1
Dizi Yazı

Yeni Asya 15.3.1990

Yeni Asya 15 MART 1990

DİZİ YAZI

Devlet Terörü var.

Tahir AKA / Talat TURHAN Söyleşi’si

Talat TUHAN: “Borç tuzağına batan ülke düzeni elinden kaçırmış demektir

— 1960’lı yıllardan bu yana hapishanelere girip çıktığını söyleyen Talat TURHAN, “TÜRKİYE’nin meselelerini düşünmek hakkımdır. Emekli olduğum günden bu yana bu düzenin günahlarına katılmadım” dedi.

— 1 MAYIS 1977’nin toplumsal bir provokasyon olduğunu söyleyen TURHAN, “devlet terörü kişilere yönelik olduğu gibi topluma yönelik de olabilir. O gün 37 kişi yerine 3 bin kişi ölseydi kesinlikle darbe yapacaklardı” diye konuştu.

“Bir ülke ister sosyalist olsun, ister kapitalist olsun borç tuzağına batmışsa düzeni elinden kaçırmış demektir” diyen TURHAN, anarşi ve terör hadiseleriyle ilgili bir komplo teorisi olduğunu bildirdi.

– Tahir AKA: “Yani önümüzdeki günlerde yeni Prof. AKSOY’lar öldürülebilir, soldan sağdan yeni anarşi kurbanları olabi­lir mi demek istiyorsunuz?”

Talat TURHAN: Kesinlikle bu sürecin devam edeceğine inanıyorum. 1977 yılında yayınlanmış iki yazı dizim var. 7 Gün Dergisinde çıktı. Birisi “İşkence, Terörizm, Siyasi Cinayetler ve Güvenlik Ör­gütleri” orada söylediğim sözler şimdi TÜRKİYE gündeminde devam ediyor. Aslında kehanette bulunmuyorum. Kâhin olduğumu söylemiyorum. Benim de tabi TÜRKİYE’nin meseleleri hakkın­da düşünmek hakkımdır. Bu hakkımı fazlasıyla kullanıyorum, emekli olduğum gün­den bu yana bu düzenin günahlarına katılmadım. Çok kimse tarafından ba­na her türlü maddî ve manevî menfa­atler gösterildi, fakat devletin en üst kademesinde iki yıl vazife yaptım. Milli Savunma Bakanlığı Özel Kalem Müdürlüğü yaptım. Memleketin ne şekil­de idare edildiğini çok yakından görme şansına ya da şansızlığına sahip oldum. Başkaldırmadan sonuç alamadığıma göre artık o pisliğin içine girmeye hakkım yok diye düşündüm. Artık bütün çalışmamı TÜRKİYE’nin problemlerine yoğunlaştırmaya karar verdim.

— Tahir AKA: “Fikir seviyesinde mi mücadeleye başladınız?”

Talat TURHAN: Evet bunu yapmaya çalıştım. Şimdiye kadar ortaya koyduğum mesele­lerde objektif olmayı ve belgesel olmayı yeğliyorum. 1964 yılına kadar en iyi bir asker olmayı, bir vatanseverlik olarak sayıyordum. Bütün gücümle mesleki konulara sarılmıştım. Ama 1964 yılında emekli olduğuma göre o defter kapandı. O günden bugüne kendimi TÜRKİYE’nin problemleri içinde buldum. Tabii bu arada hapishanelerde bulun­dum. 1960’lı yıllardan bu yana hapisha­nelere girip çıkıyoruz. Dolayısıyla bizi hapishaneye koyan zihniyet sahipleri bizim kadar onurlu şerefli olmadıkları­nı çok iyi bildiğim için, o zaman bu meseleler hakkında düşünmek hakkı­mı kullanmaktan başka bir şansım kalmadı. Fakat o sayede bazı gerçekle­rin bilincine varmak fırsatı doğdu. Şimdi o 1977 yılında yayınlanan dizi yazımda yerli ve ya­bancı kaynağa dayanmak suretiyle, bir ülkede destablizasyon hangi aşa­malardan geçirildikten sonra hangi evreye ulaşır ve bunun bir aşaması olan si­yasi cinayetlerde hangi insanlar, hangi meslek grupları, hangi sıraya göre öl­dürülür bunları yazdım. Ve kurama göre öl­dürülecek insanlar içerisinde ilk sırada polislerden sonra belediye reisleri geli­yor. Bu yazıyı yazdıktan 6 ay sonra MALATYA Belediye Reisi Hamit FENDOĞLU öldürüldü. İlhan SELÇUK beni kaynak gösterip bu konuda bir makale yazdı. “İşkence, Siyasi Cinayet­ler ve Güvenlik Örgütleri” Ben bu yazıyı 1 MAYIS 1977 olayının üzerine yazdım. Çünkü 1 Mayıs 1977 olayı is­tihbaratçıların literatüründe “Toplum­sal Provokasyon” diye geçer. Yani devlet terörü kişilere yönelik olduğu gi­bi, toplumun tümüne yönelik de olabi­lir.

Bu olaydan büyük rahatsızlık duydu­ğum için bu yazı ile bazı kişiler bazı konularda uyarmak istedim, dizi yazı 4 sayı devam etti, 177 kaynağı olan bir yazı dizisiydi. İddia ediyorum o gün 37 ki­şi yerine 337 yahut 3 bin kişi ölseydi, darbe yapacaklar o darbe ortamı için o olayı kullanacaklardı. Mademki bu­gün 1 Mayıs 1977 olayı gizini korumaktadır, bu tür olaylar her zaman meydana gelebi­lir diye düşünürüm. Ve bundan büyük endişe duyuyorum, Türk halkı adına… Zaman aşımından yararlanıp bir çok olayı kapatıyorlar. Neden böyle? Çünkü 1 MAYIS 1977’den 5 HAZİRAN 1977’ye kadar geçen 35 günlük süreç seçim öncesi bir süreçtir. Dünyaya baktığımız vakit bizim gibi borç tuzağına batmış ülkelerin kapita­listi, sosyalist yoktur. Bir ülke ister sosyalist, ister kapitalist olsun borç tuzağına batmışsa düzeni elinden ka­çırmış demektir. Bu süreci POLONYA’da ya­şadık, MACARİTAN’da yaşadık, diğer ül­kelerde yaşadık. Çünkü POLONYA’nın IMF’ye borcu vardı.

Kara Kuvvetleri Komutanı emekliye sevk ediliyor. Kim, nasıl, niçin emekliye sevk etti, hâlâ Türk kamuoyu­nun bundan haberi yok. Kanımca bu­radan çıkan sonuç 1 Mayıs 1977 provokasyonu bir çetenin iktidara el koymak için yapmış olduğu tezgâhın bir parça­sı diye düşünüyorum. Ben öyle bir dü­şüncenin yanlışını ancak bu olayın failleri ortaya çıksaydı anlayabilirdim.

 Tahir AKA: “Yani TÜRKİYE’de her şey kapalı ka­pılar ardında hallediliyor. Tabular var, bu tabular hâlâ tartışılmıyor.”

Talat TURHAN: Şimdi burada milliyetçi bir düzen­den söz ediliyor. Araştırma yaptığım bir yabancı kaynak, bu yapıya “kestirme yol” di­yor. Kestirme yoldan iktidara gelmek için ne şekilde terör yapılacağını açıklıyor. Bunlardan Bir tanesi şu husus­lara başvuracağını belirtiyor. İlk başvurulacak yöntem “Şuursuz Terör”. Amaç halkın dikkati bir defa çekil­dikten sonra, gizli olarak tarafları bu­na cezp etmektedir. Bombalar patlatıla­cak, yangın çıkarılacak, suikastlar ya­pılacak, mümkün olduğu kadar seyirci celbedecek şekilde, koordine edilerek ayarlı bir şekilde yapılacağı açıklamıyor. Bundan sonraki ikinci aşamada, seçilmiş hedeflere yöneleceksiniz.       “Seçilmiş Terör, Şuursuz Terörü çabuk takip eder. Bundan maksat isyanı bastırmakla gö­revli tarafı halktan uzak tutmak, halkı mücadeleye sokmak ve asgari olarak halkı pasif suç ortaklığına temin et­mektir”(*). “Bu da memleketin muhtelif yerlerinde bazı kimseleri halka en yakın teması olan hükümet memurları olabilir. Polis, postacı, belediye reisi, belediye meclisi üyesi, öğretmen gibi kimseleri öldüre­rek yapılır”.

Yani siyasi cinayetler “Toplumsal Provokasyonun” bu yönte­min bir parçası. Yüksek derecedeki, hükümet memurlarının öldürülmesiyle bir gayeye hizmet edilmiş olunmaz. Çünkü yüksek derecedeki hükümet memurları halktan’ uzak bulunduklarından bunların öldürülmesi halk için bir misal teşkil etmez.

İşte bakın ben bu tespitleri yazdığım tarih 10 MAYIS 1977, 23 NİSAN 1978’de de MALATYA Belediye Başkanı Hamit FENDOĞLU (Hamido) öldürülmüştür. Hamido’nun öldürülmesi üzerine belediye başkanı diye bir yazı yazılmış. Şimdi yöntemleri belir­lenmiş olgular. Demek ki kişilere yöne­lik olabiliyor, topluma yönelik olabili­yor. Kişilere yönelik terörün de kade­me kademe gelişimi var. Bunlar dokt­rin olmuş. Bundan sonra topluma yö­nelik olaylarda zamanla yeri gelince ya sergileniyor yahut meydana gelmiş bir olay o amaçla kullanılıyor. Ya olmuş bir olay, faili bulunmayan bir olay başta bertaraf edilmesi gereken bir zihniyete yüklenmek suretiyle bir taşla İki kuş vuruluyor. Hem yönetim kendi ayıbını kapatıyor, hem de berta­raf edilmek İstenen zihniyet bu amaçla suçlanmış oluyor. Şimdi bu komplo teorisinin sonu gelmez. Komplo teorisi­nin mucidi ben değilim. Bu kitap (Les Complots de la CIA) (*) Türkçeye tercüme edilmiş bir kitap değil. Tamamen bel­gesel. CIA’nin komploları. Nerede, ne zaman, kiminle ne tip komplolar yapıl­mış açıkça gösteriyor. CIA’nin başında olan kişi ABD’nin Baş­kanı olursa, o zaman bu komplodan herkes nasibini alacaktır. Şurada (eliy­le gösteriyor) bir CIA dosyam var. 30 yıldan beri CIA’nin nerede, ne zaman, neler yapmış belli. CIA yapar da, baş­kası yapmaz mı? Yapar ama biz oraya karşı çok açık durumdayız. Kendimizi oraya açmışız. İşbirliğine girmişiz, açık işbirliğine girmişiz. CIA, TERKİYE’deki İstihbarat teşkilatının parasını vermiş. Yani işbirliği başkadır, kendi persone­linin parasını ödetecek kadar onlara kucak açmak başka bir şeydir. Şimdi bu ilişki zaman İçinde bıçak gibi kesilemediği için, işte o zaman büyük dev­letlerin istihbarat örgütleri, küçük dev­letlerin istihbarat örgütlerinin arasın­daki ilişkinin ulusal boyutlarda olup olmadığına bakmamız lazım. TÜRKİYE’de uzun zamandır bu konu tartışıl­mıyor, bu ilişkiyi bugüne kadar yayınladığım yazılarda TÜRKİYE’nin ulusal çıkarları yönünde olmadığım iddia ediyorum. Zaman içerisinde de meydana çıkan Bu MİT raporu gibi çeşitli olay­lar bu iddiamın doğruluk payını ortaya koyduğuna inanıyorum. İstihbarat örgütlerinde provokasyon cinayet yani kirli işler ya­pacak birimler olduğuna göre, bu örgütlerle işbirliği beceren kirli işleri yapan yan kuruluşlarla da ilişkileri bulunuyor. Dolayısıyla bir provokasyona yabancı ülke ajanları ya direk katılıyorlar ve­yahut yerli istihbarat örgütleriyle birlikte katılıyorlar. Bu tuzaktan kurtulmanın yo­lu ulusal bilincin, ulusal tavrın her şeyin üstünde gelmesi, bütün halk tara­fından kabul edilmesine bağlıdır. Bu kabul edilmediği sürece bu tuzakların içerisinde Türk halkı kıvranacaktır. Gene o yıllarda 1977 AĞUSTOS ayında 6 ay süren “İktidarların Çeteleşmesi ve bürokrasili” başlıklı bir dizi yazı yayınlamaya başladım. Bu arada anarşi ve te­rörün dünyadaki hangi yöntemlerle, neleri kullanarak nerelere ulaştığını açıklamaya çalıştım ve bu yazımdan o kadar ra­hatsız oldu ki, yazı devam ederken hiçbir kapanma sebebi yok­ken 7 Gün Dergisinin faaliyetine son verdi.

Tahir AKA: “Derginin başını siz yediniz her­halde…?”

Talat TURHAN: “Yoo.. Derginin başını ben yeme­dim… Çünkü derginin sahibi tamamen yön değiştirdi, maddî olanakları arttı”.

Etiketler
BENZER YAZILAR
Talat Turhan
Türkiye

1924 Yılında Elazığ’da doğdu. O tarihte babası Elazığ Müdde-i Umumisi (Savcı) idi. Baba tarafı Rize ilinin Çayeli ilçesinin tanınmış ailelilerinden (Şerifoğulları)’na mensuptur. Anne tarafı Elazığ Harput’un tanınmış ailelerinden (Efendigiller) ‘dendir.....