“TÜRKİYE bir dikta idaresine gidiyor” -3-
“TÜRKİYE bir dikta idaresine gidiyor”
Yeni Asya: 23 ŞUBAT 1991
Mustafa AYDIN – Talat TURHAN
Talat TURHAN: Anayasanın 122. maddesini kötüye kullanacaklar
— TÜRKİYE’nin savaştan sonra problemlerinin azalmayacağını, artacağını söyleyen Talat TURHAN, bu şartlarda sıkıyönetimin uzayacağını ve Anayasa’nın 122. maddesinden faydalanan iktidarın kalıcı olacağını belirtiyor.
— Türkiye’de 1960’lı yıllarda uçaksavar sınıfının lağvedildiğini belirten Talat TURHAN, bu kararı alanları “hain” olarak vasıflandırıyor ve bu kişilerden bazılarının daha sonra çok kritik mevkilere geldiklerine dikkat çekiyor…
— Mustafa AYDIN: RE-MO Plânından bahsetmiştiniz…
— Talat TURHAN: Ve Re-Mo Planı da hiç bir zaman belirlenen hedeflere ulaşamamıştır.
Şimdi bu şartlar altında TÜRKİYE, Körfez Savaşı başladığı günden bu yana çok büyük ziyan etti… Bütün sektörler durdu. Halk kan ağlıyor, esnaf kan ağlıyor, madenci kan ağlıyor. Yani savaşın yükünü artan zamlara taşıyor, o SUUDİ ARABAİSTAN’da konuşlanan ABD askerinin çölün içerisinde kliması var, gaz maskesi var, sığınağı var, her şeyi tamam… Ama biz sıkıntı çekiyoruz.
TÜRKİYE’yi 40 yıl NATO standartlarında tutma, 40 yıl sonra ABA çıkarları doğrultusunda kullanma koşuluyla demode olan silahlar ülkemize verilmekte propaganda yöntemleriyle “ABD yardımı” diye halkımıza yutturulmaktadır. Türk halkı bunun hesabını sormalı. Şimdi de hesap sorulacağı korkusu İçerisinde bulunan TÜRKİYE’deki uydu İktidarın tek dayanağı savaştan medet ummaktadır. Çünkü yaşaması buna bağlı. Yapılan kamuoyu araştırmalarına göre halkın % 92’si savaş istemiyor. Yine yapılan araştırmalara göre iktidar kamuoyu desteğini yitirmiş… Ama savaş çakarsa, o zaman seçimleri erteleyebilecek, grevleri yasaklayabilecek… Anayasa’nın 122 ve 123. maddeleri gereği bazı haklar ele geçirmiş olacak. Bu hakları kullanacak. Savaştan çıktıktan sonra sıkıyönetim bitecek diye bir şey de yok. Yani savaştan sonra da sıkıyönetim hali devam edecek… Yoksa savaşın bütün sorumluluğu bir koyup üç almak isteyen iktidarın üzerinde kalacak.
Bir de diyelim ki IRAK’la olan bir savaştan sonra, TÜRKİYE’nin problemleri azalmayacak ki, artacak. Bu koşullar altında da sıkıyönetim durmadan uzayacak. O zaman Anayasa’nın 122. maddesinden yararlanan iktidar kalıcı olacak. O kalıcılık da demokrasi kılıfı altında bir diktaya yönelecek. Doğu’da sohbet toplantıları dahi yasaklanır hale geldi. Bu tuzağa düşmemek için, Türk halkı çok doğru tanılar koymak zorundadır.
Şimdi yazılanlara göre TÜRKİYE’deki 630 zırhlı araç NATO’dan aktarılacaklarla 3120’ye, 589 savaş uçağı 750’ye çıkarılacak. Şu anda 3 adet olan saldırı helikopteri 43’e çıkacak. Helikopter çok etkili bir araç ve 2. Dünya Savaşı dahil bütün savaşlarda kullanıldı. Ama TÜRKİYE’de sadece 3 adet saldırı helikopteri bulunuyor.
Bir de şimdi yüzünüzü güneye çevirin. SURİYE Silahlı Kuvvetlerine bakalım. İnsan unsuru önemli ama SURİYE’nin Silahlı Kuvvetlerini alın Türk Silahlı Kuvvetleriyle. IRAK’ın, İRAN’ın Silahlı Kuvvetlerini karşılaştırın. Bu mukayeseden sonra Türk Silahlı Kuvvetlerinin sadece “kuzey’e karşı değil, güney’e karşı” da zayıf bırakıldığını rakamsal olarak göreceksiniz.
O zaman TÜRKİYE’yi bu konumda tutanlar ABD, NATO ve onların politikasını benimseyen iktidarlar aslında bu suç ve zafiyetin sorumlusu olduğu için de bugün ABD’nin her dediğine peki diyecek konuma gelmişlerdir. Eğer bu zafiyet olmasaydı, eğer 40 milyar dolar borç batağına sokulmasaydı uydulaşma bugünkü boyuta ulaşamazdı.
Bu arada bir yazımda da belirttiğim gibi DP dönemi Genelkurmay Başkanı, Orgeneral Rüştü ERDELHUN; “TÜRKİYE Amerikalılarındır” diyor. Sonradan da açıklama yapıyor “Hava savunması açısından TÜRKİYE Amerikalılarındır”
dedim diyor. Yaşadığımız yüzyıla baktığımız vakit, dünyanın en gelişen araçlarından ve silahlarından birisi “uçak”… Bir silah geliştiği vakit onun karşıtı da gelişiyor. Yani uçak geliştiği vakit, uçağın karşıtı da gelişiyor. Uçağın karşıtı uçaksavar, onun da gelişmesi lazım.
IRAK’a bakıyoruz, 500 uçaksavar bataryası ve füzesi var. Buna mukabil, TÜRKİYE’de uçaksavar sistemi ihmal edilmiştir. 1948–1949 yıllarında TUZLA Uçaksavar Okulu’nda 9 ay Amerikalı ve İngiliz öğretmenlerinden SCR–584 Radar, M8 Komuta aleti kursu gördük. SCR–584 o günün en gelişmiş radarı, M8 ise o günün bilgisayarı. Komuta aleti gibi bir şey, elektronik hesap yapan bir alet… 24 subaydık. Bizi kursa götürürken bize söylenen şuydu;
ABD bize 16 tane 90 mm’lik otomatik uçaksavar silahı verecekti. O silahları kullanmak için de subayların eğitilmesi gerekiyordu.
Ama verilmedi. O uçaksavarlar gelmedi. Şimdi ben yaşadığım olayı söylüyorum. TÜRKİYE daha 1948 – 1949’lu yıllardan itibaren ABD’nin ihanetine uğratılmıştır, sonra 1960’lı dönemler geldi.
Bir kaç yetkili(!) bir araya geldi uçaksavar sınıfını lağvetti. Bu gerçekler karşısında bu kararı alanlarla vatan haini sıfatını az görüyorum.
— Mustafa AYDIN: İsim veremez misiniz?
— Talat TURHAN: Arşivleri karıştırıp bulsunlar, bu kişiler çok önemli konumlara geldiler, TÜRKİYE’de söz sahibi oldular yıllarca ülkeyi İdare ettiler.
Dünyada uçaklar gelişiyor, uçaksavarlar gelişiyor. Çevremizdeki, SURİYE, IRAK, IRAN dahil tüm ülkelerde gelişmiş uçaksavar silahlan var. Füzeleri var, Sam’lar var, Hawk’lar var. Hawk’lar çıkalı kırk yıl oluyor. Çeşitli türde füzeler var.
Uçak çok pahalı, uçaksavar ise uçağa göre çok ucuz, yalnız Patriot hariç. Diyelim ki bir uçak 10 milyon dolar, onu ortadan kaldıran sistem 1 milyon dolar… Onda bir. Eğer uçak alamıyorsanız, size yardım eden güçler size yeterince uçak vermiyorsa, hava savunmanızı kuvvetlendirmek zorundasınız. Oysa ki TÜRKİYE’deki uçaksavar sınıfı lağvediliyor.
Biraz önce dedim ki Patroit hariç diğer füzeler ucuz. Bir Scud füzesinden çok 1 misli pahallı Patroit füzesi… Onun için bu harbin galibi belli değildir. Buna Pyrus zaferi derler. Ve ABD Merkez Bankası Başkanı daha dün (2 ŞUBAT 1991) gazetelere verdiği bir demeçte;
“ABD’nin uzayan bir savaşa ekonomisinin dayanamayacağını” vurguluyordu. Bir Patriot füzesi 1,4 milyon dolar. Bize emaneten verilen Patriot füzeleri durmaksızın yanlışlıkla patlıyor. Patriot’lar böyle giderse ABD bütçesini eritir.
Uçaksavar, füzesavar sistemlerinin bu kadar gelişmiş olduğu sistemler bugüne kadar TÜRKİYE’de yoktu, varsa da sınırlı bir kaç yerde.
TÜRKİYE NATO’nun ihanetine uğramıştır söylemini hep yineliyorum. Taa 1952’lerden beri…
Gazetenizde fotoğrafını gördüğüm Taret silahı var demode hafif uçaksavar silahı… Geçen 29 EKİM’de geçit resmi yapılırken sunucu, “Şimdi de uçaksavarlarımız geçiyor” dedi. Baktım Taretleri gördüm, 40 yıl önce KORE’ye gittim ve bu silah o zaman da TÜRKİYE’de vardı ancak o zaman bile bu silahlar demodeydi. KORE’de onun daha ileri modelleri vardı, M 16 Halftrack. Bu hiç olmazsa hareket kabiliyeti yüksek bir araç silah ve çekicisi bir arada… Bizimki ise kamyonla taşınmaya muhtaç değil…
Düşününüz ki, SADDAM’ın 5 bin tane tankı var. Ve hepsinin çekicisi var. Çünkü tank savaş alanına kadar götürülür, savaş alanında göreve başlar.
— Mustafa AYDIN: TÜRKİYE’deki durum nasıl?
— Talat TURHAN: “TÜRKİYE’nin potansiyeli savaş halinde yeterli olabilir TÜRKİYE’de halkın elinde yeterince bu amaca uygun çekici araç var. Bir seferberlik ilanında, bütün çekici araçları alıp yasası uyarınca kullanılabilir.
— Mustafa AYDIN: Peki AKKA meselesi…
—Talat TURHAN: AKKA, TÜRKİYE açısından silahsızlanmaya değil, silahlanmaya yaramıştır ve silahlanma da bugün TÜRKİYE’yi fiilen savaşa sokan bir konuma getirdi. Milliyet gazetesinin 20 OCAK 1991 tarihli sayısında Özcan ERCAN’ın çok yetkili kişilerle yapmış olduğu açık oturumda Profesör Aydın AYBAY bu konuda diyor ki;
“Birleşmiş Milletler Kurulu’nun 1974’te alınmış bir kararı var. Bu kararda saldırının tarifi var. Her hangi bir devlet diğerine hangi durumlarda saldırmış olur. Bombardıman, istilâ gibi genel tariflerden sonra şöyle bir madde var
Bir devletin ülkesinde bu devletin rızasıyla bulunan bir başka devletin silahlı kuvvetlerinin anlaşmada öngörülen koşullara aykırı olarak kullandırması saldırı sayılır. Ülkesini bir başkasının yararlanmasına sunmuş bir devletçe bu ülkeden yararlanan devletin ülkeyi bir saldırı riski kabul etmesi saldırı sayılır”.
Gayet açık ortada bir yetkili kişinin bu konudaki resmi bir belgeye gönderme yapmak suretiyle TÜRKİYE’nin savaşa girmiş olduğunun ifadesidir. Şimdi artık bundan sonra, TÜRKİYE için, ‘Savaşa girdi mi, girmedi mi, şöyle mi oldu, böyle mi oldu” diyerek kimsenin ahkâm kesmesine gerek yoktur… TÜRKİYE hukuken savaşa girmiştir…
— Mustafa AYDIN: Peki, o saman IRAK niye karşılık vermiyor? gibi bir soru sorulsa…
— Talat TURHAN: O zaman stratejideki iç hat ve dış hat manevrasından söz etmek gerekecektir. Şu anda IRAK stratejik konum itibariyle iç hat manevrası konumundadır. Bütün ağırlığını güneye vermiş durumda. Batısı ve doğusundan emin değil, yani SURİYE ve İRAN’dan emin değil. TÜRKİYE de zaten hukuken de, fiilen de savaşa girmiş durumda… TÜRKİYE’nin yetkilileri savaşa girmeyi IRAK’ın saldırısına bağlıyorlar. Irak saldırdığı anda o zaman ikinci cephe açılacak. O ikinci cephe birinci cepheye yarayacak. Şimdi güneyde cephe açıkken başka cephe açmak durumunda kalsa zaten dünya üzerine yüklenmiş perişan olur. Dünya üzerine yüklenen bir ülke ikinci cephe açamaz.
Bu kadar yığınak yapan Türk Silahlı Kuvvetleri ABD’ye büyük çapta hizmet ediyor. Nasıl hizmet ediyor? Güneyde bulunması gereken bir kısım IRAK güçlerini alıkoymak ve karşısında tutmak suretiyle.
IRAK’ın şu an bize saldırmak istememesi ve ikinci cephe açmaması bütün dünya ile savaşı göze alamamasındadır.
AGİK’e imza koyduk. AKKA’ya göre de hem silahsızlanacağız, hem de silahlanacağız! Bu kadar kendimizi AGIK devletlerine karşı riske ediyoruz. Kendimizi IRAK’a karşı riske atıyoruz. Silahsızlanmayı isteyen onlar, silahlanan ise TÜRKİYE.
AGİK toplandıktan sonra her ülkeye maddi ve manevi bir pirim verdiler. Artık kriteri nedir bilemiyorum, işte yüzde 20, yüzde 30 vesaire oranlar var. AGİK’teki maddi ve manevi değerimiz, AGİK’e katılan ülkeler içerisinde binde 83 civarında… Binde 83 oranında olan bir ülke ABD’nin her istediğine peki demek zorunda ülkemizi bu duruma getirenden halkımız hesabını sormak yükümlüğü altındadır.
— Mustafa AYDIN: Sebebi?
— Talat TURHAN: Tekrar tekrar söylüyorum, bu olay bir kaç günde olacak bir iş değil. Olayın bir derinliği var, 1980’li yıllardan sonra durup dururken “Güneydeki meydanları genişletin”, diye ödenekler geldi. İktidar da memnuniyetle kabul etti. Güneyde bugün kullanılan meydanlar o zaman genişletildi. Demek ki, o zamandan beri bu gün ortaya yerleştirilmek istenen güçler, TÜRKİYE’yi çıkarları için kullanmayı düşünüyorlardı. Biz de meydanlarımız genişliyor diye seviniyorduk.
Bizi savaşa, kana ve bir sürü riske atan bu oyuna katkıda bulunuyoruz. Eğer dediklerim doğruysa ve bu çatışma TÜRKİYE’ye gerçekten iktidarın dediği gibi kar değil de, çok büyük riskler getirecekse o zaman bunun hesabı sorulmalıdır.
Eğer bu gelişmeler olmasaydı, 48 uçaklık filo İki saatte gelip de oraya yerleşemezdi. Şimdi 48 uçak çağırıldı ancak bu uçakların demode olduğu herkes tarafından biliniyor.
Bu olayın yetkili kişiler tarafından Türk halkına tam açıklaması yapılmış değil. Söylenen tek laf “bayrak göstermek” bu ülkenin onuruna bundan daha büyük bir hakaret tasavvur edemiyorum. Türk bayrağı yetmiyor mu ki, Türk bayrağı bu kadar güçsüz mü bırakıldı ki TÜRKİYE’nin güneyine göstermek için yanında başka bayrakları göstermek ihtiyacı hissediyor.
Bağımsız bir ülkenin göstermek için başka bayrağa gereksinimi yoktur. Anlaşmaya evet, yardımlaşmaya evet, karşılıklı ilişkiye evet, ulusal onuru ve ulusal bağımsızlığı zedelemeyecek her türlü devletlerarası ilişkiye evet, ancak bayrak göstermeye gelen demode uçaklara hayır. Yetkili kişiler bu uçakların bayrak gösterme dışında niye geldiğini açıklamalıdırlar.