1
Dizi Yazı

Politika Dergisi 11.10.1976

12 MART Hukukunun ardındaki AMERİKA mı? -1-

Politika: 11 EKİM 1976

 

Türk tarihinde bilime bu derece saygısız bir dönem yaşandığım anımsayamıyoruz. Bütün bu yasa dışı uygulamaları yapanlar, gerçekte emperyalizmin kuklalarıydılar. Bel­ki de birçoğu farkında olmadan, birer kukla gibi bilime, insanlığa, ahlaka ve vicdana saldırarak, emperyalizmin emrettiği bir düzen getirmek isteyenlere bilinçsiz olarak hizmet ediyorlardı. Çünkü gerçekte az gelişmiş ülkelerin tümünde “Temizlik listeleri” emperyalizmin önerileri doğrultusunda, hazırlanır ve bir bunalım dönemi beklenir. Gerekirse bunalım da yaratılır ve bu listede bulunanların hesabı görülür.

Bizim kanımız odur ki, 12 MART da, bir 31 MART gibi Türk tarih sahnesinde tam bir geri dönüşü simgelemekte ve bütünü ile emperyalizmin önerileri doğ­rultusunda yeni bir hukuk düzeni getirmektedir.  DGM’ler bu düzenin son hukuki halkasıdır.

12 MART’ın muhtıra doğ­rultusundan sapması, ancak CİA-MİT ilişkisi­nin varlığı sonucu mey­dana gelmiştir, yar­gısına kesinlikle vara­biliriz. MİT’in düzenlediği “devlet brifing­leri” bu sapmanın ara­cı olarak kullanılmış ve parlamentonun sermaye yanlısı tutucu partilerince MİT’in önerdiği düzen getiril­miştir.

1- Konuya girmeden önce tarihsel bir anı ile söze başlamak isteriz. Yavuz Sul­tan SELİM MISIR seferine çıkmıştır ve mahiyeti erkâ­nı ile yol almaktadır. Erkâ­na dahil olanlardan hocası­nın atı ürker ve padişahın kaftanına çamurlar sıçrar. Manzaraya tanık olanlar deh­şet içinde kalırlar. Çünkü padişahın bu davranışı ağır ölçüde cezalandıracağı kanısındadırlar. Oysa Yavuz Sultan SELİM gayet sakin; “siz bana yeni bir kaftan getirin bu çamurlanan kaftanımı da saklayın ki, torunla­rım ilme verdiğimiz değe­ri görsün” der.

Osmanlı İmparatorluğu­nun bilime önem verdiği dönemle, “Yükselme devri” arasında paralellik olduğu da bilinen bir tarihi gerçektir. Oysa AVRUPA’da Rönesans ve dinde reform ile yeni bir dönem başlarken, Osmanlı İmparatorluğu bilime kapılarını kapatmış, tam bir dinsel bağnazlık içine itil­miş ve bu oluşum onu, “du­raklama”, “gerileme” ve ni­hayet “batmaya” götürmüştü.

Bir dönem geldi. O dönemin Başbakanı bilimin seçkin temsilcilerine “Kara cübbeliler” demek sure­tiyle bilime saygısızlığını ve dolayısıyla iktidar felsefesini açığa vurdu, Hatasını kellesi ile ödedi.

12 MART döneminde ise, hepsi birbirinden değerli bilim adamlarımıza insanlık dışı işlemleri layık gördü­ler. Özellikle seçilenler 1961 Anayasası’nın yapılmasına katkısı olanlardı…

Geceleri evleri basıldı, Kitapları alındı, ellerine ke­lepçe takıldı, saçları kesil­di, hapishanelerin çok gayri insani ve ilkel koşulları yetmiyormuş gibi yönetim an­layışı dışına da taşan ve buz kırdırmağa kadar va­ran iğrenç uygulamaların hedefi oldular.

Türk tarihinde bilime bu derece saygısız bir dönem yaşandığını anımsamıyoruz. Bütün bu yasa dışı uygula­maları yapanlar, gerçekte emperyalizmin kuklaları idiler. Belki de birçoğu farkında olmadan, birer kukla gibi bilime, insanlığa, ahlâka ve vicdana saldırarak emperyalizmin emrettiği bir düzen getirmek isteyenlere bilinçsiz olarak hizmet ediyorlardı Çünkü gerçekte az gelişmiş ülkelerin tümünde “Temizlik Listeleri” emperyalizmin önerileri doğrultu­sunda, hazırlanır ve bir bu­nalım dönemi beklenir. Gerekirse bunalım da yaratı­lır ve bu listede bulunanla­rın hesabı görülür.

Kuşkusuz, “sosyal uyan­ma, ekonomik gelişmeyi aş­tı” gerekçesiyle emperyalizme hizmette yarışa kalkan çevrelerin ilk hedefi, devrimci sınıflar olsa gerektir. Nitekim 15–16 HAZİRAN olayları bahane edilerek bu işçi sınıfı üzerinde bir operasyon denendi, fa­kat EGEMEN GÜÇLERİN arzuladığı sonuca ulaşılamadı.

12 MART’ta ise, işçi sını­fı yanında onların uyanması­nı sağlayan öncü güçler ve kişiler (Profesörler yazarlar, aydınlar) “Balyoz Harekâtının” kurbanları olarak seçildiler. Bütün bu uygulamalar, parlamentonun gerici ve tutucu kanadının desteği ile yürürlüğe konuldu.

Şimdi bu kanat, MC iktidarını oluşturuyor ve dünkü “Kara cübbeliler” zihniyetinin uzantısı olmakla övünüyorlar. Yani bilime kar­şıdırlar ve karşı çıkmakta ısrarlıdırlar. DGM’ler yasa­sının yeniden çıkarılmasının gerisinde yatan etkenlerden biri de budur.

Oysa bilime karşı iktidarların yaşama şansı olmadığı tarihsel bir gerçek­tir.

2- Birçok çevrelerce, bu­güne kadar yapılan eleştiri­lerde 12 MART’ı, 31 MART’a benzetenler oldu. Soruna yüzeysel bir yaklaşım bizi ya­nılgılara götürebilir. Ama bazı benzerliklerden de söz edilmesi olanak içindedir.

Bizim kanımız odur ki, 12 MART da, bir 31 MART gi­bi Türk tarih sahnesinde tam bir geri dönüşü simgelemekte ve bütünü ile em­peryalizmin önerileri doğrultusunda yeni bir hukuk düzeni getirmektedir. DGM’ler bu düzenin son hukuki halkasıdır.

Onun için. DGM’lere doğ­ru teşhisler koyabilmek için 12 MART hukukunu getiren güçlerin ardındaki emperya­list oluşum ve girişimleri iyi bilmek ve eleştirmek du­rumundayız.

a- 12 MART muhtırası ve­rilmiş ve başlarında Gn. Celil GÜRKAN’ın da bulundu­ğu bir Gn. ve Subaylar gru­bu emekliye sevk edilmiştir. Ordu K. Faik TÜRÜN, ordudaki subayları toplamış ve olaylar hakkındaki görüşlerini onlara açıklamak­ta sakınca görmemiştir. Faik TÜRÜN’ün değerlendirme­sine göre, bu subaylar komünist oldukları için emek­liye sevk edilmişlerdir.

Kalabalık bir subay top­luluğu içinden, sadece bir muhabere binbaşısı çıkıp;

“Komutanım ben sizinle ay­nı kanaatte değilim. Emekli olan arkadaşlarımız da en az bizler kadar vatansever kişilerdi” demiştir.

Tabii ka­naatini açıkça söylemenin cezasını da görmüştür. Oy­sa eminim ki, toplantıda bü­yük çoğunluk muhabere bin­başısının kanısını paylaşmaktadır. Ama susmayı yeğlemiştir. Hiyerarşinin özel­likle bunalım dönemlerinde keyfiliğe kolaylıkla dönüşe­bilen gücü karşısında, bu yolu yeğleyenleri de kınıyor değiliz.

Ama TÜRÜN, karşısında o gün bir direnç görse idi, keyfiliğe ve yasa tanımamazlığa ve insanlık dışı iş­kence uygulamalarına yeşil ışık yakma cesaretini kendinde göremezdi.

b- Eski bir Sıkı yönetim Mahkemesi Başkanı MART 1976 bir açıklama yaparak 12 MART’ın ordudaki solcu subayların tasfiyesi için yapıldığını” iddia etti. Gerçek­te 12 MART hukukunun bir parçası olarak kurulan “Yüksek Askeri İdare Mahkeme­si” 12 MART’tan sonra MİT ve diğer gizli örgütlerin ra­porlarına dayanarak binlere varan, özellikle genç Su­bay, Astsubay ve Askeri Öğ­renciyi T. Slh. Kuvvetlerinden ayırdı. 12 MART hukuku öyle bir sistemi de beraberinde getirmiştir ki, insanların ha­yatları ve gelecekleriyle fut­bol topu gibi oynanırken haklarında MİT tarafından düzenlenen “Gizli belgelerken dilerinden ve müdafilerinden saklanılmış ve savunma olanakları da ellerinden alınmıştı.

c- Yine MART 1976’da İh­san Sabri ÇAĞLAYANGİL, POLİTİKA gazetesinde yayınlanan açıklamasında 12 MART’ı CIA’NIN yaptırdığından ve CIA-MİT ilişkilerinin varlı­ğından söz etti. TÜRÜN, AP senatör adayı oldu. Elverdi, AP milletvekili, ÇAĞLAYANGİL AP’nin Dışişleri Bakanı.

Şimdi bu üç beyanı kar­şılaştırdığımızda “Balyoz Harekâtı”nın hedefi olmuş tüm ilerici aydın yurtsever, ATATÜRK’çü bilim adamları ile emekliye sevk edilen Subay, Astsubay ve Askeri Öğ­rencilerin dolaylı olarak, CIA önerilerinin hedefi olduklarını iddia edebiliriz.

Bu noktada, bir yanılgı­ya düşmemek İçin İhsan Sabri ÇAĞLAYANGİL’in beyanının doğru değerlendirilmesi gerektiği ka­nısındayız. Şöyle ki; İhsan Sabri ÇAĞLAYANGİL’e göre 12 MART’ı CIA yaptırmıştır. Kime karşı? AP’YE karşı. O halde CIA, AP’YE karşıdır. Kuşkusuz AP çevreleri böyle bir yorum tarzını benimseyebilirler. Ama devrimci eleştirinin tam tersine olması gerekir. Çün­kü İhsan Sabri ÇAĞLAYANGİL, CIA-MİT ilişkisinin varlığını da kabul etmiştir. O halde 12 MART’ın muhtıra doğrultusundan sapması, ancak CIA-MİT ilişkisinin varlığı sonucu meydana gelmiştir, yargısına kesinlikle varabiliriz. MİT’in dü­zenlediği “Devlet Brifingleri” bu sapmanın aracı olarak kullanılmış ve Parla­mentonun sermaye yanlısı tutucu partilerince MİT’in önerdiği düzen getirilmiştir. Bu dönemde 3 kez Anayasa değiştirilmiş ve 100’e yakın yasa çıkarılarak 12 MART hukuku gerçekleştirilmiştir.

AMERİKA’nın en yetkili kişileri Amerikan yanlışlık iktidarların yaşatılması amacı İçin CIA’in kullanıldığını ve gerektiğinde Amerikancılarına aykırı İktidarların CIA’ce devrildiğini açıklamışlardır.

3- Bu açıklama karşısın­da,12 MART’ın gelişi ve olu­şunda CIA parmağı aramak doğaldır.

Fakat biz o kanıdayız ki 12 MART öncesi T. SIh. Kuvvetleri içindeki dalgalanmalar kontrolü herkesin ve bu arada bir ölçüde CIA’nin elinden kaçırmış ve “Muh­tıra Formülü” bu ortamda benimsenmiştir. Muhtıra imzacılarından Muhsin BATUR bunun T. Slh. Kuvvetlerindeki bir hareketi önlemek için yapıldığını açıklamıştır. Muhtıra, başlangıçta T. Slh. Kuvvetlerindeki radikal gücü pasifize edebilmek İçin düşü­nülen bir formüldü. Muhtıra aldatmacasından yararlana­rak İlk önce “Radikal Su­baylar’ın” başları sanılan kimseler elendi.

Etiketler
BENZER YAZILAR
Talat Turhan
Türkiye

1924 Yılında Elazığ’da doğdu. O tarihte babası Elazığ Müdde-i Umumisi (Savcı) idi. Baba tarafı Rize ilinin Çayeli ilçesinin tanınmış ailelilerinden (Şerifoğulları)’na mensuptur. Anne tarafı Elazığ Harput’un tanınmış ailelerinden (Efendigiller) ‘dendir.....