSP gibi ve onunla ortaklaşa TCK’nın 163’cü maddenin DGM kapsamı dışına alınmasını isteyerek Cumhuriyetin temel ilkelerine karşı çıkmaktadır. Süleyman DEMİREL MSP paralelinde “Teşbih, Tetik” edebiyatına sarılmış görülmektedir: Bu suretle MSP’ye kaçan oyları yeniden toparlayabileceğini hayal etmektedir.
Oysa bu durumda MSP, laikliğe aykırı girişimlerini eylemede dönüştürmesi yüzünden kapatılması istemiyle Anayasa Mahkemesine yeniden gönderilirse, onu AP’nin de izlemesi gerekecektir.
Şimdi AP konusuna iler de dönmek üzere bir başka konuya geçelim:
9- MNP/MSP ERBAKAN VE NURCULUK
Necmettin ERBAKAN, “Basında Prof. Dr. Necmettin ERBAKAN” adlı kitabının 2’ci sahifesinde “Risale-i Nur okudu diye adamı tevkif et. Olur mu öyle şey?” diye soruyor. “İslam ve İlim” adlı broşüründe ise,
“Müslümanlar olarak dünyanın gelmiş geçmiş en büyük düşünce sistemine sahip bulunuyoruz” diyor ve “Müslümanlık dışında başka bir hakikat kaynağı olamaz” şeklinde açıklama yaptıktan sonra “İçinde bulunduğumuz ahir zamana ait bütün ilimlerin hepsinin temelini de Kuran-ı Kerim insanlara getirmiştir” diye kanısını dile getiriyor.
Bütün bu ve benzeri görüşlerin Anayasa mahkemesine MNP’nin kapatılmasına neden olduğunu daha önce açıklamıştık.
Necmettin ERBAKAN, Müslümanlıkla Kuran arasındaki doğal ilişkiyi zımnen Risale-i Nur’a da bağlamak suretiyle Müslümanların, Risale-i Nur okudu diye zulme uğramaması için TCK 163’cü maddeye karşı çıkmaktadır. Burada Saidi-Kürdi (NURSİ) 31 MART Derviş Vahdeti ve Volkan gazetesinden bahsedecek değilim.
Amacım aşırı sağa da sola da karşı olmak nutku çekenleri uyarmak için daha önce basında yer almış bu konuya ilişkin birkaç örneğe yer vermektir.
A- NUR ANAYASASI
Orsan ÖYMEN bir yazısında, ALMANYA’daki işçilerimize dağıtılan 182 maddelik ve 32 sahifelik Nur Anayasasının özetini vermiştir.
“Madde 1- İslâm Akidesi devletin esasını teşkil eder, öyle ki İslam akidesini esas kılmaktan başka hiçbir şeyin varlığı, devletin bünyesinde teşkilat veyahut muhasebesinde veyahut devlete taalluk eden diğer bütün şeylerde olamaz. Aynı zamanda şer’i kanunlar ve Anayasanın esasını teşkil eder”.
“Madde 20- Rejim şu dört kaide üzerine kaindir. ,
- Hâkimiyet Milletin değil şeriatındır.
- İdare ve icra hakkı ümmetindir.
- Bir devlet reisi nasbi etmek Müslümanlara farzdır.
- Şer’i hükümleri benimseyerek anayasa ve diğer kanunları vaaz etmek yalnız devlet reisinin hakkıdır”
Maddeleri uzatmadan ERBAKAN’ın Din ve Devlet hakkındaki yukarda yer alan görüşlerini anımsatalım.
Gerçekten bazı politikacılar Nurculuğu benimsemişlerse, nasıl oluyor da içinde “EGEMENLİK ULUSUNDUR” yazan bir kutsal çatı altında yer alıyorlar ve şeriatçılık ile ümmetçiliğin savunmasını yaparak milliyetçi olduklarını iddia edebiliyorlar?
- Bir aydın Din bilimi adamımız Doç Dr. Neda ARMANER’in (A.Ü. İlahiyat Fakültesi öğretim üyesi) Nur Risaleleri hakkındaki görüşleri de şöyle,
“Dindarlık maskesi altında Müslümanlığa sığmayan, kanunlarımızla bağdaşmayan ve ruhlarla ve zihinlerde anarşi yaratmayı amaçlayan bir sürü müphem ve anlamsız sözler bu Risalelilerin başlıca özelliğidir”
“…Risalelerde yaratılmak istenen zümrecilik belli bir siyasete dayandırılmaktadır…”
“… Özellikle güdümlü bir (E.E) politikası gözden kaçmamaktadır. Bu EĞİTİM ve EKONOMİ’YE egemen olma yoluyla rejimi usulca ve kolayca değiştirme yöntemidir”.
“Osmanlı ve Cumhuriyet tarihi aşırı sağ’ın bir tür tepeden inme eylemlerle biç bir zaman başarılı olamayacağını göstermiştir. İşte şimdi bu bilince varıldığından taktik, değişmiştir, Tetkik Teşbih Olmuştur ama Anlayana …”
“Saidi NURSİ’ye göre de bu böyledir, yani tüm nur risaleleri BİR PROGRAMIN UYGULANMASINDAN BİR SAFHADIR”
“Risaleler ATATÜRK’ÜN manevi kişiliğine karşı saldırı sayılan örtülü sözcüklerle doludur.”
“… Nur risaleleri… Hiç mi hiç Kuranı Kerim tefsiri sayılamazlar. Bunun savunucuları ise ancak kendilerini aldatmış olurlar.”
“Sözümüzü Hazreti MUHAMMED’in ünlü bir hadisiyle bitirmiş olalım:
(Men fesse’l Kur’ane bireyihi fekad kefere) yani “Her Kim sadece Kendi Görüşleri Yararına Kuran-ı açıklamaya Kalkışırsa Dinden Sapar”.
O halde Sayın yazarın ilmi görüşleri ve Hazreti Peygamber’in hadisine göre;
“Saidi-i NURSİ, dinden sapmış bir kişidir”.
Bu sapığın fikirlerini dini siyasete amaç etmek yolu ile saf Müslümanlara
“Kuran’ın tefsiri” gibi yutturmağa kalkmak ve bu suretle yaratılan bir akımdan yararlanmak, sadece sapıklık değil gaflet, delâlet ve hıyanettir”.
ATATÜRK NUTKU ÇEKENLER NEREDESİNİZ?
- ÇAĞLAYANGİL’in MİLLİ SELAMET PARTİSİ HAKKINDAKİ GÖRÜŞLERİ
İsmail Cem İPEKÇİ, 7 ŞUBAT 1974 tarihinde İhsan Sabri ÇAĞLAYANGİL ile röportaj yapmış ve yayınlamıştır.
O tarihte AP muhalefettedir. Bakın, bugünkü ortağı MSP için ÇAĞLAYANGİL ne düşünüyor:
“Biz (AP) irticaa gebe idik. Bizim bünyemizde, bizim kabul etmeyeceğimiz zihniyette bir aşırı sağ vardı. Doğdu, piç mi doğdu, meşru mu doğdu, bilmiyorum?”
Bugün MC iktidarının AP den sonra gelen partisi MSP’dir ve ÇAĞLAYANGİL yukarıdaki deyimlerle nitelendirdiği kişilerle aynı bakanlar kurulu içinde bulunmakta ve yüz yüze bakmakta. Milliyetçi Cepheye yaraşır kararlar almaktadır.