Yeni Asya: 25.2.1991
Yeni Asya: 25 ŞUBAT 1991
DİZİ YAZI
ÖZAL, ABD’nin adamı
Talat Turhan: ÖZAL ve SUNALP, ABD’nin Başbakan adaylarıydılar
— Emekli Kurmay Yarbay Talat TURHAN, Turgut SUALP’in gazetemizde yer alan açıklamalarına tepki göstererek, AMERİKA’yı ikinci vatanı olarak gören kişilerin görüşlerine itibar edilmemesini söyledi.
— Talat TURHAN: “13’ler Komitesi Raporu” hazırlayıcılarından biri olan Prof. Albert WOHLSETTER için gerçek bir stratejisi denilebilir. Kendi ülke çıkarları adına dünyayı kapsayan bir çerçeve içinde ilkeler koyması nedeniyle.
Bir anlamda bugün 13’ler Komitesi Raporu Ortadoğu’da uygulamaya konulmuştur. Bu rapordaki ilkelere “Albert WOHLSETTER Doktrini” diyebiliriz. Tıpkı MONROE, TRUMAN, NIXON, CARTER doktrinleri gibi… TÜRKİYE’de ise SUNAY Doktrini, TAĞMAÇ doktrini, SUANLP doktrini gibi bir doktrinin varlığı ise hiç duyulmamıştır. Oysa SUNALP gazetenizin 3 ŞUBAT 1991 günkü sayısında;
“Ben strateji ile uğraşmış bir insanım mesleğim bu”. demektedir…
O zaman Orgeneral olmuş bu kişiden en azından doktrini vaz etmesi bile, strateji konusunda görüşlerini yansıtan yapıtlar beklememiz gerekirdi.
Ben böyle bir çalışmasına rastlamadım. Neden? Çünkü Amerikancı ve NATO’cu olduğunu açıklayan bu kişiden bağımsız görüş beklemek mümkün değildir.
Turgut SUNALP gazetenizin 1 ŞUBAT 1991 günlü sayısında ise şöyle demektedir;
“Ben…. Amerikan Harp Akademisini okudum… TÜRKİYE’de İlk NATO subayıyım… NATO’ya hizmet ettim. Amerikalılarla haşır neşir oldum… Amerika’yı çok severim. Amerikalılar bana çok şeyler kazandırmıştır. Hatta ikinci yatanım addederim!”
20 Ocak 1970 günlü Devrim Gazetesinde Cumhurbaşkanı Cevdet SUNAY’a bir “Açık Mektup” yayınladım. Bu mektupta TÜRKİYE’yi küçük AMERİKA yapmak isteyen Demokrat Partinin Genelkurmay Başkanı olan Orgeneral Rüştü ERDELHUN’un 1958 yılında İZMİR’de SIXATAF, NATO karargâhında yapılan bir toplantıda 60 NATO General ve üst düzey subayına karşı:
“Bu memleket bizim değil, sizindir” dediğini yazdım.
Orgeneral Rüştü ERDELHUN bu konuda Devrim Gazetesine gönderdiği açıklamada.
“Hava savunması babında bu memleket sizindir” dediğini belirtmiştir…
SUNALP, SUNAY’ın yakını olmakla övünür, Cevdet SUNAY, Org. ERDELHUN Gen. Kur. Başkanı olduğu dönemde ikinci başkanlığını yapmıştır. Yani bu kişiler NATO’cu ve Amerikancıdırlar… Bunu kendileri de açıkça itiraf ediyorlar… Evet, ERDELHUN Hava savunmasını NATO’ya ya ipotek etmek istiyor ama 1958’den 1991 yılına kadar geçen 33 yıl içerisinde NATO TÜRKİYE’nin hava savunmasına önem vermek şöyle dursun, SUNAY’ların, TAĞMAÇ’ların TSK’ da söz sahibi olduğu bir dönemde Uçaksavar Sınıfı kaldırılıyor.
Oysa o günden bu yana gerek uçak ve gerekse uçaksavar teknolojisinde olağanüstü değişiklikler oldu.
Körfez Savaşı nedeniyle Güneydoğu’ya gelen ve oradaki üslerimizi kullanan devletler kendilerini emniyete almak için Patriot, Hawk, Roland uçaksavar füzeleri birlikte getiriyorlar ve de savaş tehlikesi geçtiği vakit geri götüreceklerini de açıklıyorlar.
Ama hep Türk Ordusu güçlüdür diye de bizi oyaladılar.
Bir an hatırlayalım… 40 yıl TSK’nin NATO’da ABD’den sonra en güçlü ordu olduğu iddia edilerek Türk halkı uyutuldu ve bu iddianın ardına saklanılarak ABD yardımı düşük tutuldu.
Bugün NATO’nun en küçük devletlerinden biri olan HOLLANDA’nın 25 yıldan bu yana HAWK kullandığını öğreniyoruz.
Şimdi biz NATO’nun hıyanetine uğradık diye bir kanaat öne sürersek haksız mı sayılırız?
Doğan GÜREŞ’in açıklaması
Genelkurmay Başkanımız Orgeneral Doğan GÜREŞ’in Cumhuriyet gazetesinde 12 ŞUBAT 1991 günü yayınlanan söyleşisinde hava savunması açısından zımni bir ikrar bulunmaktadır. Güreş diyor ki:
Gelen kuvvetlerin hepsi hava savunmasıdır. Hava savunması için kim ne gönderirse almaya hazırım. Kim gönderirse göndersin savunmada kuvvetli olmak benim arzumdur, alırım”.
— Tahir AKA: “ÖZAL’a bir tavır mı?”
— Talat TURHAN: Doğal olarak bu istek çok haklıdır, ama NATO’cular getirdiklerini geri götüreceklerini söylüyorlar….
Bir ülkenin hava savunması:
— Erken Uyarı Sistemi (Radar Şebekesi NADGE)
— Uçak adedi (demode olmamış!)
— Hafif, ağır konvansiyonel uçaksavar birlikleri ve füzelerinden oluşur.
IRAK’ın 500 uçaksavar bataryası ve sayısı bilinmeyen uçaksavar füzeleri bulunmaktaydı. TÜRKİYE’nin durumu açıklansın. Bu devirde ülkemizi hava savunmasız bırakanlar kimse bunun hesabı sorulsun. Doğal olarak bu hesabın sorulmasına AMERİKA’yı ikinci vatan seçen NATO’culardan başlanması gerekir.
Silahlarımızın durumu nasıl? Deniz ve Hava Kuvvetleri Komutanlarımız “eskiyen teknoloji ve bunu yenilemek için kaynak yetersizliğinden” söz ediyorlar.(*)
Oysaki iktidar Savunma Fonu kurmakla övünüyor. Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Siyami TAŞTAN, “Sayısal üstünlük, güç üstünlüğü değildir” şeklindeki veciz biçimde kanısını yinelerken Hava Kuvvetlerimizdeki uçakların yüzde 60’ının F–104’lerden(**) oluştuğu bilinmektedir. Diğer bir bölümünü F-5 uçaklarıdır, bu uçakların yedek parçalarını üreten fabrikaların bazılarının kapatıldığını, bu nedenle zorluklarla karşılaşıldığını açıklamaktadır. Bu sözlerin anlamı açıktır. Tabi anlayana…
Bütün bunlara rağmen Orgeneral Siyami TAŞTAN:
“Mevcut uçaklarımızın yüzde 40’nın modern F–16 uçaklarından oluştuğunu fakat bu uçakların modern mühimmat, gelişmiş atış sistemleri ve elektronik harp sistemleri gibi unsurlarla takviyesine ise çalışıldığını” açıklamaktadır.
Buna ilaveten bugünlerde ÖZAL, F–16 projesinin mimarı olmakla övünürken ALPTEMOÇİN MISIR’a 40 adet F–16 uçağı satmaktan söz etmektedir. Bu kişiler ilk önce F–16 uçakları hakkında Hava Kuvvetleri Komutanlının açıkladığı noksanlıkları tamamlamak zorunluluğu ve yükümlülüğü altında olduklarını idrak edecekleri yerde, müteahhit zihniyetiyle, NATO devletlerinin demode uçaklarını çağırıyorlar ki daha sonra çağıracakları güçlü ABD filolarına gerekçe oluştursun diye.
Şimdi bütün bunların sonunda, TÜRKİYE’yi bu duruma sokan kişilerden biri olan Orgeneral E. Turgut SUNALP’in Yeni Asya gazetesiyle yaptığı söyleşide “Amerikan İdaresine güvenim kalmamıştır” demesi hiç bir anlam ifade etmez.
12 EYLÜL’ün generallerine ABD, “Bizim çocuklar” diyor. Bu Amerikan çocuklarının Başbakan adayı SUNALP’di. Buna rağmen ABD finans çevrelerinin başbakan adayı ise ÖZAL’dı. 12 EYLÜL’cü Generaller SUNALP’in önünü açmak için ÖZAL’ı veto edeceklerdi. ABD engelledi. Yeğlediği adamı seçtirdi…
ABD’nin asker kanadının başbakan adayı SUNALP, finans çevrelerinin adayı ise ÖZAL. Bu İki kişiye tahterevalli oynatacaksınız ve Türk Halkına bu oyunu demokrasi diye yutturacaksınız. Bilmem ki “utanmak” kavramını ABD yönetimi biliyor mu?
(*) Y.n.: Milliyet 15 ŞUBAT 1991
(**) Y.n.: (“Bu uçaklara Batı uçan tabut” adını takmış ve yıllar önce kullanım dışı bırakmıştır.)
— Tahir AKA: “Eğer Sunalp başbakan olsaydı?”
— Talat TURHAN: Bu bağlamda eğer SUNALP Başbakan olsaydı ikinci vatanına belki de ÖZAL’dan daha fazla hizmet sunacaktı. Çünkü artı bir yanı var: NATO’cu hem de NATO’nun kurulmasına katkıda bulunup rozet aldığından bugün övünerek bahsedebiliyor.