1
Yurtiçi Basın

Yeni Gündem 15–28 Mayıs 1985

Yeni Gündem 15–28 Mayıs 1985

Talat Turhan’a göre “Silahlı Kuvvetler Birlisi” ve 21 Mayıs

Türkiye’de yıllar yılı cunta hareketlerinin bitmemesinde, bütün ordu tarihîyle birlikte 27 Mayıs’ın da özel bir önemi vardır. 27 Mayıs’tan sonra, yönetimi sivillere devretmemekten yana olan 14’lerin tasfiyesinin hemen ardından, “Silahlı Kuvvetler Birliği kurulmuş ve kısa zamanda asıl gücü eline geçirmişti. Şubat ve Mayıs girişimlerinde, bu yarı gizli örgütün üyeleri etkindi. Aydemir’in asılmasından sonra, hukukta yeri olmayan bir ayrım pratikte yerleşti: Ordu müdahalesi emir-komuta zinciri içinde gerçekleşirse “cunta” olmaz. 12 Mart’ta bu ayrımın nasıl etkili olduğunu birçok yerde, ama en net biçimiyle Celil Gürkan’ın Cumhuriyet Gazetesi’ne anlattığı anılarda görüyoruz. 60-70 arasının çalkantılarını, hemen hemen hepsine taraf olmuş, şu anda cunta etkinliğini eleştiren ve böylece kendi eleştirisini veren emekli Yarbay Talat Turhan ‘ın ağzından sunuyoruz.

— Silahlı Kuvvetler Birliği nasıl kuruldu?

— Şimdi efendim, şöyle söyleyebiliriz. Milli Birlik Komitesi ordu adına, yani ordunun vekili olarak 27 Mayıs’ın sahibi olarak meydana çıktı. Ama bunlar kendi aralarında parçalandığı andan itibaren, bir parçalanma, ikinci parçalanmaya, Üçüncü parçalanmaya sebep olur. O za-man genel bir kanı doğdu. Bu adamlar ve-kâlet görevini yapamıyor, asiller işe sahip olsun. Bu kanıyı doğuran adamlar, genel­de şöyle düşünülebilir: Milli Birlik Komi-tesi olması gereken, olmamış olan kişiler öncülük yaptılar Silahlı Kuvvetler Birliği Teşkilatı’na. Burada kişisel ihtirasların ro-lü düşünülebilir, her zaman da.var bu tip örgütlenmelerde. Yukarıdan aşağı bir olu­şum değil, ama aşağıdan yukarı bir olu-şum. O zaman MBK’da kalan  23’ler bu oluşumun farkına varıyorlar ve bu oluşu­mun zaman içinde kendi aleyhlerinde te-zahür edeceğini anladıklarında teyakku­za geçiyorlar. Silahlı Kuvvetler Birliği 6 Haziran 1961’e kadar Tansel’e ulaşmış ve Tansel’i devreye almıştı, yani en üst rütbeli kişi Tansel. Karşıdaki güçler, ya­ni komitenin temsil ettiği güçler de, eğer diyor, bu Silahlı Kuvvetler Birliği örgü­tünün tepesindeki adamı budarsak, örgü-tü dağıtmamız kolaylaşır.  Bu nedenle

Tansel’i Washington’a tayin ediyorlar. Gerekli imzalar da çıkıyor. Cumhurbaş­kanı da Cemal Gürsel. Silahlı Kuvvetler Birliği bir ültimatom veriyor  Cumhurbaş­kanı’na. Bu kararı alanlar legaliteyi temsil ediyorlar, karşı taraf illegal. Bu kara­rı alan legal güçlere karşı altı maddelik ül­timatom veriyorlar: Buna imza koyan Milli Savunma Bakanı emekliye sevkedi-lecek, buna karşı çıkan Kara  Kuvvetleri Kurmayı emekliye sevkedilecek. Bu ola­cak, şu olacak, falan filan. O arada jet-ler Çankaya’yı ütülüyor, bütün herkes tü-; kürdüğünü yalıyor ve Silahlı Kuvvetler Birliği fiilen sahneye çıkıyor. Ve de öyle bir yüce illegaliteye legalite teslim oldu-

ğu andan itibaren de perde gerisindeki ik­tidar, illegaliteyi temsil eden  Silahlı Kuv­vetler Birliği oluyor. Neden o zaman ka­lan 23 kişiyi feshedip de tam anlamıyla oturmadı? Bunu anlamak mümkün değil. Nikâh hakkı benim üzerimde, bacakları başkasının üzerinde, belki de dış dünya­ya karşı öyle darbe üzerine darbe imajı vermemek için böyle arkada kalıp önde-kileri gütmeyi tercih ettiler.

-Her rütbeden adam var mıydı?

Yarbaydan aşağısı yok. Bütün gene­raller var bir kere. Ve bu arada tabiî Cev­det Sunay giriyor devreye. Bakıyor, çok önemli bir güç, kendini emniyete almak için dalıyor.

-Başına da geçiyor… -Geçiyor. Bu sırada Genelkurmay Başkanı, Emniyetini gayet güzel hesap eden bir adam gerçekte. Bir yerlerde kal-masını bilmek kolay değil Türkiye’nin o şartlarında. Genelkurmay Başkanı bu ör gütün prensiplerini yaysın, dedik. Res­men, yazılı olarak yaydı. O anda gizli ör­gütten de bahsedilemez artık; Silahlı Kuv-

vetler’e Genelkurmay Başkanı’nın ernriyle mal olmuş bir teşkilat.

Bu arada seçimler oldu. Seçimler sonu-cunda, İstanbul’da bulunan komitenin

başında Faruk Gürler var ve de yirmi-otuz general, albay var. Protokol imzaladılar. Bu yapıdaki bir meclisin 27 Mayıs felse­fesine, 27 Mayıs anayasasına sahip çıka­mayacağı anlaşılmıştı çünkü. Meclisi fes­hetmeye karar verdiler.

Protokol imzalandı. Şimdi örneğin Ba-tur 21 Ekim protokolü için İstanbul’a çağ­rıldığını, ama gitmediğini söylüyor. Za­ten bu örgüte üye olmadığını, ama top­lantılarına katıldığını belirtmiş. Oysa na­sıl katılır, üye olmadan? Ayrıca protoko­lün muadili Mürted protokolü var, buna da hiç değinmiyor. Demek ki demokratgörünmeyi bugün için daha yararlı gör­müş.

Neyse, bu sırada İsmet Paşa araya gir­di. Çankaya’da bir toplantı yapıldı; or­du ile dört madde üzerine pazarlığa otu-ruldu…

– Bu sizin Uğur Mumcu’yla konuşma­nızda saydığınız maddeler mi?

-Evet, Yalnız orada bu olayı anlat-madım, maddeleri saydım. Pazarlık sonu-cu generaller geriledi, meclis açıldı. Şim di sorun şu: ordu ile siyasiler taahhüde girmiş. Taahhüt bozulursa orada imzası olan adam imzasına sahip çıkar. Ben bu-nu yaptım işte, hayatım boyunca. Öbür­leri yapmadılar, terfi ettiler.

Meclis açılınca generaller Sunay’a doğ­ru kaymaya başladılar. Albaylar da, Ay­demir’e doğru. Generaller “Silahlı Kuv­vetler Birliği”ni bitmiş  saydı, albaylar sür­düğünü kabul etti. Üç ay sonra, 19 Ocak 1962’de ortak toplantı yapıldı. Bu toplan­tıdan Sunay, “Ben, Silahlı Kuvvetler’in İsmet  Paşa’nın emrinde olduğunu söyle­meye gidiyorum” diyerek ayrıldı. Oysa Si­lahlı Kuvvetler hiç kimsenin emrinde ola­maz. Yirmi gün sonra İstanbul S.K. gru­bu ihtilâl kararı aldı, başlarında da Faruk Gürler var. Bu karar alınmasa 22 Şubat’ta Talat Aydemir ortaya atılmazdı. Ama öbürleri geri çekildi, adam ortada kaldı.

Gürler’in böyle olduğunu bildiğim için ben Celil’e “Bu adamı aşacaksan git” de miştim. Başka memlekette adamı ipe çe­kerler, burada yalnız emekli ediyorlar. Onun için burası darbeci cenneti. 22 Şu bat’ta ben de emekli listesine alınmıştım. Ama Savunma Bakanı llhami Sancar be ni korumuş. Afyon’a sürdüler. Tağmaç da arkama on tane adam taktı. Gene de ben Afyon’u örgütledim. Aydemir’le de  görüştüm. “Harekete geçmeyin, ordudaki potansiyeli deşarj edersiniz” dedim. İk­na edemedim. “Sen merak etme. Orada sen benim Garp Cephesi Kumandanım ol” dedi. Yapacağını bildiğim için, belki etkisi olur diye karımı karısına gönder dim. İzmir’e gittiğimde oğluyla konuş­tum. Dinletemedim.

O sıra “Genç Kemalistler Birliği” adı­na bir bildiri yayımlamaktan gözaltına alınmıştım. Tam salıverileceğim akşam ol du  21 Mayıs. Bunun üstüne beni de içeri de tuttular.Cemal Tural’ın emriyle. Ve hatta idam kararları verildiğinde idam hücrelerini ben gezip arkadaşların mesaj-larını ailelerine götürdüm. Bu aynı za­manda bana da gözdağı olsun diyeydi.

Etiketler
BENZER YAZILAR
Talat Turhan
Türkiye

1924 Yılında Elazığ’da doğdu. O tarihte babası Elazığ Müdde-i Umumisi (Savcı) idi. Baba tarafı Rize ilinin Çayeli ilçesinin tanınmış ailelilerinden (Şerifoğulları)’na mensuptur. Anne tarafı Elazığ Harput’un tanınmış ailelerinden (Efendigiller) ‘dendir.....