1
Yurtiçi

Kürt sorunu konferansı 26.3.1995

Kürt konferansı (the Marmara oteli tarih)

Konu:  Kürt sorunu konferansı 26 Mart 1995

Yer: Birleşik Sosyalist Parti Genel Merkezi/ANKARA

ÇOK DEĞERLİ KATILIMCILAR Öncelikle böylesine yaşamsal bir sorunu  yeniden ülkenin gündemine getiren BSP Gn. Bşk. Sadun Aren ve partililere teşekkür ederim.

Yıllardan bu yana tartışılan KÜRT SORUNUNA SİYASAL ÇÖZÜM önerileri genellikle slogan düzeyinde kalmış bu kouda ciddi çalışmalar görülmemektedir. Bu güne kadar öne sürülen önerilere genellikle katılmakla birlikte soruna bir başka boyutu ile bakmak istiyorum.

Bazı çevreler DEVE KUŞU POLİTİKASI güderek KÜRT SORUNU’nu görmezlikten gelmeyi yeğlemektedirler. Oysa sorun 17. yy’a kadar gitmekte ve derinliği bulunmaktdır. Osmanlı imparataorluğundan Türkiye Cumhuriyetine miras kalan bu sorun SEVR ANTLAŞMASI’na yansıdığı bilinmektedir. O dönemde ABD’nin bu anlaşmanın yanında olduğu da bir gerçektir. Bu nedenle KÜRT SORUNU’na ABD emperyalizmini göz ardı edenlerin yanılgıya düşmeleri kaçınılmazdır.

ABD Emperyalizmi ve ORTADOĞU da  çıkarı olan ülkelerin YENİ DÜNYA DÜZENİ’ne bakış açısını algılamadan öne sürülen öneriler havada kalmaya mahkumdur.

ABD Emperyalizmi SOĞUK SAVAŞ döneminde ilişkiye geçtiği ülke düzenlerini ÖRTÜLÜ BİR ASKERİ DEMOKRASİ ye dönüştürmüş. Bu amaçla ÖZEL SAVAŞ yöntemlerinden yararlanmıştır. Böyle bir düzen, o ülkede ABD çıkarlarını korumaya yetmediğinde gene ÖZEL SAVAŞ yöntemleriyle ASKERİ DARBELERE destek vermektedir. Günümüzde de bu yöntemleri kullanarak DÜNYA LİDERLİĞİNE soyunmuştur. ABD Dış İşleri Bakanı Warren Christopher diyor ki;

O halde ulusların önündeki birincil sorun GERÇEK DEMOKRASİ ile halkaların kendi kendini yönetmesi yada ABD tarafından yönetilmeyi kabul etmektir.

Sırası gelmişken ÜLKEYİ KİM YÖNETİYOR? Sorusuna yanıt aramak durumundayız. Bir çok devlet adamı ve politikacı zaman zaman “DEVLET ÜZERİNDE DEVLET, KARANLIK GÜÇ, GÜÇ ODAKLARI” gibi soyut kavramların ardına sığınarak devletin iktidarlar tarafından yönetilmediğini söyleyip durmaktadırlar. Ben ise 12 Haziran 1973 de BAŞBAKANLIĞA bir dilekçe vererek devletin “SAĞCI FAŞİST BİR ÇETE” tarafından yönetildiğini ve bir PARLAMENTO KOMİSYONU tarafından savımın araştırılması isteminde bulundum. Bu istemime hemen hemen tüm toplum kesimleri ve parlamento sahip çıktığı halde sorun bugüne dek açıklığa kavuşturulmamıştır.

Aynı soruyu Mahir Kaynak’ta sormakta ve yanıtlamaktadır. Kaynak’a göre ülke iktidarlar tarafından yönetilmemekte İTTİHAT TERRAKİ BENZERİ bir güç tarafından yönetilmektedir. Aslında Kaynak KONTRGERİLLA SAV’ını istihbaratçı duyarlılığı ile yeniden ifade etmektedir.

Biliyorsunuz TBMM’de FM*** Cinayetleri Araştırma Komisyonu iki yıldan bu yana çalışmalarını sürdürmektedir. Komisyon başkanı Sadık Avundukoğlu: Mecliste PKK sempatizanları var da, yargıda yok mu? Sorusunu soruyor ve “GÜNEYDOĞUDA DEVLETİN ACZ İÇİNE DÜŞTÜĞÜNÜ GÖRDÜM” demektedir ve hiçbir cinayeti çözemediklerini sayısını bile saptayamadıklarını açıklamaktadır.

Eski Adalet Bakanı ise, Türkiye’nin Faili Meçhuller Cenneti olduğunu söylemektedir.

Avundukoğlu, bir çok olayda kuşku odağı haline gelen KONTRGERİLLA üzerine bu Anayasa ile gidilemeyeceğini de ima etmektedir.

Ülke sathında işlenen cinayetlerin faillerinin bulunamaması doğaldır. Çünkü CIA’nın cinayet işlemesi serbesttir ve ABD müttefiği olan ülkelerin istihbarat örgütleri CIA ile birlikte çalışmaktadırlar…..

Şu anda MİT’in 2. adamı olan Mehmet Eymür, ANALİZ adlı yapıtında Nigel West’in “Games of the İntelligence” adlı yapıtına gönderme yaparak bir istihbarat servisini test etmek yöntemlerini açıklamaktadır. Bunlardan biri CİNAYETLERİ TASVİP dir.

Eymür aynı yapıtında bu kez de Alman istihbarat örgütü kurucusu General Reinhart Gehlen’in;

“Bir istihbarat servisinin devletin diğer kuruluşları için konulan kurallarla yönetilmesi her zaman mümkün değildir”

Şeklindeki kanısına yer vermektedir. General Gehlen’in*** CIA ajanı olduğunu saptamış bulunuyorum.

Bunun gibi ÖZEL SAVAŞ’cılar da kendilerini yasalara bağlı saymaktadır. Örneğin ST 31-15 GNKK*** harekat adlı ABD’den tercüme edilen resmi talimnamede

“Bir gayri nizami kuvvetin yer altı unsurları kaide olarak kanuni statüye sahip değillerdir” kaydı bulunmaktadır.

Ülkemiz bugün içine itildiği çıkmaza öncelikle 12’li darbelerle gelmiştir. Bu darbelerin ardında CIA ve ABD vardır. Bu darbelerden sonra Türkiye ABD kucağına oturup oturmadığını tarihçi sorgulayacaktır.

Demokratikleşmenin ön koşulu darbecilerin yargılanmasından geçtiğini düşünüyorum ve bu kanımı 1974’lerden bu yana yineliyorum. İlginçtir 12 Eylül rejimine hizmet etmiş EM. General Suat İlhan’da bugün “DARBECİLER YARGILANMALI” demektedir. (Hürriyet 15 Ocak 1995)

Yunanistan, Arjantin ve Brezilya darbecilerini yargılayarak demokrasilerini güçlendirmişlerdir. Darbecilerinde AMERİKA, PANAMA, ALMANYA’daki okullarda CIA denetiminde yetiştirilmiş olduklarını bilmemiz gerekmektedir.

Demokratikleşme de ikinci adım ANAYASA’nın değiştirilmesidir. İstihbarat örgütlerini emperyalist etkilerden arındırmayan ve onlara egemen olamayan iktidarların yaşama şansı bulunmadığı ülkemizdeki deneylerle de görülmüştür. O halde İSTİHBARAT ÖRGÜTLERİ DENETİM ALTINA alınmalıdır.

Şimdi DEVLETİ KİM YÖNETİYOR SORUSUNA SOMUT BİR ÖRNEK VERMEK İSTİYORUM.

Turgut Sunalp’ın bir gazatada 1 Şubat 1991 günü Ortadoğu sorununa ilşkin bir söyleşisi yer aldı.

Sunalp 3 KASIM 1972’de DEVLET BRİFİNGİ adını verdiği bir belgede KÜRT SORUNU’na da yer vermekte o da AMERİKA İKİNCİ VATAN İLAN ETMEKTEDİR. Şimdiki Türkiye’de ilk kez bu brifingi açıklıyorum.

Sunalp ve ekibi tüm türk halkına savaş açmakta hepsini YIKICI FAALİYET içinde göstermekte. Solu köksüz olduğu için temizleyeceklerini, aşırı sağın daha büyük tehlike olmasına karşın toplumda kökleri olduğu için üzerine gidemeyeceklerini açıklamaktadır.

İlginçtir SUNALP ABD’nin ikinci vatanı olduğu hakkında demeç verdiği gazete bir tarikatın yayın organı olmasına karşın o tarikatı da 1972 yılında verdiği DEVLET BRİFİNGİ’nde suçlamaktadır.

Sunalp, ZİVERBEY İŞKENCE KÖŞKÜ’nde sorgulamalara katılmış, cop sokma işkencesine ilşkin soruya verdiği yanıtla Güvenlik görevlilerini cinsel tacizde kullanabileceğini ima etmiştir.

BU kişinin Kıbrıs Harekatını İngilizlere sızdırdığı açıklanmış, adamı işletmişiz diye geçiştirilmiştir.

SUALP ve EKİBİ DGM’nin kurulmasını istemiş DGM’ler kurulmuş, GÖZALTI SÜRESİ’nin 30 güne değiştirilmesini istemiş bu istem ANAYASA DEĞİŞTİRİLEREK yerine getirilmiştir. Kuşkusuz DEVLET BRİFİNGİ yayınlandığında MİLİTARİST ELİTİZM’in karanlık yüzü daha da aydınlanacaktır. Bu kişinin 12 Eylül’den sonra parti kurarak iktidara oynaması kuşkusuz rastlantı değildi…

1972’li yıllarda SUNALP Türkiye’nin parçalanması için Kürtçülüğü canlandırmayı esas alan, devletler içinde İKİNCİ VATAN SAYDIĞI ABD’yi de saymaktadır. İlginçtir günümüzde militar çevreler ve bazı partiler uzun süre KÜRT SORUNU YOKTUR demelerine karşın ABD büyük elçisi Abraham ABRAMOWİTZ 1993 yılında Türkiye raporunda TÜRKİYE’nin parçalanmasından söz etti. Bu tespit ABD çevrelerince o günden bu yana yinelendi.

CIA uzmanı Graham Fuller: KÜRT SORUNU SINIRLARI DEĞİŞTİRECEK şeklinde kanısını açıkladıktan sonra,

“Kürtlerin Irak’ın üniter devlet yapısı içinde daha fazla tutulamayacaklarını ifade eden grahamFULLER en olası çözümün TÜRKİYE ve KÜRDİSTAN FEDERASYONU olduğunu belirtmek ve “Türkiye’nin Kürtlere en azından geniş kültürel özerklik veren bir tür federal sisteme ihtiyacı var” şeklinde kanısını açıklamaktadır. (Aydınlık 30 Temmuz 1994)

Eski ABD Büyük Elçisi Rıchard Barkley ise siyasi çözümden söz etmektedir (Pazar Postası 17 Aralık 1994)

Bu arada şimdilik OTONOMİ denisede IRAK’da KÜRT DEVLETİ kurulmuştur. (İkibine Doğru 31 Mayıs 1992)

Pentagon ksynsklsrının geçen yıl basınımızda da yer alan bir raporuna göre Dünya da 27.700.000 kürt bulunmaktadır. Türkiye de ise 10.000.000 Kürt bulunmaktadır. Bazı çevreler bu gerçeği göz ardı ede dursunlar, emperyalist güçler bölge için KÜRT HARİTALARI çizmekte ve Türkiye ‘yi parçalama niyetlerini açığa vurmaktadırlar.

Kuşkusuz Kürt Sorunu ülkemizin en önde gelen sorunudur ve PKK dan farklı bir sorundur.

MGK Gn. Sekreteri General Suat Eren’in KÜRT SORUNU YOKTUR şeklindeki raporu, KÜRT SORUNU VARDIR, şeklinde hükümet tarafından değiştirilmiş ve General istifa etmiştir. Bu tavırda Bşk. Clinton’un Başbakan Çiller’i uyarmasının etkili olduğu söylenilmektedir.

İktidarın PKK sorununa yaklaşımı YA BİTECEK YA BİTİRECEĞİZ olmasına karşın, sorun 1994 yılında sonuçlanmamıştır.

Bu anlayışla sorun ekonomimizin kaldıramayacağı boyutlara ulaşmış, ekonomik dengeler alt üst olmuştur. Borç batağı içinde bulunan ülkemizde  CIA tarafından yılda 14 Milyar $ olarak ifade edilen bu rakam ulusal çıkarlarımıza uygun pazarlık gücümüzü azaltacak ve ülkemizden istenen ödünlere uygun bir ortam oluşturmasından endişe duymaktayım.

Nitekim FİLİSTİN-İSRAİL çatışması İSRAİL ekonomisinin kaldıramayacağı bir boyuta ulaştığında ABA girişimiyle anlaşma imzalanmış İSRAİL yükten kurtarılmıştır.

Şiddet politikasından fayda umanlar APO’yu öldürmeyi çözüm olarak gördükleri basına yansıdı. (Hürriyet 10 aralık 1993)

Arzdan iki yıl geçtikten sonra bunun zor olduğunu MSB açıkladı (Milliyet 14 Ocak 1995)

DEMİREL ise yakalanmaların öldürülmesini önermektedir.

ABD bu çatışmanın devamında sayılamayacak kadar fayda ummaktadır.

Öncelikle ÇEKİÇ GÜÇ’ün*** bölgede kalması bu çatışmayı gerekli kılmaktadır.

Dünya liderliğine soyunan ABD’nin birincil önceliği ORTADOĞU olup Türkiye’ye bölgede İsrail rolü vermeyi düşünmektedir. Bu görüş bazı çevrelerce Türkiye’nin Osmanlılaştırılması olarak nitelendirilmektedir.

ÇEKİÇ GÜÇ, ABD’nin ORTADOĞU’ya vermeyi tasarladığı düzen için yaşamsal önemdedir.

Bu güçle       – İRANI parçalamak

– IRAK’ı denetimde tutmak

– KÜRT DEVLETİ kurmak

– TÜRKİYE’Yİ denetimde tutmak ve vermek sitediği role zorlamak

– BÖLGE EGEMENLİĞİNİ garantilemek istemektedir.

ABD, Türkiye’de ki yıpranan imajını tazelemek için PKK’yı terör örgütü ilan etmiş, sürgünde Kürt parlamentosuna karşı çıkmış, Kuzey Irak operasyonuna arka çıkmakta ve insan hakları sorununu gündemde tutmaktadır.

Buna karşın BARZANİ, TALABANİ’yle açıkça APO’yla dolaylı ilişki sürdürmektedir. GEEERRY ADAMS’ı Beyaz Saray’da kabul eden Clinton, Amerika çıkarları gerektiriyorsa yarın bir başka GERİLLA liderini kabul edeceğinden kimsenin kuşkusu olmasın demiştir.

Etiketler
BENZER YAZILAR
Talat Turhan
Türkiye

1924 Yılında Elazığ’da doğdu. O tarihte babası Elazığ Müdde-i Umumisi (Savcı) idi. Baba tarafı Rize ilinin Çayeli ilçesinin tanınmış ailelilerinden (Şerifoğulları)’na mensuptur. Anne tarafı Elazığ Harput’un tanınmış ailelerinden (Efendigiller) ‘dendir.....

anlaşmalı boşanma

anlaşmalı boşanma