Sabahattin Ali olayı Talat TURHAN
Sabahattin Ali olayı
Talat TURHAN
— Konuşmacı: Talat Bey, sizin SABAHATTİN Ali ile ilgili bugüne kadar yazılmış bütün kitaplarda adınız bir şekilde geçiyor. Sizin ilginiz ne bu olayda.
— Talat TURHAN: SABAHATTİN Ali, tabi, bugüne kadar ne şekilde ortadan kaldırıldığı bilinmeyen ve Türk Edebiyatının seçkin isimlerinden bir tanesi, o sıfatı nedeniyle de, zaman zaman insanlar onun nasıl öldürüldüğünü merak ediyorlar ve araştırmaya geliyorlar. Siz de bunlardan birisiniz. Aslında SABAHATTİN Ali’den bu yana yahut ondan evvel, TÜRKİYE’de benzeri olaylar yaşanıyor, yaşıyoruz ve yaşamaya devam edeceğiz. Bunların olmaması için iktidarlarda iktidar işlemez söyleminin ardına saklanmamaları lazım. Üstelik Dünyanın bütün bölgelerinde istihbarat örgütlerinin kuram içersinde cinayet işlemek vardır. SABAHATTİN Ali bu kategoriye girer mi girmez mi bitemiyorum. Ama bugüne kadar aydınlatamadığımız siyasi cinayetlerde, iktidarlar bu iradeyi göstermediği için hep karanlıkta kaldık ve bundan dolayı da çok üzüntülüyüz.
Örneğin, Uğur MUMCU’ya 1 milyon imza topladık imzamızın arkasında duramadık, önümüze şimdi bir senaryo daha geldi mahkemeden sonucunu bekliyorum, bende merakla bekliyorum. SABAHATTİN Ali konusuna gelince, ben 1972–1975 yılları arasında işte o dönemde 12 MART darbesi olmuştu. Darbe sonrasında, tutuklama yapılmıyor aslında darbe sonrasında önüne gelen herkes alınıyor. Buna istihbarat dilinde “temizlik operasyonu” diyorlar. Dünyanın her yerinde yapılıyor bunlar. Temizlik operasyonunun arkasında ben şahsen ClA’yi görüyorum. Çünkü Philip AGEE denilen adamın iki cilt yayınlanmış kitabı var, “CIA günlüğü” diye.
Adam; “14 yıl ClA’de çalışmış, sonra yaptığı işin pis olduğunu, çirkin olduğunu anlamış, günah çıkartmış her şeyi yazmış”.
Bu adam diyor ki,
“biz bağlaşımız olduğu ülkelerde, bize muhalif olan insanları saptarız, bir dönem gelir ki işte o dönem sıkıyönetim dönemidir, darbe dönemidir vs… daha çok söz sahibi oldukları bir dönem. Yani parlamentonun kapandığı, karar iradesinin üç-dört kişiye geçtiği bir dönem”.
Dünya geneline baktığımız vakit, üç-dört kişi de ClA’nin okulları var oraya girmeyeceğim, oralardan yetişmiş kişiler. Yani “Amerikan yanlısı iktidarlar” geliyorlar, oturuyorlar oturduğu vakit de Amerikan istihbarat örgütleriyle birlikte çalışmak suretiyle önüne gelen şeyi alıyorlar. Önemli olan orada suçların kişiselliği değil, bir ideolojinin ortadan kaldırılması. Ne kadar fazla insan alırlarsa o kadar o ideolojiyi ortadan kaldıracaklarını sanıyorlar. Bu bağlamda bizde 12 MART 1971 temizlik operasyonu içinde alındık içeriye.
İki yıl SELİMİYE de kaldım, SELİMİYE de a, b, c, d, e, f, g, altı koğuş var üstte, alta da hücreler var. Yani koğuş hücreleri var tek hücreler var. Şimdi her koğuşta bir fraksiyonu koyuyorlar. Bize de lütuf etmişler, lümpenlerin koğuşuna koydular bizi. Oda bir yöntemdi yani, akıllarınca bizim onurumuza tecavüz etmek istiyorlardı. Büyük kaçakçılarla, büyük katillerle beraber yattım. Onlardan çok şey öğrendim bana faydaları oldu. Şimdi Rasih NURİ’yi de bizim koğuşa getirmişlerdi. Rasih NURİ saygın bir insan çalışkan bir insan, içerde yıkılmadı çözülmedi. Devamlı çalıştı kendi çalıştığı gibi benim isteklerim oldu, anında yaptı, yani böyle üretken çalışkan bir insan. Bu arada izin verirseniz bir anımı anlatayım.
İçerde herkes bir şeye çalışıyor, okuyor falan filan. Rasih NURİ de ölüm ilanlarını kesiyor.
“Rasih Bey” dedim
“bu ölüm ilanlarını niye kesiyorsunuz ne yapacaksınız?”
“Yani bir sosyalist dedi, gariban gazeteye ölüm ilanı veremez, kapitalistler verir”.
“Yani” dedi
“5–10 sene ölüm ilanlarını toplarsanız kapitalizmin haritasını çıkartırsınız” dedi.
Gayet akıllı ve mantıklı bir yöntemdi bana göre. İlginç kişiliği olan bir entelektüel, dostluk kurduk kendisiyle içerde. Bilmiyorum nasıl oldu konuyu SABAHATTİN Ali’ye getirdi. SABAHATTİN Ali konusunu konuştuk birlikte, o arada dedim ki;
“Rasih Bey bu konuda da benim bir duyumum var”.
“Peki” dedi
“günün birinde biz buradan çıktığımız vakit, size gelsem, o duyumunuzu bana söyler misiniz?”
“Tabii söylerim, memnuniyetle söylerim” dedim.
Ve o gün geldi 1975 de çıktık. Sanıyorum 1976 yılında Rasih NURİ eve teşrif etti.
“Talat Bey” dedi
bana; “içeride verdiğiniz sözü almaya geldim”.
Şimdi o sözün boyutu hakkında fazla bilgi sahibi değilim. Kendilerinden izin istedim,
“bana izin verin araştırayım, bildiğim kadarı hiçbir anlam ifade etmiyor. Araştırayım sonra size bilgi vereyim” dedim.
Rasih Bey herhalde biraz aceleci yapıda arkadaşımız olmuş olacak ki, Vatan gazetesinde iki gün peş peşe çıkan aşağı yukarı tam sayfaya yakın boyutta SABAHATTİN Ali olayıyla ilgili bir yazı yayınladı. Gördünüz mü o yazıyı bilmiyorum?
— Konuşmacı: Gördüm,
— Talat TURHAN: Orada benim araştırma yapmama fırsat kalmaksızın, “Talat TURHAN bu işi biliyor” dedi. Şimdi bu benim “üstümde kaldı”, böylece benim üstüme kaldı bu iş. O arda ben araştırma yaptım, Rasih beye verdiğim söz doğrultusunda, araştırma yaptım.
— Konuşmacı: Yorumunuz neydi?
— Talat TURHAN: Şimdi onu söyleyeceğim. Şimdi benim çok değerli ve çok önem verdiğim tarihi bir şahsiyet var. Yani gerçekten tarihi şahsiyet, 238 Generali bir yılda emekliye ayırdı, o operasyonun başındaydı. Üst düzey kumanda heyetini aldı uçağa bindirdi, uçakla yerlere götürdü teslim etti. Yani bu çapta iş yapacak iradesini taşıyan o tarihte Kurmay Yarbay sonra Kurmay Albay olan Dündar SEYHAN. WASHİNGTON’da olduğu için komite içinde yer almamış, “Milli Birlik Komitesi”nin içinde yer almamış, ama WASHİNGTON’dan döndüğü vakit 27 MAYIS’ın içersinde “Mili Birlik Komitesi” üyeleri kadar güçlü bir kişilikti, Dündar SEYHAN.
Dündar SEYHAN 1939 Harp Okulu çıkışlı bir arkadaşım. Onun bir arkadaşı var o da 1939 Harp Okulu çıkışlı Adnan ÇAKMAK. Sanıyorum Teğmenken, bir böbreğini almışlar o nedenle ordudan ayırmışlar polise geçmiş. Poliste 40 sene hizmet vermiş fakat Dündar SEYHAN’la Adnan ÇAKMAK’ın arkadaşlığı devam ediyor. Dündar, SEYHAN dostum olduğu için Adnan ÇAKMAK’ta Dündar SEYHAN’ın dostu olduğu için, bizde tanıştık ve dost olduk. Bu dostluk neticesinde Adnan ÇAKMAK o tarihte emniyet başmüfettişi.
İSTANBUL’a geldiği vakit beni ziyaret ediyor. Bir gün geldi, hadi gidelim dedi, bugünkü BEŞİKTAŞ kaymakamlığı değişti mi bilmiyorum, eski BEŞİKTAŞ Kaymakamlığı DOLMABAHÇE’ye bitişikti, bitişik bir bina var restore edildi. Orası BEŞİKTAŞ Kaymakamlığıydı, şuanda öylemi bilmiyorum. Onun alt katında bir odada beş-on tane kişi oturuyor. Onlarda Adnan ÇAKMAK’a bağlı Emniyet müfettişlerinin İSTANBUL grubu. Oturduk biraz sohbet ettik, oradan kalktık YENİKÖY’de bugünde duran Rum meyhanesi vardı deniz kenarında böyle balkonlu bir yer. Oraya gittik, orada yeniliyor içiliyor, ben aslında içki masalarını sevmem. Çünkü içki bir adam değilim, hoşlanmamda içki masalarından. Ama yani muhakkak bulunmuşumdur arkadaşlarımın içinde o tip insanlar var, bulunmuşumdur çok iyi bir refakatçiyim ben aslında. Yahut gözlemciyimdir yani. Orada konuşuyoruz, yanımızda bir kişi oturuyor. Şuanda ismini de bilmiyorum cismini de bilmiyorum. Epeyce alkol aldıktan sonra bana dedi ki, o kişi emniyet müfettişi, İSTANBUL’da ki Emniyet Müfettişi. Dedi ki;
“Ben KIRKLARELİ’nde Komiserdim, SABAHATTİN Ali’yi ben sorguladım, elimde kaldı”.
Sonra dedi o bildiğiniz senaryo devam etti. Duyumum bu, hiç bunu da ciddiye almadım çünkü bana mantıklı gelmedi. Bir de yani psikolojide, psikiyatride bir “Mütomanitide” bir olay var şimdi yani bir “Mütomaninin” peşine düşemem. Adamın iddiası doğru olsa, iddiadan bir sonuç çıkmaz ona inanıyorum. Hiç oralı olmadım beni enterese de etmedi olay. Ama irkildim, irkildim orada kaldı. Şimdi geldikten sonra buraya Rasih NURİ Bey, o adamın kim olduğunu anlayabilmek için, öğrenebilmek için Adnan ÇAKMAK’a gittim.
Adanan ÇAKMAK ve eşi, Hapishane deneyiminden dolayı tamamen içe kapanık bir aile yapısına bürünmüşler. Geçmişte soyutlanmışlar ve bu durumda konuşacak bir şey olmadığını anladım, algıladım ve ayrıldım. Şimdi tabi bir de Rasih NURİ’ye söyleyecek bir sözüm kalmadı. Söyleyecek bir şeyim yok bu kadar yani. Ama bunu bu iddia ortaya atan adam onun delilerini saptaması lazım, onun izini sürmesi lazım. İstihbarat da buna, şimdi bu bir haber diyelim, sizde de habercilik var “habercilik başka istihbarat başka”. Diyelim ki;
“Bir üzüm tanesi haberdir, ama bir şarap istihbarat tır. Yani haber alıp ta bir istihbarat çarkından belirli bir metodoloji içersinde değerlendirirseniz, o zaman istihbarat olur”.
“İstihbarat da doğru olmaz onunda kategorileri var. Bir, iki, üç, dört, beş, altı, A, B, C, D, E, F, birisi doğruluk derecesi, biriside güvenlik derecesi. İstihbaratın %100 doğru olabilmesi için bir A, olması lazım. Onun içinde beş kaynak size aynı şeyleri getirecek, yani elinizde beş istihbarat örgütü var birbirinden haberi yok onların, aynı haberi beş yere birden vereceksiniz. Beş yerden gelecek, beşi de aynı şeyi teyit ediyorsa, onun değeri bir A, dır. Ama altı F’ de olabilir, altı G’ de olabilir. Onunda değeri yoktur, istihbarat bile bir anlamda değerli değildir. Şimdi buna istihbarat da esas bilgi unsuru derler”.
Size ipucu başlangıç noktası, başlangıç noktasındaki bir şeyi ben nasıl bir toplumun önünde bir iddia olarak açıklayabilirim, sonra bu iddianın arkasında nasıl durabilirim. Şimdi böyle kaldı burada kaldı, sonra aradan biraz zaman geçti. Baktım Kemal BAYRAM diye bir arkadaşımız “SABAHATTİN Ali Olayı” diye bir kitap çıkarmış, kitapta çeşitli kişilerle konuşmuş, olayı bilen kişilerle, ama bilen kişilerin sonuçta “bir şey söylediği yok”. Çözüme giden bir şey yok, ama nedense “Kemal BAYRAM benimle konuşmaksızın” önsözde Rasih NURİ den aldığı cümleyi aynen aktarıyor, “Talat TURHAN bu işi biliyor” diye. Şimdi size teşekkür ederim toplumda yanlış bir kanıyı silmek için bana yardımcı oluyorsunuz. Ben hiçbir şeyden çekinen bir insan değilim, bildiğim şeyi dosdoğru söylerim. İsterse beni ipe götürsün, hiç beni ilgilendirmez doğruyu söylerim ben. Doğruyu insanları rahatsız edecek olsa da söylerim ben, bundan çekinmem yapım bu beni tanıyanlar bilirler.
Şimdi o da geldi geçti onu da ciddiye almadım, Kemal BAYRAM’ı da muhatap almadım. Sonra duyuyorum geçen sene Hıfzı TOPUZ bir kitap yayınlamış, o da Rasih NURİ Bey’den ya da Kemal BAYRAM Bey’den, belki arada başkaları da aynı şeyleri yazdılar. Hepsini takip etmem mümkün değil. “Talat TURHAN bunu biliyor” dedi.
Bildiğim bu kadar bunu da size aktarıyorum. Bana bu fırsatı verdiğiniz için de size teşekkür ediyorum.