ZAFER OPSAR/BURSAPORT (26.7.2016)
ZAFER OPSAR/BURSAPORT (26.07.2016) Talat Turhan: '15 Temmuz' göz göre göre geldi
Araştımacı-Yazar Talat Turhan, 15 Temmuz’da yaşanan darbe girişiminin geçmişinin uzun yıllar öncesine dayandığını belirterek, “ABD emperyalizminin gizli ve açık örgütleriyle yıllardan beri işbirliği yapan Fethullah Gülen çetesinin varlığına göz yumulması 15 Temmuz ihanetini getirmiştir” dedi.
Kontrgerilla ve benzeri illegal yapılanmalar konusunda yaptğı araştırma ve yazdığı kitaplarla tanınan Araştırmacı-Yazar Talat Turhan, 15 Temmuz gecesi tüm Türkiye’yi dehşete düşüren darbe girişiminin ardından açıklamalarda bulundu.
15 Temmuz’a gelinen sürecin tüm boyutları ile iyi değerlendirilmesi gerektiğinin altını çizen Talat Turhan, Said-i Nursi ve Fethullah Gülen’in başta laiklik olmak üzere Cumhuriyet’in temel ilkeleri ve Atatürk karşıtlığı üzerine politikalar güttüklerini, devlet içinde de yıllardır bu amaçlar doğrultusunda örgütlendiklerini ifade etti. Birçok iktidarın da bu örgütlenlenmelere göz yumduğunu, kolaylaştırdıklarını söyleyen Turhan, bugün demokratik laik Cumhuriyet’e sahip çıkılmasının en önemli görev olduğunu vurguladı.
15 Temmuz’da yaşanan darbe girişiminin köklerini, nedenlerini çok gerilerden başlayarak aramak gerektiğine dikkat çeken Turhan, Said-i Nursi ve Gülen’in ABD’nin anti-komünizm politikasında araç olarak kullanıldığını ileri sürdü.
Fethullah Gülen’in, Said-i Nursi gibi Amerika yanlısı politikaları İslam’ın çıkarına gördüğünü söyleyen Talat Turhan, her iki ismin Amerika’ya ilişkin değerlendirmelerinin bunu açıkça ortaya koyduğunu, bunlara kitaplarında ayrıntılı yer verdiğini hatırlattı.
1999 yılında yayınlanan ‘Çeteleşme’ kitabında birçok konuyu gözler önüne serdiğini ifade eden Turhan, “Bugün yaşadığımız vahim olaylara doğru tanı koymak isteyenler yarım yüzyıllık haklı mücadelemde ortaya koyduğum tüm iddiaları gözden geçirmek durumundadır. Bir daha darbe olmayacak diyenler nasıl gaflet içinde olduklarını görecekler” dedi.
Turhan, son kitaplarından biri olan ‘Arap Baharı’nı okuyan eski bir AKP milltvekilinin, “Eğer biz zamanında Talat Turhan’ın yazdıklarını okusaydık Türkiye bu hale gelmezdi” dediğini de aktardı.
Araştırmacı-Yazar Talat Turhan’ın 1999 yılında yayınlanan “Çeteleşme” kitabında Said-i Nursi ve Fethullah Gülen’e ilişkin bölümler şöyle:
Said-i Nursi
12 Mart yarı askeri darbesi emperyalistlerin özlemlerine tam anlamıyla yanıt vermemişti. Bunu gerçek anlamda bir darbe izlemeliydi. Beş yıl sonra bu öngörüm de gerçekleşti. 12 Eylül darbesiyle faşist bir düzen kuruldu ve de 1982 Anayasası ile kurumlaştırıldı. Said-i Nursi Cumhuriyet’in temel ilkeleri yanında laikliğin de başdüşmanı olduğu için. Atatürk’ü hedef seçmiş, 1950’li yıllarda DP iktidara gelince Menderes ve Celal Bayar’ın iltifatlarına mazhar olmuş onlara mektup yazmış Atatürk ve CHP’ye karşı olan görüşlerini yayma olanağı bulmuş.
Said-i Nursi ‘Beyanat ve Tenvirler’ adlı yapıtında “Amerika gibi din lehinde ciddi çalışan muazzam bir devleti kendine hakiki dost yapmak, iman ve İslamiyetle olabilir” diye kanısını açıklıyor. ABD destekli ‘Ilımlı İslam ideolojisi’ girişimlerinin kökeninde bu anlayışın yattığını vurgulamak istiyorum.
Said-i Nursi, ‘İttihadi İslam’a yandaş olma gerekliliğini kendi yorumu ile açıklıyor. DP iktidarını bu anlayışa hizmet etmeye çağırmaktadır:
“Eskiden Hıristiyan devletler bu ittihad-ı İslam’a taraftar değildiler. Fakat şimdi komünistlik ve anarşistlik çıktığı için hem Amerika, hem Avrupa devletleri Kur’an’a ve İttihad-ı İslam’a taraftar olmaya mecburdurlar.” (Emirdağ Lahikası 2:56)
Said-i Nursi Celal Bayar ve Bakanlar Kurulu’na yazdığı bir diğer mektupta; “Evet biz dini siyasete alet değil, belki vatan ve milletin dehşetli zararına siyaseti mutaassıbane dinsizliğe alet edenlere karşı bizim siyasete bakmamıza mecburiyet-i kat’iyye olduğu zaman vazifemiz siyaseti dine alet ve dost yapmaktır.” diyor.
Özetle; Said-i Nursi, DP yanında dini siyasete alet etmeyi ve ABD yanlısı bir politikayı, savunageldiği fikirlere, İslam’ın çıkarına uygun görmektedir.
Bu anlayışın temsil ettiği tarikat potansiyelinden gerek DP’nin ve gerekse ABD’nin yararlanmak istemesinden daha doğal bir davranış olabilir mi? Bu nedenie DP liderleri Said-i Nursi’nin elini öptüler. Ve din ABD emperyalizminin anti-komünist politikası için araç olarak kullanıldı.
Fethullah Gülen
Said-i Nursi yapıtlarında cemaatine içeride Demokrat Parti’yi, dışarıda da Amerika’yı tutmalarını öneriyordu. Fethullah Gülen’in, Said-i Nursi’nin günümüze uygun bir devamı olduğunu söyleyebiliriz.Gülen’in fikirleri 1980’li yıllardan bu yana Graham Fuller gibi CIA ajanlarının da aracılığı ile Kemalizme karşı oluşturulmaya çalışılan ‘Ilımlı İslam’ düşüncesiyle örtüşüyordu.
… Parti liderleri tarikat liderlerinin etrafında pervane gibi dönüyorlar. Gülen bu durumu iyi değerlendirdi. Demokratik Sol’dan bile destek buldu. Bu arada Fethullah Gülen’in okullarının sayısı yedi coğrafyaya yayıldı. Söylenildiğine göre cemaatin maddi desteği(!) ile okullar kuruluyor ve çalıştırılıyordu. Osmanlı İmparatorluğu’nun 700’üncü yılını kutlamaya çalıştığımız bugünlerden çok önceleri “Osmanlılaştırma” söylemi bazı çevrelerce söylenir olmuştu. Acaba Sevr’i gündeme getirenler, emperyalizmin daha işine gelen Osmanlı modeline uygun bir yapı içinde kurulacak bir stratejik ortaklıkla bu bölgede bir taşeron devlet mi kurmak istiyorlardı? PKK olayının bu süreçte bir işlevi mi vardı? Uydu Kürt devleti kurulması senaryoları bu sürecin bir parçası mı idi? Ve de bu devletin kadrolarını Fethullah Gülen okullarında yetiştirilen İngilizce bilen milliyetçi ve muhafazakar gençler mi oluşturacaklardı?
Noam Chomsky, yapıtında ‘Osmanlılaştırma’ konusuna değiniyor:
“Bazılarının bölgenin ‘Osmanlılaştırılması’ adın verdikleri şey (İsrail açısından) uzun vadede akla yatkın bir hedef olabilir: Yani güçlü bir merkez (bugün ABD destekli İsrail, yarın Türkiye) ve büyük bölümüyle, tercihen birbirine hasım olan etnik dini cemaatlere bölünmüş bir bölgeyle, Osmanlı imparatorluk sistemine benzer bir yapının ihyası.”
Nevval Sevindi’nin ABD’de Fethullah Gülen’le yaptığı söyleşi o zaman bir hafta süreyle Yeni Yüzyıl gazetesinde yayınlandı, daha sonra da yapıta dönüştürüldü. Fethullah Gülen bazıları gibi “Amerika benim ikinci vatanımdır” demiyor. Çift pasaportlu da değil ama, Amerika’yı Said-i Nursi gibi çok seviyor… Ve O’nu Allah söyletiyor.
“… Amerika da şu andaki konum ve gücüyle bütün dünyaya kumanda edebilir. Bütün dünyada yapılacak bütün işler buradan idare edilebilir ve hatta denilebilir ki, Amerika ile dostça geçinmeden kimseye dünyanın değişik yerlerinde hiçbir iş yaptırmazlar. Şimdi bazı gönüllü kurulaşlar dünya ile entegrasyon adına gidip dünyanın değişik yerlerinde okullar açıyorlarsa bu itibarla mesela Amerika ile çatıştığımız sürece bu projenin gerçekleştirilmesi mümkün olmaz. Amerika hala bu dünya gemisinin dümeninde oturan milletin adıdır. Amerika daha uzun zaman dünyanın kaderinde çok önemli bir rol oynayacaktır. Bu realite kabul edilmeli. Amerika düşmanlığı meselesinin bir boyutu da şu: İnsanlara düşman olmak, ülkelere düşman olmak çok yarar getiren bir şey değildir. Tarihte gücü elde eden her ülke dünya hakimiyeti iddiası içine girmiştir. Bu bir mücadeledir, bir rekabettir, hakimiyet yarışıdır. Aşırı komünist akıllar herhangi bir akli, mantıki dayanağa dayanmadan Amerika düşmanlığı yapıyorlar. Amerika bize düşmanlık yapabilir fakat birlikte yaşadığımız bir dünyanın genel ahengi düşünüldüğünde, bazen düşmanımızla bile iyi geçinmek mecburiyetinde oluruz. Bu hususta da ehven-i şer (*), eşedd-i şer(**) meselesi söz konusudur.”