2
Yurtiçi Basın

Talat Turhan’ın Ardından

TALAT TURHAN’IN ARDINDAN
TELGRAF GAZETESİ – 28 TEMMUZ 2017
SERKAN AKSÜYEK YAZDI.

Kimi insanlar vardır, değerleri için yaşar… Yaşama ve yaşadığı ülkesine dair söyleyeceği ne varsa, hep o değerlere atıfta bulunur. Kimi insanlar ise değer, ahlâk,

Kimi insanlar vardır, değerleri için yaşar…

Yaşama ve yaşadığı ülkesine dair söyleyeceği ne varsa, hep o değerlere atıfta bulunur.

Kimi insanlar ise değer, ahlâk, namus, erdem gibi kavramları elinin tersi ile iter. Para, makam, mevki uğruna yapmayacağı sahtekarlık yoktur. Bulunduğu kabın şeklini alır, rüzgâra göre yön değiştirir, bukalemun gibi her renge girer…

Bu hafta Talat Turhan’dan bahsedeceğim size… İnsani ve düşünsel değerleri uğruna, 93 yıllık ömrüne sığdırdıklarından söz edeceğim.

1924 doğumlu bu Atatürk subayı; gözlerinin ışığı sönene dek araştırmaya, üretmeye, zihinleri aydınlatmaya devam etti. Bugünün Türkiyesi’nde yazılıp konuşulan pek çok konuyu, daha 70’li yıllarda Türkiye gündemine getiren bir aydındı…

“Araştırmacı-yazar”lığın kutupyıldızıydı adeta.

70’LERİN ERGENEKON’U

Sadece bir örnek vereyim size.

2008-2013 yılları arasında Türkiye gündeminden düşmeyen Ergenekon Davası’nın, tıpa tıp benzeri 1970’li yılların başında yaşanıyordu.

Kurmay Yarbay Talat Turhan, 1964 yılında, henüz 40 yaşındayken emekli edilmişti.

O tarihte, 1944 yılı Kara Harp Okulu mezunu kurmay subaylar arasında kıdem bakımından birinci sıradaydı. TSK’nın en parlak kurmayları arasında gösteriliyordu. Topçu sınıfındaydı. O emekli edildiği için, aynı mezuniyet döneminde kendisinden sonraki kıdeme sahip Necip Torumtay, Orgeneral rütbesi ile 1987 yılında Genelkurmay Başkanı olmuştu.

Yani 1964 yılında şerefli, kaskatı Atatürk milliyetçisi bir Türk subayının rütbelerini koparanlar, 1990’lı yılların Genelkurmay Başkanı’nı da emekli etmiş oluyorlardı.

Talat Turhan, kurmay subay olarak Türkiye’yi ayna arkasında yöneten silueti görmüştü. Emekliliğinden itibaren kendisini bu konuda araştırmaya adadı. Devletin kendisine sağladığı emekli maaşı dışında, para pul için kimseye minnet etmedi, dimdik duruşunu bozmadı. MİT’in İstanbul Bölge Başkanlığı gibi çok kritik bir görevi dahi reddetti. İpuçlarını yakaladığı gizli düzenin şifrelerini çözmek ve halka anlatmak istiyordu.

BAŞ SANIK…

1972-1974 yılları arasında üst düzey generallerin birbirleriyle olan makam ve çıkar çatışmaları üzerine tezgâhlanan ve akıl almaz bir komplo olan Bomba Davası’nın baş sanığı olarak Ziverbey Köşkü’nde bir ay işkence gördü. Nedensiz ve gerekçesiz iki yıldan fazla süre Selimiye Askeri Ceza ve Tutukevi’nde yattı.

İdamla yargılanıyordu…

Bomba Davası; dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Faruk Gürler, Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Muhsin Batur ve Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Kemal Kayacan’ı ordunun tepesinden uzaklaştırmak için kurgulanmıştı.

Türk tarihinin en profesyonelce hazırlanmış provokasyonlarından biriydi. O tarihe kadar Genelkurmay Başkanı ve iki Kuvvet Komutanı’nı “sanık” ilân eden bir başka dava daha yoktu.

AYNI TEZGÂH…

Bomba Davası sanıkları, “yapılacak bir askeri ihtilâle zemin hazırlamak için, soygunlar ve bombalı saldırılar düzenlemekle” suçlanıyordu.

O tarihlerde henüz inşaatı süren Boğaziçi Köprüsü’nün (Açılışı 29 Ekim 1973’te, Cumhuriyet’in 50’inci yaş gününde yapılmıştı.) Beylerbeyi ve Ortaköy’de denize çakılan ayaklarına bomba konulacak ve köprü henüz inşaat aşamasında havaya uçurulacaktı.

Sanıklar deli saçması iddialarla İstanbul’daki Ziverbey Köşkü’nde işkenceli sorgulamalardan geçirildi. “Kontrgerilla” adı ilk kez bu köşkte dile getirildi. Çünkü sorgulamayı yapanlar kendilerini böyle tanımlıyorlardı.

Bomba Davası ülke gündeminde büyük gürültülerle sürmesine rağmen, sessiz sedasız bitti. Yargılama sürecinde tek bir mahkûmiyet kararı bile çıkmadı. 1974 yılında çıkarılan afla dava düştü.

Talat Turhan, mahkemeye sunduğu dilekçe ile bu affa itiraz etti. Yargılanmasının devam etmesini, suçsuzluğunun mahkeme tarafından tescillenmesini istiyordu. Dosya, Askeri Yargıtay’a gitti ama kararda bir değişiklik olmadı.

Kurgu olarak Ergenekon Davası’nın aynısıydı.

Ve şimdi sıkı durun…

Talat Turhan ile 2010 yılı Ocak ayındaki bir sohbetimizde bu benzerliği analiz ederken aynen şunları söyleyecekti:

“Türkiye’nin üniter devlet yapısını parçalamak isteyenler, bunun önünde tek engel olarak gördükleri Türk Silahlı Kuvvetleri’ni pasifize etmek, mümkünse yok etmek için mücadele ediyor. Hedefin sakın Kontrgerilla’yı yok etmek, Türkiye’yi sivil demokrasiye kavuşturmak olduğunu sanmayın. Hedefleri Genelkurmay Başkanı’nı sanık sandalyesine oturtmak; laik ve demokratik Cumhuriyet yapısının yerine Ilımlı İslam modeline dayalı bir devlet düzeni ikame etmektir (getirmektir.).  Yine Amerika tarafından tezgâhlanan bir oyunla karşı karşıyayız..”

Talat Turhan’ın Ergenekon Davası’na ilişkin analizlerini kaleme aldığım bu yazım, Gözlem Gazetesi’nin 13 Ocak 2010 tarihli sayısında yayınlandı. Talat Turhan’ın “Sanık sandalyesine oturtulmak isteniyor” dediği Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ’du.

Ve aynı İlker Başbuğ, 2010 yılının Ağustos ayında emekli olacak, 6 Ocak 2012 günü tutuklanacak, sanık sandalyesine oturtulacak ve iki yıla yakın süre tutuklu kalacaktı.

Kaderin garip cilvesidir, Talat Turhan’ın iki yıl önceden “Seni sanık yapacaklar” diyerek uyardığı Başbuğ’un Genelkurmay Başkanlığında, Orduevleri’ne giriş kartı “hiçbir gerekçe göstermeden” iptal edilmişti.

VE KONTRGERİLLA!

“Kontrgerilla” kelimesini ülke gündemine ilk duyuran da Talat Turhan olmuştu. 70’li, 80’li, 90’lı yıllarda yayınladığı kitaplarda; Türkiye’nin nasıl bilinçli olarak kardeş kavgasının içine çekildiğini, 12 Eylül’e nasıl sürüklendiğini bıkıp usanmadan yazdı. Hain bir suikaste kurban giden Uğur Mumcu’nun, kritik araştırmalarındaki bilgi kaynağı her zaman Talat Turhan olmuştu. Turhan, kardeşi gibi sevdiği Mumcu ile çok özel bilgilerini paylaştı.  Yıllar sonra, Güldal Mumcu anlamsız bir şekilde “Uğur’u bu işlere Talat Turhan bulaştırdı” diyecekti. Eşinin katledilmesinden zımnen Talat Turhan’ı sorumlu tutuyordu. Bizzat tanığıyım, Talat Turhan’ın içine yumruk gibi oturmuştu bu suçlama.  Mumcu’nun hatırasına zarar vermemek için tek cümle karşılık vermedi.

Bugün kendisini “Gladyo uzmanı” olarak tanıtanların, onun yazdığı kitaplardaki cümleleri bire bir kullandıklarını görecekseniz.

Örnek mi?

Bomba Davası Savunma 1-2, Doruk Operasyonu, Özel Savaş Terör ve Kontrgerilla, Çeteleşme, Kontrgerilla Düzeni, İç Savaşın MİT’çisi Eymür, Küresel Çete, Mont Pelerin, Bohemian Club, Arap Baharı, Direniş ve daha niceleri…

BİZİM TANIŞMAMIZ

Sevenleri, yani bizler ona “Atatürk’ün Yarbayı” dedik hep…

Bu satırların yazarı da 1990’lı yılların başında, sahaftan bulduğu bir kitapla tanıştı “Talat Amca”sıyla…

O, 70’ine gelmiş kıdemli bir yazar; ben, Türkiye’ye merak sarmış bir genç… Aramızda 51 yaş vardı. Aradan geçen 24 yılda Talat Amca ile doyumsuz sevgimiz artarak sürdü. Ben onun (kendi deyişi ile) manevi evlâdı, o benim mücadele idolümdü.

İstanbul-Kuzguncuk’taki “arşiv evi”nde saatler süren sohbetlerimiz…

İzmir’e her gelişinde birbirimizle olmak için fırsat kollamalarımız…

1924 doğumlu bu Cumhuriyet Anıtı’nın, onca hastalığına rağmen kitap fuarlarında dimdik ayakta eserlerini imzalamasını, iki saatlik bir konferansa, neredeyse bir ay boyunca cerrah titizliği ile hazırlanmasını hep hayranlıkla izledim.

Düşünce namuslusu kocaman bir adamdı. Ömrünün son ayları, hastalıklarının dayanılmaz acıları içinde geçti. Yeğeni olan Prof. Dr. Canan Karatay, insanüstü bir çabayla dayısını yaşatıyordu. Ama çektiği acıları yüzünden okumak mümkündü. En son iki ay kadar önce İstanbul’da bir hastane odasında görüşmüştük. Zorlukla konuşuyordu. Beni başucunda görünce dudaklarına gülümseme oturdu, dikkatlice baktı gözlerimin içine, fısıltıya benzer bir tonla “Ben gidiyorum artık Serkan” dedi…

Ve gitti…

Kendisine Allah’tan rahmet diliyorum.

Bugünün Türkiyesi’ne bakıp kafası karışanlara Talât Turhan’ın kitaplarını okumalarını öneriyorum.

Türkiye için hazırlanan senaryonun, orijinal metinlerini onun satırlarında bulacaksınız…

Etiketler
BENZER YAZILAR
Talat Turhan
Türkiye

1924 Yılında Elazığ’da doğdu. O tarihte babası Elazığ Müdde-i Umumisi (Savcı) idi. Baba tarafı Rize ilinin Çayeli ilçesinin tanınmış ailelilerinden (Şerifoğulları)’na mensuptur. Anne tarafı Elazığ Harput’un tanınmış ailelerinden (Efendigiller) ‘dendir.....