1
Dizi Yazı

Politika 19.10.1976

Politika 19 EKİM 1976

DEMİRELCİ DEVRİMCİLİK ve AET (1)

(Bu yazı AET görüşmeleri ertelenmeden önce kaleme alınmıştır. )

Ülke içinde istihdam yaratamayan beceriksiz iktidarlar, ekonominin temel direği ola, emeği batı pazarına peşkeş çekmenin utancını duyacakları yerde, işçi dövizi ile çarpık ekonomilerini yaşatma umudu “işçilere AET içinde serbest dolaşım” istemeklerdirler.(**)

AET ile Ortaklık Konseyi­nin, 16 Ekim 1976 günü toplanması beklenmektedir. Bu nedenle sorun güncel hale ye­niden gelmiş ve Bakanlıklar arası Ekonomik Kurul top­lantılar düzenleyip, AET ile Ortaklık Konseyine götürülecek, TÜRKİYE isteklerinin saptanılmasına çalışılmaktadır.

Biz bu yazımızda, çok bo­yutlu ve özellikle ekonomik yanı ağır basan bu sorunun, ayrıntılı eleştirisini ve tartışmasını ilgililere bırakıp, sadece, AET konusunun MC (Milliyetçi Cephe) iktidarı döneminde ulusal çı­karlarımıza uygun bir biçimde halledilmesinin olanaksızlığını kanıtlamaya çalışacağız.

Kaldı ki, TÜRKİYE-AET ilişkilerinin dar boğazda olduğunu. 11 EKİM 1976 günü ANTALYA’da yapılan, TÜRKİYE-Avrupa Ekonomik Topluluğu (AET) ilişkilerinin tartışıldığı bilimsel toplantıda, AET Komisyonu Genel Sekreteri Emilie Noel kabul etmektedir.

“Şu gerçeği kabul etmeliyiz ki, TÜRKİYE ile AET arasındaki ortaklık güç bir dö­neme girmiştir ve ilişkileri şimdi dönüm noktasına gelmiştir”.

O halde, TÜRKİYE bu dönemeci dönecek midir? Döndüğünü varsaysak bile, AET’in Türk ekonomisine etkisi ve katkısı ne olacaktır?

İç politikanın bugünkü gö­rümü ve oluşumu içinde, TÜRKİYE’nin AET dönemecini dönebileceğine inanmıyoruz.

Çünkü özellikle Bakanlıklar arası Ekonomik Kurulda, söz sahibi olan MSP’nin(Milli Selamet Partisi) AET hakkında görüşleri MNP den beri olumsuzdur. Bu nedenle de, DPT (Devlet Planlama Teşkilatı)uzmanları ile dışişleri ilgilileri arasında anlaşmazlık toplantıya bir­kaç gün kaldığı halde çözüm­lenmiş değildir.

Bu durumda ikinci sorunun yanıtını vermeye gerek duymuyoruz.

(*) Y.n.: Yazının yazıldığı tarihte Avrupa Birliği (AB) Avrupa Ekonomik Topluluğu (AET) diye tanımlanıyordu.

(**) Y.n.: Aradan 32 yıl geçmiştir ama AB kapısında bekletilen TÜRKİYE için “Serbest Dolaşım” hala hayal gibi görünmektedir…

TAM BAĞIMSIZLIKTAN TAM BAĞIMLILIĞA

a- Mustafa Kemal Ulusal Kurtuluş Savaşı döneminde, Osmanlı İmparatorluğu’nu tam bağımlı duruma düşüren etkenlerin başında, emperyalizm ve kapitalizm ol­duğuna dair kesin teşhisini koymuş ve kuracağı devle­tin temel felsefesinin “Tam Bağımsızlık” olduğunu, da­ha, 13 HAZİRAN 1921 tarihinde açıklamış ve bu ilke Ulusal Kurtuluş Savaşımızın son he­defi olarak benimsenmiş ve uygulanmıştır.

ATATÜRK:

“Tam bağımsız­lık demek, elbette siyasa, maliye, iktisat, adalet, asker­lik, kültür… gibi her alanda tam bağımsızlık ve tam öz­gürlük demektir. Bu saydıklarımın herhangi birinde bağımsızlıktan yoksunluk, ulusun ve ülkenin gerçek anlamıyla bütün bağımsızlıktan yoksunluğu demektir”. (*)

1947 Tarihli İkili Anlaşma: “TÜRKİYE Hükümetinin yapılan yardımın tahsis edilmiş olduğu gayeler uğrunda kullanacağı koşulunu beraberinde getiriyordu. İsmet İNÖNÜ’den sonra gelen iktidarlar , Ulusal Kurtuluş Şiarımıza ters düşen, bağımlı politika seçeneğinden, kendi politikası adına yarar gördükleri için, Emperyalizm ve Kapitalizme ödün verme yarışına her geçen gün devam ettiler”.

Şeklinde tanımlamış ve bu amaçla saptadığı hedefle­ri 30 AĞUSTOS 1922 zaferi ve LOZAN Anlaşması ile ele ge­çirmeyi başarmıştır.

Bu sonuca ulaşılırken, Mustafa Kemal Paşa’nın en yakın çalışma arkadaşı olarak seçtiği kişi İsmet Paşa’dır.

İsmet Paşa, ANKARA’dan aldığı direktifin etkisi ile hiç bir ödün vermeye yanaşmaksızın Osmanlı İmparatorluğunu bağımlı kılan tüm etkenlerden, TÜRKİYE Cumhuriyeti Hükümeti’nin arındırılması için LOZAN’da kavga vermiştir. Bu kavgada karşısında bulunanlar Emperyalist ve Kapitalist dünyanın temsilcileridir. Örneğin; bir gün İngiliz delegesi Lord KURZON İsmet Paşa’ya şöyle demektedir;

“Aylardan beri müzake­re ediyoruz. Arzu ettiklerimizin hiç birini alamıyoruz. Vermiyorsunuz. Anlayış göstermiyorsunuz. Memnun değiliz sizden. Ama ne reddederseniz, cebimize atıyoruz. Cebimizde saklıyoruz.

Memleketiniz haraptır. Yarın geleceksiniz. Bunları tamir etmek için, kalkınmak için yardım isteyeceksiniz. O zaman, bu cebime koydukla­rımdan her birini birer çıkarıp size vereceğim” (**)

Benzeri görüşleri, 29 EYLÜL 1972 tarihinde, Allen DULLES (Eski CIA Başkanı ve ABD Dışişleri Bakanı Foster DULLES’in kardeşi) şöyle açıklıyordu:

“Mustafa Kemal’e karşı sert bir tutum takınılmalıdır…”

“Gelecekte bize istikraz için başvurabilirler…”

“Eğer, Türkiye, hiç bir zarar görmeden devletlere kafa tutmakta devam eder kapitülasyonları kaldırır ve İstanbul’a yerleşirse bu yal­nız Ortadoğu’da değil, Avru­pa’da da barışı tehlikeye atacaktır. (***)

Evet, Mustafa Kemal Paşa’nın şiarı, “Tam bağımsızlıktır”. Buna karşılık, 1922 ve 1924’lerde bile Amerikan ve İngiliz emperyalizmi ödün koparmak emelindedir. Nitekim bu ödünler zamanla teker teker alınacaktır.

b- TÜRKİYE, 2’nci Dünya savaşına girmemiştir ama, savaş koşulları ekonomisini sarsmış ve izlediği dış politika tutumu onu tamamen yal­nız ve dış desteksiz bıraktığı bir dönemde, STALIN’in istekleriyle karşılaşmış ve bu istekleri o zamanın koşulları içinde dahi kesinlikle redde­decek kadar ulusal bilinç ve direnç göstermeyi başarmış­tı. .

Tam bu dönemde, Amerika’nın Ortadoğu’daki çıkarlarını korumak amacı ile TRUMAN Doktrini’nin gereği olarak Amerikan yardımının başladığını görüyoruz.

Zamanın Cumhurbaşkanı İNÖNÜ, Amerikan yardımına dört elle sarılmış ve ilk iki­li anlaşmaya 1947’lerde imzasını kovmuştur. (İkili Anlaşmalar-Haydar Tunç KANAT) Bu anlaşmayı tetkik edenler, Kurtuluş Savaşı’nın İsmet Paşa’sının yerini Osmanlı İmparatorluğu Harbiye Nezare­ti Müsteşarı İsmet Bey’ine terk ettiğini kolayca anlayabilirler.

Bilindiği gibi o dönemde (19 MAYIS 1919, 8 NİSAN 1920 ) İNÖNÜ, Mandacı görüşlere yat­kın ve Kurtuluş Savaşından umutsuz idi. (****)

Mustafa Kemal Paşanın şiarı “Tam Bağımsızlıktır”. Buna karşın, 1922 ve 1942’lerde bile Amerikan ve İngiliz Emperyalizmi ödün koparmak emelindedir. Niteim bu ödünler zamanla teker teker alınacaktır.

1947 ikili anlaşması TÜRKİYE Hükümetinin yapılan ABD yardımı “tahsis edilmiş olduğu gayeler uğrunda kullanacağı”. Koşulunu beraberinde getiriyordu. İsmet İnönü’den sonra gelen iktidarlar, “Ulusal Kurtuluş Şiarımıza” ters düşen, bağımlı politika seçeneğinden, kendi politikası adına yarar gördükleri için Emperyalizm ve kapitalizme ödün verme yarışına her geçen gün devam ettiler. Bu yarışın belgeleri sayısı belli olmayan ikili anlaşmalar halinde bir gün karşımıza çıktı.

Nihayet 1964’te JOHNSON’un mektubu ile gaflet uyku­sunda olanlar, politikalarının iflasının tanığı olmak aymazlığına düştüklerini yaşayıp gördüler…

Oysa TRUMAN 1949’larda “Karşılıklı Savunma Yardımı Kanunu” Gerekçesi’ni açıklarken:

“Yabancı devletle­re yapılacak yardımlar, onların iktisadi ve siyasî güvenliklerini sağlamakla beraber, aslında Amerika’nın güvenliği uğruna yapılmış ya­tırımlar olarak düşünülmektedir”

 şeklinde açık konuşuyordu.

Nihayet, ikili anlaşmalara rağmen, TÜRKİYE, ulusal çıkarlarımız doğrultusunda Silahlı Kuvvetlerini 1974’te KIBRIS’a çıkardığında, Ame­rikan yardımı politik baskı aracı olarak karşımıza çıkarı­lacak ve “Ambargo kararı” alınacaktı.

Bu durumda ATATÜRK’ün anladığı anlamda bir “Tam bağımsızlıktan” söz edebilmek her halde olanaksızdır.

(*) Y.n.: (*)(Söylev 2’nci cilt-ANKARA Üniversitesi Basımevi-1966, sh . 458 ve ATATÜRK’ün Söylev ve Demeçleri 1: 3 ve ATATÜRK’ün ışığında ” Tam bağımsız­lık ilkesi”. (Prof. Muammer AKSOY).

(**) y.n.: İkinci Adam: Cilt I, sahife: 235–236 Şevket Süreyya AYDEMİR

(***) Y.n.: Milli Kurtuluş Tarihi Cilt 1 sh. 344 (Doğan AVCIOĞLU)

(****) Y.n.: (İstiklal Harbimiz sh. 7,175–177-Kazım KARABEKİR), İkinci Adam Cilt 1, sh.U9:120 (Şevket Süreyya AYDEMİR).

İNÖNÜ VE AET

1964 yılında AET’le ilgili ANKARA Anlaşması, İNÖNÜ’nün Başbakanlığı dönemin­de imzalanmıştı.

Sorun ekonomik olmasına karşın İNÖNÜ Hükümeti, bilim adamlarından oluşan bir kurul kurmuş ve bu kurul garnizonları dolaşarak, AET hakkında konferans vermeye başlamıştı. Bu arada, bir günde AFYON Garnizonunda içlerinde benim de bulunduğum subaylara AET’e övgüler diziyorlardı. O dönem de, şahsen bu ilginç ziyaret ve anlatılanların yüzeyselliği üzerinde uzun uzun düşünmüş bu olağan dışı konferans heyetinin ne amaçla geldiği hakkında Garnizon arkadaşlarımla uzun uzun tartıştığı­mı anımsıyorum.

Örneğin; önerilen % 7 kalkınma hızından % 3 nüfus artışını çıkarıyorlar % 4 rakamım kalkınma hızı olarak ortaya koyuyorlardı. Oysa bu değerlendirme 7 elmadan, 3 armut çıkarsa 4 elma kalır gibi bir yanlışın ifadesiydi.

Bu anlatım tarzını onur kırıcı bulmuş, kendileriyle tar­tışmayı gereksiz görmüştüm, çünkü konferansçılar konularım biliyorlar­dı ama dinleyenlerin nitelik ve yeteneklerine doğru iki tanı koyamadıkları için, kendilerince onların kültür düzeyine uygun konuşuyorlardı.

Uluslararası ilişkilerin beş kutuplu bir dünya konjonktürü içinde sorunların her gün yeni boyutlara ulaş­tığı bir dünyada, bir petrol ambargosu veya OPEC fiyat ayarlamasının Avrupa ekono­misini tek başına sarstığı ve hammadde kaynaklarına sahip Asya, Afrika ülkelerinin bir yandan Ulusal Kurtuluş Savaşları ile bağımsızlık el­de ederken, diğer yandan çe­şitli örgütlenme biçimleriyle etkinliklerini artırdıkla­rı bir dünyada otonominin üstünlüğünden söz edecek değilim. Çok uluslu şirketle­rin ahtapot gibi yayıldığı bir dünyada, AET ülkelerindeki sermayenin % kaçının Amerikan sermayesi olduğunun saptanılmasının zorunlu­luğuna inanıyor ve bu görevi ilgililere bırakıyorum.(*)

Bugün bizim için önemli olan, AET’de 13 yılda ne kadar mesafe aldığımızın saptanılması ve bu 13 senede varılan dar boğaz muhasebesini yapmaktır.

Bu dar boğaza girişte, Amerikan Emperyalizmi ile Batı emperyalizmi arasında­ki ilişkileri ve çelişkileri gözden uzak tutmamak zo­rundayız.

Dün Lord KURZON cebine koyduklarım geri almaktan Ailen DULLES ile dış borçlan­ma ve kapitülasyonlardan söz ediyordu. Dünün emperyalist­lerinin her alanda gücü artarken, TÜRKİYE’nin geçmiş iktidarları ödüncü politikanın şampiyonluğunu yapmakta birbirleriyle yarışa girmişlerdir.

Bu oluşum içinde, tam bağımsızlık ilkesi ile bugün­kü durum karşılaştığında or­taya çıkan tablo nedir?

Ülke içinde istihdam ya­ratamayan beceriksiz ikti­darlar, ekonominin temel di­reği olan, emeği Batı pazarına peşkeş çekmenin utancını duyacakları yerde, işçi dövizi ile çarpık ekonomilerini yaşatma umudu içinde , “İşçilere AET içinde serbest dolaşım” istemektedirler.

(*) Y.n.: Bakınız, Küreselleşmenin Şifresi Talat TURHAN İLERİ Yayınları

AN’ın 6 EKİM 1976 günü Bakanlıklar arası Ekonomik Kurul Toplantısında yaptığı konuşmanın özeti.

Etiketler
BENZER YAZILAR
Talat Turhan
Türkiye

1924 Yılında Elazığ’da doğdu. O tarihte babası Elazığ Müdde-i Umumisi (Savcı) idi. Baba tarafı Rize ilinin Çayeli ilçesinin tanınmış ailelilerinden (Şerifoğulları)’na mensuptur. Anne tarafı Elazığ Harput’un tanınmış ailelerinden (Efendigiller) ‘dendir.....